Temelli: Operasyonlarının adı "zeytin dalı" değil "zeytin talanı"dır

Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli, Mersin İl Kongremizde gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu:

Bizim kongrelerimiz bir devir teslim kongreleri değildir. Bir araya gelme, kucaklaşma ve büyüme kongreleridir. Bu mücadeleye bugüne kadar omuz vermiş, bu mücadelede toprağa düşmüş tüm yoldaşlarımın anısı önünde eğiliyorum. Onlara sözümüz var, bu yürüyüş asla durmayacak. Bu ülkeye barış, demokrasi ve özgürlük gelene kadar yolculuğumuz sürecek.

Sözlerime Leyla Şaylemez’i anarak başlamak istiyorum. Onun anısında bu büyük mücadeleyi yürüten tüm kadın arkadaşlarıma sevgilerimi iletiyorum. Eğer kadın özgürlük ve eşitlik mücadelesi yoksa bu faşizmden kurtulma imkanımız da yoktur. Bu mücadelenin ön saflarında yer alan, zulmün gözünün içine bakan Figen Yüksekdağ’a, Sebahat Tuncel’e, Selma Irmak’a, Gültan Kışanak’a ve ismini sayamadığım binlerce arkadaşıma sevgilerimi iletmek istiyorum. Onların kararlı mücadelesi olmasaydı, bugün bu kadar azimli olamayacaktık. Onlar nerede olursa olsunlar, soluk aldıkları her yerde bu mücadelenin öncüsü olmaya devam ediyorlar. Onlar özgür kalana kadar biz de mücadelemize aynı kararlılıkla devam edeceğiz. Bu kongrenin de iradesi budur. 

Leyla Güven hepimize öncü oluyor

Bugün bir yoldaşımı daha anmak istiyorum. Kararlı mücadelesi ile hepimize örnek olan Leyla Güven’e sevgilerimi yollamak istiyorum. Hakkari Milletvekilimiz Leyla Güven’in bütün hakları mevcut yasalara rağmen gasp edilmektedir. Ancak o tutsak olmasına rağmen, içinde bulunduğu zor koşullara rağmen, hepimize örnek ve öncü oluyor. Tek başına bir kurtuluşun mümkün olmayacağını biliyor. Leyla Güven tutsaksa hepimiz tutsağız. Leyla Güven diyor ki “bu savaş politikalarına son vermek gerekiyor, bunun yolu da tecride son vermekten geçiyor.” Açlık grevi ile tüm ülkeye çok önemli bir mesaj veriyor. “Gelin bu savaş zihniyetine karşı, barbarlara ve zalimlere karşı hep birlikte mücadele edelim”, diyor. Kendisine saygı ve sevgilerimi iletiyorum. Hepimiz savaşa karşı omuz omuza mücadelemizi yükseltiyoruz. Çok iyi biliyoruz ki hala hafızamızda canlılığını koruyan bir konu olarak bu savaşa dur demenin yolu Sn. Öcalan’dan geçiyor.

Savaşa son vermenin yolu tecride son vermekten geçiyor  

Tecrit bir an önce son bulmalıdır. Devletin tecrit politikası bir savaş ve zulüm politikasıdır. Bir yolsuzluk ve yoksulluk politikasıdır. Ortadoğu’da savaş, Türkiye’de savaş ve dünyanın her yerinde tehditle ayakta duran bir iktidar. Bunlara son vermenin yolu, tecride son vermekten geçiyor. Tecride karşı sesimizi hep birlikte yükseltelim. İmralı’ya tecrit, özgürlüğe, demokrasiye, barışa ve halklarımıza tecrittir. Leyla Güven bunu bir kez daha öğretiyor. 

Parlamento'nun ayıbını temizlemek zorundayız 

Leyla Güven’in de bir an önce özgürlüğüne kavuşmasını istiyorum. 26. Dönem Parlamentosu ayıplı bir Parlamento olarak tarihe geçti, bu ayıbı temizlemek zorundayız. 26. Dönem Parlamentosu’nda dokunulmazlıklar kaldırılarak eş genel başkanlarımız ve milletvekillerimiz cezaevine konuldu. Geldik 27. Dönem’e. Dedik ki “gelin halkın temsilcileri olarak yan yana gelelim, bu ayıptan Türkiye’yi kurtaralım.” Onlar bizi dinlemek yerine yine Saray’ı dinliyorlar. Bu tekçi zihniyete boyun eğerek inisiyatif almıyorlar.

Bu iktidar Kürde düşmanlıktan besleniyor  

Enis Berberoğlu özgürlüğüne kavuştu. Ama Leyla vekilimiz kavuşmadı. Tam da anlatmaya çalıştığımız zihniyet budur. Bu iktidar Kürde düşmanlıktan besleniyor. Bu iktidar bir savaş iktidarı olarak kendisini var ediyor. Savaşı sonlandırmanın yolu, halkların bir arada yaşama iradesini ortaya koymaktan geçer. HDP olarak bir iradenin sesi olduk. O da bir arada ortak vatanımızda, demokratik cumhuriyeti var etme iradesidir. Bugün de yarın da bu mücadele yoluna devam edecek. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.

Vekillerimiz, yoldaşlarımız cezaevinde, zulüm her yerde, göç etmek zorunda kalmış binlerce ailemiz, yıkılmış kentlerimiz söz konusu ama asla vazgeçmiyoruz, asla da vazgeçmeyeceğiz. Çünkü biz demokratik ulus iradesini ortaya koyduk. Biz demokratik cumhuriyetimizi ortak vatanımızda var edeceksek, kararlı mücadelemizle bunu hayata geçireceğiz. Hangi zulmü önümüze getirirse getirsinler, biz bundan vazgeçmeyeceğiz.

Zulmün bir adı da faşizmin bir görüntüsü de kayyumlardır. Akdeniz ilçesi Belediyesi’nde de kayyum var. Kayyum demek otoriter rejimin teşhiri demek. Halkın sahip olduğu bütün haklara kayyum atamak demek. Anadilini gasp etmek demektir. Onun sahip olduğu varlıklarına bağlı olarak yaşama iradesini gasp etmek demektir.

Kayyumlar Saray’ın emri ile halkın bütün hakkını hortumluyor

Kayyum deyince aklına ne geliyor; yolsuzluk. Biz söylediğimizde ciddiye almayanlar şimdi Sayıştay Raporları’nda bu yolsuzlukları görüyor. Kayyum, Saray’ın yereldeki aparatları, Saray’ın emri ile halkın bütün hakkını hortumluyor. Örneklerini defalarca Meclis’te sunduk, bunlara kulak kabartıp yolsuzlukla mücadele etmek yerine HDP’ye saldıran bir zihniyet var karşımızda. Şimdi buna en güçlü yanıtı verme zamanı gelmiştir. Faşizmi tarihin çöplüğüne süpürüp atacağız, bu kayyumları da bir daha geri dönmeyecek üzere süpürüp atacağız. Kayyumlardan ve faşizmden kurtulmak, bizim demokrasi, özgürlük ve barış mücadelemizdir. Bu kayyumcu zihniyet sadece 96 belediyemize değil aynı anlayışla hareket ederek bugün Kürtler nerede huzur içinde yaşıyorsa, oraya saldırmaya devam ediyor.

Operasyonlarının adı "zeytin dalı" değil "zeytin talanı"dır

ÖSO çeteleri eliyle Afrin’e gittiler. Afrin’de kalan herkese zulüm uyguladılar. Orada yaşayan Ermenilerin, Süryanilerin, Türkmenlerin bile malının mülkünün üzerine kondular. Şimdi kalkmışlar Afrin zeytinini Türklere pazarlıyorlar. 50 bin ton Afrin zeytinini Türkiye’ye getirip satıyorlar. Kim el koymuş bu zeytinlere, ÖSO. Çıkıp “Zeytin Dalı Operasyonu yaptık” diyorlar ya bunun adı “Zeytin Dalı” değil, “zeytin talanı.” Talana gitmişler, halkın zeytinlerine el koymuşlar. Bugün okuyoruz, zeytinyağı üreticileri isyan etmiş, diyorlar ki “Afrin’den gelen zeytinler nedeniyle fiyatlar düşmüş.”

HDP'nin iktidarla görüşme değil iktidarı aşağı indirme vazifesi vardır

Bugün ülkenin içinde bulunduğu bu durumun yegane müsebbibi Erdoğan rejimidir. Bu otoriter rejim devam etsin diye haksız zenginliğine zenginlik katsın, etrafındakini beslesin diye bu savaşı sürdürüyorlar. Biz bu zihniyetle ne görüşeceğiz. Bizim bu anlayışla işimiz olmaz, biz halkımızla, kadınlarla, emekçilerle, barış ve demokrasi isteyenlerle görüşürüz. Bu savaştan beslenenlerle bizim ne işimiz olur, ne görüşmemiz olur, kendileri sabah akşam görüşüp günahını gizlemeye çalışan herkes HDP’yi perde yapıyor. Günahlarınızı HDP’nin arkasına saklayamazsınız. HDP’nin değil, bu iktidarla görüşmesi, bu iktidarı aşağı indirme gibi bir vazifesi vardır bunu da gerçekleştirecektir.

Meşru olmayan bu iktidardır

Sanıyorlar ki yaptıkları yanlarına kalacak. Yaptıklarınız yanınıza kalmayacak. Sözümüzü her söylediğimizde bu hesabı sormaya devam edeceğiz. Bunu bildikleri için HDP’ye saldırıyorlar. Biz meşru bir parti değilmişiz. Ağızlarına dolamış sürekli bunu söylüyorlar. Biz meşruiyetimizi kadınlardan, emekçilerden, gençlerden alıyoruz. Meşru olmayan şey bu iktidardır. 

Her türlü hile ile sandıkları kaçırdılar, oylara müdahale ettiler, asker ve polislerin yerlerini değiştirdiler, kalmış meşruiyet tartışması yapıyorlar. Bunun da hesabını sizden soracağız.

Oyumuz varlığımızdır

Şimdi barış ve demokrasi mücadelesi verenler yan yana gelerek bunun hesabını sandıklarda bir kez daha soracaktır. Bizi korkutarak sandıktan uzak tutmaya çalışıyorlar. Geçmişte bunu başaramadılar, şimdi de başaramayacaklar. Çünkü bizim oyumuz irademizdir, varlığımızdır, geleceğimizdir, çocuğumuzdur. Hem sandığımıza, hem oyumuza hem de geleceğimize sahip çıkacağız. 

Kentimizi de kendimizi de biz yönetelim. Belediyelerimize, ekonomimize sahip çıkacağız. Bugün dünyanın en büyük hallerinden biri Mersin Hali, gidin bakın, herkes kan ağlıyor. Tüccar perişan, nakliyeci perişan. Bakan çıkmış diyor ki “ithal et 2023 yılında bitecek.” O denli hayvancılığı tüketmişler ki ithalat bağımlılığı bu kadar yüksek. Daha geçen gün Parlamento’da “Sağlıkta Şiddet Yasası” adı altında bir yasa geldi. Ama o yasanın içinde KHK ile ihraç edilmiş sağlık emekçilerine yönelik bir şiddet var. Hala OHAL’ci zihniyetle ülkeyi yönetmek istiyorlar. Bir taraftan ekonomik sömürü, bir taraftan emekçilere sömürü tüm çıplaklığı ile karşımızda. 

Bu iktidarın fotoğrafı budur. Bu fotoğrafı yırtıp atmalıyız. Ancak o zaman demokrasi ve özgürlük gelir. İşte şimdi bunu yapacağız. Halkımızla birlikte tüm örgütümüz birlikte çalışacak. Bütün kapıları çalacağız. Sözümüzün ulaşmadığı kimse kalmayacak.

Yerel seçimlere kadar bütün kapıları çalacağız

Bütün medyayı ele geçirmişler. TV’lerde yalan ve dolan. “HDP şöyle yaptı, HDP böyle yaptı.” Bir tane HDP’liye de sormuyorlar doğru mu diye, bu denli korkuyorlar. Madem medyadan dışlanmışız biz de canlı yayına geçeriz. Hepimiz sokak sokak her evin kapısını çalar HDP’yi, özgürlüğü, demokrasiyi, ortak vatanda bir arada yaşama iradesini anlatırız. HDP halkın iradesini kurmak için yola çıktı, bunu başaracağız. Bunun adı doğal ittifaktır. Farklı düşünceler de olabilir, bu bizim zenginliğimizdir. Bu farklı sesleri yan yana getirmek bizim için önceliklidir.

Belediye hizmetlerinde tabii ki halkın tercihleri önemlidir. O yüzden yerinden yönetim anlayışı, yerel demokrasi ve katılımcı bütçe diyoruz. Bunu başarmak demek bu ülkeye de Ortadoğu’ya da barışı ve demokrasiyi getirmek demektir. Bu güçlü adımı biz atacağız. Önce yerellerde iktidara geleceğiz, tüm kayyum belediyelerini ve daha fazlasını geri alacağız. Türkiye’nin her yerinde de AKP’yi gerileteceğiz. Bu sayede arkadaşlarımız özgür kalacak, bu tecrit son bulacak.

İnanıyorum ki hem Akdeniz’de hem Mersin’de hem Türkiye’nin her yerinde tüm arkadaşlarım 7 gün 24 saat 31 Mart’a kadar çalışmalarını sürdürecektir.

 

11 Kasım 2018

Etiketler: #sezai temelli