HDP grubu adına Van Milletvekili Özdal Üçer’in AFAD bütçesi üzerine konuşması

27. Birleşim
12 Aralık 2014-Cuma

AFAD bütçesiyle ilgili grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi selamlıyorum.
AFAD, afet ve acil durum yönetimiyle ilgili,bütçesi olan bir kurum. Tabii ülkemiz de afetler ülkesi; sel felaketleri oluyor, depremler oluyor, büyük felaketler oluyor, insanlar mağdur oluyor. Sadece insanlar değil, birlikte doğayı paylaştığımız canlıların çoğu bu felaketlerden büyük zararlar görüyor.

Asıl, AFAD yönetimiyle risk yönetimini belirlemek mümkünken, biz de, her nedense, AFAD’ın kurumsal işleyişiyle ilgili bir bütçe oluşturuluyor. Yani risk önlemek amacıyla konutların yerleşim ve yapılanmalarının çok daha düzenli ve denetlenir bir şekilde yapılması gerekirken, “Alınan AFAD ya da acil durum için toplanan vergilerin nereye harcandığı?” sorusu sorulduğunda “Yollar yapıldı; duble yollar yapıldı, şöyle oldu, böyle oldu, 44 milyar harcama yapıldı.” ve benzeri böyle mübalağlı açıklamalar… Peki, sen, AFAD’ın bütçesini bu şekilde kullanıyorsun, insanların ödemiş olduğu vergileri bu şekilde “hizmet” diye aktarıyorsun da, depremde neden depremi fırsata dönüştürmeye gayret ediyorsun? Neden sel felaketinde insanları kurtaramıyorsun? Neden göçükte onlarca vatandaşın, yüz binlerce, milyonlarca insanın gözyaşı dökerek izlediği bir ortamda sen toprağın altından çıkaramıyorsun?

Tabii, bir devletin ihtişamı başkanlarının saraylarıyla değil, o devletin sosyal adaletiyle, ekonomik paylaşımıyla mümkündür. Bir devletin ihtişamı başbakanının uzun boylu olup olmaması ya da cumhurbaşkanının boyunun uzun olup olmamasıyla ilgili bir şey değil. Bir devletin ihtişamı, o devletin vatandaşlarını ne kadar koruyabildiğinin, o devletin vatandaşlarına ne kadar hizmet edebildiğinin göstergesiyle mümkündür. Cumhurbaşkanı çıkıp diyor ki: “1.001 odalı değil, 1.000 odalı değil, 1.150 odalı.” Hey, hey!

“1.150 odalı. Halkın malıdır.” diyor. E, Cumhurbaşkanı, halkın malıysa Van’da hâlâ dört yıldır konteynırda yaşayan aileler var. 90 tane odayı Vanlı aileler için istiyoruz. Buyur hodri meydan! Tahsis edebiliyorsan, onları yaz gelinceye kadar konutlattırabiliyorsan, o zaman “Boyun posun devrilsin.” demeyeceğiz ama “Boyun posun devrilsin, yalanınla beraber.” dediğimiz için tazminatlar ödemişiz. Niye? Yalan söyleyen bir Başbakana “Boyun posun devrilsin.” denilmez mi? Türkçe’de bunun neresi hakarettir? Osmanlıcadan bahsediliyor, mecaz anlatımdan bahsediliyor. Bunların hepsini bir manipülasyon olarak algılamak lazım. Osmanlıcayı niye tartıştırıyorlar? Osmanlıcanın bir dil olmadığını, derme çatma bir saray dili olduğunu herkes bilmiyor mu? Neden? İnsanlar Osmanlıcayı tartışarak depremdeki afetzedeleri unutacaklar, insanlar Osmanlıcayı tartışarak İstanbul’un deprem riskini unutacaklar, insanlar göçük altında kalan insanların ailelerinin acısını unutacaklar, insanlar sayısı 2 milyonu aşmış Suriye mültecilerinin, Şengal mültecilerinin, Kobani mültecilerinin, Orta Doğu’da yaşanan savaşın acısını unutacaklar.

AFAD kurum olarak normalde bir devletin yapması gereken şey Cenevre Sözleşmesi gereği mültecilik hakları doğrultusunda onların barınmasını sağlamak. Başbakan, Cumhurbaşkanı kalkıyor diyor ki: “Bizim misafirlerimizdirler.” Bizim Kürtçe’de misafirlik için kullanılan bir tabir vardır. Misafire buyur edilir, başköşe gösterilir.(x) Yani kendisinin yemediği misafire yedirilir, kendisinin oturmadığı yere misafir oturtulur. Peki, milyonlarca Suriye mültecisinin şu anda İstanbul’da köprü altına yaşadığını görmemek için ne gerekiyor? İzmir’de, Konya’da, Ankara’da, Van’da, Diyarbakır’da birçoğu sefalet içinde onurunu koruyanlar açlıktan ölüyor ama bu zulme direnemeyenler farklı bataklıklara sürükleniyor. İnsan misafirine böyle mi yapar? Misafirin, insanın evinden gittikten sonra söylediği ya da söyleyeceği iki şey vardır: Kürtçe’de deriz ki(x) denir. Yani Türkçesi, karşılığı mecazi anlatımıyla… Osmanlıcanız iyi olsaydı bunu anlamış olurdunuz çünkü Osmanlıcanın temellerinden bir tanesi de Kürtçe’dir.(x) “Eviniz şen olsun, eviniz barkınız şen olsun.” anlamında veyahut da giderken(x) Türkçesi nasıl anlatılır onu bilmiyorum işte. Deyimler çevrilmez. Böylesi bir deyimsel gücü olan Kürtçeyi yok sayacaksınız, Osmanlıca için tartışmalar yaratacaksınız. Biz, bunun maksadının aslında Türkiye’de Kürdistan’da yaşanan acıları unutturmak, bütçedeki adaletsizliği unutturmak olduğunu gayet iyi biliyoruz. 1.001 odalı saraylar, 1.250 odalı saraylar yapacaksınız ama Ermenek’te göçük altında kalan insanların aileleri için Mecliste bağış toplayacaksınız. Ayıptır! Meclis bağış toplamaz, Meclis ödenek yaratır ve onların sosyal güvenliğini garanti altına alır. Milyonlarca, milyarlarca liralık harcamalar yapacaksınız, ayakkabı kutularını dolduracaksınız dolarlarla, eurolarla, marklarla, paralarla ondan sonra çocuklar ayakkabısız kalacaklar, ayakkabısı olmayan milyonlarca çocuk olacak. Böyle bir sefalet, böyle bir rezalet olur mu? AFAD eğer varsa bugün Şengal’daki mülteciye yardım etmiyorsa, Kobani mültecisine yardım etmiyorsa, Suriye’den, Halep’ten, Şam’dan gelen mülteciye yardım etmiyorsa AFAD kendisi afattır. Kendisi afattır, kendisine müdahale edilmesi lazım.

Peki, kimin vicdanı sızlıyor iktidardan, bunu çıkıp dile getiriyor? Bakın, Van’da deprem yaşandı; vatandaş, milyonlarca kişi duyarlılık sergiledi. Biz Van halkı adına, duyarlı olan herkese teşekkür ediyoruz. Onların yolladığı paraların çoğu birilerinin ayakkabı kutusunda çıktı ama AFAD üzerinden konteynerler alındı, birçok kişi konteyner getirdi. Şimdi Van’da 10 bine yakın konteyner var. Biz valiliğe ve Bakanlığa dedik ki: O konteynerleri Suriye mültecilerine verin, Van’da çürüyor. Hâlâ Van’da çürüyor ama Suriye mültecileri İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Mersin’de, Antep’te köprü altlarında yatıyor. Ayıptır! Günahtır! Yazıktır! Vebaldir! Bunun ismi tek bir kelimeyle vicdansızlıktır. Ne ekonomidir ne siyasettir ne diplomasidir. Biz milyonlarca çocuğun acısını yüreğimizde hissetmiyorsak yarın öbür gün bizler de bir şeyleri yaşadığımızda aynı sıkıntıyı yaşayacağız. Yani sizler, iktidarda olanlar, devleti yönetenler, bütçeyi, hazineyi birilerine kefil edenler, birilerinin topladığı vergilerle biz duble yol yaptık deyip yolsuzluk yapanlar, ayakkabı kutusunu dolduranlar, bunun vicdani hesabını tabii ki halk sizden soracak, tabii ki biz sizlerden soracağız, tabii ki sokaklara çıkacağız, tabii ki slogan atacağız, tabii ki özgürlük, hak ve emek için mücadele edeceğiz. Siz de onun karşısında bizden, halktan, oradan buradan topladığınız vergilerle yolsuzluklar yaparak panzerler alıp üstümüze gelecekseniz, biz taş atan çocuklara, bakın, bu ülkede taş atmanın cezası bomba atmanın cezasından daha çoktur, taş atmanın cezası silah kullanmanın cezasından daha çoktur, dikkatli olun mu diyelim? Peki, çocuklar, bu ülkede bomba atmak taş atmaktan daha kolay diye karar verirlerse ne yapacaksınız?

Lütfen, herkes, ben bu ülkede duyarlı bir bireyim diyen herkes aklını başına alsın. Özellikle ve özellikle iktidar “güvenlik paketi” çıkaracağız, işte şunu tehdit edeceğiz, bunlara haddini bildireceğiz, şunu şöyle yapacağız diyenler önce kendi vicdani hesabını versin, önce Van depreminin, İstanbul depreminin, Düzce depreminin, Ermenek’te göçük altında kalanın, Soma’da göçük altında kalanın, Kobani çocuklarının, Şengal halkının, Halep’ten sürgün olan Arapların durumunun devlet olma, iktidar olma sorumluluğunun vicdani hesabını versin, sonra bizlere ahkâm kessin.

Evet, Osmanlıcayı konuşacaklar, işte HDP’ye çatacaklar, ama bu arada halkın sefaleti insanların gözünde kaybolacak. Çünkü çalıp çırptıkları milyonlarla zaten her biri kendine bir televizyon almış, bir gazete almış ve bununla ilgili birçok şey medyayı kontrol altına almış.

Van’da AFAD’daki yolsuzluklar araştırılsın diye soru önergesi veriyoruz milletvekili olarak, soru önergemiz geri iade ediliyor. E tabii, keyfi sefa edecek oradaki AFAD müdürü, oradaki vali, oradaki vali yardımcısı, orada ayakkabı kutusunu dolduran siyasetçiler, ama çocuklar sefalet ve açlık içinde yaşamlarını sürdürmek zorunda kalacaklar.