Yüksekdağ: İktidar ve savaş yandaşlarının tek bir itiraz bile istememesi HDP’nin tutumunu ve mücadelesini tarihsel kılıyor

Önceki dönem Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ'ın Mezopotamya Ajansı'na verdiği röportaj:

Yedi yılını geride bırakan HDP'nin yüklendiği misyonla Türkiye siyasetinde yol açtığı değişimlere dikkati çeken Figen Yüksekdağ, "HDP bugün kuruluş amacına bağlı olarak doğu ile batıyı, Kürt ile Türk'ü, gelenek ile geleceği buluşturan bir köprü rolünü oynamaktadır" dedi.

Daha çok bölünmelerle anılan Türkiye siyasi tarihinde tersi yönde birçok sol, sosyalist parti, yapı ve oluşumun bir araya geldiği Halkların Demokratik Kongresi'nin (HDK) içinden çıkan Halkların Demokratik Partisi (HDP), kuruluşunun 7’nci yılına girdi. 15 Ekim 2012'de "eşbaşkanlık sistemi" ile kurulan partinin kurucu eş genel başkanları Yavuz Önen ve Fatma Gök oldu. Kimi siyasal ezber ve yaklaşımları yıkarak siyaset sahnesine atılan parti, getirdiği yenilik ve yol açtığı dönüşümlerle kısa sürede yeni bir soluk haline dönüştü. 

Kurulduktan sadece üç yıl sonra girilen 7 Haziran 2015 seçimlerinde 6 milyon seçmenin oyunu alan parti, Meclis’e 80 milletvekili gönderme başarısı gösterdi. Yerleşik siyasal anlayışı ve sistemi sarsan bu başarıyla birlikte HDP, iktidardaki AKP’nin hedefi haline geldi. 4 Kasım 2015’te gerçekleştirilen siyasi darbeyle partinin eş genel başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’la birlikte 9 milletvekili tutuklandı. 

Baskı, saldırı, gözaltı ve tutuklamalarla işlevsiz kılınmak istenen HDP, bu yönelimlere rağmen savunduğu siyasi çizgiyle umut olmaya ve halkların desteğini almaya devam etti. HDP'nin eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, 4 yıla yakın süredir tutuklu bulunduğu Kandıra F Tipi Kapalı Cezaevi’nden 7’nci yılına giren HDP fikriyatı ile partinin kurulduğu günden bugüne geçtiği cenderelere ilişkin Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı.

7’nci kuruluş yıldönümü olan Halkların Demokratik Partisi’ni (HDP) nasıl tanımlarsanız?

HDP’nin 7’nci kuruluş yıldönümü olsa da, onun varlık ve birikimi bu kadar yıldan ibaret değildir. Türkiye demokrasi mücadelesinin, Kürt siyasi hareketinin, sol-sosyalist çizginin, kadın özgürlük dinamiğinin, emek ekseninin, Aleviler ve tüm inkara, asimilasyona uğrayan ulusların, inançların, hak arayışının, ekoloji ve doğa savunmasının, demokratik İslam çizgisinin ve daha birçok akımın, geleneğin birleştiği bir delta olmuştur HDP. Buna halkların ve ilerici toplumsal dinamiklerin büyük tarihsel buluşması diyebiliriz.

HDP farklı kimlik, sınıf, inanç ve kesimden Türkiye halkları için nasıl bir çatı oluşturdu?

Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) kuruluşu ve gelişimiyle birlikte tarihsel buluşmanın temeli atıldı. HDP esasında bir toplumsal, politik misyon olan HDK’nin  bağrından ve o misyonun parçası olarak doğdu. Bu nedenle HDP sadece reel politikanın dar alanı ve görüş açısıyla tanımlanamaz. Onun içinde doğduğu toplumsallıktan koparamazsın. HDP yeni bir toplumsal düzen tahayyülünün ürünüdür. Politik-ahlaki karakterini, mücadele tarzı ve çizgisini buradan alır. Bizleri HDP’de buluşturan amaç; eşitlik, özgürlük, adalet, barış, demokrasi programını yaşamda ve siyasette yeni bir güce dönüştürmek olmuştur. 

İşin iyi tarafı HDP’nin yeni yaşam, alternatif siyaset, alternatif toplum programı milyonlar nezdinde karşılık buldu. Türkiye’ye köklü bir demokratik değişim projesi önererek, bunun gerçekleşebilir olduğunu gösterdi. 2013-2015 çözüm süreci içerisinde kurulmuş olması nedeniyle halkların barış beklentisine yanıt vererek, savaş ve ölüm siyasetini değiştirebilecek bir güç olduğu inancını geliştirdi. Halklarımız bu güç ve güven atmosferi içerisinde kazanmanın mümkün olduğunu ve daha büyük kazanımların ışığını gördü. Bu çok önemli bir toplumsal gelişmedir. 

Türkiye’de ilk kez ezilenler, marjinal ilan edilenler, kaybetme yazgısını bozdu ve asıl olarak bu çürüyen, dikiş tutmayan eski düzenin toplumun ihtiyaçları karşısında marjinal hale geldiğini gösterdi.

Giderek kutuplaşan siyaset içerisinde kurulduğu günden bu yana ‘Üçüncü Yol’u savunup, izleyen HDP, Türkiye siyasetinde nasıl bir etki yarattı? 

HDP birçok açıdan politik atılımların olduğu kadar politik aydınlanmanın da partisidir. Politik eylemlerinin sonuçları, için en görünen kısmıdır ancak ektiği bilinç tohumları HDP’ye oy versin ya da vermesin çok önemli bir kesimi etkilemiştir ve etkilemektedir. Bu nedenle HDP bir konjonktür aparatı değil, toplumsal-demokratik değişim stratejisinin vücut bulduğu bir şimdiki zaman ve gelecek hareketidir. 

Bence bunu belki de HDP’yi kuran ve sürdürenlerinden daha fazla halk anladı. Derinlerdeki sezgisiyle, güncel tutum ve tercihleriyle, akıl almaz saldırı, karalama, yalan bombardımanı altındaki bir partide kendi varlığını, güvencesini ve geleceğini gördü. Bugün HDP’nin görülmemiş yıkım ve tasfiye saldırıları karşısında ayakta kalmasının, iktidar tarafından parçalanıp, uçuruma sürüklenen toplumsallığı toparlayıp birleştirecek yegane eksen olmasının, politikada ise  sonuç alıcı, belirleyici pozisyonunu hiç yitirmemesinin ana kaynağı bu halk iradesi ve bilincidir. 

Yani HDP doğrudan halkların kendisidir. Öyle olmasaydı yüzlerce kez boşaltılan, darbeye uğrayan örgüt ve kadro yapımızla, iktidarın ve düzen partilerinin sahip olduğu hiçbir olanağa sahip olmadan bir ayağımız hapishanede, bir ayağımız taziyelerdeyken partiyi yaşatmak ve sürdürmek mümkün olmazdı.

HDP bugün kuruluş amacına bağlı olarak doğu ile batıyı, Kürt ile Türkü, gelenek ile geleceği buluşturan bir köprü rolünü oynamaktadır. Tarihsel buluşmayı Türkiye, Kürdistan ve küçük Asya’nın kaderini belirleyecek bir büyük birleşmeye dönüştürme mücadelesi ise hala sürüyor. Halkların birleşik, demokratik mücadelesi ile HDP’nin başarı ve gelişiminde karşılığını bulan özerk politik alan, bölgesel etki gücüne sahiptir. Pratikte HDP’nin Filistin’de, Irak’ta, Suriye’de filan şubesi yoktur ama halkların, kadınların, ezilenlerin bütün egemenlerden bağımsız, özerk gelişim yoluna inancı ve bu yönlü arayışları gelişme halindedir. Yani HDP’nin ruhu ve çıkış felsefesi çok geniş bir yaşam alanında yayılmakta, gelişmeye uygun iklim bulunmaktadır. 

Kuruluşundan itibaren Üçüncü Yolu izleyen ve düzen siyaseti tarafından çifte mengene alınmış topluma ‘Bir yol daha var’ diyen HDP’nin bu çağrısına geniş kitleler cevap verdi ve ortaya çıkan potansiyelin bugün daha da geliştirilmesinin bu Üçüncü Yol siyasetinin bir yönetim alternatifi olarak çekim merkezi haline gelmesinin koşulları var.

Farklı bileşenlerin bir araya gelmesinin zorluğu, partinin kuruluş sürecinde kendisini nasıl gösterdi. Ne tür yaklaşım ve sorunlarla karşılaşıldı?

Yeniye karşı direnç, ihtiyat bizim saflarımızdan uzak bir şey değil elbette. HDP'nin kuruluş döneminde de sorunların temelinde bunun yattığını söyleyebilirim. Değişim kavramı ve pratiğine en aşina olması gerekenler bazen kendi yarattıkları ve saklandıkları statükoyla yüzleşmek zorunda kalabiliyor. Statükolar, gizli ya da açık iktidarcıklar bu değişim evrelerinde iç sancı ve ayak sürümelere yol açabiliyor. HDP açısından da böyle bir süreç yaşandı. Özellikle HDP’nin stratejik rolünü kavramadan yüzeysellikler, basit politik denklemler üzerinden onu tarif etme yaklaşımları açığa çıkabilecek enerjiyi dönem dönem blok etti. Geçici ve taktiksel bir olay olarak görülmesi karşılaştığımız sorunlardan biridir. Diğer taraftan parti fikri ve pratiğinin en güçlü yanı olan farklılıkların bir aradalığı ve demokratik modeli yeteri kadar iyi değerlendirilmedi. 

HDP’yi oluşturan bileşenlerin bütün aklı ve gücünü ortak siyasal alanda geliştirmeye seferber etmesindeki sorunlar ise hala kendini gösteriyor.

Diğer taraftan bu kadar farklı yapıyı bir araya getirdiğinde birçok çelişkiyi ve çatışmayı çözme iddiasına da sahip olman gerekir. HDP misyonu, esas olarak bu kilit noktada rol oynadı. Başta kadın ve erkek arasındaki çelişkiler olmak üzere birçok çelişki ve çatışma alanında demokratik kültür ve pozitif politikayla ezilenden yana tutumu, partiyi bina eden taşıyıcı kolonları oluşturdu. Ama bu kolonları güçlendirmemiz gerektiği de açık. Mesela HDP’nin bileşenlerden ve koalisyon yapısından gelen stratejik gücünü nicelikle ölçen, kimden ne kadar diye parmak hesabı politikası yapan tutumlar ana yapımızı güçlendirmiyor. Bununla birlikte HDP’deki varlığını dar temsiliyet ve ‘ikinci iş’ biçiminde ortaya koyan yaklaşımlar da siyasi mücadelenin gerekleri ile uyumlu değil.
 
Partinin kurulması sonrası süreçte ne gibi zorluklar söz konusu oldu. Bunların üstesinden nasıl gelindi?

Ama yaşanan bütün sorun ve çelişkileri HDP ile zor bir işe kalkışmış olmamıza, iktidar ve siyaset statükosunun kesintisiz baskılarına rağmen bir ilke imza atıldığı, köhnemiş rejim içinde doğan yeninin geliştiği kesin. Bugün bu gelişme düzeyi üzerinden konuşuyoruz. Saldırı sağnağı altında olsa da, biriktirdiğimiz kazanımlar var. Sorun ve sancılarımızı, demokratik iç mekanizmalarımızı çalıştırarak birlikte tartışma, karar alma süreçlerine işleterek, tabandan tavana partiyi bir bütün olarak görüp, her odasına parçasının sirayet ederek, işleyişimizi  kaba hiyerarşiye değil, kolektivizm, ortaklaşmaya dayandırarak giderebileceğimiz gördük.

Kurulduğu ilk aylarda HDP’ye ömür biçenler çoktu. ‘Bu yıl olmadı ama yakında krize girer, dağılır’ diyenler, kafasına göre bölenler, kendi kendine ‘iyi HDP, kötü HDP’cilik’ oynayanlar, hizaya çekmeye ya da ısmarlanmış profiller çizmeye çalışanlar, akıl vermekle başlayıp ‘akıllı ol’ tehditleriyle konuşanları az olmadı. Bir taraftan da Kürt siyasi hareketini Kürdi davalarından koparıp, ‘marjinal sol’a alan açmakla, Kürtler dururken onlara gereksiz paye biçmekle suçlayanlar vardı. Elbette bunun karşısında batı merkezli sol-sosyalist ve demokratik bileşenler de egemen devlet siyaseti ve geleneksel ‘Türk solu’ tarafından ‘Kürt kuyrukçuluğuyla yaftalanıyordu.

Ama bütün statükoları ve ezberleri bozan HDP pratiği, daha çok tarihe, topluma hizmet eden olumlu yanlarıyla ve yarattığı kazanımlarla öne çıktı. Bunun en önemli nedeni ise kendi çizgisine bağlılığı ve siyasal kararlılığıdır. HDP, çok büyük kötülüklerle mücadele ortamında her zaman ateş altında yürümeyi başardıysa, gücünü, dirayetini bundan almıştır. Siyasal kararlılığı ve kazanma azmi ile milyonların bilincinde, gönlünde umudun adresi olmuştur. Bugün ‘HDP nedir?’ diye sorarsanız, işte o milyonlardır derim. Halkların umudu, siyasi kararlılığıdır aynı zamanda.

AKP iktidarının ağır bir saldırı yürüttüğü HDP’ye dönük rahatsızlığının altında neler yatıyor?

HDP’nin hedef haline getirilmesi ve 4 yıldır kesintisiz saldırı altında olmasının nedeni  halka yabancılaşan siyaset kurumunun dengelerini alt üst etmesinden dolayıdır. 7 Haziran 2015 deneyimi bunun ilk çıkış noktasıydı. AKP-Saray iktidarının kadri mutlak olmadığını, halklarımızın çaresizliğe mahkum edilemeyeceğini, başka bir yaşamın mümkün olduğunu ilan ediyordu bu çıkış. 

Hepsinden önemlisi de, o güne kadar siyaset dışı bırakılan, oy deposu, siyaset nesnesi olarak görülen kesimlerin özneleşerek, zafer kazanması anlamına geliyordu. Tarihte ilk kez düzenin seçkin siyaset sınıfına mensup olmayanlar, halkın, yaşamın, üretimin, mücadelenin içinden gelenler, 80 vekil gibi bir temsiliyet düzeyiyle ve açığa çıkardığı daha geniş bir potansiyelle merkeze ulaştılar. Tabii siyaset merkezini tutan ve kendisinden başkasına layık görmeyenler, iktidarı ve muhalefetiyle bu gelişmeyi sindiremedi. Dahası uzun yıllar sonra AKP’nin tek başına iktidar sultasına son veren HDP, bu nedenle büyük bir siyasi hışmın hedefi oldu. Sadece iktidarı düşürmesi nedeniyle değil, toplumda devrimsel bir gelişmeye kaynaklık etmesiyle bütün statükodan beslenen kesinlerin saldırısı ve memnuniyetsizlik yönelimine maruz kaldı. 7 Haziran’dan sonra geliştirilen, savaş kitlesel katliamlar, korku imparatorluğu yaratma siyaseti, ölüm ve hapsetme operasyonları, söz-basın özgürlüğü üzerinde kurulan tahakküm ve ‘defterler açılırsa insan yüzüne çıkamazlar’ diyerek itiraf ettikleri ağır suçlar, kaybetmenin intikamını almaktan daha öteydi. HDP’yle birlikte toplumda gelişen devrimci yeniyi bastırma hareketiydi. Biliyorlardı ki yeni, gelişmeyi sürdürürse eskiden eser kalmayacak ve kendilerine ‘antika müzesinde’ bile yer bulamayacaklardı. 

Bu kadar şiddetli ve birlikte saldırmalarının en önemli nedeni, düzen siyasetinin gelişen yeni karşısındaki korku ve kendini koruma refleksidir. Elbette hiçbir egemen Türkiye'deki kadar büyük bir sömürü, ayrıcalıklı, hesap vermekten muaf siyasi rejimi bırakmak istemez. Zira öyle de oldu. Toplumun  devrimci, demokratik değişime, barışçıl, adil, özgür ve temiz bir yaşama verdiği oy, duyduğu heyecan yok edilmek üzere hücuma uğradı.  Ama unuttukları en önemli şey, HDP’nin bir konjonktür partisi olmanın ötesinde sosyal-siyasal mayalama hareketi olduğuydu ve onlar için kötü haber şu ki maya çoktan tuttu. Üstüne bir de derinden ya da yüzeyden birçok biçimde kendinden başkasını ve sonrasını da mayalıyor.

Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik başlatılan operasyonla birlikte muhalefetin de iktidarın yanında hizalanması, HDP’yi nasıl bir noktaya taşıyor?

HDP'nin o çokça konuşulan ‘Türkiye Partisi’ olmayı başarmasına da tahammül edemedi iktidar. Memleketin dört bir yanında az buçuk olan koşullarda nasıl gelişebildiğini görmek, iktidar ve düzen siyaseti kampında telaşa neden oldu. Bu durum başta Kürt sorununda çözüm süreci, barış, demokratikleşme programının yayılması, geniş kabul görmesi ve devlet ile birlikte toplumun başına çöreklenmiş siyasi statükonun değişimi zorlanması anlamına geliyordu. Hala bu değişim zorunluluğuna karşı direniyorlar. sanıyorlar ki HDP olmasa bundan kurtulacaklar. Oysa HDP’nin varlığı sadece Türkiye halkları için değil, onlar için bile bir şans. En azından kendi kazdıkları cehennem kuyusuna düşmeyebilirler. Tabii ki halkların yaşam ağacının dalını tutabilecekleri yürekleri varsa...

Son dönemde HDP yönelik saldırıların artan oranda sürmesi ise ne yaparlarsa yapsınlar gücünü potansiyelini korunmasıyla ilgili. AKP ve yanaşıkları tarafından muharebeye, halk iradesine darbeye dönüştürülen yerel seçimlerde de görüldüğü üzere HDP, kazanan ve iktidara kaybettiren etkisini muhafaza ediyor. Bu etki yeni denklemlerin kurulmasını, tekçi siyasetin karşısında alternatifler doğmasını koşulluyor. Asıl önemlisi HDP’nin benimsediği ve önüne önünü açtığı demokrasi ittifakı söylemi, pratiği etrafında büyük bir toplumsal güç birikti. Tabanda bu birikimin daha gelişeceği görülüyor. Bütün bu süreçlerde kilit ve belirleyici rol oynayan HDP, yine tarihsel misyonunu yerine getirme suçundan çarmıha geriliyor, lince tabi tutuluyor. 

Savaş siyasetinin başta Kürtler olmak üzere Türkiye ve bölge halklarına dönük düşmanlığın önünde HDP’den başka güçlü muhalefet olmaması ise, daha özel bir saldırı konseptine neden oldu. İktidar ve onun savaş yandaşları, başka bir ülkenin topraklarında Kürdün ve o toprağın insanlarının kanını dökerken tek bir eleştiri ve itiraz istemiyorlar. Elbette bu durum zor bir görev üstlenmiş ve ağır bir kuşatmaya alınmış da olsa, HDP’nin tutumu ve mücadelesini tarihsel kılıyor.

HDP’nin savunduğu siyasi çizgi ve anlayışın yanı sıra hedef alınan farklılıklarından biri, sizin şahsınızda ‘eşbaşkanlık sistemi’. İktidar, eşbaşkanlık sisteminden niye rahatsız?

Eşbaşkanlık sistemini hedef alarak, kadınların uzun bir tarihsel geçmişi olan kolektif mücadelesi ve kazanımlarını baltalamak istiyorlar. Biliyorlar ki eşbaşkanlık denilen statü benim değil, sadece şu ya da bu kadın bireyin değil, toplumsal bir özne olarak bütün kadınların. Bunun yarattığı, yaratabileceği bir bilinci ve gücü kırmak istiyorlar. HDP belediyelerine yönelik son kayyum darbesinde de eşbaşkanlık sisteminin özel hedef alınması, yasak ve tasfiye yönelimine tabi tutulması da aynı amacın parçası. 

Eşbaşkanlık sistemi tekçi, erkek egemen siyasetinin ağır baskılarına, temelde cins ayrımcılığına dayalı sisteme rağmen, kadınlar ve toplum nezdinde ciddi bir karşılık buldu, meşrutiyet kazandı. Dolayısıyla erkek devlet, erkek siyaset mekanizmasının yapısal ayarlarını bozuyor. Bunun hıncını kadınlardan ve eşbaşkanlık kurumundan çıkarmaya çalışıyorlar. Kadının siyasetteki görünürlüğünü, etkinliğini iradesini ortadan kaldırmak onlar açısından yaşamsal bir reflekse dönüşüyor. Çünkü kadınlar demokratik temsil organlarında, politik yönetimde ne kadar çok ya da eşit var olursa, gerici antidemokratik erkek egemenliği de o kadar yok olur. Buna bir de HDP’deki  eşbaşkanlık sistemi ve pratiğinin genel siyasetteki demokratik mücadele gücünü yükseltmesini eklersek, bizlere ekstra saldırmak için epeyce nedenleri var.

Parmaklıklar arkasına konulmanıza rağmen, iktidar sözcüleri tarafından özellikle siz sık sık hedef alınıyorsunuz. Neden? 

Evet, şahsıma yönelik özellikle tasarlanmış saldırı, karalama, cezalandırma yöntemleriyle bütün kadınlara ve politik kadın hareketine bir ibret tablosu çizdiler. Tabii bunun kötü bir ibret mi yoksa iyi bir ibret mi olduğuna sadece kadınlar karar verebilir. Birileri Figen Yüksekdağ'ın eşbaşkanlık deneyiminden bolca bela, risk, bedel, ceza sonucu çıkarmanızı, bunun da size ders olmasını isteyebilir ama başkaları da bir isimde ve cisimde yansıyan kadınların yenilmezliği sonucunu çıkarabilir. Partimizde eşbaşkanlık görevi üstlenen bütün kadınların varlığı ve amacı, bu sonuca vesile olmaktır. 

Saldıranlar ne murat ederlerse etsinler, bizim bildiğimiz ve emsal aldığımız hakikat kadınlığımızın direndiği kadar yenilmez olduğudur. Eşbaşkanlık sistemi, kadınların tam hak eşitliği ve özgür eş yaşam koşulları sağlanana kadar bizim direncimizin ve bilincimizin kalesidir.

Eşbaşkanlık sistemi, siyasal ve toplumsal alanda ne tür değişimlere yol açtı. Kadınlar bu sisteme neden sahip çıkmalı?

Kadınların hak arama bilinci ve pratiği eşbaşkanlık sisteminin kamusal alana yansımasıyla belirgin bir gelişme kaydetti. Siyaset kürsülerinde, yönetiminde, belediyede, Meclis’te, mahallede, kadınlar ve yapabileceklerini görmek heves, cesaret ve özgüven duygusunu uyandırdı. Kendi deneyimlerimizden, aldığımız tepkilerden HDP’ye oy vermeyen çoğu kadın dahil geniş bir kesimin eşbaşkanlık modeline değer verdiğini, ilham aldığını gördük. Halihazırda eşbaşkanlık uygulamasına çok yönlü saldırı ve tasfiye operasyonu düzenlenmesinin önemli bir nedeni de onun bu siyaseti ve toplumu demokratikleştirme gücüdür. Eşbaşkanlık bir yandan kadınlarda cins bilinci ve hak arayışını geliştirirken, diğer yandan da eril siyasetin tekçi, otoriter, rekabetçi ve çatışmacı görünümünün karşısında alternatif bir profil oluşturdu. Bunun toplumda yansımasını kırmak amacıyla bizlerin eşbaşkanlık sistemi hedef alındı. Toplumun böyle olumlu, demokratik bir emsale bakarak gelişmesini ve kendi kontrollerinden çıkmasını hiçbir zaman istemedi egemenler. Eş Genel Başkanlık dışında hiçbir eşbaşkanlık statüsünün resmen kabul edilmemesi ve hala bu kurumun ateş altında olması da, bunu gösteriyor. Ama ne yaparlarsa yapsınlar eşbaşkanlık pratiğinin toplumsal alanda ilerici, devrimci, kadın özgürlükçü bir etki yaratmasına ve uygulama alanından çok daha geniş bir kesimde iz bırakmasını engelleyemediler.

Zaten tam da bu aşamada önce bir kadın kazanımı ama genel olarak da toplumsal kazanım olan eşbaşkanlığın savunulması hayati önemdedir. Dolayısıyla eşbaşkanlığı saldırılar karşısında savunmak sadece kadınların görevi olarak görülemez. Elbette en güçlü özsavunma doğrudan kadının gücü ve iradesi ile geliştirilebilir ama bu gerçek genel siyaset, toplumsal alan ve karma demokratik kurumların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

Eşbaşkanlık sisteminin tarihte ve yaşamdaki asıl rolü, şüphesiz ki kadınların özgün örgütlenmesi her koşul altında özerk ve bağımsız varlığının güvence altına alınması amacına hizmet etmektedir. Yani dünün, bugünün, geleceğin amacı ve mücadelesi onda kesişir. Özgür, adil, eşit bir yaşam isteyen bütün kadınların ve bunlar için ne düzeyde olursa olsun mücadele eden örgütlerin, bireylerin, eşbaşkanlık sistemini kuru bir kurumsallık olarak değil, kendi yaşam ve gelecekleri olarak sahiplenmesi gerekir.

Tarih boyunca birçoğu kitaplara yazılmazsa da çok savaştığımız, bedel ödediğimiz, kazandığımız ve sonra kazanımların çoğunu erkeklerin kurduğu, bozduğu düzenler karşılığında kaybettiğimiz kesin. Ama bu sefer eşbaşkanlık kaybettiklerimizden olmasın. Türkiye, Kürdistan ve dünya kadın hareketleri evrensel, tarihsel bir kazanım olan eşbaşkanlık sistemine birleşik ve güçlü biçimde sahip çıkmalıdır. Sadece eşbaşkanlık deneyim ve mücadelesinin bugüne kadar kadın özgürlük hareketine kattıkları için değil, bundan sonra katabilecekleri için...

Son olarak partinizin 7’nci kuruluş yıldönümüne dair ne mesaj vermek istersiniz?

HDP, 7’nci kuruluş yıl dönümünde savaşa karşı halkların barışının partisi ve iradesi olarak yeniden doğacaktır.

Halkların Demokratik Partisi'nin 7’nci kuruluş yılı kutlu olsun.  Çok az partiye 7 yıl gibi bir kısa sürede tarih yazmak nasip olur. HDP halktır, kadındır, emektir, umuttur, yaşamdır. En büyük zorlukların, imkansızlıkların içinden yeniyi çekip çıkarmıştır. Farklılıklarımızla bir olmayı, kaybetme yazgısını, hapsedilenlerin isterse mutlaka kazanacağını, doğunun ve batının çocukları el ele verdiğinde iktidarların böldüğü toprakların ortak vatana dönüşebileceği inancını HDP ile tanımladık. Kadın partisi ve genç bir parti olarak bütün ezberleri nasıl darmadağın ettiğini ve toplumu yeni sözlerle, umutlarla, yollarla tanıştırdığını gördük.

Bugün partimiz varlığını ve misyonu yine hayati bir eşikle sınanıyor.  Meclis çatısı altında HDP dışında bütün partiler Suriye ve Kürtlere karşı savaşta birleşti. Barış içinde demokratik çözüm sürecinin başında kurulan ve savaş siyasetinin pik yaptığı her aşamada bu sürecin ruhundan kokmayan HDP, yine bu tarihsel görevi yerine getirecek tek partidir. Savaş tamtamlarıyla, bombayla, silahla, yalanla ve düşmanlık sopalarıyla teslim alınamayacak tek mevzi, barış mevzisidir.

HDP, kuruluş amacı ve haklara verdiği söze bağlı kalarak, bütün zulüm ve savaş ittifakları karşısına tek başına bırakılma cezasına çarptırılsa da, yalnız olmadığını bilerek mücadele edecektir. Bizler onurlu, demokratik barış inancımızla, haklılığa dayanan gücümüzle, zor yollarda çelikleşmiş metanetimizle çoğul ve kalabalığız. Türkiye'nin demokratik ittifak dinamikleri ile birlikte Kuzey Suriye, Rojava haklarına dayatılan ve bütün bir ülke olarak bedelini ödediğimiz, ödeyeceğimiz savaş, işgal politikasına karşı durabiliriz. HDP, 7’inci kuruluş yıl dönümünde savaşa karşı halkların barışının partisi ve iradesi olarak yeniden doğacaktır.
 
Röportaj: Berivan Altan

16 Ekim 2019