Türkiye barışını bölgesel barıştan bağımsız düşünmüyoruz

Bu geziye Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve Demokrat Toplum Kongresi (DTK) olmak üzere dört kurumun Eş Başkanları ve Eş Sözcüleri olarak gittik. HDK Eş sözcüsü Ertuğrul Kürkçü, ben ve DBP Eş Genel Başkanı Kamuran Yüksek, DTK Eş Genel Başkanı Selma Irmak ve partili arkadaşlarımızın dâhil olduğu bir heyetle iki günlük bir gezi gerçekleştirdik.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve parlamentosunda grubu bulunan partilerle Süleymaniye’de bir temas gerçekleştirdik. Bu yürüttüğümüz diplomatik faaliyetlerin Ortadoğu ayağıydı. Ancak bu bölge gezisini diğerlerinden farklı kılan başka bir gerçekliği vardı.

“HDP olarak yürüttüğümüz onca çalışmaya rağmen, siyasi iktidar tarafından başlatılan saray merkezli çatışma süreci gittikçe tırmandırılıyor”

Biliyorsunuz, Türkiye aylardır çok yoğun ve çok ağır günler yaşıyor. Savaşın ve çatışmanın tırmandırıldığı, bütün Türkiye toplumunun çok ciddi bir gelirime sürüklendiği bir süreci yaşıyoruz. Barışın kalıcılaşması anlamında, HDP olarak yürüttüğümüz onca çalışmaya rağmen, siyasi iktidar tarafından başlatılan saray merkezli çatışma süreci gittikçe tırmandırılıyor.

Türkiye’de böyle bir çatışma ve gerilim ortamının yaşanması, bölgedeki diğer siyasal dinamiklerden bağımsız değildir. Türkiye barışı aynı zamanda bölge barışı demektir. Bölgedeki bütün halk güçlerinin dâhil olması gereken, ortaklaşa yürütülmesi gereken bir mücadeleyi tanımlamaktadır.

Türkiye uzun bir dönemden bu yana barışını elde etmek için mücadele ediyor. Bizlerin karşısına dikilen gerilim siyasetine rağmen Türkiye halkları barışı istiyor ve barışı elde etmek için de mücadeleci bir duruş ortaya koyuyor. Bu istek şüphesiz bütün bölgedeki demokrasi güçleriyle birlikte yürütülmesi, ele alınması gereken bir süreçtir. Bizler bu nedenle Türkiye barışını, bölgesel bir barıştan ayrı ele almıyoruz.

Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Parlamentoda Bulunan Bütün Partilerle İşbirliği İçerinde Hareket Etme Tavrımızı Koruyoruz
Süleymaniye’de bulunduğumuz iki gün içerisinde, barış ve bölgesel demokrasi çizgisini nasıl ortak bir hatta yürütebileceğimizi, aramızdaki dayanışmayı nasıl daha güçlü bir işbirliğine ve hareket birliğine dönüştürebileceğimizi ele aldık. Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK), Goran , Azadî Hareketi, Süleymaniye’de bulunan çeşitli demokratik kuruluşlar ve sivil toplum örgütleri ile görüşmeler yaptık. Aynı zamanda Süleymaniye Valisi ve parlamentoda grubu bulunan partilerle bir araya geldik.

Bu görüşmelerde bölgesel-siyasal süreci ele alarak, ortaklaşma tavrımızı nasıl daha ileri bir düzeye taşıyabileceğimiz konusunu gündeme getirdik. Bu konuda Kürdistan Bölgesel yönetimi ve parlamentoda bulunan bütün partilerle işbirliği içerisinde hareket etme tavrımızı koruyoruz.

Bu kapsamda;
Parlamentolar arası, gruplar arası ortak parlamenter heyetlerin oluşturulması

Bu heyetlerin bütün bir dönem boyunca ara görüşmeler ile sürekli istişare içerisinde olması;

Bölgesel gündem ile ilgili, işbirliği, iletişim içerisinde yürütmesi yönünde fikir birliğine ulaştık.

Bundan sonraki süreçte ilişkimiz sadece merkezi düzeydeki heyetler üzeriden sürmeyecek. Aynı zamanda vekil heyetlerimiz ve oluşturulan ortak parlamenter gruplar aracılığıyla; daha günlük politik işbirliği ve ortak çalışma hattıyla sürdürülecek.

Bu gezi düşündüğümüz bölgesel çalışmanın ilk etabıydı. Önümüzdeki günlerde yeniden bir ziyaretimiz olacak. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’yle, Parlamentosuyla ve KDP’ ile de görüşmeler gerçekleştirerek, ortak kararlar, ortak sonuçlar çıkaracağız.

Türkiye Barışı Bölge ve Dünya Barışıdır

Kürt sorunun çözümü bölge gündemidir. Türkiye ve bölgenin barışı dünya barışı sorunudur. Biz bir yandan, Türkiye’deki güçleri harekete geçirmek için çalışıyoruz. Diğer taraftan da bölgesel ve uluslararası işbirliği yoluyla, Türkiye’de, bölgede barışın yolunu açmak için kararlı bir duruş geliştireceğiz.

Süleymaniye' deki parti temsilciğimiz ve Hewlêr Temsilciliğimiz kuruluş ve çalışma planını ele aldık. Bölgede partimizin siyasi ve seçim çalışmasını yürütecek güçlerimizle çeşitli toplantılar gerçekleştirdik. Süleymaniye ve Hewlêr hattında yaklaşık 30 bin seçmenimiz bulunuyor. Seçim sürecinde, buradaki seçmenin harekete geçirilmesi ve oy vermeye yönlendirilmesi için çalışacağız. HDP olarak oradaki seçmeni sadece bir oy tabanı değil, aynı zamanda siyasi bir dinamik olarak da daha etkin bir hale getirilmesi için çalışacağız.

Gerçekleştirdiğimiz görüşme oldukça verimli ve faydalıydı. Muhataplarımız, bölgedeki İŞİD tehdidine, savaş ve saldırı hattına karşı bizlerle birlikte hareket etmek, bütün bir bölgede Türkiye halkının da ihtiyaç duyduğu barışı ve demokrasiyi inşa etmek konusunda oldukça kararlı bir duruş sergilemektedir. Yaptığımız bu çalışmalar bölgesel barışın önünü açarak, haklarımızın özgürlüğüne de kapı açmış olacaktır.

“Kandil’e gitmedik ve şu anda gitme koşulları da yok”

Bu gezi kapsamında Kandil’e gitmedik ve gitmeyeceğimizi Süleymaniye’de gerçekleştirdiğimiz ilk heyet toplantı sonrası da ifade ettim. Süleymaniye’de yaptığımız basın toplantısında da yine basının ilk sorduğu sorularından birisiydi. O zamanda ifade etmiştim. Hayır, Kandil’e gitmedik, gitme planımız da yok dedik. “aslında bakarsanız, Kandil’e gitme koşulları da yok” diye ekledik.

Bu gün Kandil dediğiniz yer, sürekli bombardıman altında olan bir coğrafyadır. Siyasi muhataplık temelinde görüşmenin, asgari güvenlik koşulları dâhi yoktur. Kandile gitmenin bir zemini de yoktur. Hayır, kandile gitmeyeceğiz. Bugün de döndük, bölge gezilerine de başladık ama tabii ki üzerine konuşması gereken şey şudur; Beyanımız olmamasına rağmen “Kandile gittiler” şeklinde yaklaşık bir buçuk günden bu yana haber yapılıyor.

Bütün kamuyu, bütün siyasi mekanizmalar, bugün yaşanan ve şiddeti giderek artan savaşın çözümüne odaklanmış durumdadır. Bu savaşın taraflarından birinin bu süreç içersinde söyleyeceği bir söz, yapacağı bir açıklama, çatışmanın önlenmesi, bu savaşın ve şiddetin ortadan kaldırılması bakımından belirleyici bir yerdir. Bu nedenle de kamuoyunun dikkatini daha çok bu noktaya yönelmiş durumda. Beklentisi daha çok buraya evrilmiş durumunda. Kamu oyununun ve siyasetin bu konudaki fikri ne ise söylemi de o olur. Bu haberlerin de bir beklentinin, bir ihtiyacın dışa vurumu olduğunu düşünüyorum.

“Kandil’le siyasi bir bağın ve bir siyasi köprünün kurulması ihtiyaçtır”

Bugünkü koşullar altında kandile görüşmeler yapılır mı? Bence Kandil’le böyle siyasi bağın ve bir siyasi köprünün kurulması ihtiyaçtır. Tüm siyaset ve kamuoyu şu sorunun cevabına odaklanmalıdır. Neden Kandil ile bir görüşme yapılamıyor. Kandile gidiş ve gelişlerin neden bıçak gibi kesildi? Niye böyle bir bağ, böyle bir köprü atıldı. Sorunun başladığı yer budur, sorunun kaynağı budur.

“Çözüm Süreci, siyasi iktidar tarafından buzdolabına kaldırıldığı tarihten bu yana, taraflar arasındaki bütün iletişim de kesilmiş durumdadır”

Kandile HDP heyeti gitmiyor, evet, çünkü siyasi iktidar savaşa karar verdi. Bütün iletişim köprülerini attı. Tüm köprüler yıkıldı. Burada, Kandil’e heyetlerin gidiş gelişinin niçin kesildiği ve neden böyle bir bağın koparıldığı sorusunun sorulması gerekmektedir. Kandil’e heyetin gidememeye başladığı tarih, Çözüm Sürecinin saray tarafından rafa kaldırıldığı, buzdolabına kaldırıldığı tarihtir. Çözüm Süreci ne zaman siyasi iktidar tarafından, iktidar hevesiyle, rafa kaldırıldı? O zamandan bu yana taraflar arasındaki bütün iletişim de kesilmiş durumdadır. Tüm olanaklar ve olasılıklar kaldırılmış durumdadır. Bugün, heyetimizin kandile gidip gitmediği yönünde, böyle bir yoğunlaşmanın olması nedeni de aslında bu ciddi sorundur. Bu savaşın durması temelinde, çözümün bir tarafı ve muhatabının iradesinin ortadan kaldırılmış olmasıdır.

Tek bir merkezin, tek bir tarafın üzerinden değil, bütün muhatapları kapsayacak ve savaşın ortadan kaldırılmasını, tüm tarafları ile hedefleyecek bir iradeye ihtiyaç var.

“Bu kâbusun temel nedeni, iktidarın hırsıdır.”

Karşılıklı ateşkes için, silahların susması için güvenceye ihtiyaç var. Taraflar bu iradeyi koyabilmelidir. Güven oluşturacak bir iradeyi koyma ihtiyacı vardır. Ne oldu da 90 yıllara döndük? bu kâbusun temel nedeni, iktidarın hırsıdır. Savaşın en ağır bir biçiminde, en karanlık bir biçiminde, yeniden cereyan etmesine neden olmuştur. Çatışmayı sürdürerek, ölümleri sürdürerek devam etmesinin imkânı yoktur.

Taraflarından birisi diyor ki: gerilim düşerse, iktidar bana karşı tasfiye ve yok etme, öldürme yaklaşımından bir an olsun vazgeçerse, ben konuşmaya hazırım. Bu açık bir kapıdır.

Bu gün Türkiye Toplumu olarak bir arada yaşama endişesi içersindeyiz. Türkiye bu noktaya getirildi.

“Biz halkımızın bilincine ve aklına her zaman güvendik…ama bu siyasi iktidar halkın verdiği dersi anlamayacak kadar kibirli. Tüm Türkiye’ye tepeden bakıyor.”

Halkımızın bilincine ve aklına her zaman güvendik. İster bize oy versin, ister vermesin. Ne yaptınız? Halk size oy vermedi işte. O kadar cesurdunuz, o kadar akılıydınız. Bu siyasi iktidar dünyası Türkiye halkında akıl yok, izah yok, cesaret yok diye düşündü. Onların en büyük hatası bu oldu. 7 Haziran’da derslerini aldılar. Tüm Türkiye halkı size demokratik olarak akıl verdi, cesaretli olmanın ne anlama geldiğini söyledi. Ahlaki duruşun ne olduğunu gösterdi ama bu siyasi iktidar halkın verdiği dersi anlamayacak kadar kibirli. Tüm Türkiye’ye tepeden bakıyor.

Seçim sürecinde partimize saldırdılar. Irkçı, linç güruhları, Partimizin Genel Merkezindeki Türk Bayrağı’na saldırdılar.

“O bayrağın alında, Kürdün, Lazın, tüm Türkiye’nin kanı var. O bayrağın kızıllığını Türkçüğe, kafatasçılığa, faşizme alet etmesinler. Biz buna itiraz ediyoruz”

Biz Perşembe günü düzenlenecek yürüyüşün gayesinin, bayrak, ve bayrağın temsil ettiği kutsiyete sahip çıkmak düşünmüyoruz. Eleştirdiğimiz, karşı çıktığımız şey budur. O bayrağın alında, Kürdün, Lazın, tüm Türkiye’nin kanı var. O bayrağın kızılı oradan gelmiştir. O bayrağın kızıllığını Türkçüğe, kafatasçılığa, faşizme alet etmesinler. Biz buna itiraz ediyoruz. Bu bayrağı bir ulus adına, başka bir ulusa karşı kullanamaz. Bizler karakolların basılmasını istemiyoruz. Bizler askerlerin, polislerin ölmesini istemiyoruz. Buna karşı çıkıyoruz. Gerillanın ölmesini de istemiyoruz.

“Bu yürüyüşü yapanlar terörün her türlüsüne karşı tutum alacaklar mı?”

Bu yürüyüşü yapanlar terörün her türlüsüne karşı tutum alacaklar mı? Son iki hafta aynı zamanda çok ağır bir biçimde devlet terörünün yaşandığı bir süreçtir. Cizre’de yaşamını kaybeden 35 günlük bebeği ölümünü kınayacaklar mı? Lanetleyecekler mi? Sokağa çıkma yasağı kalkmadan bir saat önce, ekmek sırasında katledilen, keskin nişancılar tarafında öldürülen, yetmiş yaşındaki ihtiyarın katledilmesini de lanetleyecekler mi? Cesedi kokmasın diye, buzdolabın dondurucu muhafaza edilen.

13 Eylül 2015