Önceki dönem Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ hakkında “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla açılan davanın duruşması Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın, Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmasının ardından yaptıkları yazılı açıklama nedeniyle Yüksekdağ hakkında açılan davada beraat kararı verildi. Duruşmaya SEGBİS ile bağlanan Yüksekdağ şunları söyledi:
Hakkımızdaki yargılamalar hukuki ve siyasi olmayı geçti, sosyal ve psikolojiktir
Önceki savunmama bazı eklemeler yapacağım. Önceden de ifade ettiğim gibi böyle bir davanın açılmış olması ve bu yargılamanın halen devam ediyor oluşu Türkiye adına gerçekten üzücü bir durum. 21’inci yüzyıl dünyasında sadece Cumhurbaşkanına hakaretten 30 bini aşkın dava cari durumda devam ediyor ve yeni davalar açılıyor. Bu hukuki bir mesele olmayı çoktan geçti, siyasi bir mesele olmasının ötesine de geçti. Bu artık sosyal ve bence psikolojik bir mesele. İktidarın haleti ruhiyesi ile ilgili, yönetenlerin psikolojisi ile ilgili. O psikolojinin yönlendirdiği sosyolojik yapıdaki bozulmalarla ilgili bir duruma dönüştü. Yani Türkiye’de siyasi iktidar, kendi iktidar kaygıları ve yönetme sefasından kaynaklı artık bu ülkede sosyolojik sorunların doğmasına ve derinleşmesine yol açıyor.
Herkesi suçlu ilan etmek bir yönetme tarzına dönüştü
Söylediğimiz her sözden zincirleme hakaret, zincirleme suç icat edebilirler. Anlaşılan o ki bundan sonraki süreçte de icat edecekler. Toplumun yarısından fazlasını suçlu, terörist ilan etmeye ve kriminalize etmeye devam edecekler. Çünkü bu bir yönetme tarzına dönüştü, bu bir rejimin işleyişine dönüştü.
Bu bir “Cumhurbaşkanına hakaret” davası değildir; siyaset yapma hakkımız yargılanmaktadır
Bütün Türkiye biliyor ki, kamuoyunun aklı ve vicdanı biliyor ki; burada bir hukuki yargılama yapılmıyor. Hiçbir zaman yapılmadı. Bizimle ilgili davaların hiçbirisinde bir suç olmadı. Türkiye sosyal ve siyasal bir kriz içinde. Türkiye, iktidar eliyle ve bu iktidarın tek sorumlusu, yetkilisi Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın eliyle sürüklendiği bir sosyal ve siyasal krizin içerisindedir. Bizlerin bugün burada siyaset yapma hakkı yargılanıyor. Bakın bu bir “Cumhurbaşkanına hakaret “davası değildir. Hiçbir zaman olmadı. Bunu aklı başında hangi insana söylerseniz söyleyin buradan bir hakaret sonucu çıkaramaz. Çıkarması mümkün değil. Bu aklın yasalarına aykırı her şeyden önce. Ne kadar zorlarsanız zorlayın o metinden bir hakaret sonucu çıkaramazsınız.
Bizler her şeyden önce tarihin ve halkın yargısından korkarız
Bakın terör örgütleriyle işbirliği yapma isnat ediliyor. Bu memlekette ben dahil binlerce hatta on binlerce insan terör örgütleriyle işbirliği içinde olma isnatıyla asılsız, dayanaksız isnatlarla karşı karşıya. Düpedüz yalanlarla ve suçlamalarla insanlar hapsediliyor, mahkum ediliyor. Ortada benim işlediğim bir suç olmadığı gibi, siyasi iktidarın yargı eliyle, yargı kurumlarıyla işlediği sistematik bir suç vardır. Biz ne tür ceza ve baskıyla karşı karşıya kalırsak kalalım, neyle tehdit edilirsek edilelim söylemeye devam edeceğiz. Çünkü bizler her şeyden önce tarihin ve halkın yargısından korkarız. Bizim korktuğumuz ve çekindiğimiz şey budur. Tarih, halk ve hak tarafından yargılanmak.
Zalimlik karşısında direnmekten korkmuyoruz
İşte biz o yargı mercileri karşısında vereceğimiz hesaptan korktuğumuz için bu iktidar, bu zulüm ve zalimlik karşısında tavır almaktan ve direnmekten korkmuyoruz, çekinmiyoruz. Doğruyu söyleyerek gerçeği savunmaktan korkmuyoruz, çekinmiyoruz. Bu zamana kadar da bu tavrı pratiğimizle ortaya koymaya çalıştık. Adil yargılamayı etkilemeyi teşebbüs suçu isnat ediliyor. Kara mizaha dönüştü. Doğrudan, açıktan yargıya talimat veren Erdoğan hakikatinden bahsediyoruz. Bizi hedef gösteren, bize verilecek cezayı, tutuklamayı doğrudan belirleyen Erdoğan hakikatinden bahsediyoruz. Baskı terörüne dönüşmüş bir şahsiyetten bahsediyoruz. Tayyip Erdoğan sadece Tayyip Erdoğan değildir. Siyasi iktidarın temsiliyetini, siyasi baskısını ifade eder. Tek tek örnek vermiyorum. Örnek olmadığı için değil, yorulduğum için söylemiyorum.
Biz kadınlar dişimizle tırnağımızla bu toplumun her hücresinde var olduk
Ortada aşağılama suçu varsa, aşağılanan bizleriz. Bu ülkede her şeye rağmen, korkmadan, kaçmadan, vazgeçmeden siyaset yapan bilim insanlarıdır, kadınlardır. Bakın bu memlekette her gün hakarete uğrayan bizleriz. Bizlere, kadın siyasetçilere “siyaset yapmayın” diyorlar. Operasyonlar, bizlere reva görülen sözler, küfürler, hakaretler... Bu memlekette şerefiyle bilim yapmak için uğraşan insanlar, kadın akademisyenler; en son Ayşe Buğra örneğinde olduğu gibi birilerinin eşi olmakla, karısı olmakla ölçülüyor. Birinin eşi olmak suretiyle provokasyon suçlamasıyla karşı karşıya kalabiliyor. Biz dişimizle tırnağımızla siyasette, bilimde, akademide, sanatta, kültürde, iş yaşamında, bu toplumun her hücresinde var olmaya çalışıp, bunu kendi kimliğimizi, kendi değerlerimizi ve kendi üretkenliğimizi ayağa kaldırarak potansiyelimizi zorlayarak yaptık ve yapmaya devam edeceğiz.
Umut iktidarda değil halklardadır
Bu siyasi iktidarın başı bize hakaret etmekten vazgeçebilir. Bizleri, kadınları aşağılamaktan vazgeçebilir. Cumhurbaşkanının görevi toplumsal barışı yeniden tesis etmektir, toplumsal uzlaşmayı yeniden tesis etmektir. Bu nedenle toleransını, tahammül gücünü yüksek tutmaktır, yüksek bir olgunluk yetisine sahip olmaktır onun taşıması gereken özellikler. Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bunu bekliyor. Ama bu beklenti şu zamana dek boşa çıktı.
Biz sadece kendi geleceğimizi var etmeye dair umutlar beslemeyi öğrendik artık. Bu siyasi iktidardan umut beslememeyi acı deneyimlerle öğrenmiş, bu dersi çıkarmış bulunuyoruz. Umut kadınlardadır, umut halklardadır. Umut emeğiyle, şerefiyle, haysiyetiyle bu yaşamda var olmaya çalışanlardadır. Biz bu umudu yaşatmaya devam edeceğiz.
Ben bir kere daha suçlamaları reddediyorum. Kamu vicdanında zaten masumiyetimizin mutlak olduğunu biliyorum. Umarım heyetiniz de kamu vicdanına uygun bir karar çıkaracaktır. Aksi bir durum çıkarsa da biz haklı olduğumuzu söylemeye devam edeceğiz.
11 Şubat 2021