Temelli: Kürte mermi Türke siyanür düştü

Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli, Urfa İl Örgütümüzün 3’üncü Olağan Kongresine katılarak gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Temelli, şöyle konuştu: 

3’üncü Olağan Kongremizin, bize güç katacağına olan inançla kongremize başarılar diliyorum. Urfa medeniyetler beşiği. Urfa peygamberler kenti. Urfa büyük bir kültür tarihi. Tarih tam da burada başladı. Urfa’da başladı. 

Urfa’da da ötesinde de barışı göremiyoruz

12 bin yıllık tarihte insanların buluştuğu kent. Kadim halkların, kadim inançların yan yan yana geldiği, bir arada yaşama iradesini geliştirdiği bu güzel kent. Bu güzel kent aslında barışın kenti. Bugün bu güzel kente dönüp baktığımızda barışı göremiyoruz. Ne Urfa’da barışı görüyoruz, ne Urfa’dan ötede barışı görebiliyoruz. Oysa bütün mücadelemiz barış içindi, demokrasi içindi. O yüzden hep savaşa karşı çıktık, savaşa hayır dedik. Halkların bir arada yaşama iradesine sahip çıktık. Geçmişte olduğu gibi bugün de bu iradeye sahip çıkarak mücadelemizi yükseltiyoruz. Bu mücadeleyi verip gelenler, bu mücadelede yitirdiklerimiz var. Tüm yitirdiklerimizi bilge yoldaş İbrahim Ayhan şahsında bir kez daha anmak istiyorum. 

Barışı yok eden, Kürt düşmanlığından beslenen bir iktidar var

Urfa'da barış yok, bölgede barış yok, Suriye'de barış yok. Toplumsal barışı yok eden, dinamitleyen bir iktidar var çünkü. Halkların bir arada yaşama iradesini yok sayan, bırakın yok saymayı bizatihi halkları birbirine düşürme peşinde olan ve Kürt düşmanlığından beslenen, Kürt'e yaşam hakkı tanımayan bir iktidar var. Bu iktidar bilsin ki bu topraklara ektikleri kötülük hiçbir zaman yeşermeyecek. Bu topraklarda yine o bir arada yaşama iradesi, barış iradesi, Demokratik Cumhuriyet iradesi yeşerecek ve büyüyecek. Bizler HDP olarak bu topraklardan bu kötülüğü söküp atacağız. Bu adaletsizliğe bu zulme mutlaka son vereceğiz. 

Kongrelerimizde bir araya gelip bir nöbet değişimi yapmıyoruz. Tam tersine bir araya gelerek güçleniyoruz, büyüyoruz. İrademizi zalimin yüzüne bir kez daha haykırıyoruz. Buradayız hiçbir yere gitmiyoruz. Tarihimize, kültürümüze sahip çıkıyoruz. 

Bu yoz milliyetçiliğe halklarımız yaşadığı her yerde cevap verecek

Bu yoz milliyetçiliğe, bu tükenmiş iktidara, bu soysuz siyasete en güzel yanıtı bizler vereceğiz. Halklarımız verecek. Halklarımız dün olduğu gibi bugün de geleceğine sahip çıkacak. Türkiye’de, Suriye’de, yaşadığı her yerde, soluk aldığı her yerde bu demokrasi, hak ve özgürlük mücadelesine sahip çıkacak. 

Zulüm bizden korksun, zalimler bizden korksun

Büyük bir adaletsizlik, büyük bir zulüm var. Bunun farkındayız. Ama umut ve cesaretle yürüyoruz. O yüzden bir kez daha sesimizi yükseltelim. Biz, bu faşist iktidardan, bu zalimlerden korkmuyoruz. Bugünden sonra zulüm bizden korksun, bu zalimler bizden korksun! Tam 5 yıldır bu ülkeyi inim inim inlettiler. Diyeceksiniz ki "5 yıl öncesi çok mu iyiydi?". Tabii ki değildi. 100 yıllık bir tarihten bahsediyoruz. Yüz yıllık bir tarihi mücadeleden bahsediyoruz. 

1920 meclisi ittihatçı akla karşı Demokratik Cumhuriyetin ilk adımlarının atıldığı meclisti

1920 meclisinde 72 Kürt vekil vardı. Arap vekil, Ermeni vekil vardı. Lazistan vekilleri vardı, Kürdistan vekilleri vardı. Güçlü bir ülkeyi ortak bir iradeyi var etmek için bir araya geldiler. İttihatçı akla karşı belki de Demokratik Cumhuriyetin ilk adımlarının atıldığı bir meclisti. Bu iradeyi yok sayanlar, tekçiler; geride bıraktığımız 100 yıla yakın süredir o tekçiliği dayatarak, 1920 iradesini yok sayarak o ittihatçı aklı, o zulmü büyüterek geldiler. Son 5 yıla baktığımızda o zulmün katmerlendiğini görüyoruz. O zulmün Saray olduğunu görüyoruz, zalimlik abidesi olduğunu görüyoruz. Ama and olsun ki o abideyi hep birlikte yıkacağız. 

Tecritte ısrar ederseniz adalet çöktüğü gibi ülke de çökecektir

5 yıldır adalet yok. Bir ülkede tecrit varsa, tecrit hukuku varsa o ülkede adalet olmaz. İmralı'da Sayın Öcalan'a uyguladıkları mutlak tecridin nelere mal olduğuna dönüp baktığınızda herkes tüm çıplaklığı ile görüyor. Ülkede ne hukuk kaldı, ne hukuk devleti, ne anayasa, ne anayasal devlet kaldı. Ne yargı, ne yargı bağımsızlığı kaldı. Talimatlarla çalışan yargı tüm ülkeyi cezaevine çevirdi. Her gün gözaltı, her gün soruşturma, her gün adaletsizlik. Bu, her yerde tecrit olduğunun göstergesi. Mutlak tecrit kalkmalı, bu tecrit yıkılmalı. Hukuk ve adalet adına adım atılmalı. Bunun ilk adımı da Sayın Öcalan'a uygulanan mutlak tecritin sonlandırılmasıdır. Eğer tecritte ısrar ederseniz bu ülkede adalet çöktüğü gibi bu ülke de çökecek. 

Sayın Öcalan’ı dinlemediniz sorun küresel bir mesele haline geldi

Bakın çözüm adına, Demokratik Cumhuriyet adına çıkış yolu gösteriyoruz. Bu iktidar bu yolu görmezden geliyor. Bırakın bu yolu görmek, Kürt düşmanlığını büyütmek ve topluma dayattığı yoz milliyetçilikle halkları toplumu bölmek peşinde. Bakın bu ülkenin en temel meselesi Kürt meselesidir ama bu ülkenin meselesi olmaktan çıkmıştır. Sayın Öcalan size söyledi. Gittiniz görüştünüz ve size söyledi, "Bu meseleyi çözemezsek bu mesele küresel bir mesele olur" dedi. Oldu mu, oldu. Size bir yol gösterdi ama siz o yolu görmek yerine ülkeye adaletsizliği, tecridi dayattınız. 

Bu iktidar tükenmiş bir iktidardır: Biz bir seçenek yaratmalıyız

Bir kez daha söylüyoruz. Bu iktidar, artık katedecek yolu kalmamış bir iktidardır. Bu iktidar tükenmiş bir iktidardır. Bu iktidar acze düşmüş bir iktidardır O yüzden de adalet, demokrasi mücadelemizi biz yükseltmeliyiz. Bir seçenek yaratmalıyız. O seçenek demokratik çözümü, demokratik anayasayı, bir arada yaşama iradesini barındırmalı. O seçenek bir üçüncü yolu açmalı. Özgür siyasetle bir arada yaşama iradesiyle üçüncü yolu hep beraber açacağız. Bu iktidardan kurtulacağız, faşizmi yıkacağız. Bu ülkeyi mutlaka ama mutlaka demokratikleştireceğiz. 

Bir Washington’a bir Moskova’ya gidiyorlar ama artık yolun sonuna geldiler

Bu ülkenin demokratikleşmesi Ortadoğu’nun demokratikleşmesidir. Bu ülkede toplumsal barışı inşa etmek Ortadoğu’nun demokratikleşmesidir. Bakın bugün iktidar bir Washington'a, bir Moskova’ya gidiyor. Nereye gideceğini şaşırmış durumda. Neden? Sırf Kürtlerle barışmamak için ama artık yolun sonuna geldiler. Nereye giderlerse gitsinler tükenmişliklerini ifşa ediyorlar. 

Kimin toprağını kimden alıyorsunuz?

S-400 aldılar, F35 anlaşması yaptılar. Afrin'e girdiler yetmedi, geldiler şimdi yeni bir cep oluşturacaklar. Kimin toprağını kimden alıyorsunuz? Kimin toprağında demografik değişim yapıyorsunuz. Bu uluslararası mahkemelerce de suçtur. Siz 400 bine yakın insanı yerinden yurdundan ettiniz. Neden? Kürt düşmanlığı. Kürt düşmanlığı üzerinden bir iktidar inşa ettikleri için, savaş politikalarından beslendikleri için Suriye'nin en huzurlu bölgelerini bile kıyamet alanına çevirdiler.  

İktidarın peşine takılanlara sesleniyorum: Bu iktidar gidiyor gelin halklara kulak verin

Peşlerine taktıkları IŞİD artıkları ile, ÖSO artıkları ile Suriye’de ne huzur ne barış bıraktılar. Oysa Afrin, Rojava halkların bir arada, huzur içinde yaşadığı bir coğrafyaydı. Tam da o coğrafyada ortaya çıkmış olan iradeyi desteklemek yerine, o coğrafyada ortaya çıkmış demokrasi vahasını desteklemek yerine, orayı kıyamete çevirmek aslında Suriye’de siyasi çözümün önünü tıkamaktan başka bir  şey değildir. Bu iktidarın derdi çözüm değildir, çözümün önünü tıkamaktır. Harekatlarla övünmek yerine, yok barış pınarı, yok pençe, yok zeytin dalı harekatı; bunlarla övünmek yerine 'buradan nasıl çıkarız'ı düşünme zamanıdır. 

Tezkerelere evet diyerek Türkiye’ye demokrasi getiremezsiniz

Bu iktidarın peşine düşenlere sesleniyorum. Bu iktidar gidiyor. Gelin HDP’ye bu ülkenin gençlerine, emekçilerine, kadınlarına kulak verin. Savaş yerine zulüm yerine gelin demokraside buluşun, demokrasi ittifakında buluşun. Gelin cesur olun, gelin dik durun. Gelin hamaset çukurlarında boğulmayın, bu ülkede faşizme karşı mücadelede omuz omuza yürüyerek dik durun. Eğer bu cesaretiniz yoksa gölge etmeyin. Demokrasicilik oynamayın. Tezkerelere evet diyerek demokratik siyasetin tasfiyesinde rol alarak bu ülkeye iyilik yapamazsınız, Türkiye’ye demokrasi getiremezsiniz. Bu ülkeye demokrasi gelmesinin yegane yolu demokratik mücadeleden geçer. Bu iktidara karşı dikilmekten geçer. 

'Hem cumhurbaşkanı hem parti başkanı olacağım' dedi partisi bile dağılıyor

Bugün Türkiye'de ne iç siyaset ne dış siyaset kaldı. Ne ekonomi ne sosyal barış kaldı. Bu iktidar bütün değerleri çürüten bir iktidar. Savaşı dayatarak çürüten bir iktidar. Bugün Rojava'da yaşananlar Türkiye'nin her yerinde yaşanıyor. Ne demişti: 'Bir mermi kaç para biliyor musunuz' demişti AKP Genel Başkanı. Ona Cumhurbaşkanı diye seslenmiyorum artık. Çünkü bir ülkenin cumhurbaşkanı ayrımcılık yapmaz. Ayrımcılık yapıyorsa cumhurbaşkanı değildir. Anlamak istemediler. Hem cumhurbaşkanı hem parti başkanı olacağım diye dayattı. Cumhurbaşkanı cumhurun başkanı olacaksa herkesle bir rabıtası, hukuku olmalı. Siz ayrımcılık yaparsanız, işçiye, emekçiye, köylüye, kadına düşmanlık yaparsanız cumhurbaşkanı olamazsınız. Evet bir partinin başkanı olursunuz ama inanın o partide dayanmaz dağılır. Bak içlerinden partiler çıkıyor. O partiyi bırakıp gidenler, o partiden umudunu kesenler her geçen gün artıyor. Çünkü o ayrımcılıkla yol almak mümkün değil. 

Bu ülke halklarının gözünün içine bakarak "Bir mermi kaç para biliyor musunuz" diye sordu. Bu ülke halkları yoksul, kadınlar yoksul, emekçiler yoksul. Bu yoksullukla mücadele etmek yerine bu ülkenin kaynaklarını yandaş müteahhitlerine peşkeş çeken bir iktidar var. Bu yoksullukla mücadele etmek yerine bu ülkenin kaynaklarını savaşa mermiye aktaran bir iktidar var. 

Kürt'e mermi Türk'e siyanür düştü

Gelin savaşa karşı çıkalım. Çıkmazsak savaş bütün kapıları çalar. Çaldı. Fatih'te çaldı, Antalya'da çaldı. Kürt'e mermi Türk'e siyanür düştü. Ölüm her yerde, acı her yerde, zulüm her yerde. Savaş herkese eşit ölüm getirir. O yüzden ölüme karşı yaşamı savunmalıyız. O yüzden herkese sesleniyoruz, emekçilere, kadınlara sesleniyoruz. Ne yaşamınızdan ne mücadelenizden vazgeçin. Hakkınızı elinizden alanlara karşı mücadele edin. İntihar çözüm değil. İntiharı düşünmeyin. Yaşamınızdan vazgeçmeyin. Mücadelenizi yükseltin. Bu iktidardan mutlaka kurtulacağız. Yaşamlarımıza sahip çıkacağız. Her eve aş da girecek iş de girecek. Biz mermi istemiyoruz; top, tüfek, savaş istemiyoruz. Biz bir arada eşit yurttaşlar olarak yaşayacak bir ülke istiyoruz. O ülkeyi de hep birlikte var edeceğiz. 

Bu bütçede kendisi için; oğlu, damadı, müteahhitleri için ne gerekiyorsa onu yazmış 

Bir bütçe yapmış meclise göndermiş. Oysa meclisler bütçe yapmak için vardır. İlk insanlık tarihinden bugüne kadar aslolan budur. Yan yana gelir; yarın nasıl yaşayacağız diye, ortak yaşam nasıl olacak diye müzakere ederiz. Meclis budur. O müzakereler bir bütçedir. Bütçe halkın bütçesidir, halkın kaynaklarıyla var olur. Siz bugünkü bütçeye halkın bütçesi diyebilir misiniz? Hayır. Bu bütçe Saray'ın bütçesidir. Kendi hesabına ne uygunsa onu yazmış. Müteahhitleri için ne makbulse onu yazmış. Silah tüccarları için ne gerekiyorsa onu yazmış. Damadı için, oğlu için ne gerekiyorsa onu yazmış. Halka bütçe yok, yıllardır yok ama 2020 bütçesi yine bir zulüm bütçesi. Savaşa kaynak, betona kaynak, Saraya kaynak; halka yoksulluk, işsizlik. İşsizlik parlamentoya çağrı yapıyor. 

HDP halkın bütçesini savunmaya devam ediyor

Bugün komisyonlarda bütçe görüşmeleri var. HDP vekilleri halkın ihtiyaçlarını, halkın gerçek bütçesini o komisyonlarda savunmaya devam ediyorlar. Çözüm önergeleriyle savunmaya devam ediyorlar. Tüm halkları, vekillerimize kulak vermeye davet ediyorum. Dinleyin ve herkese bu hakikatin sesini yaygınlaştırın. Görün, halkın bütçesi, halkın kaynakları nasıl talan ediliyor, nasıl gasp ediliyor. Bu soygunu görün. O bütçeden müteahhitlere ayrılan paylara bakın. 

Bütçeden Urfa’ya Urfalı çiftçilere pay yok

Urfa bunu çok iyi biliyor çünkü o bütçeden Urfa’ya pay yok. Urfalı çiftçiye pay yok. Türkiyeli çiftçiye pay yok. Urfa’da Şehir Hastanesi’ne var. O şehir hastanesine ulaşmanız zaten mümkün değil. Hala Şehir Hastanesi yapılacak. Yapılsa da oraya vatandaş olarak değil müşteri olarak gideceksiniz. Tıpkı Bursa’da olduğu gibi, diğer kentlerde olduğu gibi. Hastane kentlerden uzak, hastaneye gidene kadar insanlar yolda vefat ediyor. Gitseniz de zaten paranız yetmiyor. Sosyal güvence yok, sağlığı ticarileştirmeye devam ediyorlar. Neden? Betoncu müteahhitlere para kazansın diye. İşte bütün bunlara son verebiliriz. "Ne yapmalıyız"ı, her gün her saat dillendirmeye devam ediyoruz, bunu yapmaya devam edeceğiz. 

İktidar kayyım atadıkça aczinin, tükenmişliğinin fotoğrafını da teşhir ediyor

Toplumu savunmaya, halklarımızın hakkını savunmaya devam edeceğiz. Bütçe hakkımızı gasp eden bu iktidar belediyelerimizi de gasp ediyor. Bu iktidar kayyımcıdır. Evet bu rejim bir kayyım rejimidir. her gün bir belediyemize kayyım atıyor. O kayyım atadıkça  aslında aczinin, tükenmişliğinin fotoğrafını teşhir ediyor. Yönetemiyor, yönetemedikçe zulmüne, şiddetine devam ediyor. Kayyım bir şiddettir, kabul etmiyoruz. Bütün arkadaşlarımız bir an önce görevlerine iade edilmeli. Bu şiddet mutlaka son bulacak. O belediye binalarına valileri ve kaymakamları göndererek bir halkın iradesini zapt edemezsiniz. O halk sokaktadır, mahallededir. O halk belediyenin gerçek hayat bulduğu iş yerindedir. Sen o bina içinde kaymakam, vali olarak kendini hapsedip oturursun, o utançla yaşarsın. Evet o kayyımın utancı onlara, bizim mücadelemiz de sokaklara taşmaya devam edecek. 

Kayyım Kürt halkının iradesini yok sayıyor, kabul etmiyoruz

Evet her yerdeyiz. Her yerde haklı  olduğumuzu haklılığımızı dile getirmeye devam  edeceğiz. Herkesle konuşacağız, herkese ulaşacağız. Kayyımı kabul etmiyoruz, çünkü kayyım Kürt halkının iradesini yok saymaktadır. İrademizi teslim etmeyeceğiz. Kayyım, talandır, gasptır. Halkın kaynaklarını üzerine çöreklenmektir. Hakkımızın gasp edilmesini kabul etmeyeceğiz. Kayyım şiddettir, zulümdür.  Bu şiddete demokratik siyasetle demokratik mücadele ile mutlaka karşı çıkacağız. 

En yakın zamanda kayyımlarla birlikte iktidarı da süpürüp atacağız

31 Mart’ta dedik ki "Kayyımları süpürüp atacağız", süpürüp attık. Bu yüzsüzler bu utanmazlar hala kayyım atıyorlar. Buradan diyorum ki, en yakın zamanda, kaçamazsınız o seçimde bu kayyımlarla birlikte bu sefer bu iktidarı da süpür atacağız. O yüzden yan yanayız. O yüzden daha güçlü bir örgütlenmeye daha güçlü bir mücadeleye ihtiyacımız var. İşte şimdi 3’ünü Olağan Kongremizde Urfa’da yan yana geldik. Birçok kentimizde kongrelerimizi  yapıyoruz. Büyük konferans ve kongremizi de ocak ve şubat aylarında gerçekleştireceğiz. Önümüzdeki döneme çok daha güçlü ve çok daha kararlı gireceğiz.

İddiamız büyük, fikriyatımız büyük, örgütümüz büyük

İddiamız büyük, bu iddiayı hayata geçirecek, örgütümüz de büyük, halkımız da büyük, fikriyatımız da büyük. Fikriyatımız demokratik ulus temelinde yükselen radikal demokrasi anlayışımızdır. Radikal demokrasi anlayışımızla her yerde örgütleneceğiz. Mahalle mahalle, iş yeri iş yeri örgütleneceğiz. Yana yana geleceğiz, meclislerimizi oluşturacağız. O meclislerde bütün halklarımız, emekçiler, kadınlar yan yana gelecek. İş yerlerinde mahallelerde bu örgütlülük ilçe ve il örgütlerimizle güçlenecek ve örgütlü hayat Türkiye’yi mutlaka değiştirecek. 

Biz emeğin, işçilerin, köylülerin, yoksulların partisiyiz

Bizim vazgeçemeyeğimiz çizgilerimiz var. Asla vazgeçmeyeceğiz. Biz emeğin partisiyiz, işçilerin köylülerin, esnafın partisiyiz. Yoksullukla mücadele yoksulların bir araya gelerek mücadelesinden geçer. O yüzden de diyoruz ki, yoksullar birleşin. HDP’de birleşin. Birleşin ki bu zalim, zulüm iktidarını gelin her birlikte değiştirelim. 

Eşbaşkanlık bizim mor çizgimizdir: Bundan geri adım atmayız, vazgeçmeyiz

Üreten biziz, yöneten de biz olacağız. İşte buna tahammül edemedikleri için, yönetemedikleri için, yerel demokrasiden nasiplerini almadıkları için kayyım atıyorlar. Kayyım ile ayakta durmaya çalıyorlar. Biz kadın partisiyiz. Tüm kadınlar HDP’ye. HDP Kadın partisidir. Eşit temsiliyetle hareket eder. Kadın mücadelesi aslında toplumsal özgürlük mücadelesidir. Eşbaşkanlık bizim mor çizgimizdir. Buradan asla geri adım atmayız. Eşbaşkanlığı suç olarak anlatıyorlar. Kadın düşmanı bir parti olduğu için AKP, onun bakanları kalkmışlar eşbaşkanlığı bir suçmuş gibi anlatıyor.  Eş başkanlık suç olur mu, eşbaşkanlık kadınların mücadelesiyle kazanılmış ve vazgeçmeyeğimiz, eşit temsiliyete dayalı bir siyaset anlayışıdır. Radikal demokrasi anlayışıdır. Kadınları yok sayanlara karşı, kadınları yaşamdan, çalışma hayatından sosyal hayattan dışlayanlara karşı bir mücadelenin adıdır. O yüzden de bu mor çizgimizden taviz vermeyiz, geri adım atmayız. 

Ekoloji mücadelemizle geleceğimize sahip çıkacağız

Radikal demokrasi ekoloji mücadelesidir. Doğamızı talan edenlere karşı yan yana geleceğiz. Doğamıza sahip çıkacağız, doğamıza sahip çıkmak, yaşama sahip çıkmaktır. Yaşamın özgürleşmesidir. Kaz dağlarını talan edenler, Munzur’u talan edenler, Kulp’u, Hakkari’yi talan edenler, maden için sözde güvenlik için ormanları talan edenler, hayvancılığı yok edip gidip Sırbistan’dan et almaya kalkanlara karşı hep birlikte doğamıza sahip çıkacağız. Doğamıza sahip çıkararak yaşamımıza, çocuklarımızın geleceğine sahip çıkacağız. İşte bu anlayış ile yan yana geleceğiz, örgütleneceğiz, büyüyeceğiz dedik. Yola böyle çıktık, yolda büyüdük, daha da büyüyoruz. Bu yolda yürümeye de kararlıyız. Hep dedik; dönen dönsün biz dönmeyiz.

10 Kasım 2019