Temelli: Mücadelemiz ne parlamento içine sıkışacak ne de tümüyle parlamentoyu terk edeceğiz

Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli'nin Mezopotamya Ajansına verdiği röportaj.

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, “Mücadelemiz ne parlamento içine sıkışacak, ne de tümüyle parlamentoyu terk edeceğiz. Zaten Erdoğan’ın istediği, parlamento işlevsizleşsin, kimse değer vermesin. Buna izin vermeyeceğiz. Beştepe’nin bu anlayışına karşı muhalefetimizi güçlü bir şekilde yapacağız” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, yurtdışına yaptığı ziyareti, 3’üncü Havaliamı’nda işçilerin başlatmış olduğu eylemi, işçilerin gözaltına alınmasını, ÇHD ve HHB’li avukatların tahliyesinden hemen sonra yeniden tutuklanmasını ve HDP’nin yerel seçimlere dair çalışmalarını değerlendirdi.

Önceki hafta Fransa ve Almanya’da gerçekleştirdikleri ziyaretlere değinen Temelli, Avrupa’daki temaslarının çok kapsamlı ve yoğun geçtiğini dile getirdi. Gerçekçi bir Türkiye fotoğrafını yansıtmak ve Ortadoğu’daki gelişmeleri tartışmak amacında olduklarını söyleyen Temelli, “Çünkü tek yanlı, Dışişleri Bakanlığının anlattığı bir Türkiye’nin olmadığını, Türkiye gerçeklerini olabildiğince nesnel bir şekilde yansıtmak istedik. Bütün bunların arkasında yatan durumun otoriter, baskıcı Erdoğan rejimini anlattık. Erdoğan’ın otoriter rejimi görmezden gelinip Alman Hükümeti’nin giderek meseleyi ticari ilişkilere sıkıştırdığı bir yerden ne Türkiye açısından ne de Avrupa açısından olumlu bir gelişme yaşanabilir. Türkiye’de sıkıntılar arttıkça, baskı rejimi devam ettikçe bu sürecin Avrupa’ya da yansıdığını anlatmaya çalıştık” dedi.

‘MÜLTECİ MESELESİNİN ÇÖZÜMÜ SURİYE BARIŞINDAN GEÇİYOR’

Avrupa’nın gündemindeki konulardan birinin ve en önemlilerinden olanının mülteci hakları meselesi olduğunu belirten Temelli, mültecilerin bir pazarlık konusu yapılmasının Akdeniz’i mülteci mezarlığına çevirmeye neden olabileceğini ifade ettiklerini söyledi. Mülteci meselesinin çözümünün Suriye barışından geçebileceğinin altını çizen Temelli, “Suriye barışı, Suriye halklarının ortak çözümünden geçer. Bu konuda da eğer Avrupa Birliği bir inisiyatif geliştiremezse Suriye çok daha fazla acı çekecektir. Suriye’nin çektiği acılarının da en büyük bedelini yine Türkiye ve Avrupalı halklar ödeyecek ya da göğüsleyecektir. Suriye barışı ile Türkiye ve Avrupa demokrasi, huzuru arasında çok sıkı bağlar var. Bunun görülmesi gerekiyor. Ancak Erdoğan iktidarı bütün bu meseleleri bir pazarlık anlayışı içerisine sürüklüyor. Ve buradan iktidarının ömrünü uzatmak için çeşitli manevralar yapıyor. Eğer AB, Almanya tuzağa düşerse bu manevraların bedelini Türkiye, Suriye halkları öder’’ diye konuştu.

‘AVRUPA TÜRKİYE’Yİ AB İÇERİSİNDE GÖRMEK İSTEMİYOR’

Avrupa’nın Türkiye’yi Avrupa Birliği içerisinde görmek istemediğine dikkat çeken Temelli, Türkiye’yi yalnızca bir stratejik ortaklık içerisinde ele alınması gibi yaklaşımlarının olduğunu belirtti. Temelli, ‘’Bunun yanlış bir tercih olacağına vurgu yaptık. Çünkü Türkiye’yi stratejik ortaklık çerçevesinin içerisine itmek, aslında ‘bu baskı rejimiyle uzlaşabiliriz’ anlamına geliyor. Erdoğan rejimi de bunu istiyor. O da Avrupa’nın demokrasi baskısından kurtulmak, demokratikleşme konusunda adım atmak yerine iktisaden kendisini rahatlatacak adımlar peşinde. Biz, Türkiye’nin AB’de olması, demokrasi meselesi öncelemesi ve diğer bütün her şeyin bu başlık altında ele alınması gerektiğini yansıttık” ifadelerini kullandı.

Temelli, HDP’nin Avrupa ülkelerinde çok daha fazla diplomasi çalışması yürütmesi ve bu çalışmaları politikleştirmesi gerektiğinin altını çizdi.

‘KRİZİN NEDENİ YANLIŞ YATIRIM POLİTİKALARIDIR’

Temelli, Türkiye’nin 3’üncü Havaalanı, Kanal İstanbul gibi devasa yatırım projelerine ihtiyacının olmadığını söyledi. Gelinen noktada ülkedeki ekonomik krizin en önemli nedenlerinden birisinin de yanlış yatırım politikaları olduğunu vurgulayan Temelli, ‘’Bu yanlış yatırım politikalarıyla ekonomi içinden çıkılmaz bir yere doğru sürüklendi. Türkiye AKP döneminde 600 milyon dolara yakın cari açık vermiş ve bu kadar fonu betona vermiş. Bir taraftan savaş harcaması, bir taraftan beton ekonomisi. Ülke bütün geleceğini yitirmiş durumunda. Cari açık kapanamaz bir duruma doğru sürüklenmiş. Artı bu sektörel çarpılmayı düzeltecek bir yeni kaynak alanımız kalmamış. Borç bulursa da ancak borçları çevirebilecek’’ dedi.

‘NEOLİBERALİZMİN FİKİR BABALARI BİLE BU VAHŞETİ HAYAL ETMEMİŞLERDİ’

Türkiye’nin inşaat sektörü çarpıklığında büyürken aynı zamanda yandaş sermaye alanının yaratıldığını sözlerine ekleyen Temelli, yandaş sermayenin kendisini beslerken siyaseti de finanse ettiğini söyledi. Türkiye’de siyaseti yönetenlerin zenginleşmesinin arkasında siyaset finansmanının yattığına dikkat çeken Temelli, “Bu topyekun bir yolsuzluk ekonomisidir. Büyük bir soygundur. Şimdi bu deşifre oluyor. Yolsuzluk, israf, yanlış ekonomi politikaları ve bu kötü gidişat saklanamıyor. Bu durumu işçiler yaptıkları eylemle dile getirdiler. Türkiye’de işçi cinayetleri, ölümlerin en fazla en sıklıkla yaşandığı yer 3’üncü Havaalanı şantiyesidir. Türkiye’de ortalama her gün 6 işçi resmi kayıtlara göre yaşamını yitiriyor. Bu 6 işçinin 2’si bu şantiyede ölüyor. Burada ölümlerin saklanmasından, tazminatların hasıraltı edilmesine, sağlık koşullarının ortadan kaldırılmasına iş sağlığı ve güvenliğinin olmamasına kadar inanılmaz bir sorunlar listesi var. Orada göçmen, sendikasız işçiler var. Yani neoliberalizmin fikir babaları bile böyle bir vahşeti hayal etmemişlerdi” diye konuştu.

‘KÖLE DEĞİLİZ SLOGANI ÖNEMLİDİR’

3’üncü Havalimanı işçilerinin kötü çalışma koşullarına karşı haklı bir eylem yaptığını vurgulayan Temelli, haklı eylemin otoriter rejim tarafından yine şiddetle bastırılmaya çalışıldığını belirtti. Temelli, “29 Ekim’e havaalanının açılışı yetiştirilecek diye Latin Amerika’da köle plantasyonları filmleri gibi çalışma koşullarına sahip işçilerden emekçilerden bahsediyoruz. İşçiler ‘köle değiliz, işçiyiz, emekçiyiz hakkımızı istiyoruz’ sloganını atıyor ve bu önemli bir slogan’’ dedi. Temelli, olayların kolluk güçleri tarafından ‘’terörize’’ edildiğini, işçilerin, sendikacıların hatta partileri HDP’nin dahi suçlandığını belirterek, ‘’İşçilerin haklarını savunuyoruz diye yine partimiz suçlanmakta. Fakat biz işçilerin haklarını savunmaya devam edeceğiz. Çünkü bu hepimizin mücadelesidir” diye belirtti.

‘FAŞİZMİN KURUMSALLAŞMASI’

Serbest bırakılmalarının üzerinden 10 saat geçmeden savcının itirazıyla yeniden tutuklanan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) avukatlarının durumuna da değinen Temelli, bunun, yargının siyasallaştığını ve iktidara bağlandığının bir göstergesi olduğunu ifade etti. Temelli, “Bu durum yargının siyasallaşması, bağımsızlığını, tarafsızlığını yitirdiğinin en bariz örneğidir. İktidar eliyle yürütülen bir yargı operasyonu var. Muhalefeti susturmaya, demokratik muhalefeti tasfiye etmeye ve totaliter rejimi her yerde inşa etmeye yönelik bir süreçteyiz. Biz buna faşizmin kurumsallaşması diyoruz. Bugün avukat arkadaşlarımızın maruz kalmış olduğu muamele de faşizmin kurumsallaşmasının bir sonucudur” şeklinde konuştu.

‘PARLAMENTOYU SOKAĞIN KÜRSÜSÜ HALİNE GETİRECEĞİZ’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın parlamentoyu işlevsiz bırakmak istemesine karşı parti olarak parlamentoyu halkın kürsüsü haline getirmeye çalışacaklarının altını çizen Temelli, “Elbette mecliste de muhalefeti güçlendireceğiz. Bunu yaparken muhalefeti parlamentonun duvarları içerisine sıkıştırmak yerine parlamentonun duvarlarını aşan, toplumla buluşan ve bütün emek güçleriyle, kadınlarla, gençlerle halklarımızla beraber sokakta, mahallede ve iş yerinde muhalefeti yükselten bir yol yürüyeceğiz. Mücadelemiz ne parlamento içine sıkışacak ne de tümüyle parlamentoyu terk edeceğiz. Zaten Erdoğan’ın istediği, parlamento işlevsizleşsin, kimse değer vermesin ben de her şeyi Beştepe’den yöneteyim. Biz buna izin vermeyeceğiz. Beştepe’nin bu anlayışına muhalefetimizi güçlü bir şekilde yapacağız” sözlerini kullandı.

‘BULUŞMALARIMIZ İTİRAZLARI YÜKSELTMEK İÇİN OLACAK’

HDP’nin ileriki günlerde “Demokratik Muhalefet Buluşmaları” adıyla gerçekleştireceği halk buluşmalarına da değinen Temelli, “Buluşmaların birkaç tane önemli karşılığı var. Bir tanesi her şeyden önce muhalefet yapma anlayışını güçlendirmek, cesaretlendirmek. Koşullar her ne kadar kötü olursa olsun biz itirazlarımızı yükseltmek, bu itirazlarımızı yan yana gelerek güçlendirmeliyiz ve bunu bizatihi toplumsal muhalefet zemininde örgütlemeliyiz. Diğer taraftan yan yana gelenlerin parlamentoda da sesi olacağız. Üçüncü bir başlık da yerel seçimler geliyor. Bu merkezi iktidara karşı yerelin karşı iktidarını, yani halkın iktidarını var etmeliyiz. Madem ki merkez bu denli otoriter, vesayetçi o zaman yerel bizatihi kendi haklarını savunan, hak mücadelesini yükselten bir merkezi kuşatan siyaseti güçlendirmek gerekir. Buradan herkese çağrı yapıyoruz: Gelin bu rejime karşı hep birlikte yerel demokrasi, yerel yönetim anlayışımızda buluşalım. Kendisini dayatan değil, kendisini de içine katan birlikte süreci ören bir siyasi anlayışla bu buluşmaları başlangıçta 40 merkez olmak üzere çok hızlı bir şekilde hayata geçireceğiz” dedi.

‘ADEM-İ MERKEZİYETÇİLİĞİ İLERİ AŞAMAYA TAŞIYACAĞIZ’

Son olarak yerel seçim stratejilerinden söz eden Temelli, Türkiye halklarına şu çağrıyı yaptı: ‘’Yeni bir yerel yönetim anlayışını savunuyoruz. Diyoruz ki, alışılagelmiş belediyecilik değil, yerel demokrasiyi savunacağız. Merkezi siyasete bağımlı kılınmış, vesayet altında biçimlenmiş bir yerel yönetim anlayışı değil, adem-i merkeziyetçiliği daha ileri bir aşamaya taşıyan yerel demokrasi anlayışını var edeceğiz. Bu herkese açık çağrıdır. Bu mücadele sadece kayyum coğrafyasındaki Kürt halkının değil, Tekirdağ’ın da, İzmir’in de, Adana’nın da, Trabzon’un da mücadelesidir. Ancak bu şekilde insanlar kentini de kendisini de yönetir. Biz herkesi buna davet ediyoruz. Bu önemli kıymetli bir adımdır. Seçim stratejimiz ve adaylarımız buna bağlı olarak ortaya çıkacak. Partiler arası bir ittifak olabilmesi için bu buluşmalar yapılmalıdır.

'ANADİLDE EĞİTİM HAKKINI KABUL ETMEYEN ANLAYIŞLA YANYANA GELİNMEZ'

Önce yan yana gelinmeli, gerekirse her yerel kendi manifestosunu çıkarmalı. Nasıl ittifak, nasıl bir yerel yönetim sorularının yanıtını vermeli. Bu manifestolara bağlı olarak adaylar çıkmalı. Bu adaylar farklı partilerden olabileceği gibi bütün partilerin üzerinde anlaşabileceği isimler de olabilir. Ortaklaşmalarda kırmızı çizgimiz sadece ve sadece emekçiler, işçiler, kadınlar, Kürtler, Türkler, barış ve demokrasi mücadelemiz, yani halkımız bizim kırmızı çizgimizdir. Bu hassasiyetimizi görmeyen bunu yok sayan bir yerden ittifak kurmayız. Bugün Kürt halkının anadilinde eğitim hakkını kabul etmeyen bir anlayışla sırf seçimi almak için yan yana gelinebilinir mi? Halkın adayları, toplumun üzerinde ortaklaşabileceği adaylar olsun istiyoruz. Madem ki yerel demokrasi, taban demokrasisi diyoruz o zaman tabanı harekete geçirme zamanıdır.’’

Röportaj: Bilal Seçkin & Melike Ceyhan
20 Eylül 2018