Temelli: Topyekün bir ülkenin çöküşüne tanıklık ediyoruz, bu gidişata dur demeliyiz

Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli, partisinin Cizre İlçe Kongresinde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Temelli, şöyle konuştu: 

Buraya geldiğimde hiçbir şeydim. Ama şimdi Heval Sezai'yim. Sizden aldığım en onurlu şey, en değerli şey Heval Sezai olmaktır. Yaşadığım sürece bu onura layık olmaya çalışacağım. Bu ruhu, bu heyecanı siz bana verdiniz. Bu ne güzel şehir, bu ne güzel kongre, bu ne kararlı yürüyüş.

Katliamların hesabını sormak bizim boynumuzun borcu

Bütün saldırılara rağmen, bu ceberrut iktidarın, bu faşist zihniyetin tüm saldırılarına ve zulmüne rağmen asla vazgeçmedik, teslim olmadık. Vazgeçmeyenlere, teslim olmayanlara bin selam olsun. Bu yolda yitirdiklerimizin anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Mehmet Tunç'un anısı önünde, yitirdiğimiz tüm arkadaşlarımızın anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Taybet Ana'nın, Cemile'nin, Miray'ın anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Hiçbirini unutmayacağız. Gün gelecek bu ülkeye adalet, barış, özgürlük geldiğinde bu zulmü yaratanlardan hesap soracağız. Bu katliamların hesabını sormak bizim boynumuzun borcu.

Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit bu ülkenin çözümünün önüne dikilmiş bir duvardır

Hatırlayın, bu ülke bir umuda uyandı, 2013 Newrozu'nda bu ülke umuda sarıldı, bir başka Türkiye’nin var olabileceği umuduna uyandı. Bir çözüme sarıldı. Bir çözüm mümkündü, demokratik bir yolun önü açılabilirdi. Türkiye bugün bir arada yaşama iradesini, demokratik cumhuriyeti var edebilirdi. 2013 Newrozu önemli bir çağrıydı. O Newroz'da okunan metin önemli bir çağrıydı. O metni yazan çözümün adresiydi. O yüzden de biz diyoruz ki, Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit bu ülkenin çözümünün önüne dikilmiş bir duvardır. Yoksa seçim barajları duvar değildir. Yapay gündemler duvar değildir. Esas duvar çözümün önüne konan duvardır, mutlak tecrittir. Bu ülkenin bir arada yaşama iradesine, demokratik çözümüne ve demokratik anayasasına, eşit yurttaşlar olarak birlikte yaşama iradesine karşı engeldir. 

Mutlak tecride karşı mücadele etmek demokrasi mücadelesidir

O yüzden tecridi kabul etmiyoruz. Tecrit hukukunu, tecrit anlayışını, kabul etmiyoruz. 2015'te başlayan o mutlak tecrit dönemi tüm yaşadığımız acıların, zulmün, bu içimde sürüklendiğimiz çözümsüzlüğün en temel nedenidir. Biz 'bir çözüm var' diyoruz. Bu çözümün nasıl olabileceğini bütün dünya 2013-2015 döneminde gördü. Bunu engelleyenlerden, bu çözümü yok sayanlardan kurtulmadıkça bu ülke barışına, özgürlüğüne kavuşamaz. O yüzden mutlak tecride karşı mücadele etmek aslında bir demokrasi mücadelesidir. Bu ülkede herkesin tecride karşı neden mücadele etmesi gerektiğinin işaretidir.  

Bu iktidar Kürt düşmanlığı ile, ayrımcılık ile tüm Türkiye ve Orta Doğu'ya savaş dayatıyor

Eğer bir ülkede tecrit varsa, o ülkeye çözümsüzlük dayatılıyorsa o ülkenin hiçbir yerinde adalet tesis edemezsiniz. Nitekim öyle oldu. Ülke adaletsizliğe, içinden çıkılmaz bir şiddet girdabına sürüklendi. Ülke savaş politikaları dışında politika üretemez hale geldi. Bu iktidar şiddet, savaş ve zulüm dayatır. Sadece bu ülkeye de değil. Bütün Orta Doğu'ya dayatıyor. Nasıl dayatıyor? Kürt düşmanlığıyla dayatıyor. Bu iktidar bunu, insanlar arasına nefret tohumları ekerek, ayrımcılığı bir siyaset haline getirerek 5 Nisan 2015'ten beri sürdüregeliyor. 

Herkesi Üçüncü Yolda buluşmaya davet ediyoruz

O yüzden de diyoruz ki, tecrit bitmeden bir hukuk devletini var etmek mümkün değildir. Tecrit bitmeden anayasal bir devlet var etmek mümkün değildir. Biz hukuk devleti istiyorsak, anayasal bir devlet istiyorsak, demokratik bir cumhuriyet istiyorsak hukuku, demokrasiyi savunmalıyız. Nerede tecrit varsa, nerede hukuksuzluk varsa karşısına dikilmeliyiz. Tıpkı Cizre'nin yaptığı gibi. 

Bu mücadeleyi büyüterek, sadece Cizre'de değil; İstanbul'da, İzmir'de, Trabzon'da; nerede bir adaletsizlik varsa bilin ki orada tecrit vardır, zulüm vardır. O zulme karşı Türkiye halkları, Türkiye'de yaşayan 72 millet, hangi inançtan olursa olsun, hangi kimlikle gelirse gelsin yan yana durmalı. Bu demokrasi, barış, adalet mücadelesini büyütmelidir. Başka bir yol yoktur. Bu yolun adı üçüncü yoldur. O yüzden üçüncü yolda herkesi buluşmaya davet ediyoruz. 

Topyekün bir ülkenin çöküşüne tanıklık ediyoruz, bu gidişata dur demeliyiz

5 Nisan'da başlayan tecrit Suruç Katliamı'nı yaptı. O süreçte iktidar olanlar, 10 Ekim'de Ankara Katliamı'nı yaptı. Cizre bodrumlarında 189 insanı yaktı. 7 Şubat 2016'da başlayan bu süreç hala devam ediyor. İnsanların siyaset yapma hakkına, siyasi iradesine saldırı devam ediyor. 2016'da, 20 Mayıs'ta dokunulmazlıklar kaldırıldı. 2016'da, 15 Temmuz darbe kalkışması bahane edilerek 20 Temmuz'da OHAL ilan edildi. Ülke hızla hukuksuzluğa sürüklendi. 4 Kasım 2016'da siyasi darbe ile arkadaşlarımız tutsak edildi. Hala tutsaklar. Adaletsizliğe devam ettiler. YSK marifetiyle oylarımızı çalarak anayasa referandumunun meşruiyetini yaratmaya çalıştılar. 24 Haziran 2018'de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi fiili olmaktan yasal olmaya geçti. O günden bugüne, 1 buçuk yıldır Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile bu ülke yönetiliyor. Bu sistem ile bir ülke nasıl yönetilemez, ona şahit oluyoruz. Bir iktidarın ne kadar zorba olabileceğine şahit oluyoruz. Her yerde zorbalık, her yerde şiddet. Ülkede barış adına bir şey kalmadı. Ne toplumsal ne siyasi ne iktisadi barış kaldı. Nerede barışa dair bir şey varsa bu iktidar altına dinamit döşedi. Her yeri terörize etti. Yargıyı, yasamayı, hukuku; aklınıza gelecek bütün kurumları çökertti. Topyekün bir ülkenin çöküşüne tanıklık ediyoruz. Bu gidişata dur demeliyiz. Bu gidişat kimsenin hayrına değil. Bu, ülkeyi de Orta Doğu'yu da ciddi bir felakete sürüklemektedir. 

Türkiye'deki çoğulculuğu gören sistemi var etmeliyiz

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi hukuktan, demokrasiden kaçan otoriter bir rejimdir. Ellerinden gelse diktatörlüğü ilan edecekler. Hukuka dair ne varsa yok saymalarının temel  nedeni aslında fıtratlarındandır. Bunların yegane amacı ülkeyi tek adam eliyle tekleştirmek, tekçiliğe tutsak etmektir. Oysa bu ülke çokluktur. Bu ülke kimliği ile inancı ile bir arada yaşayan tüm insanların var ettiği, çok kültürlü, çok uluslu, çok kimlikli bir ülkedir. O yüzden bu çoğulculuğu gören sistemi var etmeliyiz. İşte HDP bunu dile getiriyor. Yerel demokrasi ile güçlendirilmiş bir parlamenter sistemden bahsediyor. Tüm idari ve mali vesayete karşı çıkıyor. İdari ve mali özerkliklerin ne denli kıymetli olduğunun altını çiziyor. 'Kentimizi de kendimizi de biz yönetmeliyiz' diyor. Halkın kendi iradesinin siyasi barış adına en önemli irade olduğunu bir kez daha teslim ediyor 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden kurtulmadan hiçbir meselemizi çözemeyiz

Bu ülkenin geleceği demokrasidedir. Vesayeti ortadan kaldıran çoğulcu, laik, demokratik bir cumhuriyet için yerel demokrasi ile güçlendirilmiş bir parlamenter sistemi bir an önce hayata geçirmeliyiz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nden bir an önce kurtulmalıyız. Bu sistemden kurtulmadan hiçbir meselemizi çözemeyiz. 

Toplumsal, siyasi ve iktisadi barış için Türkiye'yi de, Orta Doğu'yu da demokratikleştirmeliyiz

Bu ülkede herhangi bir meseleyi çözmek istiyorsanız her şeyden önce Kürt meselesini çözmelisiniz. Sadece bu ülkede değil Orta Doğu'da hatta dünyada çözmelisiniz. Kürt meselesi küresel bir meseledir. Bu mesele çözülmeden ne Türkiye'ye ne Orta Doğu'ya demokrasi gelir. Tersi de doğru. Bu ülkeye demokrasi gelmeden Orta Doğu'ya, demokrasi gelmeden Kürt meselesi çözülmez. O yüzden herkes demokrasi mücadelesinde buluşmalıdır. Türkiye'yi de, Orta Doğu'yu da demokratikleştirmeliyiz. Toplumsal, siyasi ve iktisadi barış için demokratikleştirmeyiliz. 

Bugünkü yargı talimat yargısıdır

Oysa bugünkü iktidar düşmanlıktan başka bir şey vermiyor. Kürt düşmanlığı üzerinden ayakta kalmaya çalışıyor. Toplumsal barışı var edecek bütün mekanizmaları çürütüyor. Toplumsal barışı nasıl var edersiniz, her şeyden önce güçlü bir adalet sistemiyle, bağımsız bir yargı ile var edersiniz. Bugün yargıya dönüp baktığınızda yargının ne tarafsızlığı ne bağımsızlığı var.  Bugünkü yargı talimat yargısıdır. Bakın bütün arkadaşlarımızın yargılandıkları dosyalara. Bir tane suç, delil yoktur. Arkadaşlarımızın özgürlük, demokrasi ve barış sevdası vardır, bunun mücadelesini veriyorlar diye cezaevindeler. Talimatlı yargı olmadık iddianameler ve mütalaalarla arkadaşlarımızı suçluyor. En son Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanımız Selçuk Mızraklı’nın davası bunun en çıplak örneğidir. Uydurulmuş bir gizli tanık, uydurulmuş bir iddianame, uydurulmuş mütalaa ile ceza vermeye çalışıyorlar. 

Adalet ve hukuksuzluğa kılıf arıyorlar

O cezayı halka, bir halkın iradesine vermeye çalışıyorlar. Belediye eşbaşkanlarını Anayasa’ya aykırı bir şekilde görevden alıp toplumsal barışı dinamitleyenler şimdi de yapmış oldukları bu hukuksuzluk ve adaletsizliğe kılıf arıyorlar. Yargıya talimat vererek uydurma davalarla arkadaşlarımızı suçlamaya devam ediyorlar. Buna dur demek lazım. 5 binden fazla HDP’li bugün cezaevlerinde yargılanıyor. Hepsinin davasında aynı tabloyu görüyoruz. Sanki bir yerden matbu olarak basılmış iddianameleri görüyorsunuz. Biliyoruz biz o iddianamelerin nereden çıktığını. O iddianameler Saray’dan çıkıyor, o yüzden de bu yargı artık saray yargısıdır. 

Diyanet Saray’ın fetvacısı olmuş

Bu ülke bunu daha fazla taşıyamaz. Bu ülke bu adaletsizliğe daha fazla katlanamaz. Toplumsal barışı sadece yargı ile mi, bütün kurumlarıyla dinamitliyorlar. Bir ülkeyi düşünün ki Diyanet İşleri Başkanlığı var. Diyanet İşleri Başkanlığı ne yapar? Bakın ne dedik, bu ülkede, çokluk, farklı farklı inançlar var. Diyanet İşleri Başkanlığı bu inançların hepsine eşit yaklaşmalıdır. Herkesin inancıyla var olabileceği, inancını özgür bir şekilde hayata geçirebileceği bir toplum yaratmalı. Bugünkü Diyanet İşleri Başkanı'na baktığımızda bunu görmek mümkün mü? Tam tersine inançlar arasına, İnsanlar arasına adeta nifak sokuyor. Böyle Diyanet İşleri Başkanı olur mu?  Saray’ın fetvacısı olmuş. Saray ne zaman sıkışsa Diyanet elinde bir kova su ile yangını söndürmeye koşuyor. Diyanetin vazifesi bu mu ? Saray kendisine saray yaptırdığı için kendisini Sultan sanıyor, Diyanet de kendisini Şeyhülislam sanmaya başladı. Eskiden padişahlar sıkıştığında Şeyhülislam bir fetva verirmiş, aynı şeyi şimdi izliyoruz.  

Gençlerin işsizliğine çözüm bulmak yerine evlenin diyorlar

İşsizlik rakamları açıklanıyor. En çok işsizlik gençler arasında. Gençler, bu kadar işsiz ve yoksul. İş yok, değil mi Cizreli gençler? Çalışmaya nereye gidiyorsunuz? Ya İstanbul’un inşaatlarına ya Antalya’nın tatil köylerine köle emeğiyle köle ücretleriyle çalışmaya gidiyorsunuz, oralarda da ölen siz oluyorsunuz. İşsizliğe çözüm bulmak yerine istihdam yaratmak yerine gençlere evlenin diyor. Gençler hangi para ile evlenecek, hangi gelirle ev geçindirecek. Diyanet İşleri Başkanı hemen yardıma koşuyor. Evlenin iki üç çocuk yapın diyor. Diyanet’in görevi bu mu? Yetmiyor. Kalkıyor hangi faiz helal, hangisi haram bununla ilgili fetva veriyor. Neden? Çünkü bu halkın kaynaklarıyla TOKİ yapmışlar, satamıyorlar. Halk nasıl alacak TOKİ konutlarını. Bu kadar parayı neden betona gömüyorsunuz. Diyanet İşleri Başkanı diyor ki oradaki faiz helal. Diyanetin işi bu mudur? Diyanet İşleri Başkanı aslında toplumsal barışa dinamit döşemeye Saray’la birlikte devam ediyor. En son açıklaması depremle ilgili. Kader, afet büyük afet diyor. Fakat depremin yarattığı sonuçlar tamamen siyaset. Deprem bir gerçeklik ama 1930’larda 1870’lerde yaşamıyoruz. 2020’ye gelmişiz, deprem sonucu insanlar ölüyorsa bunun sorumlusu iktidardır. 17 yıldır iktidardasınız, dünya kadar kaynak yaratıldı. Bu kaynaklarla olası depremlere önlem almak yerine bunu yine Allah’a bağlamak dini siyasete alet etmek Diyanet’in işi olamaz. Ne diyor deprem kıyametin alıştırmasıdır. 

Cizre’nin hakkının Cizre’ye verilmesi için kentlerimizi biz yönetmeliyiz

Bu denli artık, şirazesinden çıkmış bir anlayış ile karşı karşıyayız. Akıllarınca Saray'ı kurtaracaklar. Çünkü bu halkın kaynaklarını çarçur etmiş, yandaş müteahhitlere peşkeş çekmiş, yok şehir hastaneleriyle, yok otoyolları, köprüler, yok 3. Havalimanlarıyla çarçur etmiş bir iktidarın bu sorumluluktan kurtulması mümkün değil. Şimdi karşımıza Kanal İstanbul’u çıkarıyor. Diyeceksiniz ki bize niye Osmangazi Köprüsü’nün şehir hastanelerini, Kanal İstanbul’u anlatıyorsun. Cizre nere Kanal İstanbul nere, Cizre nere Osmangazi Köprüsü nere? Osmangazi Köprüsü’nden her gün geçiyorsunuz. Çünkü Osmangazi Köprüsü geçiş garantili inşa edildi. Oradan belli sayıda araç geçmezse aradaki farkı bütçeden devlet karşılıyor. O bütçe sizin bütçeniz, sizin hakkınız, Kanal İstanbul’da, Osmangazi Köprüsü’de, sizin hakkınız şehir hastanelerinde. Şimdi gençler diyor ki Cizre’de iş yok. Yok tabi, çünkü burada iş olması için Cizre’nin hakkı Cizre’ye verilmeli. O yüzden de diyoruz ki kentimizi biz yönetmeliyiz. Bizim adımıza yönetenler, ihtiyaçlarımızı asla gideremez, öyle bir derdi de olamaz. Onun tek derdi vardır, Saray’ın kara deliğine insanların, Botan’ın, Serhat’ın Diyarbakır’ın kaynaklarını çekip alıp götürmektir. O yüzden Kanal İstanbul’a karşı çıkacağız. Cizre’den karşı çıkacağız. Bu iktisadi adaletsizliğe her yerde karşı çıkacağız. 

Kürt halkı yalnız bırakılmamalıdır

Neden kayyımları atıyor? Haklarımız gasp etmek için. Hem siyasi irademizi gasp etmek, hem de bize ait olanı alıp götürmek için. Sanıyor ki bize salon vermezse biz konuşmayacağız. Biz konuşmaya her yerde devam edeceğiz. Hakikatin sesini hep birlikte yükseltmeye devam edeceğiz. Bu gerçekleri hep birlikte anlatacağız. Toplumsal, siyasi ve iktisadi barış için, yani topyekün bir adalet için her yerde mücadelemizi yükselteceğiz. Bu ülkeye demokrasi ve barış gelsin diye, emekçilerle, kadınlarla, bu ülkenin bütün halklarıyla hep birlikte mücadelemizi yükselteceğiz. Kürt halkı yalnız değildir. Ama diğer halklara da sesleniyorum: Kürt halkı da yalnız bırakılmamalıdır. Bu mücadeleyi onlarca yıldır alıp getiren bu halkın yanında olmak birlikte mücadele etmek, mücadeleyi büyütme zamanıdır. Kürt’üyle Türk’üyle HDP çatısı altında Türkiye partisi iddiamızı daha da büyüterek 3. yol üzerinde kararlı yürüyüşümüzü sürdürmeliyiz. 

Söz, yetki ve kararın halkta olduğu bir iktidarı hayata geçireceğiz

3. Olağan kongrelerimizi her yerde tamamlıyoruz. 23 Şubat’ta da büyük kongremizi gerçekleştireceğiz. Büyük kongremizle birlikte önümüzdeki dönemin yol haritasını hayata geçirmek için en güçlü adımı atacağız. Biz bir demokrasi ittifakı çağrısı yaptık. Konferansımızda da bunu karar altına aldık. Demokrasi ittifakında herkesi buluşmaya davet ettik. Emekçileri, işçileri, işsizleri, çiftçileri esnafları, kadınları, gençleri, adalet ve barış arayan, demokrasi içinde yaşamak isteyen herkesi demokrasi ittifakında buluşmaya davet ettik. Bu ittifakı var edeceğiz. Mahalle mahalle, sokak sokak, işyeri işyeri, köy köy 7 24 çalışacağız. Bu ittifak örgütlenmedir, toplumu örgütlemektir. Hep birlikte örgütleyeceğiz. Hep birlikte demokrasi ittifakımızı iktidarı taşıyacağız. Söz, yetki ve kararın halkta olduğu, emekçilerin, kadınların, halkların söz sahibi olduğu bir iktidarı hep birlikte hayata geçireceğiz. Bu ceberrut iktidardan hep birlikte kurtulacağız. Bu ülkeye demokrasiyi getireceğiz 

Bu kötülük iktidarından hep birlikte kurtulacağız

Erken seçim çağrısı yaptık, mutlaka erken seçim olacak. Erken seçime kadar üzerimize düşen sorumluluğun gereği örgütlenmemizi hayata geçirmeliyiz. Herkesi kimseyi dışlamadan bu mücadeleye davet etmeliyiz.  Herkesin umudu unutmayın biziz, hem Türkiye’de de hem Orta Doğu’da umut biziz. Bugün yine Suriye’yi hedef haline getirmeye, orada Rojava’da hayata geçirilen yaşamı hedef haline getirmeye devam ediyorlar. İdlib’de yaşananların müsebbipleri, bugüne kadar Suriye’de yaşananların müsebbibi bu iktidardır. Bu iktidar bu sorumluluktan kaçamaz. Evet Suriye’de de barış istiyoruz, Başur’da da barış istiyoruz, Rojava’da barış istiyoruz, her yerde barış ve demokrasi istiyoruz. O yüzden burada demokrasi ittifakını büyütmeliyiz ki Orta Doğu’ya Akdeniz’e barış gelsin, demokrasi gelsin. İşte iddiamız bu kadar güçlüdür. Bu kadar da kararlıyız. Kimse karamsarlığa kapılmasın, bu kötülük iktidarından birlikte kurtulacağız. İyiliğin galip geleceği iktidarı birlikte var edeceğiz. Herkes bu umutla yan yana gelsin, omuz omuza versin. Kimse karamsarlığa kapılmasın herkes yüzünü güneşe dönsün, Cizre’ye dönsün. Serkettin hevalino. 

2 Şubat 2020