Temelli: Suriye savaşı yetmedi şimdi Libya tezkeresi getirecekler: Ona da hayır diyeceğiz

Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli, Batman İl Örgütümüzün 3. Olağan Kongresi’nde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Temelli, şöyle konuştu:

Batman’ın 3’üncü Olağan Kongresinin mücadelemizi büyüteceğine inanıyorum. Dün olduğu gibi bugünde yarın da büyüyerek, güçlenerek kararlı mücadelemizi çok daha ileriye taşıyacağız. Kongreler bizim büyüme ve güçlenme kongrelerimizdir. Kararlılığın bir kez daha tekrarlandığı kongrelerdir. Ben bugüne kadar emeği geçen bütün arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Büyük bir emek, zor bir dönemdi, bu zor dönemde mücadeleyi büyüttüler bu kararlığı ifade ettiler. Bugünden sonra şimdi yeni görev alacak arkadaşlarım da aynı kararlılıkla mücadeleye devam edeceklerdir. Buna inanıyorum. Dün ile bugün buluşacaktır. Dün bu görevde olan arkadaşlarımla bugün bu göreve gelecek olan arkadaşlarım işte önümüzdeki dönemi hep beraber öreceklerdir. O yüzden bizim kongrelerimiz bir görev teslim töreni değil büyüme, güçlenme kongreleridir. Bunu da hep beraber başaracağız. 

Bildiğiniz gibi 2020’nin Ocağında büyük konferansımızı 23 Şubat'ta da Büyük Kongremizi gerçekleştireceğiz. Orada hep birlikte yine büyüyeceğiz yine kararlı mücadelemizi dile getireceğiz. Artık Türkiye’yi değiştirmenin zamanının geldiğini, artık iktidara yürümemiz gerektiğini vurgulayarak iktidara doğru büyük yürüyüşümüzü gerçekleştireceğiz. 

Roboski Katliamı'nı gerçekleştirenler serbest, katliamı anan anneler yargılanıyor

Dün Roboski’nin 8’inci yılı vesilesiyle Roboski’deydik. Acılarımız aynı canlılığını koruyor. Acılarımıza dayanmak için annelerimizle, ailelerimizle yan yana geldik, omuz omuza verdik. Bu acılara dayanmanın zor olduğunu biliyoruz, ancak bu acılara birlikte katlanarak ailelerimizin acısını hafifletebiliriz. Ancak biliyoruz ki hakikatle bir yüzleşme olmadığı sürece, bu olayın failleri yargılanmadığı sürece, bu acılar canlılığını korumaya devam edecek. 8 yıl önce gerçekleştirilen Roboski Katliamı, bu katliamlar coğrafyasında katliamların nasıl devam ettiğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Roboski ilk katliam değildi bu coğrafyada son katliam da olmadı. Failleri yakalanmadı, hesap vermedi. Roboski’nin hesabı sorulmadığı için katliamlar devam etti, hala da devam ediyor. Bu zihniyete son vermek için, bu katliamcı anlayıştan siyaseti ve bu ülkenin kadim halklarını kurtarmak için Roboski başta olmak üzere diğer bütün katliamlarla hesaplaşmak zorundayız. Bu da bizim boynumuzun borcudur. Yarın bir dava görülecek, Roboski anneleri yargılanacak. İşte bu ülkenin her yerinden utanç fışkırıyor. Roboski anneleri Roboski anmasına katıldıkları için yargılanacak. Roboski’yi yaratanlar hala elini kolunu sallayarak dolaşıyor ve hala ahkam kesiyor. Bu ülkenin her yerinde adeta suç olağan hale gelmiş.

Sokaklardan kirpiler ve akrepler temizlenmedikçe gençlerimiz ölmeye devam edecek 

Daha dün bir gencimizi Diyarbakır sokaklarında yitirdik. Cihan Can’ı yitirdik. Bir trafik kazası olarak anlatılıyor. Bir kusur varmış. Yayada yüzde 50 kusur varmış, şoförde yüzde 50 kusur varmış. Savcının olaya yaklaşımı böyle. Ortada kusur falan yok, ortada suç var. O suç ne biliyor musunuz? Sokaklarımızda akreplerin, kirpilerin dolaşmasıdır. O suç nedir biliyor musunuz? Zırhlı araçlarla personel taşımaktır. Sokakları bunlarla işgal etmek, il binamızı işgal etmektir. Suç oradadır. Adeta sokakları kuşatıp ablukaya alan bu güvenlikçi zihniyet insanların yaşamına da kast ediyor. Bu kaçıncı ölümdür, kaçıncı gencimizi yitirmemizdir! Bunların üzerine gitmedikçe sokaklardan kirpiler ve akrepler temizlenmedikçe daha çok çocuğumuzu ve gençlerimizi kaybederiz. O yüzden diyoruz ki sokaklara özgürlük gelecek, sokaklardan bu kirpiler, akrepler, kayyımlarla çekip gidecektir.  

12 bin yıllık tarihi yıkan iktidar utanmadan şov yapıyor

Bunlar kent yıkımcıdır, tarih ve kültür yıkımcıdır. Bu yıkımlarını gerçekleştirmek için sokaklara, evlere, hanelere şiddeti dayatıyorlar. Hasankeyf’i yıkıyor iktidar. Bir de utanmadan oradaki tarihi eserleri tırların üzerine koymuşlar, biz tarihi taşıyoruz diyorlar. 12 bin yıllık tarihi 50 yıl ömrü olan bir baraj için yıkan bu zihniyet ve iktidar, insanların gözünün içine baka baka utanmadan bir de bunun şovunu yapıyor. 12 bin yaşında bu tarih. 12 bin yıllık bir tarihten, yaşamdan, kültürden bahsediyoruz. Senin ömrün sığar mı? Sen her şeye kendi ömrünle sınırlı bakıyorsun. Sen bir fanisin 70 yıl 80 yıl yaşarsın. Ama tarih, insanlık binlerce yıl yaşar. O yüzden buna kıskançlıkla sahip çıkar insanlık. O yüzden tarihine kültürüne sarılır. Ama yoz bir iktidar ne tarih ne kent tanır, ne de bu kadim halkların kültürüne saygı gösterir. İşte bu yoz iktidardan kurtulma zamanıdır. Eğer kurtulamazsak yarın bakarsınız Göbekli Tepe’yi taşıyorlar. Yarın bakarsınız Türkiye’de ne kadar tarihi eser varsa altında kömür var diye altını üstüne getirirler. Tarihimize, kültürümüze hep birlikte sahip çıkmalıyız, Hasankeyf’e sahip çıkmalıyız. Bu baraj hala yapılmayabilir. Hala bu hatadan bu suçtan geri dönülebilir. Ama bu iktidar kimseyi dinlemiyor o yüzden de artık bu iktidardan kurtulmak gerekiyor. Bu coğrafyayı yurdumuzu bu iktidarın yoz anlayışından, yıkıcı katliamcı anlayışından yaklaşımından kurtarmalıyız. 

Neden bunca yıkım bunca şiddet var. Çünkü ortada bir hukuksuzluk var. Hukuku askıya almış olağan düzeni askıya almış, her şeyi olağanüstü bir akılla bir istisna haliyle yönetmek isteyen bir iktidar var. Çünkü bu iktidar bunu tüm Türkiye halklarına, Ortadoğu halklarına dayatmaya devam ediyor. Bu iktidar başka bir hukukun peşinde, kendi var ettiği hukuku Türkiye halklarına dayatma peşinde, bu istisna hali ve OHAL ile ayakta durma peşinde.

Tecrit sonlanmazsa hukuksuzluk her yeri kaplayacak 

Bunu tecrit hukukuyla var ediyor. Bundan 5.5 yıl önce bu ülkede herkesin umutlandığı, demokratik bir yaşamın var edilebileceği umudunun yükseldiği, onurlu bir barışın yolunun açılacağı umudunun yükseldiği bir dönemde bu iktidar tecridi devreye sokarak, masaya tekme atarak o OHAL hukukunun yolunu açmıştır. Tecrit hukukunu daim kılma çabasındadır. İmralı’ya, Sayın Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit aslında bu iktidarın meşru olmayan istisna halini genel hal yapma çabasından başka bir şey değildir. Bunun sona ermesinin yolu tecridin sona ermesinden geçiyor. Eğer tecrit sonlanmazsa - ki sonlandırmıyor bu iktidar - bu hukuksuzluk ve OHAL her yeri kaplayacaktır. Adaletsizlik her yerde hakim hale gelecektir. Bakın o gün başlayan tecrit daha sonra bu hukuksuzluk bir siyasi darbenin yolunu açtı. 4 Kasım siyasi darbesinin yolunu açtı. Bugün arkadaşlarımız cezaevinde ise işte bu hukuktan dolayıdır. Daha doğrusu bu hukuksuzluktan dolayıdır. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve binlerce arkadaşımız, yoldaşımız cezaevinde ise bu bu hukuksuzluğun tecrit hukukunun sonucunda ortaya çıkmıştır. Bu ülkeyi tecritleştiren, hukuku ve adaleti dışlayan bu iktidara karşı hukuku, adaleti, demokrasiyi savunmaya devam edelim. Tecride her yerde karşı çıkalım. Tecrit bir hukuksuzluk, adaletsizliktir. Kendi rejimini dayatan bir sistemi de karşımıza getirmiştir. 

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi OHAL’in makyajlı halidir

Nedir bu sistem? İşte OHAL’in makyajlı biçimi olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi. Her gün siyasi darbeleri yenileyen, hukuksuzluğa hukuksuzluk ekleyen, adaletsizliği adalet gibi sunan talimatlı yargıyla meşru olmayan iktidarına meşruiyet kılıfı arayan bir yapı ile karşı karşıyayız. Buna sistem denmez, bu bir uydurma. Bunun hiçbir karşılığı yok. Hiçbir karşılığının olmadığını her gün her konuda yaşıyoruz.

Yönetememe hallerini kayyımla örtmeye çalışıyorlar

İşte kayyım bunun en cisimleşmiş halidir. Neden kayyım var? Çünkü bu sistem yönetemiyor. Bu sistemin kendisine rakip olacak, kendisini deşifre edecek, teşhir edecek hiçbir şeye tahammülü yok. Kayyım kime var? Kayyım Kürt’e var, Amed’e, Mardin’e, Van’a var. Kayyım hukuktan, demokrasiden yana olan yerel demokrasiyle güçlendirilmiş bir demokrasiyi savunan, bir arada yaşama iradesini ortaya koyan, meclisler hukukunu var eden, vesayet rejimine karşı çıkan halkın aklına karşı var. Kayyım bir rejimdir, utanılacak bir rejimdir ama bunlarda utanma yoktur. Bunlar yönetememe hallerini kayyımla örtmeye çalışıyorlar. Bu onurlu halkın, bu erdemli halkın iradesini yok sayarak siyasi darbeye devam ediyorlar. Bu onurlu, erdemli halkın hakkını gasp ederek darbeye devam ediyor.

Belediye AKP’li ise Anayasa’yı uyguluyor, HDP’li ise ihlal ediyorlar

Hakkımızı, toplumu savunmaya devam edeceğiz. İrademize sonuna kadar sahip çıkacağız. Hakkımızı gasp edenlere karşı mücadelemizi yükselteceğiz. Her türlü saldırıyı yapacaklar. Şiddetten başka bir şey ellerinden gelmiyor. Biliyoruz ki ama onlar saldırdıkça biz daha çok güçleniyoruz. Ayağa kalk diyor ya ayaktayız ama ayağa kalk dediği bütün Türkiye halklarına çağrıdır. Kürt halkı onlarca yıldır direniyor, ne baş eğdi ne diz çöktü. Ey Türkiye halkları şimdi yan yana gelme, örnek alma zamanıdır, birlikte direnme zamanıdır. Halklarımıza hep birlikte sahip çıkma zamanıdır. O yüzden gelin kayyımlara hep birlikte karşı çıkalım. Çıkmazsanız bir yerde durmaz. Bu zihniyet hiçbir yerde durmaz. Bu zihniyet gelir sizin de kapınızı çalar, çalıyor da. Belki de demokrasinin ilk adımı olan seçme seçilme hakkını da fütursuzca gasp etmeye devam ediyor. Kendilerine ilişkin Ceylanpınar'da böyle bir mesele söz konusu olduğunda belediye AKP’li olduğu için anayasaya uygun hareket ediyorlar ama o belediye HDP’li ise anayasayı ihlal etmeye devam ediyorlar. 80’lerde dönemin başbakanı demişti ki “anayasayı bir kere ihlal etmekle bir şey olmaz.”  

Bütün suçluları yakalarından tutup cezaevlerine koyacağız

Bu İçişleri Bakanı, bu hükümet, Anayasa’yı tam 38 kez ihlal etti. Bununla kalmıyorlar bir de idari hukuka dair ne varsa bunu da yok sayarak bu sistemi dayatmaya devam ediyorlar. Kayyım sistemini kabul etmiyoruz. Kayyım sistemini dayatanlara karşı siyasi ve hukuki mücadelemizi vermeye devam edeceğiz. Buradan sevgili Selçuk Mızraklı, Gültan Kışanak, Bekir Kaya’ya sevgilerimi yollamak istiyorum. Onlar bizim onurumuzdur. Onlar Türkiye’de yerel demokrasi, yerinden yönetim için aslında tüm dünyaya örnek olacak icraatları hayata geçiren arkadaşlarımızdır. Bugün cezaevlerindeler. Hiçbir suçları yok, bir sevdaları var. Türkiye garip ülke, suçlular dışarıda, masumlar cezaevinde. Ama bu devran böyle gitmez. Bütün suçluları eninde sonunda yakalarından tutup o cezaevlerine koyacağız, o cezaevlerinden arkadaşlarımızı hep birlikte karşılayarak oradan çıkaracağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Sabır diliyorum, onlar içeride direnmeye devam ediyorlar, bize düşen bir an önce arkadaşlarımızın özgürlüğüne kavuşması için mücadeleyi yükseltmektir. Bize düşen yerinden yurdundan edilen arkadaşlarımıza kavuşmak bu hasreti dindirmektir. Bunu da başaracağız.  

Talimat şudur: Kayyım atanan yerlerdeki belediye başkanlarını içeride tutun ki biz o kentlere çökebilelim

Selçuk Mızraklı davası aslında adaletsizliğin, kumpasın, talimatlı yargının geldiği yeri göstermesi açısından “örnek” bir dava. Görevli olmadığı bir hastanede yapmadığı bir ameliyattan dolayı yargılanıyor. Belgeler ortada ama ne savcı ne yargıç bunu dikkate almıyor. Talimat şudur, kayyım atadığımız yerlerdeki belediye başkanlarına suç uydurup onları cezaevinde tutun ki biz algı yönetimine, psikolojik savaşa devam edebilelim. Yani diyorlar “ortada suç olmazsa da siz bunu kalıbına uydurun. Onlar içeride kalsın ki biz de yalanlarımıza devam edebilelim. Kayyımlar eliyle bu kentlere çökebilelim”. Her şey gül gibi ortadadır ama eninde sonunda adalet yerini bulacaktır ve bir gün o mahkeme salonlarına mutlaka geri dönecektir. 

İktidar Suriye’de siyasi çözüm yolunu açan Rojava’ya saldırarak Esad’dan daha beterini yapıyor

Adaletsizlik, tecrit, kayyım her tarafımızı kuşatmış durumda. Bu iktidar iç politikada ayakta durabilmek, yönetememe halini kamufle etmek için dış politikada savaş politikasını, savaş dayatmasını her yerde sürdürmeye devam ediyor. Afrin’de başlayan daha sonra Rojava’ya sirayet eden bu savaş siyasetinin nasıl sonuçlar doğurduğu dünyanın gözü önünde cereyan ediyor. Şimdi İdlib’den bahsediyor. "İdlib’den 80 bin kişi geliyor, ne yapacağız" diyor. Kim yarattı bu İdlib’i, kim yarattı Suriye’deki bu iç savaşı? Siz yarattınız! Nedene yarattınız? O ittihatçı kafanızla 100 yıldır devam eden Kürt düşmanlığı ısrarınızdan dolayı gittiniz Suriye'de savaşa, yıkıma neden oldunuz. Suriye’de evet sorular vardı. Suriye rejimi de halklara tekçiliği dayatmaya devam ediyor. Baasçı bunlar bilmiyor muyuz. Saddam’ı da biliyoruz Esad’ı da, Esad’ın babasını da biliyoruz. Ama ne yazık ki bunlardan daha beterini bu iktidar dayatmıştır. Suriye’de bir siyasi çözüm mümkünken, halklar kendi ortak mücadelesini örgütleyerek, siyasi yaşamlarını üreterek bir yeni yaşamı inşa ederek bir çözüm yolunu açmışken bu iktidar IŞİD ve artıklarıyla o yeni yaşama saldırmıştır. Kobanî meselesi gündeme geldiğinde hala bizleri suçluyor. Hala arkadaşlarımızı suçluyor. Kobanî düşseydi IŞİD canavarı çok daha güçlü bir şekilde Türkiye’yi daha fazla tehdit edecekti. Sadece Türkiye’yi mi bütün Ortadoğu’yu. O nedenle Kobanî’de direnenleri suçlamak yerine orada direnenlere minnettar olmak gerekiyor. 

İktidara göre herkes terörist, oysa her yeri terörize eden bu iktidarın kendisidir

Kolayını bulmuş, kim kendisine hizmet etmiyorsa “terörist”. Kobanî'de direnen Suriye Demokratik Güçleri'ne yönelik kullandığı yafta, “bunlar terörist”. Yetmiyor herkes terörist, bütün HDP’liler terörist, bütün muhalifler terörist, bu ülkede hakkını savunan herkes terörist. Kürtler terörist, herkes düşman, yetmiyor artık zıvanadan çıkmış sebze meyve terörist. Bu hale gelmiş, aklını yitirmiş bir iktidar var karşımızda. Oysa her yeri terörize eden bu iktidardır. Suriye’de siyasi çözümü tıkayan, demokratik çözümü tıkayan bu iktidar Suriye’yi de IŞİD artığı ÖSO’larla, SMO denen uydurma ordularla terörize etmeye devam ediyor. İdlib’de yaşananlar, bütün Suriye'de yaşanan 10 yıllık dönemin özetidir. Şimdi kara kara düşünüyorlar ne olacak bu silahlı güçler diye. Bu silahlı güçler dünyanın her yerinden getirdiğiniz, Suriye’yi terörize etsin diye beslediklerinizdir. Telaşınız bundandır.  

Suriye savaşı yetmedi şimdi Libya tezkeresi getirecekler: Ona da hayır diyeceğiz

Bu yetmiyor, Suriye yetmiyor. Savaş aramaya devam ediyor. Şiddetini her yere sirayet ettirmeye devam ediyor. Şimdi karşımıza Libya tezkeresi geliyor. Libya’ya asker göndereceklermiş. Neden Libya’ya asker göndereceğiz? Ne işimiz var bizim Libya’da. Bunu söyleyince de kalkıp tarihten örnekler vermeye çalışıyor. Ne zaman bir örnek verse şunu anlıyoruz ki dersine iyi çalışmamış öğrenci gibi kitabın adını başını okumuş ama içini okumamış. Sanıyor ki tarihteki o Libya olayları bugünkü siyasi atmosfere benzer bir şekilde gelişmiş ve bunu halka pazarlamaya çalışıyor. Libya tezkeresine hayır diyeceğiz. Tıpkı Suriye ve Irak tezkerelerine hayır dediğimiz gibi. Çünkü her tezkere hem o ülkelere hem de Türkiye’ye yıkım getirdi. Her tezkere aslında Türkiye’yi büyük belalara sürükledi. Diğer ülkelere de çözümsüzlüğü getirdi, iç savaşı derinleştirdi. Türkiye’nin izlemesi gereken yegane politikası barış politikası olmalıdır. İçeride ve dışarıda barışı var edecek politikalar olmalıdır. Ama bunun için bir dış politikası olmalıdır. Türkiye'nin bir dış politikası var mı, yok. İç politikada iktidar neye ihtiyaç duyuyorsa dış politikayı da ona göre biçimlendireceğini sanıyor. Bir bakıyorsunuz bir gün Putin’in bir gün Trump’ın kapısındalar. Bir gün Libya bir gün Suriye'de, bir kaosun içinde Türkiye’yi oradan oraya sürükleyip duruyorlar. 

Biz merminin kaç para olduğu ile ilgilenmiyoruz; biz, iş, aş ve gelecek üretmek istiyoruz

Bu halkın emeğini, iradesini, geleceğini yok ederek, yok sayarak bu savaş politikalarında ısrar ediyorlar. Neden, çünkü silah sanayi büyüsün, bütçeden daha fazla kaynak silaha ayrılsın, silah tüccarları kazansın, dünürleri kazansın diye, o kendisine aşık olan iş insanları kazansın diye daha fazla silah daha fazla savaş. Soruyor insanlara alay eder gibi. “Bir mermi kaç para olduğunu biliyor musunuz” diye soruyor. Biz bir merminin ne kadar olduğuyla ilgilenmiyoruz. Mermi de üretmek istemiyoruz. Biz ekmek iş ve aş üretmek istiyoruz. O yüzden bu tezkereye hayır diyeceğiz. İlk defa diğer muhalefet partileri de bu tezkereye hayır diyecek. Bu sevindiricidir. Türkiye’de gerçek anlamda muhalefet yapmanın zamanı gelmiştir. HDP üzerine düşeni yapmaya devam edecek. Tüm Türkiye halklarının beklentilerini ve özlemini karşılayacak şekilde hiçbir ayrımcı politikanın tarafında olmadan o bütünlüklü politikamızı sürdüreceğiz. Bütün topluma aynı çağrıyı yapmaya devam ediyoruz. Cumhuriyeti demokratikleştirmek, demokratik cumhuriyeti var etmekle mümkündür. Demokratik cumhuriyeti var etmek bir barış politikasına talip olmakla mümkündür. Bu mümkün olanı hayata geçirmek için çağrımız herkesedir. Gelin bu tezkere hayır deyin. Tüm Meclis'e bu anlamıyla çağrımı yineliyorum.
 
Ekonominin durumu içler acısıdır

Ekonominin içinde bulunduğu durum içler açısıdır. Meclis'ten geçen bütçeye baktığınızda bu bütçe toplumun hiçbir derdine derman olmayacaktır. Toplumun yüzde 80’i yoksul dediğimiz kategoride yaşıyor. Yoksulluk sınırı 6 bin 800 lira olmuş, asgari ücret 2 bin 324 lira oldu. Yani yoksulluğun yarısından da aşağıda. Neredeyse açlık sınırında. Asgari ücretinin bu denli düşük olmasının nedeni, ülke kaynaklarının halk için değil 3-5 müteahhit, silah tüccarı, saray tüccarı için kullanılmasından kaynaklanıyor. Bu ülke zengin bir ülke. Bu zenginliği hep birlikte üretiyoruz. Bu bizim ortak zenginliğimiz, bunu hakça adaletçe paylaşmak istiyoruz. Bu iktidar zenginliğimizin üzerine konmuş, hakkımızı hukukumuzu gasp ediyor. Bu bütçe bunun özetidir. Savaşa, güvenliğe, müteahhide, silaha ayrılan kaynağa bakın bir de halka, sağlığa, eğitime ayrılan kaynağa bakın. Bir yerde yoksulluk bir yerde israf talan ve yolsuzluk. Bu iktidarın tercihi yolsuzluktur. Yol siyasetleri yolsuzlukla ayakta durabilmektir. Buna son verebilmek için bütçe hakkına sahip çıkmalıyız, demokrasi mücadelesini ekonomiyi de demokratikleştirerek hayata geçirmek zorundayız. Bakın geçen gün resmi gazetede şeri hükümler yayınlandı neredeyse. Tasfiye niteliğinde yol gösteriyor. Niye faizsiz bankacılık.  

Faizsiz bankacılık dedikleri Arabistan’ın 70’lerde kazandıklarını halktan gizlemek için uydurduğu bir şey

İkide bir çıkıp diyor ki faizleri düşürdük. Faizlerin düşmesi bu faiz yükünden kurtulduğunuz anlamına gelmiyor. Daha fazla faiz ödüyorsunuz. Faiz yükü artıyor borç artıyor, faizleri düşürmüş. Sonra da insanları kandırıyorlar, faizsiz bankacılık diye. Bu faizsiz bankacılık Suudi Arabistan’ın 70’lerde uyduğu bir şey. Kazandıkları paraları kendi halkından kaçırmak için uydurduğu bir şey. Şimdi kalkmış aynı uydurmayı Türkiye  halklarına pazarlamaya çalışıyorlar. Bu faizsiz bankacılık yapanlara soralım bakalım yurtdışında fon bulmaya gittiklerinde ne diyorlar. "Bizde faiz haram o yüzden faiz ödemeyiz" mi diyorlar? Çatır çatır faiz ödüyorlar. Faizsiz bankacılık yalanıyla insanları kandırmaya, dini siyasete alet etmeye devam ediyorlar. Ama halk her şeyin farkında, yolsuzluk ve yoksulluk büyüyor. Bu konuda çözüm üretmek yerine, bu iktidar halkın kaynaklarını şehir hastanelerinin betonlarına gömmeye devam ediyor. Yine sıkılmadan halka dönüyor diyor ki, "şehir hastanelerini yaptık ama hasta garantileri verdik". Yani hasta olmanızı istiyor. Ya hasta olacaksınız ya da vergilerinizle şehir hastanelerini yapan müteahhitlerin borçlarını ödemeye devam edeceksiniz. Öyle taahhütler yapmışlar ki önümüzdeki 30 yıl boyunca bu borcu ödemeye devam edeceğiz. Sonra köprüler. Osmangazi Köprüsü. Herkes soruyor, Batman neden bu kadar yoksul? Batman'da bu işsizlik niye? Çünkü siz farkında değilsiniz her gün Osmangazi Köprüsü'nden geçiyorsunuz. Hayali olarak köprüden geçiyorsunuz ama cebinizdeki para o köprüyü 2 milyara yapacakken 6-7 milyara yapmış olan müteahhide aktarılıyor. 

Yaptım oldu diyor; Kanal İstanbul’u yapamayacaksın, çünkü sen gideceksin

Bütün bunlar ortada iken hala diyorlar ki ihtiyaçtı. Evet ihtiyaçlarımız olacak ama önceliklerimiz de olacak. Kamu kaynaklarının nasıl yönetileceği, nasıl tayin edileceği katılımcı bütçe ile mümkündür ancak. Bunlarda öyle bir şey yok, ben yaptım oldu. 3’üncü köprüyü, havalimanını ben yaptım oldu. Şimdi Kanal İstanbul ben yapacağım olacak diyor. Hayır olmayacak. Kanal İstanbul’u yapamayacaksın. En kısa zamanda gidiyorsunuz çünkü. Artık iktidardan gitme zamanınız geldi. Bunun sen de farkındasın. Birkaç Arap ailesi zengin olsun diye bu ülkenin ekolojik yaşamı iklim krizi derinleştirilemez. Senin çevrendeki müteahhitler zengin olacak diye bu ülkenin geleceği bu denli borçlandırılamaz. Bir kent ve çevresi yıkıma uğratılamaz. Kanal İstanbul bu ülkenin gereksimi değil. Çok büyük maliyetleri vardır. Eğer bu kanal yapılırsa bunun bedelini yine Batman, Hakkari, Van ödeyecek. Bu ülkenin en yoksul illeri yoksul kalmaya devam edecek. Sanmayın sadece Kürt kentleri olacak. Bunun bedelini Rize ödeyecek, Trabzon, Sinop, Adana, Mersin, Uşak ödeyecek. Bütün  kaynaklar o kanalda çarçur olacak. İşte buna buna izin vermemeliyiz. Türkiye'nin her yerinde bu politikalara, bu kayırmacı yolsuzluk politikalarına karşı çıkmalıyız. 

Dünya çıkmış Mars’a yapay zekalar kol geziyor bunlar 4 teker pilli araba yapmakla hava atıyor

Çıkmış otomobil tanıtıyor. Sipariş verdiniz mi? Bir telaş herkes sipariş veriyor. Yok daha arada yok ortada. İtalya’da yaptırıp getirmişler. Benim çocukluğumda şöyle bir tekerleme vardı "eller aya bizler yaya" diye. Şimdi bu değişti “eller Marsa bizler pilli arabaya.” Bir pilli araba yapacaklar. Bunu öyle bir anlatıyor ki mucize. Araba daha ortada yok, ne zaman üretilecek beli değil. Motoru ise zaten başka yerden geliyor. Ama bu yerli ve milli. Kafayı yerli ve milliye takmışlar. Bunlar o kadar yerli ve milli ki 2002 yılında iktidara geldiler, 68 milyar dolarlık özelleştirme yaptılar. Bu ülkenin bütün fabrikalarını yabancı şirketlere sattılar. Bunlar yerli ve milli. Özelleştirmeye devam ediyorlar. Biraz önce Kanal İstanbul dedim. Kanalın iki yanını Araplara satmışlar bunlar yerli ve milli. Yerli ve milliden anladıkları işte araba üretmek. Endüstri 2.0. Dünya gelmiş 4.0’a, yapay zekalar ortada kol geziyor bunlar daha 4 teker pilli araba yapacak onun havasını atıyor. 

Mucizenin adı HDP’dir

Buna da mucize diyorlar. Mucize o değil. Mucize bu topraklarda onurlu barışı var etmektir, demokratik cumhuriyeti var etmektir. Bunu da ancak ve ancak HDP yapacaktır, onun için mucizenin adı HDP’dir. Büyük kongremize gidiyoruz, iddialarımız hedefimiz büyük. Ama bunu yapacak gücümüz var. Kararlı bir irademiz var. Asla vazgeçmedik, geri adım atmadık. Bu yürüyüşü en güçlü bir şekilde yapacağız. Bugüne kadar örgütlendik bir fikriyatımız var. Bir fikriyatınız olmazsa hiç bir şeyi örgütleyemezsiniz. Bu fikriyata bir kez daha selam olsun. Bu fikriyatı örgütleyeceğiz. Bu fikriyatımızla örgütümüzle iktidar olacağız.

Halk iktidarını HDP iktidarını yaratmak için erken seçim çağrısı yaptık

Bir erken seçim çağrısı yaptık bu iktidar gitsin diye değil. Evet bu iktidar gidecek halkların iktidarı gelecek, HDP iktidarı gelecek. O yüzden bu çağrıyı yaptık. Her yerde mahalle mahalle, iş yeri iş yeri bu fikri örgütlemeye devam edeceğiz. Hangi inançtan, düşünceden olursa olsun hep beraber yan yana geleceğiz. birlikte çözümler üreteceğiz. Yerel demokrasi ile güçlendirilmiş bir parlamenter sistemi, demokratik cumhuriyeti var edeceğiz. Erken seçime kadar bir demokratik anayasa yapım sürecini başlatmak durumundayız. Bunun için bütün toplumu yan yana gelmeye bu sistem tarafından yok sayılmış, hakkı gasp edilmiş, siyasi iradesi yok sayılmış herkesi bir toplumsal mutabakat zemininde buluşmaya çağıracağız. Şimdi tarihsel bir uzlaşıyı var etme zamanıdır. Bütün halkların bir arada var olma iradesini siyasete havale etme zamanıdır. Şimdi birlikte siyaset yapma zamanıdır. Demokratik bir anayasayla demokratik bir çözüm ile demokratik cumhuriyeti var etmenin yolu HDP’den geçiyor. HDP’nin mücadelesinden geçiyor. O yüzden diyoruz ki HDP ayağa kalk, mücadeleni güçlendir ve geleceğe yürü. 

29 Aralık 2019

Etiketler: #sezai temelli