Türk: Belediyelerimiz işgal altındaysa altın dökseniz kar etmez

Diyarbakır'da düzenlenen Kayyum Raporu sunumu toplantısında Mardin Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Adayımız Ahmet Türk söz aldı. Türk, şu ifadeleri kullandı: 

Dolmabahçe Mutabakatı’ndan beri AKP farklı bir yönelime girdi 

1920’lerde Teşkilat-ı Esasiye Kanunu biraz daha halkları kucaklayan bir yasa olarak çıktı. Ancak 1924’ten sonra milliyetçiliğin güçlendiği, İttihat ve Terakki’nin devlete egemen olduğu bir süreç yaşandı. O dönemde Kürtler çok örgütlü olmasa da tepkilerini yer yer göstermeye başladılar. 1925’te, 1927’de ve 1937-38’lere varan süreçlerde tepkilerini ortaya koydular. Kürtler, yürütülen siyasetin Kürtlerin aleyhine olduğunu, Kürtleri yok etmeye çalışan sindirmeye çalışan bir siyaset olduğunu fark etti. Ve bugüne geldiğimizde özellikle Dolmabahçe Mutabakatı’ndan ve 7 Haziran seçimlerinden sonra barış görüşmeleri, AKP’nin değil, Kürt halkının lehine ortaya çıktığı için AKP farklı bir yönelime ve arayışa girdi. 

Devlet Kürtlerin önemli bir aktör olduğunu gördüğü için sindirmeye çalışıyor

Aslında burada Kürtlerin artık Orta Doğu’da önemli bir aktör olduğunu gören devlet, Kürtleri sindirmeye çalışan bir mantıkla yaklaştı. Kayyım politikası sadece belediyelere birilerini atama değil, hepinizin bildiği gibi, geçmişte Umumi Müfettişliklerin rolü ne ise bugün o görevin kayyımlara verilmesidir. Kürt kültürü, Kürt değerleri yok edilmeye çalışıldı. Kayyım olayını çok daha farklı görmek lazım. Kürtlerin Orta Doğu’da önemli bir aktör olarak dünya tarafından görülmesi, halkımız tarafından desteklenmesi üzerine devletin Kürtleri sindirmeye yönelik bir politika yürüttüğünü çok iyi görüyoruz. Kayyım ne ise Umumi Müfettişlik de odur. 

Kayyım Rojava’ya Başur’a yönelik saldırıların devamıdır

Geçmişteki sürgünlerin mantığı ne ise, bugün Rojava’dan Başur’a kadar yerlere yapılan saldırı ne ise kayyımların da mantığı aynıdır. 

Tabii ki bütün bunları doğru bir şekilde ele almamız, bunun nedenini anlamamız gerekiyor.  Arkadaşlarımız kayyımlardan söz etti. Doğrudur. Biz bunları biliyoruz ama elimizde belgeler olduğu zaman, oraları devraldığımız zaman bütün o çirkinlikleri ortaya çıkaracağız ve onları halkımızla, bütün dünya ile paylaşacağız. Bunu belgelemenin de elbette ki zamanı gelecektir. 

Leyla Güven ve 321 arkadaşımız halkımızın özgürlüğü için bedenlerini ölüme yatırdı

Sizlere hitap ederken gönlümüzde büyük bir yer tutmuş Leyla Güven’i ve 321 arkadaşımızı, bedenlerini ölüme yatıran arkadaşlarımızı selamlama fırsatı bulduğum için çok mutluyum. Sadece tecrit için değil Kürt halkının geleceği, demokrasi ve özgürlük için bedenlerini ölüme yatıran bütün yoldaşlarımızı buradan selamlamak benim için çok önemlidir. 

50 bin TL alım yaptığımız için yargılanıyoruz ya 20 milyonluk alım yapanlar!

Tabii ki kayyımla ilgili yapılan araştırmalarda bazı eksiklikler var. Mardin ile ilgili bir iki şey söylemek istiyorum. Mardin, büyükşehir olduğu zaman aslında 4 memurun idare ettiği belediyeden devasa bir belediyeye dönüştürüldü. MARSU’nun, daire başkanlıklarının kurulması uzun bir süre aldı. Ama biz başladığımızda bütçemiz 250 milyon iken ikinci senede 370 milyona çıktı. Bütçede açıkçası bir açığımız olmadı; bir denkleştirme politikası yürüttük. Kayyım geldiği zaman 94 milyon lira paramız mevcuttu. 970 km’lik asfalt yaptık. 80’in üzerinde yaşam evi yaptık. Birçok diğer bölgeye müdahale ettik ama bunlar çok da yeterli değildi çünkü zamanımız yoktu. Bir yılımızı ancak teşkilatlanma ile geçirdik. Şimdi ihalelere baktığımız zaman bir köy yolları ihalesi 370 milyon. Ancak burada eksik söylenen bir şey var. Bu sadece alt yapı için 370 milyon TL. Asfaltı ayrıca belediye tarafından ödenecek. Bu ilin bütçesini aşan bir harcama ve bunları kurumlara verdiklerini biliyoruz. Hiçbir alakası olmayan şirketlere 45 milyonluk ihale verildiğini biliyoruz. 

Bize Sayıştay’daki müfettişler geldiği zaman ‘Siz yeni belediyesiniz, küçük işleri ihale verebilirsiniz’ dediler. Biz o zaman iki tane doğrudan alım yaptık. Alımlar 50 bin TL. 50 bin TL alım yaptığımız için bugün yargılanıyoruz. Ama 20 milyon liralık alım yapanlar hakkında da Sayıştay’dan ve Danıştay’dan hiçbir ses çıkmıyor. 

Kürtler artık bir aktördür ve ciddi bir mücadele içerisindedir. Burada yürütülen adeta bir sindirme politikası, susturma politikasıdır. Halkımızın da bu bilinçle 31 Mart seçimlerine yaklaşması gerekiyor. 

Belediyelerimiz işgal edilmişse altın dökseniz neye yarar

Bizim söylediğimiz ve yaklaşımımız; onurunu kırmak istedikleri bir halkı ayağa kaldırmaktır, onuruna sahip çıkmak için bir mücadele geliştirmektir. Eğer sizin belediyeniz işgal edilmişse, etraflarına bariyer demirleri konulmuşsa, duvarlar örülmüşse, halktan ayrılmışsa altın dökülse de bizi tatmin etmez. Bunu anlatmamız lazım.  

Mesele asfalt meselesi değil özgürlüğümüzdür

Çünkü özgürlüğümüz, geleceğimiz yok edildi. Mesele sadece asfalt yol yapmak meselesi değil; yarınlarımızı karanlığa gömmek isteyenlere karşı aydınlık yolu gösterecek bir anlayıştır ve bu  yaklaşımla seçimlere yaklaşmamız lazım. 31 Mart’ta aldığımız 99-100 belediyenin altına düşersek, bu mücadelemiz için büyük bir eksiklik olacaktır. Halkımız için büyük bir geri adım olarak görülmesi gerekir.

İnanıyorum ki bugün bir suskunluk varsa baskıdan, zulümden dolayıdır. Bu suskunluk 31 Mart’ta halk iradesi olarak ortaya çıkacak ve bu ipotek ortadan kalkacaktır. Halkımızın çok kararlı olduğunu görüyoruz. Suskun da olsa halkımız mücadelesine sahip çıkacaktır. 

28 Şubat 2019