Temelli: Tutsaklar ölüm orucuna başladı, duymazdan görmezden gelmeye vaktimiz yok

Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli, haftalık Meclis Grup Toplantısında konuştu. Ağırlıklı olarak açlık grevleri ve bugün başlayan ölüm oruçlarını değerlendiren Temelli, şunları söyledi: 

Yarın 1 Mayıs 1977’de Taksim Meydanı’nda yaşamını yitirenleri anarak başlamak istiyorum. Katliamın üzerinden 42 yıl geçti. 42 yıl önce başlayan katliamlar ki 1 Mayıs bunların içinde en vahim olanlarındandır, 12 Eylül’ün taşlarını döşedi. 12 Eylül rejimi hala gölgesini Türkiye rejimi üzerinde korumaya devam ediyor. 

İtirazımız 42 yıldır sürüyor 

Yarın yine 1 Mayıs’a gidiyoruz, 1 Mayıs alanlarında olacağız ama itirazımız hala 42 yıldır aynı itirazdır. Evet bu rejime, bu anlayışa, bu diktatöryel zihniyete karşı emekçiler, halklar seslerini bir kez daha 1 Mayıs alanlarında yükseltecek.

Leyla Güven hukukun izini sürüyor

Tam 174 gündür sevgili Leyla Güven açlık grevinde. Evet 174 gün oldu. Neredeyse 6 ay. Bu Meclis’in bir üyesi, Hakkari Milletvekili aynı zamanda DTK Eş Başkanı 174 gündür tüm dünyaya Türkiye'ye, hükümete, herkese sesleniyor. Adalet arıyor, hukukun izini sürüyor. Bu ülke büyük bir hukuksuzluk girdabında, bir adaletsizlik girdabında ve bu girdaptan çıkmak için bedenini 174 gündür açlığa yatırmış. 

Büyük bir sessizlik bizi kuşatmaya devam ediyor 

Ve yine bu Meclis’in üyeleri Dersim Dağ, Murat Sarısaç ve Tayyip Temel; bu Meclis’in 4 vekili açlık grevinde. Sadece onlar değil, dünyanın birçok yerinde insanlar açlık grevinde. Ve tabii cezaevlerinde binlerce tutsak açlık grevlerinde. Bu tutsakların yüzlercesi, 300’den fazlası kritik aşamayı geçmiş durumda. Tablo bu denli vahimken halen büyük bir sessizlik bizi kuşatmaya devam ediyor. 

Kimse bu talep meşru değil diyemez

174 gündür yükselen, adalet arayan bu ses açlık grevleriyle, bedeniyle bu sessizliği yırtmaya çalışıyor. Bu sessizliği yırtmalıyız. Bu sese kulak verilmeli çünkü bu meşru ve haklı bir taleptir, yasal bir taleptir. Hiç kimse çıkıp da bu talebe meşru değil diyemez. 

Dolmabahçe Masasını yıkmakla domino etkisi yarattınız

Adalet talebi bu ülkenin belki de en çok ihtiyaç duyduğu meseledir. Bu adaletsizlik tecritle, mutlak tecritle başladı. Gidip her şeyi tecride bağlıyorsunuz diyorlar bize. Biz de diyoruz ki nerede başladığına bakıyoruz. Bir domino etkisi başladı. 5 Nisan 2015 tarihinde aldığınız karar, devirmiş olduğunuz masa ile Dolmabahçe Masasını yıkmakla domino etkisi yarattınız. 

Otoriter sistem için OHAL zihniyetine mecbur oldunuz

Her gün yeni bir adaletsizlik, yeni bir hukuksuzluk eklendi. O denli eklendi ki bu ülkeyi OHAL zihniyetine sarıldınız. Ancak bir OHAL zihniyeti ile bu ülkeyi yönetebileceğinizi biliyordunuz. Otoriter sistem için OHAL zihniyetine mecbur oldunuz. Seçilmiş belediye başkanlarını görevden aldınız, kayyım atadınız. İşte tecrit budur. 

Nasıl ki bu ülkeden kayyımları süpürüp attık, tecridi de süpürüp atacağız

Tecrit sadece İmralı’da değildir. Tecrit bütün ülkededir. Ve biz tecride karşı mücadele verirken aslında büyük bir adalet ve hukuk mücadelesi veriyoruz. Nasıl ki bu ülkeden kayyımları süpürüp attık, bu ülkeden tecridi de süpürüp atacağız. Kabul etmiyoruz adaletsizliği, OHAL düzenini... Demokrasi mücadelemiz de barış mücadelemiz de bu sürece son vermek için sürecek. 

Annelere saldıracak kadar acze düşmüş durumdasınız

Artık bu sesi duyun. Bir an önce yasaların gereğini yapın. Biz size “yasaların gereğini yapın” dedikçe “evlatlarımız ölmesin” diyen annelere saldırıyorsunuz. Evet, cezaevi önünde evlatları için nöbet tutan, onların sesine ses katan annelere saldıracak kadar acze düşmüş durumdasınız. Bu rezilliktir, bu büyük bir utançtır. Biz bu ülkeyi de bu rezillikten mutlaka kurtaracağız. 

Kürt ve Türk anneleri size rağmen bu ülkeye barışı mutlaka getirecekler

Annelerden elinizi çekin o annelere saygı duyun. O anneler, Kürt ve Türk anneleri size rağmen bu ülkeye barışı mutlaka getirecekler. 

8 insanımızı yitirdik, defin hakkı bile gasp edildi 

Bugün bu sessizliğe tepki olarak maalesef dört cezaevinde 15 tutsak ölüm orucuna başlıyor. İstemiyoruz ölümler olsun. Seçim kampanyası döneminde, o gürültü içinde 8 insanımızı yitirdik. Cenazelerini bile kaldıramadık. Defin hakkı bile gasp edildi bu ülkede.

15 tutsak ölüm orucunda, vakit yok

Ölüm orucuna başlayan 15 tutsak var. Vaktimiz yok. Öyle duymazdan gelmeye, görmezden gelmeye vaktimiz yok. Bir kişinin bile ölmesini istemiyoruz. Herkes bir an önce harekete geçmeli. Bu bir meşru ve haklı taleptir. Eğer bir yerde hukuk yok sayılıyorsa, yasalar yok sayılıyorsa bilin ki o hukuksuzluk orada kalmaz, her yeri kaplar. Öyle de oluyor. O yüzden gelin başka hiçbir insanımız ölmeden hukuktan, adaletten yana tavır alın sesinizi yükseltin. 

Demokrasi güçleri yan yana gelerek bu tıkanmış yolu açacak 

Çağrımız bütün Türkiye’ye, bütün dünyayadır. İnanıyoruz ki hukukta, adalette yan yana gelerek, demokrasi güçleri gücünü göstererek bu tıkanmış yolu hep birlikte açacaktır. Evlatlarımız ölmesin anneler bu ülkede daha fazla acı çekmesin. Annelerin sesine ses verin. 

Meclis kürsüsünden korkuyorlar

Seçimleri geride bırakalı 1 ay oldu. Seçim değerlendirmesi yapmak için nihayet Meclis'te kürsüye çıkabildik. Bir aydır Meclis çalışmıyor. Seçim dönemi boyunca seçim kampanyası nedeniyle Meclis kapalı bunu anlayabiliyoruz. Seçimler bitmiş 1 ay geçmiş Meclis'i halktan kaçırıyorlar. Meclis kürsüsünden korkuyorlar. Korktukları hakikatin sesidir. Onlar Meclis'i açmadıkça sanıyorlar ki biz sessiz kalacağız. Asla sessiz kalmayacağız. Hakikatin, HDP’nin sesi her yerde. Sokakta, mahallede, iş yerinde. Susmayacağız, susturamayacaksınız. 

Kampanya dönemi kurgu Oscar’ı alacak nitelikte 

Öyle bir kampanya dönemi yaşadık ki dünyanın herhangi bir yerinde anlatsak başlı başına kurgu dalında Oscar alır. Devlet bütün imkanlarını Cumhur İttifakı için seferber etti. Kayyımıyla, kaymakamıyla, valisiyle, emniyet güçleriyle, jandarmasıyla akla hayale gelmeyecek her türlü yöntemle; seçmen kayıtlarını silinmesi, sahte seçmen yazılması, sandıkların taşınması; her yöntemi uyguladılar. 

YSK, Türkiye tarihinin kara bir sayfasını var etti 

Zaten uzmanlaşmışlar. Biliyorsunuz anayasa referandumunda bu konuda ilk eğitimlerini tamamladılar. Sonra 24 Haziran seçimlerinde, şimdi karşımızda hile ve şaibede uzman ekip çıktı. Bu anlamda baktığımızda YSK de hem seçim öncesi hem sonrası yaptıklarıyla Türkiye tarihinin kara bir sayfasını var etti. Türkiye demokrasinin kara bir sayfasını bir utanç sayfasını var ettiler. Tarih sizi yazdı unutmayacak. YSK almış olduğu kararlarla o utanç sayfasına adını yazdırdı. 

İstanbul'da AKP-MHP bloku kaybetti, nokta

Seçim sonuçlarının değerlendirilmesi dediğimizde seçimin sonlanması lazım. Hala 31 Mart seçimleri sonlanmamış. Hala İstanbul'la ilgili karar verme toplantıları yapıyorlar. İstanbul kararını verdi, HDP kararını verdi. İstanbul'da AKP-MHP bloku kaybetti, nokta.

Şaibe arıyorsanız Şırnak’a bakın 

Şimdi bin dereden su getirme, yok şaibe arama peşindeler. Şaibe arıyorsanız anayasa referandumunda yaptıklarınıza bakın. Şaibe arıyorsanız 24 Haziran'a, 31 Mart'ta gidin Şırnak’a bakın Şırnak’a! Bakın Sırrı Başkan burada. Size şaibeyi anlatsın, Muş’u anlatsın. Nasıl Muş’ta halk iradesinin çalındığını anlatsın. Viranşehir gelsin anlatsın. Halfeti, Malazgirt anlatsın. 

Bütün belediyelerimizi kazandığımız birçok yeri böyle gasp ettiler çaldılar. Bütün bunlar ortadayken şimdi hala seçim sonuçları üzerinden belli manipülasyonlar yaparak İstanbul seçim sonuçları üzerinden halkın iradesini bir kez daha gasp etmeye çalışıyorlar. 

YSK tuzak kurdu

Bunu bir yöntem haline getirdiler. Bakın seçimler sonuçlandı, bütün bu şaibelere rağmen kazandığımız yerde 6 yerde KHK’li oldukları için ihraç edildikleri için mazbataları verilmedi. YSK tuzak kurmuş. Düşünebiliyor musunuz? Bir yüksek mahkeme, yüksek yargıçlar; onların kararlarına itiraz edeceğiniz daha yüksek bir yer yok. Bu denli adaletsiz. Tuzak. KHK ile ihraç edilmiş arkadaşlarımız aday başvurularını yapıyorlar, adaylıklarında engelleyici bir durum olmadığı deklare ediliyor. Seçime giriliyor, seçim kazanılıyor, ondan sonra bu arkadaşların mazbataları gasp ediliyor, ikinciye veriliyor.

Utanmadan o koltuklara oturdular 

İkinciler de utanmadan sıkılmadan gidip o koltuklara oturuyorlar. Çünkü o ikinciler kayyım zihniyetiyle yoğrulmuş bir siyasetten geliyorlar. Onlar için gidip bir koltukta oturmaktan öte hiçbir ahlaki değer yok. Onun için de bunu sindirip gidip o koltuklara oturuyorlar. Ama asla kabul etmiyoruz. Etmeyeceğiz de! Gasp etmişlerdir orayı asla o halkın belediye eş başkanları ya da belediye başkanları da olmayacaklar. 

Bu kayyımcı akıl Şark Islahat Planı’ndan beri devam ediyor

Her yerde yüzlerine haykırdık. Çünkü bu kayyımcı akıldır, bu kayyımcı akıl Şark Islahat Planı’ndan beri devam ediyor. Bu ülkeyi sarıp sarmalama, tecritleştirme derdinde. O yüzden insanlar açlık grevinde o yüzden anneler cezaevleri önünde. Bu Islahat Planını reddediyorlar bu zapturaptı reddediyorlar. Faşizmi reddediyorlar. 

Kayyımlara karşı mücadele faşizme karşı mücadeledir

Kayyımlara karşı mücadele faşizme karşı mücadeledir. Yarın alanlarda bir kez daha sesimizi yükselteceğiz. Kayyımları kabul etmiyoruz, yani açıkçası vesayet sistemini kabul etmiyoruz. “Kentimizi de kendimizi de biz yöneteceğiz” dedik. “Demokrasi istiyoruz” dedik buna karşı kayyım atadılar, o kentlere gidip baktığınızda nasıl kültür yıkımı, nasıl bir tarih kırımı, nasıl bir talan düzeni olduğunu görürsünüz. 

29 ayda topyekün yıkım yarattılar

İnanılmaz bir süreç kayyım süreci. Tam 29 ay boyunca nasıl topyekün bir yıkım yaratılır, bunun bütün emareleri orada duruyor. Bütün o kayyım illerine gittiğinizde bütün bu emareleri görmeniz mümkün. Kampanya boyunca o kayyımcılar HDP’ye saldırdılar, biz dedik ki kayyımları süpürüp atacağız. 

Türkiye demokrasiyi, barışı seçti 

Bu sadece belediye eş başkanlıklarını kazanma meselesi değil, bu bir hak mücadelesiydi, demokrasi meselesiydi, topyekün bir mücadeleydi evet kayyımları süpürüp attık Türkiye’de siyasetin kulvarını da değiştirdik. “Böyle gelmiş böyle gitmez” dedik. Artık Türkiye siyaset kulvarı olarak demokrasiyi, barışı seçmiştir. 

Çırpınmaları boşunadır, 31 Mart seçimlerinden ders çıkarmaları gerekiyor Bunlar şimdi kalkmış 31 Mart seçimlerinin acısını çıkarmaya çalışıyor. Buna izin vermeyeceğiz. İktidar bütün bu yaptıklarıyla kaybetmiştir. 

Geride enkaz bıraktılar ama HDP bu enkazı kaldırır

Evet kaybetti. Geride bir enkaz bıraktılar ama kimse moralini bozmasın. HDP bu enkazı da kaldırır. Ama hak hukuk yoluyla kaldıracaktır, yerel demokrasi anlayışıyla, yerel dayanışma ağları ile kaldıracaktır. Başka bir belediyecilik anlayışıyla toplumcu belediyecilik anlayışıyla kaldıracaktır. Ama enkazı kaldırırken de bu enkazı yaratanlardan da hesap soracaktır. 

1600 kiloluk kadayıf, milyonlarca liralık kuruyemiş yemişler

Birkaç gündür izliyorsunuz biz bölgede büyükşehir belediyelerimizi ziyarete ettik. Diğer belediyelerimiz alınmasın, her yere gideceğiz. Kazansak da kaybetsek de her yere gideceğiz. Gittik ve orada bize sunulan tablo basına da yansıdı. Vahametin durumunu gösteriyor, ne denli vahim bir tablo ile karşı karşıya kaldığımızı. Artık güler misiniz ağlar mısınız bilmiyorum ama mesela Amed’de fıstıklı kadayıf yemişler. 1600 kilo, fatura böyle. Mardin’e geçmişler kuruyemiş yemişler. Milyonlarca. Yani bütün Mardin’in kuruyemişlerini toplasan o kadar etmez. Van’a gitmişler kahvaltı etmişler. 

Doymak bilmiyorlar 

Öyle bir iştahları var ki bunların doymak bilmiyorlar, aksırıncıya tıksırıncaya kadar yiyorlar. Ve vicdan duygularını, adalet duygularını kaybetmişler. 

Kampanya boyunca bize saldırdı

Kampanya boyunca karşı karşıya kaldığımız ayrımcı nefret söylemi; hani bize saldırıyordu sürekli Cumhurbaşkanı. O zaman dedim, “Cumhurbaşkanı mısın, parti başkanı mısın, biz bunu anlamıyoruz”. Sürekli olarak saldırdı, hakaret etti, dedi ki “defolun gidin”. Öyle bir talan etmişler ki belediyeleri, kazandığımızda bunlar ortaya çıkacak kaygısıyla ağızlarından çıkanı kontrol edemez hale geldiler. “Defolun gidin” dedi Kürtlere. 20 milyondan Fazla Kürt var. Bu ülkenin cumhurbaşkanı, bu ülkenin Kürtlerine “defolun gidin” dedi. Döndü HDP’ye “terörist” dedi, biz de dedik ki “biz dedik ki biz terörist değiliz. HDP halktır, halk burada”.

Binayı arabayı hibe etmişler, halıyı götürmüşler halıyı!

Belediyelerde bütün hesapları ortaya koyuyoruz. Mesele sadece fıstık, kadayıf değil, devasa borçlar söz konusu değil öyle sahneler var ki insanın aklı almıyor. Mesela Diyarbakır Bismil’de kayyım belediye binasını emniyete hibe etmiş. Yahu belediye binasını niye hibe ediyorsun. Bismil belediyesinin binası yok. Yine Mardin’de kayyım gitmeden 80 tane araç alıp valiye hibe etmiş. Zihniyete bak tam bir talan zihniyeti bunların hepsinin hesabını soracağız. Van’a gittik halı yok halı, nerede, halıyı da götürmüşler. Halıyı götürmüşler, o halıyı getirin. 

Ne kadar yüz kızartıcı suç varsa işlemişler

Ben baktım kayyımın yaptıklarına, TCK’da ne kadar yüz kızartıcı suç varsa hepsini işlemişler. Hiç boş bırakmamışlar. Bu ülkede baklava çaldı diye iki çocuğu yıllarca hapis yatırdı bunlar. Bunlar bütün memleketi çalmış. Duydum ki hapishane yapıyorlarmış. Evet özel bir kayyım hapishanesi yapsınlar. Çünkü bunların hepsinden hesap soracağız ve bunlar mutlaka yargılanacaklar. 

Belediyelerdeki talanın boyutunu ortaya koyun 

İhaleye fesat karıştırma, yolsuzluk aklınıza ne gelirse var. Bu kayyım coğrafyası böyle. Siz bir de bütün Türkiye’yi düşünün. O yüzden tüm belediyelere çağrımızdır: Mutlaka geride bırakılan 5 yılın bilançosunu çıkarın, halka açık şeffaf şekilde bunu anlatın. Belediyelerde ne olmuş ne bitmiş, talanın boyutunu ortaya koyun. 

Malzeme bozuk olunca ambalajı değiştirirler

Bugün kalkıyor Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye İttifakından bahsediyor. Evet 17 yıllık iktidarın hesabını vermek yerine Türkiye’ye yeni bir ittifak öneriyor. Türkiye İttifakı. Malzeme bozuk olunca ambalajı değiştirirler. Cumhur İttifakı baktılar olmuyor şimdi bunun ambalajının değiştiriyorlar Türkiye İttifakı olarak sunma peşindeler. Ama halk artık bu malzemeyi gördü. Bu malzemenin peşinde gidecek halk yok. Bu yolsuzluktur, bu savaş politikasıdır. Cumhur İttifakının bir ayağı yolsuzlukta bir ayağı savaş politikalarındandır. Türkiye halkları yolsuzluğa dur demek istiyor, savaşa hayır diyor. 

Bunlar hesap bilmiyor

Seçim sonuçlarını değerlendiriyorlar. Bir tanesi çıkmış, küçük ortak diyor ki 18.81, öbürü yüzde 44 aldım diyor. İkisini topluyorsunuz yüzde 63. Yüzde 14 sandığa gitmedi yüzde 4 geçersiz oy. E etti yüzde 81. Gerisi yüzde 19. Bunların aritmetiği bile böyle çarpık. Halkı aldatma peşindeler. Meşruiyetlerini zoraki olarak tesis etme peşindeler. Bu ülkenin ihtiyaç duyduğu ittifak öyle Cumhur İttifakı gibi ittifaklar değil.

İhtiyacımız olan Demokrasi İttifakıdır

Halka rağmen kurulmuş ittifaklar değil; halklarla, emekçilerle, kadınlarla, gençlerle birlikte kurulmuş ittifaklara ihtiyaç var. O yüzden de bu ittifakın adı Demokrasi İttifakıdır. Biz HDP olarak tüm demokrasi güçlerini, tüm toplumsal muhalefeti, kadınları, gençleri, Türkiye halklarını demokrasi ittifakında buluşmaya davet ediyoruz. 

Yönetme kabiliyetlerini yitirdiler, HDP demokrasiyi var etmenin yolunu gösterdi

Çözümün adresi HDP’dir. Çare demokrasi ise bunu var edecek olan HDP bu demokrasiyi var etmenin yolunu açmıştır. Tüm Türkiye haklarını bu mücadeleye bir kez daha davet ediyoruz. Gelin omuz omuza verelim. Gelin yan yana duralım. Cumhur İttifakına, bu faşist zihniyete mahkum değiliz. Bunu başarabiliriz. Nasıl 31 Mart’ta başardıysak faşizmin kurumsallaşmasının önüne dikilip dur dediysek şimdi de Türkiye’yi hep birlikte değiştirebiliriz. Çünkü yönetemiyorlar. Bırakın krizi çözmeyi krizi büyütüyorlar. Çünkü yönetme kabiliyetlerini tümden yitirdiler. 

Bölünmek istemiyorsak Demokratik Cumhuriyet mücadelesinde buluşmalıyız

Türkiye hem büyük bir siyasi krizin hem büyük bir ekonomik krizin içindedir. Ayrıca çok büyük bir toplumsal kriz yaşıyor. Sürekli olarak toplumu ayrıştıran bölen bir iktidar toplumu böler bölünen ülkeler, bölünür. Eğer bir arada yaşamak istiyorsak bölünmek istemiyorsak o zaman Demokratik Cumhuriyet mücadelesinde mutlaka buluşmalıyız. 

Demokrasi mücadelesi kayyımlara OHAL’e ve KHK’lere karşı mücadeledir

Geride bıraktığımız 4 yıl, mutlak tecrit koşulları, OHAL düzeni, demokratik siyasetin tasfiyesinin yaşandığına tanıklık ettiğimiz 4 yıl oldu. Kayyımlar süreci. Tam da işte bu 4 yıllık sürece itirazımız var. Tecridin sonlanması mücadelesi tam da budur. OHAL’e karşı çıkmak. KHK’lilerin mücadelesi tam da budur. Yerelde açığa çıkmış bu enerjiyi, çok daha güçlü bir şekilde demokrasi mücadelesiyle yükseltmeliyiz. Adalet mücadelesiyle yükseltmeliyiz. 

Kızgın demir ancak adaletle soğuyacak

Güzel laflar ediyorlar bazen, kitabi. “Kızgın demiri soğutmak gerek.” Kızgın demiri nasıl soğutacaksınız? Bunun cevabını veremiyorlar danışman yazmış vermiş okuyorlar. Altında ne var o demir nasıl soğuyacak? Adaletle soğuyacak. Siz adaletten kaçtığınız sürece bu ülkede  demir soğumaz. O demiri soğutmanın yolu adalet, demokrasi, barış mücadelesinden geçer. 

Türkiye 4,5 yılı daha bu tecrit koşullarında yaşayamaz

O yüzden çıkmış şimdiden 4,5 yıl sonra seçim var diyorlar. Seçimin ne zaman olacağı bu adalet mücadelesine bağlı. Bu ülkedeki siyasi gelişmelere bağlıdır. Seçim 1 yıl sonra da 4 yıl sonra da olsa önemli olan bu süreci nasıl kat edeceğiz. Bu süreci geride bıraktığımız 4 yıl gibi kat edemeyiz. Türkiye 4 yıl daha bu tecrit, bu otoriter koşullarda OHAL’ci zihniyetle yaşayamaz. KHK’ler ile yönetilemez. O yüzden önerimiz nettir. Demokrasi İttifakı derken 2 önemli ayaktan bahsediyoruz: Acil olan yapmamız gereken atmamız gereken adımlar var. Bunda da en önemli sorumluluk bu parlamentoya düşüyor. Parlamentonun inisiyatif almasına düşüyor. 1 aydır bu parlamentoyu açmayanlara sesleniyoruz: parlamentoyu açın. Halkın kürsüsü haline getirin ve Türkiye’nin her yerinde sorunlara çözüm arayan kişilerin sesini duyun. 

Yerel mücadelemizi parlamento ile buluşturmak istiyoruz

Burada bir konsensüs, bir ortaklaşma yaşanabilir. Halkın temsilcileri burada. Cumhurbaşkanına sesleniyoruz. Kendi sınırlarınıza çekilin. Cumhurbaşkanlığı sınırlarına çekilerek parlamento üzerindeki parti ve Cumhur İttifakı aracılığıyla yaratmış olduğunuz vesayete son verin. Parlamento KHK’lerin onaylandığı bir yer değil, yasa yapan bir yer olmalıdır. Halkların, emekçilerin, kadınların, özgür iradelerinin karşılanabileceği bir meclis olmalıdır. Yerel demokrasi mücadelemizi, yerellerdeki meclis anlayışımızı parlamentoyla buluşturmak istiyoruz. 

Türkiye yargı bağımsızlığını yitirmiş bir ülkedir

Evet önümüzdeki 4 yıl toplumsal barışın inşası açısından da büyük önem taşıyor. Bunu başarabiliriz. Bir kere her şeyden önce Türkiye yargı bağımsızlığını, yargı tarafsızlığını yitirmiş bir ülkedir. Yargı alanında atılması gereken önemli adımlar vardır. Bunlar bir an önce atılmalıdır. Binlerce arkadaşımız, yoldaşımız bugün cezaevlerinde, haksız, hukuksuz yere cezaevindeler. Suçları olduğu için değil, onlara suç yaratıldığı için cezaevindeler. Biz suçları yok. Bir an önce yargı alanında, adaleti sağlayacak adımlar atılmalıdır. 

Yandaş basın toplumsal barışı dinamitledi gazetecileri serbest bırakın

Basın özgürlüğü bir an önce sağlanmalı. Bakın yandaş medyanın yaratmış olduğu tahribat çok büyüktür. Bu toplumsal ayrıştırmada yandaş medyanın rolü yadsınamaz. Bu ayrıştırmada oynadıkları rol Türkiye’nin toplumsal barışını dinamitlemiştir. Basın özgürlüğüne ihtiyaç var, gazetecilerin yeri cezaevleri değil sokaktır. Gazetecileri özgür bırakın. İfade özgürlüğü konusunda ciddi kısıtlamalar var. Toplumsal barışı, insan haklarını, ifade özgürlüğünü, demokratik siyasetin önündeki engellerin kaldırılmasını bir an önce var edebiliriz. 

Yeni bir anayasa yapılmalıdır: Bu konuda üzerimize düşeni yapmaya hazırız

Bu konuda parlamentoya çok önemli sorumluluk düşmektedir. Parlamento toplumsal barış adına bu adımları atmalıdır. Diğer yanı anayasadır. Evet, konuşmanın başında da belirttim. Yamalı bohçaya dönmüş 12 Eylül Anayasası ile Türkiye önümüzdeki on yılları geçiremez. Türkiye büyük bir çöküntü yaşıyor. Bundan çıkmanın yolu eşit yurttaşlık temelinde herkesi kapsayan bir anayasa yapmaktır.  Meclis bütün kapılarını açmalıdır. Meclis bir anayasa yapım sürecinde rol almalıdır. Ama halklara, emekçilere, kadınlara rağmen bir anayasa yapılmamalıdır. Halklar ile beraber, emekçilerle, kadınlar, STK’lar, sendikalar ile birlikte bir anayasa yapmalıdır. O anayasada herkes kendini diliyle, kültürüyle, geleneğiyle tarihiyle bulmalıdır. O yüzden de HDP olarak diyoruz ki biz bu demokrasi mücadelesinde, demokrasi ittifakı konusunda üzerimize düşen sorumluluğun gereğini mutlaka yerine getireceğiz. Hem sözümüzle hem mücadelemizle hem de demokrasi güçleri dediğimiz bu büyük ailenin içinde oynayacağımız rolle sorumluluğumuzun gereğini yerine getireceğiz.

Ekonomide inanılmaz bir kötüye gidiş var

Ekonomi konusu. Nesini anlatalım. Ekonomide her geçen gün inanılmaz bir kötüye gidiş söz konusu. Son 6 çeyreğe baktığınızda zaten nasıl bir trendin olduğunu görüyorsunuz. Önümüzdeki dönemin nasıl geçeceğini zaten tahmin edebiliyorsunuz. Her geçen gün işsizlik artıyor. Resmi rakamların bile saklayacağı bir işsizlik sorunu var karşımızda. İşsizlik rekor üzerine rekor kırıyor. Zamlar, geçim sıkıntısı. Tanzim satışlar, bitti bununla göz boyamaya çalışan iktidar... Geçen gün açıklandı gıda fiyatlarında dramatik artışlar sözkonusu. Ekmeğe yüzde 25 zam gelebiliyor. Asgari ücret çok kısa sürede ciddi anlamda alım gücünü kaybetti. 

Esnafa işçiye vergi, yandaşlara vergi affı getiriyorlar

Hazine Bakanı diyor ki vergiyi tabana yayacağız. 550 bin esnaf iflas etmiş halen vergiyi tabana yayacağız diyor. Vergiyi tabana yaymaktan anladıkları emekçinin, esnafın üzerine vergiler salmak. Kimsenin bu yükleri taşıyacak hali kalmamış. Eğer siz vergi almak istiyorsanız bunu tabana yayıp halkın üzerine yeni vergiler salarak değil yandaş müteahhitlerinize bakın. Onlara vergi salın. Ama siz onlara vergi affı, esnafa işçiye yeni vergi zamları getiriyorsunuz. 

Bu kabine değişmeli eş dost ile ekonomi yönetilemez

Buna dur demek lazım. Evet bu kabinenin bu ülkeyi yönetme kabiliyeti becerisi yoktur. Bir an önce Türkiye'de bu kabine değişmelidir. Öyle damatla, eş dostla ekonomi yönetilemez. Bütün dünya bunun farkında. Türkiye halkları bunun fakında. Cumhurbaşkanı bunun fakında değil. Çünkü Cumhurbaşkanı muhalefeti dinleyeceğine biz kürsüye çıktığımızda genel kurulu terk ediyor. Genel kurulu terk etme bizi dinle, sürekli etrafındakileri dinlediğin için zaten ülke bu halde. Evet bakın öyle bir yolsuzluk ekonomisi her yeri sarıp sarmalamış ki bir yanıyla yoksulluk bir yanıyla silahlanma. Bütçeden her geçen gün daha fazla askeri harcamalara kaynak ayrılıyor. Dün SIPRI verileri açıklandı, Türkiye 15. sıraya yükselmiş askeri harcamalarda. 

Bu ülkenin derdi silah, mermi değil

Fakat yükselişi çok hızlı. Hiçbir ülkede olmadığı kadar hızla askeri harcamalara, silaha para ayıran bir ülke. Türkiye’nin bunca sorunu varken bunca yoksulluk, işsizlik varken Türkiye’nin derdi mermi, silah değildir. O yüzden de diyoruz ki mermi istemiyoruz, aş istiyoruz, iş istiyoruz. Biz savaş istemiyoruz. Savaştan beslenenler hala bu ülkeyi tehdit etmeye devam ediyorlar. 

Sınıra S-400 yerine okçuları göndersinler!

İşte S-400’ün ne olacağı beli değil. Bir S-400 anlaşması yapmışlar sabahtan akşama kadar S-400 gelecek mi gelmeyecek mi? Bence bizim S-400'lere ihtiyacımız yok. Neden yok. Bakın İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Okçuluk Vakfına senede 17 milyon lira veriyormuş. S-400'ler yerine bu okçuları götürün oraya, sınıra dizilsinler. Dertleri memleket ve ülke meselesi değil dertleri, ülke meselesi olan ülkenin sorunlarına çözüm üretir. En azından çabalar. Bunlar sürekli ülkeyi savaş ve yolsuzluk girdabında tutarak aslında bu halkın sırtındaki haksız zenginleşmelerine yenilerini katıyorlar. 

31 Mart’ta ortaya çıkan iradeyi 1 Mayıs alanlarında yükselteceğiz

Evet bunu yaparken de kıdem tazminatı fonuna göz dikiyorlar. Bireysel Emeklilik Sistemine göz dikiyorlar ki kimse buna gönüllü girmiyor. Sağlığı, eğitimi ticarileştiriyorlar ve bu sayede kendi çarklarını çevirmeye çalışıyorlar. Yarın 1 Mayıs tam da bu söylediklerimize karşı itirazımızı bir kez daha alanlarda, meydanlarda yükseltme zamanıdır. Yan yana gelme zamanıdır. Türkiye’de 31 Martta sandıklara yansıyan değişim talebini 1 Mayıs ile hep birlikte selamlayacağız. İşimi, aşımı, hakkımı, demokrasiyi istiyorum diyen ve 31 Martta bu sesi yükselten halklar, “bu ülkenin tek gerçek sorunu halkların talepleridir” diye alanlarda olacaklar. Halkların mücadelesi diye alanlarda olacak. 

Annelerimizle beyaz tülbentlerimizle alanlarda olacağız

Bu vesileyle 1 Mayıs günü bu ülkenin bütün emekçilerini, bu ülkenin bütün işsizlerini, ülkede demokrasi ve adalet isteyen tüm yurttaşlarımızı 1 Mayıs alanlarına emeğin sesini haykırmaya davet ediyoruz. Bu yıl ezilenler, emekçiler, işçiler işsizlik, yoksulluk ve güvencesizliğe karşı alanlara çıkıyorlar. Biz de HDP olarak her zaman olduğu gibi alanlarda olacağız. Kıdem tazminatını gasp etmeye çalışanlara karşı zorunlu BES’e karşı, güvencesizliğe karşı alanlarda olacağız. Evladını kaybetmek istemeyen annelerimizle birlikte beyaz tülbentlerimizle alanlarda olacağız.

Hem emekçilerin gücünü haykırmak, hem de uğradığımız bütün haksızlıklara itiraz etmek için alanlarda olacağız. Son 1 yılda hayatını kaybeden 22 bin işçi için alanlarda olacağız, Küçükçekmece'de cinsel istismara uğrayan 5 yaşındaki çocuğun sesi olmak için alanlarda olacağız. Failleri korunan bir cinayete kurban giden Rabia Naz için alanlarda olacağız. Kimse ölmesin, yaşam kazansın diye alanlarda olacağız. Yaşasın 1 Mayıs, bijî yek gulan. Hepinize çalışmalarınızda başarılar diliyoruz. 

30 Nisan 2019