Yüksekdağ: Kanun kılığındaki fermanları tanımıyoruz

15 Temmuz darbe girişiminin ardından bir başka darbeyle karşı karşıya geldik. Türkiye’de ağır baskıcı bir rejimi örmeye yöneldiler. Bütün toplumsal kesimleri baskı altına alan bir siyasi sürecin adı oldu. Bizler HDP olarak birleştiriciliğin ve demokratik eksenin temel alınması gerektiğini düşündük. Geride bıraktığımız siyasi yaşamımızda sayısız bedele rağmen kutuplaşmaya, ayrıştırmaya karşı demokratik bir eksen oluşturmaya yöneldik.

Türkiye’de biriken ve düğümlenen sorunları çözmeye muktedir olmadıklarını, tam tersine yeni düğümlenmeler yapacaklarını görüyoruz. Bugün bir, AKP-Saray’a biat edenler, bir de ona biat etmeyenler var. Bizler HDP olarak özgürlük safını oluşturuyoruz.

Kısa bir süre önce Kürt şehirlerindeki belediyelere kayyum atandı. Bu, rejimin geldiği son noktanın işareti. Siyasi iradenin yerine kendi otoritesini, hiçbir hesap vermeden ikame etme anlayışını dayattı. Bu, tek adam dayatmasıyla başladı. Tekçi bir merkez oluşturarak biz bu ülkeyi yönetiriz dediler. Belediyelere kayyum, bunun ifadesidir.

Demokratik kanalların yerine kendisini koyan, kendisini atayan bir zihniyet... 28 belediyeye kayyum atandı, 24’ü Kürt belediyeleri. Bu belediyelerde en ufak açık bulmaya yönelik yapılan bütün sondajlara, müfettişlerin belediyelerde yatıp kalkmasına rağmen hırsızlık bulamadılar. Bulmaları da mümkün değildi. Seçimle kazanamadıkları belediyeleri zorla, silah ve süngü zoruyla el koydular. Gerçek budur. Bugün belediyelere el konulmuştur. Belediyeler karakola dönüştürülmüştür. Bakın, belediye binalarının karakollardan farkı yok. Sanki karakol azmış gibi, belediyeleri karakola dönüştürdüler. 

Bu artık bir yaşam savunmasıdır. Yaşamı savunamazsak, temsiliyetimizin olduğu yerleri savunamazsak, bir kuru canımızı da savunamayız.

Türk milleti adına, Kürt belediyelerine el koyuyorsanız eğer, Türk halkını kirli siyasetinizin örtüsü haline getirmeyin. Sayısız suçunuzu Türk bayraklarıyla örttünüz. Onlar adına hareket ettiğinizi söylediğiniz Türk halkına hakarettir. Türkler, kendi adlarına hareket ettiklerini söyleyen bunların gasp etme suçuna ortak olmaması gerekiyor. Çanakkale Belediyesi gibi, Seferihisar Belediyesi gibi onurlu sesler var, “Biz halkla kardeşiz, kayyumla değil” dediler. Dayanışma ve eşitlik köprülerini yıkmaya çalışan bir iktidarla yüz yüzeyiz. 

Belediyelere el koyan iktidarın, 15 Temmuz’da darbeye girişenlerden farkı yoktur. O belediyeler de panzerle, silahla ele geçirildi. Ele geçirdim diyor. Sanki düşman kalesini ele geçirmiş, bayraklar asıyor. Neredeyse 21 pare top atışı yapacaklar.

Bu iktidar faydasız. Bu yönetim anlatışının aşılması için bizler bütün gücümüzle demokratik duruşumuzu sürdüreceğiz. 

Biz sizin kanun kılığına girmiş fermanlarınızı tanımıyoruz. Padişah özentileri, saltanat özentileri, ferman yerine KHK’larla yönetiyor, bu ülkeye despotluk dayatıyor. Bu, asla izin vereceğimiz bir siyasi yaklaşım değildir. Kayyuma karşı, milletvekillerinin dokunulmazluklarının kaldırılması… Bütün saldırılara karşı güçlü bir direniş, kararlı bir şekilde yaşama geçireceğiz.

İstanbul’dan Diyarbakır’a, her yerde bütün halklarımızı demokratik direnişi büyütmeye çağırıyorum.

Okullar açıldı, ama sayısız okulda öğretmen yoktu. Başka bir yerde olsa, devlet krizi sayılır. 1 milyon öğrenci öğretmensiz. Ama iktidar hiçbir şey yokmuş gibi, utanmasalar okullara da kayyum atayacaklar. Utanmasalar bunu yapacaklar da, 15 Temmuz’dan bu yana 50 bin eğitimci görevden alındı, hiçbir sağlıklı soruşturma yapılmadan. 

Nitelik, kalite, seviye… Hiç işleri olmaz bu kavramlarla.

En son Kürt illerinde 11 bin öğretmen açığa alındı. Öğrenciler ders başı yapacak, öğretmenden yoksun. Bunun da eğitim ve kamu sektöründe çalışan eğitimcilere dönük darbenin bir ifadesi olduğu çok net. Darbe biliyorsunuz 15 Temmuz’dna sonra el değiştirdi. Her kesime ayrı darbe yapıyorlar, bu da işte sendikalı eğitim emekçisine yönelik darbe. Eğitim emekçilerini köle yapmak istiyorlar. Ama bizler zalimin karşısında kul da olmadık, köle de.

11 bin eğitim emekçisinin yerine kendi kadrolarını, Kürt çocuklarını asimile edecek kadroları yerleştirmek isteyecekler. Ama böyle bir kadro da yok sizde. Niteliksiz, seviyesiz, birikimsiz, liyakatsiz, kifayetsiz kamu görevlilerini yerleştiriyorlar. Ne yaparsanız yapın, murad ettiğiniz asimilasyonu asla başaramayacaksınız. Cumhuriyette asker öğretmen bile var, başarılı olabildiler mi? Sınıfta Kürtçe konuşan çocukları dövdüler, başarabildiler mi? Başaramadılar. O yıllarda başaramadılar, bugün Kürt halkının en örgütlü, en bilinçli olduğu dönemde, hiç başaramazlar.

Krizler çözülebilir. Yeter ki iktidar halkın çıkarlarını kendi çıkarlarının önüne koysun. Bakın her gün ölüm, baskı haberleri. İyi haber kalmadı, iyi haberleri duymamıza izin de vermiyorlar, basın baskı altında.

Aslında çıkış yolu var. Çıkış yolunun ne olduğunu bir hafta önce İmralı’dan duyduk. Sayın Öcalan, “Sorunu 6 ay içinde çözeriz” dedi. Başka yerde olsa olay olur, manşetlerden inmezdi. Ama Türkiye’de yaprak kıpırdamıyor, tık yok. Neden? Siyasi iktidar günde 30 kişinin ölmesini istiyor. Niye? Her ölüm haberi iktidarlarının beslenme kaynağına dönüştü artık. Ölümlerden beslenen bir siyasi anlayış bu. Bu memlekette aklını yitirmişler olabilir, vicdanını yitirmiş insanlar olabilir ama akıl ve vicdanlı insanlar da var. Akıllı ve vicdanlı insanların durumu görmesi gerekiyor. Demokratik çözümün önünü açılması ve toplumsal bir barışın yolunun açılması için izlenecek yol çok açık. İktidar, çözüm Kolombiya’da olduğu zaman tebrik ediyor, bir başka ülkede arabulucu oluyor, kendi ülkesinde ise insanlar ölüyor. Akıl da, vicdan da bunu kabul edemez.

Umudun karartılmasına izin vermeyeceğiz, HDP olarak demokratik çözüm için mücadeleye devam edeceğiz. Bütün yollar kapatılmış olabilir, ama bizim işimiz yeni yollar açmaktır. Açacağımız yeni yollarla güzel bir geleceğe ulaşacağız.

İçeride Kürtlere darbe yapıp, Rojava’da yine Kürtlere darbe anlayışıyla yaklaşan bir iktidar istikrarı sağlayamaz. Cerablus’a harekat düzenlendi, IŞİD’e karşı mücadele adı altında kendi içindeki IŞİD’le hesaplaşma konusunda hiç de kararlı değil. İçeride IŞİD çeteleri cirit atıyor. Zaten Cereblus’ta da IŞİD’e karşı etkili bir mücadele yürütülmediğini dünya alem biliyor.

Cumhurbaşkanı çıkmış, “Bizi kime tutamaz, El Bab’a kadar gideceğiz” diyor. En son “Şam’a gideceğiz” demiştiniz. Bir başbakan vardı, adını pek kimse hatırlamaz yarın öbür gün tümden unutulacak, o söylüyordu. IŞİD ile mücadele etmeye kararlıysalar uzaklara gitmelerine gerek yok. IŞİD’in açtığı çay ocaklarını kapatsalar bile çok büyük bir mücadele olur. IŞİD’in üslenme alanı Türkiye, ama kapsamlı bir operasyon yürütülmüyor. 

Cerablus’u paramiliter bir üsse dönüştürüyorlar. Suriye’de böyle bir konuşlanma, oradaki savaşı büyütmekten başka işe yaramaz. Belki de bu amaçla yapıyorlar. Amaçları Suriye’deki savaşı derinleştirmek.

Antep Belediyesi Cerablus’a yardım ediyor, elektrik götürüyor. Aynı siyasi anlayış, Kobanê’ye ise duvar örüyor. Duvar örenlerin iyi anımadığını herkes iyi bilir. Tarih boyunca nice utanç duvarları örüldü, hepsini de yapanlar lanetle anıldı. Kobanê sınırına örülen duvarın İsrail’in ördüğü duvarlardan ne farkı var? O beton bloklarınızın, o dikenli telleriniz, bizim bağlarımızı asla ortadan kaldıramayacak. 

Kararlı ve dimdik yürümeye devam edeceğiz Tıpkı Alp Altınörs gibi. Baş eğmeyen, dimdik duran Alp Altıörs gibi. Direnen nice yoldaşımız gibi, demokratik direnişimizden aldığımız güçle yürüyeceğiz ve biz kazanacağız.