Türkiye’de tecavüze uğradığı için İrana dönmek zorunda kalan mülteci kadının sesiyiz

Göçmen ve Mülteciler Komisyonu Eş Sözcülerimizin açıklaması:

İran’dan yola çıkıp bin bir engeli aşarak Van’a kadar gelebilen Z.M. adlı bir kadın, Van Otogarından gözaltına alındıktan sonra, Emniyet’e bağlı Geri Gönderme Merkezine getirildi. Burada birden fazla devlet güvenlik görevlisinin, birden fazla kez tecavüzüne uğradı. İran’a geri gönderilme korkusuyla bir süre sessiz kalan Z.M., 24 Temmuz 2020 günü, merkezin çevirmeni eşliğinde şikayetçi oldu. Güvenlik görevlileri tecavüz suçlamasıyla tutuklandı.  

Z.M.’nin, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nden bir gün sonra, 26 Kasım’da, Van Adliye’sinde duruşması var. Ancak Z.M. kayıp. Avukat Mahmut Kaçan, Z.M.’nin İran’a geri döndüğünü söylüyor. Haberi yapan gazeteci ise “en azından, namusuna ilişilmeyeceğinden emin olduğu için” İran’a geri döndüğü iddiasında bulunuyor.  

Ne desek, neresinden tutsak elimizde kalacak bilindik bir çürümüşlük manzarası… Eğer doğruysa, Z.M., 40 yıldır kadınlara esaret yaşatan İran’ı bile daha güvenli buluyorsa, söze dökülemez bir çürümüşlük deryasındayız demek ki. “Tecavüzcü devlet” diyen kadın çığlığı boşuna değil demek ki!

Z.M.’nin yaşadıkları ne ilk ne de son. Suriye savaşı sonrasında milyonların geldiği Türkiye’de kadınların başta cinsel saldırılara hedef olduğunu bilmeyen yok. Savaşın Suriye’deki yükü kadar, gidebildikleri her ülkede, özellikle geçiş köprüsü Türkiye’de, mülteciliğin en ağır yükünü de kadınlar ve çocukları çekiyor. Kadını cinsel meta yapmak için mültecilik koşullarından yararlanan erkek egemen düzen, bunu her yerde örgütlüyor. “Suriyeli gelinler” diye bir statü yaratıldığını unutmayalım. Çok eşliliği muta evlilikten “göçmen kadınlara sahip çıkmaya” kadar çeşitledikleri yerde başka ne olur ki? Mülteci kadınların sokaklarda çocuklarıyla dilenciliğe mahkum edildiği, bodrum katlarda, konfeksiyon atölyelerinde ucuz işçi olarak iflahlarının kesildiği de gün gibi ortada. 

Ortadoğu halkları savaştan kırılırken, savaş mağduru mülteciler ise hem sermayenin hem erkek egemen düzenin ve hem de onları “savaş ganimeti” sayan iktidarların pençeleri arasında, vahşetlerin en çirkinlerini yaşıyor. Z.M., bu savaş, yıkım, sömürü ve tecavüz deryasında bir damla. O damlayı her şeye rağmen görmek, bilmek, onu savunmak, onun adına mücadeleye katılmak insanlığın görevidir. 

Halkların Demokratik Partisi adına, Göçmen ve Mülteciler Komisyonu olarak biz; tecavüzü duyduk, suçun işlendiği mekan ve suçluların durumu nedeniyle bu devletten şikayetçiyiz. Ve “tecavüzcüyü koruyan yargı” kararı çıkmaması için Z.M.’nin sesi olacağız. Her insanı, her kurumu ve bilhassa kadın ve mülteci örgütlenmelerini de Z.M. İle dayanışmaya çağırıyoruz.

Gülsüm Ağaoğlu – Veli Saçılık 
Göçmen ve Mülteciler Komisyonu Eş Sözcüleri
23 Kasım 2020