HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel'in, TBMM genel kurulunda, Dersim katliamı, yoksulluk ve bütçe üzerine konuşma yaptı. Tüzel'in konuşması şu şekilde:

"Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Danışma Kurulu önerisi üzerine ben de söz aldım. Benden önce konuşan milletvekilleri gibi ben de gündemdeki konulara değineceğim elbette.

Öncelikle, MHP Grup Başkan Vekilinin değindiği Dersim konusuna değinmek istiyorum. Biliyorsunuz, Seyit Rıza'nın asılmasının yıl dönümü nedeniyle birkaç gündür Türkiye kamuoyunda yer ediniyor. Ancak burada ifade ediliş biçimi hiç de katılacak gibi değil. Grup Başkan Vekili "hoşa gitmeyecek olaylar" şeklinde... Yani 70 bine yakın insanın zehirlenmesini, katliama uğramasını, kurşuna dizilmesini, uçurumlardan atılmasını, o zamanki devlet anlayışının Türkleştirme ve Sünnileştirme politikasının bir parçası olarak çok açık bir katliama dönüşen bu operasyonu "hoşa gitmeyecek olaylar" şeklinde ifade etmek gerçekten hem o güne dair hem de bugüne dair ne olduğunu anlamamak ve doğru dersler çıkarmamak olacaktır. O gün bu operasyonu yapan devlet aklıydı, devlet zihniyetiydi ve şimdi o akıl, o zihniyet hâlen, ne yazık ki devam ediyor. O nedenle, Kürtlerin ve Alevilerin uğradığı bu katliamdan hem özür dilemek, böyle bir basiret göstermek hem de bugünkü taleplerine yanıt vermek gerekir diye düşünüyorum.

Bir diğer konu, tabii ki yine, diğer vekil arkadaşların dile getirdiği, Türkiye'nin ekonomisi, halkımızın yoksulluk sorunu ve Mecliste bugünlerde, Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen bütçenin, ekonomik göstergelerin verileri. Değerli milletvekilleri, bildiğiniz gibi, Başbakan Avustralya'da G20'ler toplantısındaydı, oradan mesajlar verdi ve bu gelişmiş ülkeler arasında olmanın mutluluğu içerisinde, gelecek yıl ülkemizin ev sahipliği yapacağından övünmekte ama rakamlar, 2015 göstergeleri ve Hükûmetin hazırladığı Orta Vadeli Program, yeni ekonomik eylem planı âdeta bütün bu vaatleri hayale dönüştürmekte ve yalanlamakta. Rakamlar çok çarpıcı, yine, her bütçe döneminde olduğu gibi İşçi Konfederasyonu açıklıyor, "4 kişilik ailenin açlık sınırı 1.190 lira, yoksulluk sınırı 3.876 lira." Yine bu rakamlara göre, ülkemizin 12 ila 17 milyon arasındaki yurttaşı yoksul, aç, açıkta. 2002 yıllarında bu Hükûmetin ilk iktidara geldiği zamanları hatırlayalım, ne söylenmişti? "Yoksullukla mücadele, yolsuzlukla mücadele, yasaklarla mücadele." O zaman da yalandı, yalan olduğunu on yıl içerisinde gördük.

Değerli arkadaşlar, yukarıda Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının bütçesi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüyor. Orada mega projelerden söz ediliyor, kilometrelerce otobanlar, kara yolları, raylı sistemler, deniz ulaşımı, hava ulaşımı, uzay ajansı, üçüncü köprüler, üçüncü hava alanları, yollar, köprüler, hanlar, hamamlar ama bütün bu mega projeler ne yazık ki halkımızı, emekçileri yoksulluktan çekip çıkartmıyor, yine birileri zengin oluyor, birilerinin kasası ve cepleri büyüyor. Ülkemizde o küflü peynir, tezgâh altı sebze, veresiye çay, sıvasız evler, buralarda yaşayan yurttaşlar, bunlar, bu görüntüler silinmedi. Size gazete kupürlerinden örnekler vermek istiyorum: Bakın, işte Erzurum'da "Kıyma için birbirlerini ezdiler." haberi. Yoksul insanlarımıza 5 kiloluk kıyma dağıtılıyor ve insanlarımız birbirini ezerek bu yardım paketini alıyor. Adana'da bir yoksul ailenin manzarası, 6 yaşındaki çocuğumuz çıplak ayakla ilkokula gidiyor. Bu, Türkiye'nin gerçekliği bu, Türkiye'nin gerçekliği mega projeler değil. Mega projelerden ve yine o "ak saray" adı altında kaçak saraylardan -bin odalı saraylar; 1,5 milyar liraya yapıldığı söylenen- yetmiyor, ardından 300 odalı hizmetli binası; yetmiyor, ardından makam araçlarının yenilenmesi ve birçok bu şekildeki kamu harcamaları ülkedeki çarpıklığın, adaletsizliğin... Gelir adaletsizliğinde bakın, dünya listelerine girmişiz. Yine gelir adaletsizliğinde, gelir dağılımında en bozuk 3'üncü ülke durumundayız. İşte Türkiye'nin manzarası budur. Bir tarafta sıvasız evler, bir tarafta kaçak saraylarda itibar arayanlar.

Şimdi, bu bütçe açıkları neyle kapanacak? Bu bütçe görüşmelerinde vergiyi ödeyenler, vergi artışları yüzde 10'ları bulacak, bu yüzde 10 artışları... Bir taraftan bu sarayların harcamaları nereden karşılanacak? Tabii ki özelleştirme gelirlerinden, rantlarından ve bu yüzde 10'luk vergi artışından sağlayacak. Yani cezalardan, harçlardan, KDV, ÖTV'lerden vergiyi ödeyecek kimler? Milyonlarca alt gelir grubu yani bizim yoksul insanlarımıza yine fatura ediliyor.

Bu tarımı, bu çevreyi, bu insanı yok eden kapitalist düzen çarkının nasıl işlediğini en çarpıcı şekilde Soma Yırca köylülerinde gördük. Termik santral zeytinlik alanına... Yine bu devletin acele kamulaştırma eliyle şirketlere sunuluyor, Kolin Grubuna sunuluyor ve orada yürütmeyi durdurma kararını duyan patron bir gecede 6 bin zeytin fidanını tahrip ediyor. Oradaki üretici köylü madende ve termik santralde çalışmaya zorlanıyor. İşte bunların orta vadeli programı bu, işte bunların kapitalist gelişme programı bu, yoksullukla mücadele programı budur yani insanı tarımından, ürününden edeceksiniz, yerin yedi kat dibinde madenlerde çalıştıracaksınız, karın tokluğuna, yarım günlü toplum yararına çalışma, istihdam bürolarında çalışma, buna benzer programlarla ulusal istihdam stratejisini yürüteceksiniz, sonra "İşsizliği yüzde 7'ye böyle düşürdüm." diye övüneceksiniz. Ama insanlar... İşte bugün 2015 hedefi kaç? 922 lira asgari ücret, Hükûmet bundan utanmalıdır, günde 1 lira artışla 891lirayı 922 lira yapacak ama Türkiye zengini bir patron var, Ülker patronu. Sendikal özgürlüğünü kullandığı için 8 tane işçiyi yani on iki saat çalışan asgari ücret karşılığı ve o ağır çuvalları taşıdığı için iskelet sistemi bozulan işçiler "Sendikal özgürlük istiyoruz, bu koşullarda çalışmak istemiyoruz, sendika hakkımızı arasın." diye örgütlendiler, 8'i "verimsiz" diye kapıya konuldu. Bakın, Türkiye zengini, dünya 3'üncüsü Ülker patronu 2014'ün 9'uncu ayında tam 2 milyar 123 milyon lira gelir sağlamış, net 187 milyon kârı var, çalıştırdığı işçilerin hâli de ortada. Türkiye nüfusunun ezici çoğunluğunun manzarası budur.

Aile Bakanı 2013'te rakamlar vermiş. Genel sağlık sigortası primini ödeyemediği için 10 milyon insanımız muhtaç. 1,5 milyon yurttaşımız sosyal yardımlarla geçiniyor, 2 milyonu kömür yardımı alıyor. Yoksulluğu fırsata çevirmedir bu politikanın adı. "Şükredin, biat edin, bundan iyisi yoktur, bizi destekleyin, bizi iktidar yapın." Zannediyor ki o insanlarımız da AKP bu yardımları verir, başka da hiçbir şey olmaz. Bu yıkılası kara düzenin karşısında mücadele eden Ülker işçisini, toprağına sahip çıkan, zehirli hava solumak istemeyen Yırcalı köylülerini buradan selamlıyorum. Bu kapitalist düzenden kurtulmak lazım. İşte, kurtulmak için mücadele eden işçiler Meclise dönük imza topluyorlar, diyorlar ki: "Bizler yoksulluk, yolsuzluk, rant ve savaş bütçesi değil halk için bütçe istiyoruz." Talepleri de şunlar sayın milletvekilleri, bunlar için iş yapmalıyız, görev yapmalıyız: Emekçiler üzerindeki vergi yükü azaltılmalı, kurumlar vergisi artırılmalı, servet vergilendirilmeli ve asgari ücret artırılarak vergi dışı bırakılmalıdır. İşçi ve emekçilerin gelirleri sabit bir orandan -o da yüzde 10- vergilendirilmelidir. Temel tüketim maddelerinden ve hizmetlerinden KDV alınmamalıdır.

Ali Babacan'ın övündüğü, "Zam yapmayacağız." dediği doğal gaz, elektrik, ulaşım zamları geri alınmalı, temel tüketim mallarının fiyatları indirilmeli ve ulaşım ücretsiz olmalı, akaryakıtta indirime gidilmeli. Her yurttaşa sigorta ve emeklilik hakkı, eğitim ve sağlık hizmetleri kolay, ulaşılır olmalı. İşçi ve emekçilerin borç faizleri silinmeli, işçi ve emekçilerin tüm ek ödemeleri temel ücrete yansıtılmalı ve emeklilik hesaplanmasına dâhil edilmeli.

Ve çokça konuştuğumuz iş cinayetleri, işçi cinayetleri. Sürekli artan işçi cinayetlerini durduracak tedbirler alınmalı, iş yeri denetimleri artırılmalı, işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirini almayanlara ağır yaptırımlar ve cezalar uygulanmalı.

İşte Türkiye'nin gündemi, işte Türkiye'nin gerçekliği.
Hepinize saygılar sunuyorum."

19.11.2014