Sarayın ve AKP-MHP ittifakının 2021 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi bir çöküş ilanıdır

2021 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı’na ilişkin muhalefet şerhimiz:

HDP olarak AKP-MHP’nin 2021 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’ne karşı kendi bütçe önerimizi sunduk. “Saraya, Savaşa, Yandaşa Değil Halka Bütçe” programını kamuoyuyla paylaştık.

Kamucu, barışçı, özgürlükçü, emekçinin, esnafın, çiftçinin yanında; katılımcılığı, yerelliği, bölgesel eşitliği esas alan, doğanın yanında, halk sağlığını önceleyen, kadın özgürlükçü, hak temelli sosyal politikaları esas alan Halkın Bütçesini hazırladık.

Komisyon görüşmeleri boyunca Halkın Bütçesinin kabul edilmesi için muhalefet ettik.
2021 yılı bütçesini, ‘Yüzde 100’ün bütçesi’ yapma teklifinde bulunduk:

 Geliri olmayan her vatandaş ve göçmene aylık en az 1.000 TL gelir sağlayalım,
 Asgari ücreti, vergiden muaf ve net 4.000 TL yapalım,
 İhtiyaç sınırına kadar; elektrik, su, doğalgaz ve interneti ücretsiz hale getirelim,
 Vatandaş ve göçmenler için, tüm sağlık hizmetlerini; kamusal, nitelikli, erişilebilir ve tamamen ücretsiz şekilde sağlayalım,
 Sağlık emekçilerinin içinde bulunduğu tüm zorlu koşullar ve statü farkından doğan eşitsizlikler ortadan kaldırılsın,
 Ev içi emeği görülmeyen kadınların sağlık ve emeklilik primleri bütçeden ödensin, ev emekçisi kadınlar emekli olmasını sağlayalım,
 Tüm memur ve memur emeklilerinin yaşam standartlarını yükseltecek olan 3.600 ek gösterge düzenlemesini derhal hayata geçirelim,
 Yoksulluk sınırının altında gelire sahip vatandaşlarımızı şehir içi toplu taşımadan ücretsiz yararlandıralım,
 Engelli bireyleri, ekonomik ve sosyal yaşamda dezavantajlı hale getiren, negatif ayrımcılığa sebep olan tüm politika ve uygulamalar ortadan kaldırılsın, kamu ve özel sektörde engelli istihdamını artıralım,
 Küçük esnafın vergi ve kredi borçlarını faizsiz ve uzun vadeli olarak yeniden yapılandıralım,
 Atama bekleyen öğretmenler, öğrencileriyle buluşsun, 200 bin öğretmenin ataması yapalım,
 Prim gün sayılarını ve sigortalılık sürelerini doldurmuş olmalarına rağmen yaş kriterine takıldıkları için emekli olamayan milyonlarca vatandaşın mağduriyetlerini ortadan kaldıralım,
 Pek çok bakanlıktan fazla bütçeye sahip olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesini bütün inanç kurumlarının hizmetine sunalım,
 120 milyar TL’yi aşmış durumda olan çiftçi borçlarına kalıcı çözüm bulalım, küçük çiftçinin borçlarını, faizsiz ve uzun vadeli olarak yeniden yapılandıralım,
 Çocukların ve gençlerin; ücretsiz, nitelikli, bilimsel ve anadilinde eğitim almasını sağlayalım,
 Pandemi sürecinde bilgisayara erişimi olmayan tüm öğrencilere bilgisayar dağıtalım, tüm öğrencilere, sınırsız ve ücretsiz internet sağlayalım,
 Her emekliye aylık en az 2.500 TL gelir sağlayalım,
 Gençlerin Kredi ve Yurtlar Kurumu’na olan tüm borçlarını silelim, gençlerimiz hayata borçlu başlamasın,
 Gençlere her ay 500 TL yüklenilen Genç Kart verelim ve gençler için şehir içi toplu taşımayı ücretsiz yapalım,
 Kadınların toplumsal sorunlarının kalıcı bir şekilde çözülebilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesi ve kadına yönelik şiddetle kararlı bir şekilde mücadele edilmesi amacıyla Kadın Bakanlığı kuralım,
 Kadınların çalışma hakkını desteklemek, kişisel ve sosyal hayatlarındaki alanlarını genişletmek amacıyla bütçeyi seferber edelim ve her mahalleye ücretsiz kreş açalım,
 Kamu İhale Sistemi’ni, kadın istihdamındaki cinsiyet temelli ayrımcılığı ortadan kaldıracak biçimde düzenleyelim,
 Kamuda istihdam edilen engelli kadınlara pozitif ayrımcılık uygulayacak biçimde kadın çalışan oranını artıralım,
dedik.

Tüm bunları yapmak için kaynak var. Yapılması gereken tek şey bütçe tercihlerini değiştirmek!

Yüzde 100’ün bütçesini yapmak için sunduğumuz önergelerimiz, AKP-MHP milletvekilleri tarafından ret edildi.

Bizler, HDP olarak;
Savaştan değil, barıştan yana
Yüzde 1’in değil yüzde 100’ün yanında
Emekten, kadından ve doğadan yana
BAŞKA BİR BÜTÇE MÜMKÜN
diyoruz!

KAYNAK YOK DİYORSUNUZ! HALKIN BÜTÇESİ İÇİN KAYNAK VAR!

Savunma harcamaları azaltarak,
Saray’daki israfa son vererek,
Varlık Fonunu kapatarak,
Yandaşlara verilen kamu ihalelerini iptal ederek,
Köprüler, otoyollar, şehir hastanelerini kamulaştırarak,
Bütçe dışı fonları, bütçeye dâhil ederek,
Yandaş derneklere, vakıflara yapılan ödemeleri durdurarak,
Nükleer santral projesini iptal edip, termik santralleri kapatarak,
Vergilendirmedeki adaletsizliği ortadan kaldırarak,
Yüzde 100’ün bütçesini yapacak kaynakları var edebiliriz.

2021 BÜTÇESİ: BİR ÇÖKÜŞÜN İLANI

Saray ve AKP-MHP ittifakı tarafından hazırlanan 2021 Merkezi Yönetim Bütçesi Kanun Teklifi bir çöküş ilanıdır.

Çünkü bu teklif,
• Kara deliklerle dolu,
• Yolsuzluk ve hırsızlıkların gizlenemez bir hal aldığı,
• Denetlenemeyen ve halktan kaçırılan bir tekliftir.
Ayrıca, bu bütçe; halkın sırtına kaldıramayacağı yeni yükler bindirmektedir.
Bu bütçe teklifi; gençlerin, kadınların, işçinin, esnafın, çiftçinin yok sayıldığı adaletsiz bir bütçedir.
Bu bütçe teklifi sadece Saray ve Saray’a yakın sermayeye çalışmaktadır.

Saray ve yandaş kaynakları talan ederken Türkiye ekonomisi çöküşün eşiğindedir. Ranttan ve savaştan beslenen iktidar, ranta ve savaşa alan açan bu bütçeyle kendi ömrünü uzatabileceğini zannederken aslında kendi çöküşünü ilan etmektedir.

Bu sebeple; halkın sırtına kaldıramayacağı yükler bindiren mevcut 2021 Bütçe Kanun Teklifini kabul etmemiz mümkün değildir.

Yüzde 1’in değil, yüzde 100’ün yanında, başka bir bütçenin mümkün olduğunu biliyor,
274 sayfalık Muhalefet Şerhimizin özetini bilginize sunuyoruz.

DÜNYADA NEOLİBERALİZMİN KRİZİ

Türkiye halkları, 2021 yılına küresel boyutları olan büyük bir krizin içerisinde girmektedir.

Pandemi öncesi iktidar-halk arasındaki gerilimler üst seviyelere çıkarak dünyanın her bir yerinde baş göstermiştir. Bunun yanı sıra gelir dağılımındaki adaletsizlik, yoksulluk, işsizlik, borçlanma gibi iktisadi başlıklar öne çıkmıştır. İktisadi başlıkların yanı sıra nükleer silahlanma yarışı ve tüm küreyi içerecek şekilde bölgesel ve jeo-stratejik risklerin had safhaya yükselmesi bir başka krize işaret etmekteydi. Küresel iklim krizi ise her bir aktörün mutabık olduğu sorun olarak ön sıralarda yer almaktaydı.

Sağ popülist yönetimler pandemi ile meydana gelen krizi, fırsata çevirmek için harekete geçmiş, tıkanan güvenlikleştirme pratiklerini derinleştirmenin yollarını aramaya başlamıştı.

Covid-19 salgını bir kere daha göstermiştir ki talana, sömürüye ve yağmaya dayanan mevcut tekelci ekonomi sistemi, yüzde 1’in çıkarı için kurulmuştur. Buna karşılık, bir avuç ayrıcalıklı kesimin çıkarları toplumun genel çıkarı olarak sunulmuş, herkesin bu sisteme rıza göstermesi sağlanmaya çalışılmıştır. Bu illüzyona karşı, bu nedenle yeni yaşamın ekonomisi, mevcut ekonomik sistemden radikal değişikliklerle kopuşu ifade edecek, devrimsel nitelikte köklü değişimlere dayanacaktır. Gerçek anlamda toplumsal çıkarın ifadesi olarak kurumsallaşacak, ekonominin temelleri yeniden inşa edilecektir.

Türkiye’de Ekonomik Tablo

Türkiye halkları gittikçe derinleşen; ekonomik, siyasal ve toplumsal krizlerden derin bir şekilde etkilenmektedir. Döviz kuru rekorlarını, işsizlik ve yoksullukta zirve seviyeler izledi. AKP iktidarı denetimi altına aldığı TÜİK başta olmak üzere resmî kurumlar aracılığı ile ekonomik veriler üzerinden manipülasyonlar yapsa da ekonomik kriz herkesin malumudur.

Ekonomiye ilişkin manipüle edilen verilerin çizdiği pembe tablonun Türkiye halklarındaki yansıması ise zifiri karanlığın yaşanmasıdır. Nitekim savaşa, saraya, yandaşa ayrılan kaynaklar 2020 yılı ile birlikte toplumsal itirazların ivme kazanmasına da zemin hazırlamıştır.

İşçilerin hakları, ekolojistler doğa ve yaşam, Kürtler ulusal hakları, Aleviler inanç özgürlükleri, kadınlar özgürlük ve eşitlikleri, gençler güvenli ve öngörülebilir gelecekleri, esnaflar siftah yapabilmek ve hayatlarını idame ettirmek için itirazlarını yükseltmişlerdir. İktidar ise bu itirazlarda haklılık payı aramak yerine baskı ve şiddeti elindeki tek araç haline getirmiştir.

2020 yılı itibariyle içerisinde bulunduğumuz büyük ekonomik kriz, karanlık bir tünelin sonundaki felakete yaklaşmakta olduğumuzu göstermiş, büyük bir çöküşe davetiye çıkarmıştır. Bu yönüyle siyasi ve kurucu fikirleri içeren bütçe tekliflerinin iktidarların tercihi olduğunu biliyor ve AKP-MHP ittifakının Türkiye halklarını büyük bir çöküşe götürecek tercihlerde bulunduğunu belirtiyoruz.

AKP iktidarı ekonomik krizin varlığını kabul etmemiş mevcut durumu uzun bir süre “dış güçlerin müdahalesi”, “ekonomik savaş”, “sanal göstergeler” gibi kendi sorumluluğunun dışına havale eden kavramlarla tanımlamaya çalışmıştır. Oysa kanuna aykırı şekilde gönderilen 2021 bütçesinin görüşmeleri devam ederken ekonomik yıkımın en önemli aktörlerinden Hazine ve Maliye Bakanı’nın istifa ettirilmesi malumun ilanı olmuş ve aylardır krizin varlığını kabul etmeyen iktidar partisinin, başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, tüm sözcüleri krizden çıkış için reformlardan bahseder olmuşlardır.

AKP iktidarı, her geçen gün çözümden uzaklaşmakta ve ortaya çıkan ağır fatura ise yoksullaşan ve borçlanarak yaşamak zorunda kalan halka kesilmektedir.

2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi yaklaşık 1,3 trilyon liralık bir harcama ve 1,1 trilyon liralık bir gelirin, (-) 245 milyar liralık bütçe açığının hedeflendiği bir iktisadi ve siyasi belge olarak TBMM’ye sunulmuştur. Bu teklifin toplumsal sınıf ve kesimler üzerinde önemli onarıcı etkilere sahip olması beklenirken, aksine toplumun temel ekonomik sorunlarının yok sayıldığı, harcamaların güvenlik politikalarına ve AKP iktidarının etrafında kümelenmiş sermaye çevrelerine aktarıldığı görülmektedir. Ayrıca bu bütçe teklifiyle gelir dağılımı skalasının alt gelir gruplar aleyhine yeniden bozulacağını söylemek mümkündür.

Böylesi ciddi toplumsal etkilere sahip bulunan bir ekonomik büyüklüğün/kaynağın nasıl kullanılacağına ilişkin olarak toplumun tamamının rızasının alınması ve ayrıca bu işlemlerin her aşamada sıkı bir biçimde denetlenmesi gerekirken, AKP iktidarı bu süreçte, adeta, bütçe hazırlama sürecini halktan kaçırarak ülke ve TBMM gündemine getirmiştir.

İKTİDAR TARAFINDAN HAZIRLANAN 2021 BÜTÇESİNİN TOPLUMA VAAT ETTİĞİ ŞUNLARDIR

1. Savaşa Bütçe

2021 bütçesinde savaşa ayrılan payın toplamda 220 milyar lirayı aştığı ve toplam bütçe ödeneklerinin yüzde 17’sini bulduğu görülmektedir. Bu yönüyle ‘yaşam ve ölümün sınırlarını belirleyen’ bir anlayış, kamusal kaynakları kendi çıkarına kullanabileceği bir savaş motorunu icat etmiş olmaktadır.

Kürt Sorunu başta olmak üzere demokratik siyaset kanalları ile çözülmesi gereken sorunlara kaynak aktarılarak ortaya çıkan maliyet halka yüklenmektedir.

İktidarın oluşturduğu yeni müteahhit çevreleri, Ortadoğu’da, Libya’da, Doğu Akdeniz’de hatta Karadeniz’de alt yapı ve üst yapı inşaatları biçiminde büyük çapta proje arayışı içindedir. Küçülen, yoksullaşan Türkiye ekonomisi, yayılmacı siyaset, savaş ve kâr yöntemiyle kurtarılmaya çalışılmaktadır. 2000’li yılların şartlarına göre güncellenen bir tür “fetih ve ganimet ekonomisi” devreye konmakta, toplumlar arası düşmanlıklar körüklenmektedir. Ekonomik krizi yayılmacı siyaset ve savaş ile aşmak isteyen iktidar aslında kendi çevresinde kümelenmiş sermayedarları kurtarırken Türkiye halklarının sırtına ağır bir ekonomik maliyet yüklemektedir.

2. Yandaşa ve İsrafa Bütçe

Topluma yönelik bir bütün halinde şiddeti ve şiddet araçlarını tahayyül eden, bu tahayyül uğruna halkın vergilerini savaş ve güvenlik harcamalarına kanalize eden AKP-MHP ittifakı, yandaşlarına ise halktan elde ettiği kaynakları transfer etmektedir.

2021 yılındaki yatırım harcamalarına ayrılan ödenekler içindeki en büyük pay ulaştırma yatırımlarına bırakılmış ve 2021 yılında şehir hastaneleri için 16 milyar lirayı aşan bir kaynak ayrılmıştır. Bu da az sayıda ancak dünyanın en büyük 200 inşaat şirketi arasında yer alan iktidara yakın inşaat gruplarının bu bütçeden en büyük payı almayı sürdüreceğini göstermektedir. Sadece 2021 Yılı Bütçesinde ayrılan garanti ödemeleri tutarı bile çoğunluğu yoksul halktan toplanan vergilerin sermaye nasıl aktarıldığının diğer göstergeleri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ayrıca muafiyet ve istisna adı altında 239 milyar liralık bir verginin çok büyük bir çoğunlukla sermayeden alınmayacak olması da sadece ödenek aktarma biçiminde değil, vergi üzerinden sermayenin desteklenmeye devam edileceğini göstermektedir. Yani 2021 bütçesi KYK’li gençler, EYT’li yurttaşlar, ücretsiz Covid-19 aşısı gibi temel sağlık ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir miktarı “vergi harcamaları” adı altında sermayeye transfer etmeyi tercih etmektedir.

Sayıştay raporlarının gösterdiği üzere AKP’nin yönettiği belediyelerin araç sayılarından modellerine, temsil ve tanıtım giderlerinden maliyetlerin çok üzerinde verilen ihalelere kadar hemen her alanda harcamaların belirli kişi, dernek, vakıf ve cemaatlere kazanç olarak dönüştürüldüğü bilinmektedir.

HDP belediyelerine atanan kayyumların gerçekleştirdiği borçlanmalar belediyelerin emekçilerin maaşlarını dahi ödeyemeyecek duruma getirildiğini, elektrik faturalarını dahi ödeyememe ihtimalini doğurduğunu, belediyelere ait hizmet araçlarının yakıt alamama ihtimalini ortaya çıkardığını deneyimlemiştik. Bütün bu borçlandırma politikaları ile hem yeniden kayyım atamak AKP için adeta bir beka sorunu haline gelmiştir. Çünkü Halkların Demokratik Partisi söz konusu israf ve lüks harcamalarını kalem kalem kamuoyu ile paylaşmış açık bir şekilde kayyım politikalarının AKP’den süzülen bir yolsuzluk politikası olduğunu göstermiştir. Diyarbakır Kayyımının lüks banyosu ve milyonlarca liralık kadayıf harcamaları, Mardin Kayyımının bir kuyumcudan AKP’li siyaset yapıcılara sunduğu “hediyelerin” yüzbinlerce liraya mal olması, Yüksekova Kayyımının 700 bin TL’lik kuruyemiş harcamaları ilk bakışta karşımıza çıkan yolsuzluk, israf ve lüks harcamalarıdır.

3. Enflasyon ve Yoksulluk

Türkiye’de, neredeyse sürekli, yüksek oranlı enflasyon ortamı hâkim olmuştur. Bu durum da Türkiye’de bir taraftan gelir dağılımının bozulmasına neden olurken, diğer taraftan yapısal zorunluluklarla birlikte, dış ticaret açıklarını arttırmış ve fiyat mekanizması aracılığıyla malların göreli kıtlığını yansıtması yoluyla kaynak dağılımında adaletin bozulmasına sebep olmuştur.

Bir ekonomide fiyat istikrarının olmaması toplumsal refahı azaltan önemli etkenler arasında sayılabilir. Covid-19 salgını, bu salgına dair alınan önlemler, artan işsizlik ve yükselen döviz kurlarıyla beraber Türkiye’nin son aylarda en önemli gündemlerinden biri de enflasyon sorunu olmuştur. Özellikle 2018 yılının 2. yarısında makroekonomik göstergelerdeki bozulmalar neticesinde ciddi bir artış gösteren enflasyon oranları 2020 yılında tekrardan çift hanelere çıkmıştır. TÜİK tarafından, her ne kadar bir güvenirliliği kalmamış olsa da, Eylül 2020’de yıllık enflasyon %11,75 olarak açıklanmıştır. Kaldı ki gerçek/sokaktaki enflasyon rakamları açıklananın çok çok, %30-35, üzerindedir. Enflasyon oranının bu rakamlarda seyretmesi hem alt gelir grupları aleyhine gelir dağılımının bozulmasına sebep olmakta hem de yoksulluğu daha da derinleştirmektedir.

Kürtlerin yoğun yaşadığı kentlerde ise düşük yatırım oranları, ticari faaliyetlerin kısıtlı olması ve yetersiz kaynak tahsisi, işsizliğin Türkiye ortalamasının çok üzerinde olması gibi temel sorunlara sahiptir. Ayrıca Türkiye’nin Kürtlerle ve çevre ülkelerle şiddeti esas alan politikaları tercih etmesinin kaçınılmaz olarak iktisadi ve siyasi bir maliyeti olmuş bu da mülteci krizi, işsizlik, bütçe açıkları, borçlanmanın derinleşmesi ve uluslararası toplumda yalnızlaşma ve dışlanma gibi olgularını açığa çıkarmıştır. Mutlak Yoksul Sayısı hesaplanmasında; “Hanede kişi başına geliri, asgari ücretin 1/3'ünden az olan nüfus esas alınmıştır” ve Ağrı, Muş ve Urfa’da nüfusun yüzde 40’tan fazlası mutlak yoksulluk koşullarında yaşamaktadır.

4. Denetimsizlik ve Karadelikler

Uygulama ile yasa arasındaki ayrımın ortasına yerleştirilen totaliter siyasi akılın bir alamet-i farikası ve demokratik-hukuk devleti ilkesini aşındırması da denetimin yokluğu üzerinden görülebilir. De-kurumsallaşmanın en güçlü göstergelerinden biri Düzenleyici ve Denetleyici Kurumların siyasi otorite tarafından işlevsiz kılınmasıdır. Bu kapsamda, Kamu İhale Kurumu’nun 2020 yılında “doğrudan yaptığı alımlar” 7 milyar TL olmuştur. Denetim, şeffaflık ve kamusal faydanın askıya alındığı bu alımların azalması gerekirken siyasi iktidar 2021 yılı için toplam meblağı 7 milyar 500 milyon TL’ye çıkarmayı hedeflemektedir. Benzer şekilde, Rekabet Kurumunun resen yaptığı denetim sayısı 2019 yılı için10 iken, 2020 yılında hiçbir resen denetim yapılmamıştır. Bu iki örnek kendi başına dahi kurumsuzlaşmanın geldiği durumu net şekilde göstermektedir.

2021 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun teklifi sadece kurumsal denetimsizliği hedeflememe ve kurumsuzlaşmayı esas almamakta aynı zamanda kara delikler barındırmaktadır. Bütçe teklifindeki kara delikler “Hane Halkı ve İşletmelere Yapılan Transferler” ve “Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşlara Yapılan Transferler” kalemleridir. 2021 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifinde –sosyal yardımlar hariç olmak üzere- Hane Halkları ve İşletmelere Yapılan Transferler 22 milyar 345 milyon TL’dir. “Kar Amacı Gütmeyen Kuruluşlara Yapılan Transferler” ise 3 milyar 441 milyon TL’dir.

5. Rejimin ve Resmi İdeolojinin Re-Organizasyonuna Ayrılan Bütçe

AKP-MHP ittifakının “ulusal kimlik” inşa etme çabaları, 2021 Merkezi Yönetim Bütçesinde kurumlara ayrılan bütçe meblağlarına yansımıştır. Bu ittifak, Türk-İslamcılığının içerisinde olduğu hegemonik krizi aşmak üzere bir yandan baskı araçlarını arttırarak militarizmi yüceltme diğer yandan ise Sünnilik üzerinden kendine has yorumlar geliştirmektedir. Kuşkusuz ki gerek Türklük gerekse de İslamcılık bir ideolojik düzenek içerisinde yeniden yorumlanmakta ve siyasi iktidarın hegemonik projesine eklemlenmektedir. Örnek vermek gerekirse iç güvenlikten sorumlu olan İçişleri Bakanlığının bağlı kurumlarla birlikte 2021 bütçe teklifi toplamda 87 milyar 956 milyon 680 bin TL’dir. 2020 bütçe teklifi ise 76 milyar 889 milyon TL idi. Bir yılda İçişleri Bakanlığı ve bağlı kurumların bütçe teklifi 11 milyar 67 milyon arttırılmıştır. İçişleri Bakanlığı ve bağlı kurumların bütçe teklif miktarı, Sağlık, Adalet, Sanayi ve Teknoloji, Tarım ve Orman, Ticaret, Ulaştırma ve Altyapı, Milli Savunma, Gençlik ve Spor, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Çevre ve Şehircilik, Dış İşleri, Kültür ve Turizm Bakanlıklarının bütçe teklif miktarlarından daha fazladır. Öte yandan yeni bir “ulusal kimlik” inşasında Diyanet’e biçilen misyon 2021 Merkezi Yönetim Bütçe teklifinde bir kez daha görülmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı için öngörülen 2021 bütçe miktarı 12 milyar 977 milyon TL’dir.

BAŞKA BİR BÜTÇE MÜMKÜN

2021 Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifinin hazırlanmasında ve ardından Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki görüşmeleri sürecinde de halkın bütçe hakkı tasfiye edilerek bütçe yapım sürecinde toplumsal katılım dışlanmıştır. Ülkedeki ekonomik kriz ve pandemi sürecinin yönetilememesinin getirdiği ekonomik buhran ortamında dahi yurttaşların, kadınların, emekçilerin, gençlerin, çiftçilerin, işsizlerin, işçilerin, tüketicilerin yani halkın bizzat kendisinin ve örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin görüşlerine, eleştirilerine, taleplerine kulak tıkanmış ve Saraya belirlenen Bütçe Kanun Teklifi olduğu haliyle kabul edilmiştir. Yani halkın bütçesine halkın görüş ve talep ve ihtiyaçları yansımamış hatta engellenmiştir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen bu sistem ile birlikte bütçe hakkına ilişkin ihlal süreci tam anlamıyla ilgaya dönüşerek, bütçe hakkının gaspını açığa çıkarmakla kalmamış, halkın değil iktidar ve sermaye tekellerinin çıkarını önceleyen bütçeleme süreçleri halka dayatılmıştır. Bu aynı zamanda halkın seçimler aracılığıyla vekâletlerini verdiği milletvekillerin de işlevsiz kılındığı, anayasal bağlayıcılık ile gerçekleşen anti demokratik bir yöntem ve uygulamadır.

MEYDAN OKUYORUZ: YENİ YAŞAM EKONOMİSİ

Güvencesizlere, emeğiyle geçinenlere bu sistemin sömürü ve sefaletten başka vereceği hiçbir şey yoktur. Yapılması gereken, bir potansiyel olarak daha da beliren Yeni Yaşam’ı, Yeni Yaşamın Ekonomisi’ni vakit kaybetmeden gündemleştirmektir. Çünkü artık mızrak çuvala sığmamakta, yapısal radikal değişiklikleri içeren Yeni Yaşam Ekonomisi kendisini bir zorunluluk olarak dayatmaktadır. Yeni bir yaşama, yeni bir ekonomik yaşama hava gibi, su gibi ihtiyaç duymaktayız. Bu artık bir hayat memat meselesi haline gelmiştir. Ya mevcut sistemle dünya ve insanlık yok oluşa gidecektir ya da yeni yaşamı kurarak mutlu bir geleceği mümkün kılacaktır. Esasında bu dilemma bir hakikat savaşı. Gerçekliği geri kazanma mücadelesi. Yeni Yaşam çağrısı aynı zamanda gerçekliği gasp edenlerden onu geri almanın da adıdır. Yeni Yaşam mücadelesi bu temelde hakikat arayışçılarıyla yoluna devam ediyor. Bizler de Yeni Yaşam için, Yeni Yaşam Ekonomisi için çıktığımız yolda daha kararlı adımlarla yol almaya devam ediyoruz.

Muhalefet şerhimizin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

5 Aralık 2020