Temelli: Kurşunun fiyatını bilmiyoruz çünkü biz barış sevdalısıyız!

Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli'nin haftalık grup toplantımızda gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Açlık grevi eyleminin 97. gününde olan Hakkari Milletvekili Leyla Güven'in de video mesajla bağlandığı toplantıda Temelli şu ifadeleri kullandı: 

İstanbul’dan, Bursa’dan, Mersin’den aramızda olan arkadaşlarımız, burada değiller ama aramızdalar. Biliyorum ki sesimizi Haymana’da, Gölbaşı’da şu an bekletildikleri yerden duyacaklar. 

Bu fotoğraf halkımızın direniş fotoğrafıdır, aynı zamanda devletin içine sürüklendiği aczin ve utancın fotoğrafıdır. Bu utanç onlara yeter. Grup toplantımıza katılmak için İstanbul, Adana ve Mersin’den gelenleri jandarma engelliyor. Bugün Ankara’ya giremezsiniz. Neden? HDP grubuna katılacakları için.

Leyla Güven'in yemediği her lokma zalimlerin korkulu rüyasıdır

İşte korku bu denli büyümüştür ama korkunun ecele faydası yoktur. Biz eninde sonunda direnişimizle bu ceberut iktidara mutlaka geri adım attıracağız. Buradan Leyla Güven'e sözümüz olsun; mutlaka kazanacağız. 

Tecridin kırılması için tam 97 gündür Leyla Güven açlık grevinde. Leyla Güven, kendi bedenini açlığa yatırarak ülkenin başına musallat olmuş bu iktidarın maskesini düşürmüştür. Leyla Güven tüm dünyada Erdoğan rejimine karşı nasıl direnilebileceğini gösterdi, tek başına bile olsa nasıl direnilebileceğini gösterdi. Tepeden tırnağa inanç ile yoğrulmuş bir kadın yoldaşımızdır Leyla Güven. Yemediği her lokma zalimlerin korkulu rüyasıdır. 

Söz veriyoruz, tecrit kırılana kadar daha yüksek sesle bağıracağız

Bugün cezaevlerinde 300'den fazla yoldaşımız açlık grevinde. Cezaevlerinde açlık grevleri neredeyse 60 güne ulaştı. Onlar da bizim gibi “Leyla kadındır, yaşamdır, özgürlüktür” diyorlar. Nasır Yağız, Hewler’de Leyla Güven’in sesine ses verdi, gücüne güç kattı. 84 gündür açlık grevinde. Açlık grevini, "bu halka özeleştirimdir" diyerek Nasır Yağız devam ettiriyor. Diğer tüm yoldaşlarına güç vermeye devam ediyor. Strazburg’daki yoldaşlarımız 58 gündür açlık grevinde. Hepimizin hücrelerini harekete geçiren bir tutum içinde mücadelelerini sürdürüyorlar. Sebahat Tuncel, Selma Irmak Kandıra’da 28 gündür açlık grevinde. Bizlere "açlık sorun değil sessiz kalmayın, yeter” diyorlar. Sessiz kalmıyoruz, her gün sesimizi yükseltmeye devam ediyoruz. 

Tüm bu açlık grevinde olan insanlar, devrimciler bizlere güçlü mesajlar veriyorlar. Bu ülkenin açık cezaevine çevrilmesine sebep olan İmralı tecridine sessiz kalmayın diyorlar. Bizler de açlık ile çığlığa dönen tüm bu seslere kayıtsız kalmayacağız. Söz veriyoruz, tecrit kırılana kadar daha yüksek sesle bağıracağız. Bizi duymak istemeyenlerin kulaklarını sağır edercesine sesimizi yükselteceğiz.

Muhalefete de sesleniyorum; açlık grevi direnişlerini görmezden gelemezsiniz

Buradan bir kez daha muhalefete de sesleniyorum. Bu direnişi görmezden gelemezsiniz. Arkadaşlarımızın, sizin de siyaset hakkını kullanmanız için yaptığı direnişe sessiz kalamazsınız. Türkiye toplumu artık sizden bir ses çıkarmanızı bekliyor. Muhalefet, bu arkadaşlarımızın neden açlık grevine girdiğini sormalıdır. Aslında yanıt açık ve nettir. Bizlerin yarını daha aydınlık olsun bizler daha mutlu ve özgür olalım diye bu mücadeleyi arkadaşlarımız sürdürüyor. Bu ülkede demokrasiye, hukuka, özgürlüğe inanan herkes açlık grevinde olanların sesine ses katmalı, güç katmalıdır. 

Ne dediysek o oldu

Saray rejiminin demokrasiyi, ekonomiyi, hukuku, yaşamın her alanını tecride alması bugün ülkedeki tüm sorunların kaynağını oluşturmaktadır. İmralı'dan başlayan tecrit aradan geçen sürede bugün İstanbul’dan Şırnak’a, Samsun’dan Antalya’ya kadar her yere yayılmış durumda. Sayın Öcalan şahsında başlayan tecrit, grevdeki işçiye sokaktaki insana kadar her yere yayılmıştır. Biz “Sayın Öcalan'a uygulanan tecrit ülkeye yayılmak isteniyor” dediğimiz zaman sesini çıkaramayan siyasetçiler bugün tüm ülkenin bir kötülük çukuruna itildiğine tanıklık ediyor. O gün sessiz kalanlar bugün Türkiye'nin geleceğinden kaygı duyduklarını söylüyorlar. Tecride ilişkin 2015 yılı Nisan ayından bugüne kadar söylediğimiz her şey bir bir gerçekleşti. Öcalan ile devlet heyeti arasında görüşmeler sürerken Öcalan’ın dikkat çektiği tüm tehlikeler ülkenin başına geldi. Bakın, Erdoğan'ın devleti ele geçirmek istediğini söyledi, gerçekleşti. Faşizm kurumsallaşmaya devam ediyor. Bugüne kadar yaşanmış çatışmaların ve bunları aşan çatışmaların yaşanacağı ve kapıda olduğu söylendi ve maalesef yaşandı. Hatta savaşta daha ileri gidilmek istendi. Erdoğan'ın kendi koltuğu için tüm siyaseti tasfiye edeceği uyarısında bulundu Sayın Öcalan öyle de oldu. En yakın arkadaşlarını bile tasfiye etti.  Darbe mekaniğinin aktif olduğunu söyledi Öcalan ve Türkiye bir darbe girişimi yaşadı, 20 Temmuz’da da OHAL darbesi yaşandı ve hala devam ediyor. Partimiz bu gidişattan bir tek adam rejimi inşa edilmek istendiğini söyledi ve şimdi bu iktidarın tüm çabası diktatörlüğü inşa etmek, bunun için çabalamaktadır. Yaşanan sivil darbenin ülkedeki herkesin hayatını etkileyeceğini söyledik öyle de oldu. Bir saray ile yetinemeyecek dedik, kendisine yazlık saray yaptırdı, uçan saray aldı. Biz bir verdi  2 isteyecek dedik, vergilere vergiler ekledi. 

Dokunulmazlıkların kaldırılmasından, kendisine koltuk değneği olanların dışında herkes etkilendi

Dokunulmazlıkların kaldırılması bize değil siyasetin kendisine darbedir dedik, kendisine koltuk değneği olanların dışında herkes bu dokunulmazlıkların kaldırılmasından fazlasıyla etkilendi. “Bu ateş sadece Kürtleri yakmaz, tüm ülkeyi yakar” dedik. Bugün tüm ülke yanıyor. Hukuksuzluk dedik tüm yargı AKP aklama merkezine döndü. Sansür dedik, tüm televizyonlar aynı haberi geçiyor, tüm gazeteler aynı manşeti atıyor. Tiyatroya bile sansür uygulanıyor. Bakın Kürtçe oyunlar yasaklanıyor, Mollier'in Kürtçeye çevrilemeyeceği ve oynanmayacağı şeklinde valilik karar alıyor. Kürt tiyatro kurumları açıklama yapmak zorunda kalıyor.

HDP’nin çağrısına kulak verilmediği her dakika hem ekonomik hem de siyasi olarak geriye düşeceğiz

Evet İmralı’da uygulanan mutlak tecrit bu nedenler ve sonuçlarla görülüyorsa tüm ülkeye uygulanmaktadır. Bu tecrit kırılmadığı sürece ülke her anlamda bu çöküşe sürüklenmeye devam edecek. Bu nedenle tüm ülkeye sesleniyoruz, çocuğumuzun geleceği, aşımız, işimiz adaletin tesisi için tecride karşı duralım. Tecrit bir insanlık suçudur ve ülkeyi bu suça ortak etmek isteyen AKP-MHP faşizmine dur diyelim. İstediğimiz yasal hakların yerine getirilmesidir. İstediğimiz tüm hükümlülerin yararlandığı yasal hakların, düzenli aile ve avukat görüşünün sağlanmasıdır. Bunun bir an önce yerine getirilmesi bu hukuksuzluğa, bu yasa tanımazlığa son verilmesini istiyoruz. HDP’nin çağrısına kulak verilmediği her dakika hem ekonomik hem de siyasi olarak geriye düşeceğiz. Ülke felakete sürüklenmeye devam edecek. Biz geriye düştükçe AKP-MHP ittifakı daha fazla pervasızca halkımıza saldırmaya devam edecek. Kah kadınlara, kah halkımıza, Kürtlere, Alevilere, kah sebzeye ve meyveye.

Erdoğan kafayı patlıcana taktı

Erdoğan bugünlerde patlıcana taktı kafayı. Domatesin, patlıcanın 15 lira olmasına, aşımıza kattığımız her şeye yüzde 300 zam gelmesine itiraz ediyor ama bu itirazı öyle bir yerden yükseltiyor ki sebze depolarını hedef gösteriyor. Ya da mermi fiyatını dile getiriyor. Bir merminin kaç lira olduğunu halka soruyor. Tanzim satışları ile bir algı yönetimi yandaş medya tarafından sürüdürülüyor. Pazarcı esnafını tehdit ederek kendisinin yarattığı tarım terörünü yok sayıyor. Bugün bu ülkede tarım politikası iflas etti. Hayvancılık yok edildi. Ekilebilir araziler betonlaştı. Neoliberal politikalar ülkeyi esir aldı. Mazot ve gübre fiyatını konuşan yok. Erdoğan hala haldeki esnafı hedef göstererek bir tek bunların fiyatıyla istikrarsızlık oluyormuş algısı yaratıyor. 

Şimdi sırada temizlik malzemelerini almış onları da satacak. Eğer siz bu bütçeyi yıllardır halkın, toplumun ihtiyacına ayırsaydınız, tarımın gerçek ihtiyaçlarına uygun bir planlama yapsaydınız savaşa değil halka bütçe ayırsaydınız bugün yaşadıklarımızın hiçbiri yaşanmamış olacaktı. 

Ziraat Bankası kredilerinin çiftçinin, ziraatin ihtiyaçları doğrultusunda kullanılması olanağı yaratsaydınız ne çiftçinin başına bu felaket gelecekti ne de toplum bu baskıyı, bu tarım terörünü yaşamak zorunda kalacaktı.

Erdoğan, biz kurşunun fiyatını bilmiyoruz, çünkü biz barış sevdalısıyız

Evet böyle savaş sevdalı siyasetçiler için sevgili Cemal Süreyya şöyle diyor: “Kan var bütün kelimelerinin altında”. Bunların tüm kelimelerinin altında kan var. Soframızdan da toprağımızdan da zamlardan da bahsetse ağzından çıkan her kelimenin altında kan var, mermi var.

Domatesin, biberin fiyatı bile asgari ücretle değil kurşun fiyatıyla açıklanır hale geldi. Erdoğan, biz kurşunun fiyatını bilmiyoruz. Çünkü biz barış sevdalısıyız. Biz tank tüfek top fiyatlarını bilmiyoruz, çünkü bizim kimsenin toprağında, zeytininde gözümüz yok. 

Bizim için önemli olan domatesin, biberin, ekmeğin fiyatı. Çünkü biz yoksuluz, emekçiyiz, halkız. Bizim için önemli olan demokrasi, eşitlik ve adalet. Çünkü biz halkların bir arada yaşamasını bir arada üretip birlikte yönetmesini, hakça, adil şekilde paylaşmasını istiyor ve bunu savunuyoruz. 

Bu gerçekler bu iktidarın, Erdoğan'ın uykularını kaçırıyor, ama biliyoruz ki artık bu ülkeyi yönetemiyorlar. Her ağzını açtığında bu halk daha fazla yoksullaşıyor, ülke biraz daha batıyor. Türkiye halkına felaketten yoksulluktan başka bir şey vaat etmiyor. 

Sürekli savaş vaat ediyor, düşmanlık ayrımcılık vaat ediyor. Ağzını her açtığında nefret söylemi ile tüm ülkeyi terörize ediyor. Adeta aklımızla dalga geçiyor. Memleketin en iyi fabrikalarını, şeker fabrikalarını zeytinliklerini imara açtı, şeker fabrikalarını sattı, pancar çürümeye terk edildi. Tarım arazilerine bina diktiler. Bunları yaparken de kendisini sütten çıkmış ak kaşık gibi sunup toplumu, halkları suçladı. 

Bu ülkenin bütün değerlerini 3 kuruşa sattınız

Et Balık Kurumu’nu, Süt Enstitüsü’nü satarken devlet kasaplık mı yapar diyerek bu ülkenin bütün değerlerini 3 kuruşa sattı. Bugün kalkmış göz boyuyor. İstanbul’da 50 yerde, Ankara’da 30 yerde tanzim satışları yapıyor. Sivas’ta, her yerde insanlar iş güvencelerine dair talepte bulunuyor, kalkmış onlara “provokatör” diyor. 

Hakkını arayan herkesi suçlu olarak ayrımcı dille, nefret söylemi ile toplumun önüne atma peşinde. Oysa emekçiler hakkını arıyor. İş güvencesi istiyorlar, iş cinayetlerinde ölmek istemiyorlar. KHK ile ihraç edilmiş olan 10 binlerce insan işini, aşını istiyor. Emekliliği gelmiş yaşa takılanlar emeklilik hakkını istiyor. İşsizler işsizlik fonundan doğan haklarını istiyor. İşsizlik fonundan işsizlere bir verilirken patronlara 3 veriliyor. 

AKP Genel Başkanının halkın sorunlarıyla bağlantısı kesilmiştir

Dün çıkmış diyor ki işsizliğin sorununu işsizlere yükleyerek “nitelikli iş gücü yok” diyor. “Piyasada işsizliğin nedeni budur” diyor. Oysa işsizlik rakamları tam tersini söylüyor. Üniversite mezunlarının işsizlik oranı Türkiye'deki en yüksek işsizlik oranıdır .Yüzde 33’tür. Nitelikli iş gücü planlanmadığı, kamunun bir istihdam politikası olmadığı için bu işsizlik devam ediyor ve devam edecek. 

AKP Genel Başkanının halkın sorunlarıyla bağlantısı kesilmiştir. Sarayına kapanmış, koltuğunu kaybetmemek için Türkiye halklarına savaş, düşmanlık ve geçim sıkıntısından başka bir şey sunmuyor. 

Hayal satıyorlar ama artık alıcısı yok  

Hayal satıyor ama artık alıcısı yok. Artık saray israfına, her kelimede toplumun üzerine kan sıçratan bu ceberut iktidara son vermenin zamanı gelmiştir. Kısa çöpün uzun çöpten hakkını alacağı gün yaklaştı. O gün 31 Mart’tır. 31 Mart’ta tüm bu zihniyet sandıklara hep beraber gömeceğiz. 

Türkiye’yi bu durumdan kurtaracak tek gerçek seçenek HDP’dir

31 Mart’ta Türkiye halklarını bu yoksulluktan, adaletsizlikten kurtaracak tek parti HDP’dir. HDP seçenektir. Demokrasi ve barışın seçeneğidir. Hukuk devletinin, yargı bağımsızlığının, insan haklarına dayanan bir rejimin, yerel demokrasinin, çoğulcu laik demokratik bir cumhuriyetin gerçekleşme umududur. 

Halkların, emekçilerin, kadınların, çocukların geleceği için seçenek sunan yegane siyasettir. 24 Haziran’da olduğu gibi bu seçimde de kilit parti HDP’dir. Türkiye’nin barış ve demokrasi dolu geleceğini açacak yegane parti biziz, anahtar bizlerin elinde. 

İstanbul ve Adana’daki oyumuzla Cizre, Silopi, Şırnak halkına selam edeceğiz

31 Mart’ta tarihi bir zafer kazanmak için seçim stratejimizi açıkladık. Kürdistan’da kazanacağız, batıda AKP ve MHP’ye kaybettireceğiz. Hem kazanacak hem kaybettireceğiz. Türkiye'nin her bir yerinde AKP-MHP ittifakını geriletmek için verilen her oy Türkiye'de barışa verilen oydur. İstanbul ile Adana’daki oyumuz ile Cizre, Silopi, Şırnak halkına selam edeceğimizi asla unutmayalım. Emin olun ki HDP'ye Muş’ta vurulan mührün sesi İstanbul’da duyulacak. Bu yerel seçimlerin daha önceki yerel seçimlerden farklı olduğu apaçık ortada. 

AKP-MHP ittifakı kaygılı, korkulu: 1 Nisan’da büyük bir darbe yiyecekler

AKP-MHP ittifakının sözcüleri bu gerçekliğe işaret ediyorlar, kaygılılar korkuyorlar. 1 Nisan itibariyle ya topluma savaş açan AKP-MHP büyüyecek ya da topluma savaş açan bu faşist iktidar büyük bir darbe yiyecek. Bunu kendi ağızları ile her gün itiraf ediyorlar. AKP-MHP bloku kayyum ile Kürt düşmanlığını, Alevi, emekçi, kadın düşmanlığını Türkiye’nin her tarafına yaymak istiyor. Bu sebeple hiç kimse 31 Mart’ı sadece bir belediye seçimi olarak görme yanılgısına düşmemelidir. Partimiz bu süreçte cesaretle bir karar almıştır. 

31 Mart demokrasi referandumudur

Unutmayın ki faşizmi ancak ve ancak cesur insanlar, halkını, yurdunu seven insanlar durdurabilir. Biz de öyle yapacağız. O yüzden seçeneğiz ve biz fikriyatımızdan, halkımızdan, örgütümüzden gelen cesaretle bu adımı attık. Türkiye halklarına, demokrasi güçlerine, kadınlarına demokrasi seçeneği ve bu seçenekte bulunma olanağı sunduk. Herkese faşizme karşı yan yana gelme, bu mücadelede buluşma seçeneği yarattık. Bu şimdi bir demokrasi referandumudur. 24 Haziran’ın ikinci turudur.

Kimsenin seçim hesabına tutsak olmadan haklarımızın seçimine siyaset zemini yarattık. Bunu anlamayanlar demokrasi kültüründen nasibini almayanlar sabah akşam HDP’yi suçluyorlar. Bu konuda bizi suçlayanlar yanıtını dün Taksim Meydanında, İstiklal’de aldılar. Bu yanıtı vermeye her yerde devam edeceğiz. 

Kürtleri koruyorlarmış!

Diyor ki bir yerde konuşmasında Kürtlerin, Ezidîlerin, Hıristiyanların koruyucusu benim! Aklımızla alay ederek bunun kanıtı olarak Afrin’i gösteriyor. Koruyuculuğa bakın, Afrin! Afrin’i ÖSO çetelerine peşkeş çekip Kürt kültürüne dair ne varsa söküp atanlar, Kürtçe köy isimlerini değiştirenler meğerse Kürtleri koruyormuş. Afrin’den Kürt halkını söküp DAİŞ artıklarını onların evlerine yerleştirenler Kürtleri koruyormuş. Zeytin hırsızları, gaspçılar, fidyecilerle Kürtleri koruyormuş! 

Esad ile anlaştınız, rabiayı peşkeş çektiniz

Ezidîlerin bütün mabetlerini yerle bir edenler, hatta Ezidîlerin kutsal kabul ettiği asırlık zeytin ağacını kesenler Ezidîleri koruyormuş. Kesap katliamında binlerce Ermeni’yi katledenler ÖSO’cular değil miydi, bunlarla mı koruyorsunuz Orta Doğu halklarını? Aslında büyük bir yalan makinesine dönüşmüş bir iktidarla karşı karşıyayız. Biz korunma istemiyoruz, gölge etmeyin yeter. Mevzu Kürtler olunca, mevzu sizin tekçi anlayışınız olunca bunun dışında kalanlara ne yaptığınızı çok iyi biliyoruz. Her kapıda yalvarıyorsunuz, kendiniz söylüyorsunuz. Kürtlerin hakları gasp edilsin diye Esad ile görüştüklerini bizzat itiraf ettiler. 

Orta Doğu’daki statükonun Kürt karşıtı bir şekilde kurulması için her fırsatta parmakla gösterdikleri rabialarını bile pazarlık konusu yapabiliyorlar. Rabia’yı unutup darbeci dedikleri Sisi’ye bile yardım ediyorlar. Geçen hafta İstanbul Havaalanı’nda idam ile yargılanan Müslüman Kardeşler üyesi Muhammed Hüseyin Mısır’a iade edildi. Muhammed Hüseyin büyük olasılıkla Mısır’da idam edilecek. İşte bunların rabiası. 

Afrin’e attığınız bombaları halkın kardeşliğine attınız

Dışarıda Kürt düşmanlığı için etmeyecekleri söz yok. Her şeylerini Kürt karşıtlığı için bıraktılar. İşte ülke ekonomisi; Ne diyorlar Afrin’e biber, patlıcan, domates mi attık yoksa bomba mı attık? Siz halkın rızkını bomba yapıp Afrin’e attınız. Ve attığınız bombalarla, yıktığınız yerlere yerleştirdiğiniz çetelere hala halkın cebinden aldıklarınızla maaş ödüyorsunuz. Siz o bombaları aynı zamanda toplumun kardeşliğine attınız, bugün yaptıklarınızla bu toplumu daha da kutuplaştırıyor, bölüyorsunuz. Bir ülke durup dururken bölünmez. Bir ülke önce toplumun karşı karşıya gelmesi ile bölünür. İşte bunların yaptığı budur, toplumu ayrıştırmak bölmektir. Utanmıyor, sıkılmıyorlar, Afrin’e bomba atıp diye sevindikten 3 dakika sonra çıkıp “geçmişte Kürt bakan arkadaşlarım vardı hatta varlar” diyor. 

O açıklayıncaya kadar Kürt bakanlarının Kürtlüklerinden haberi yok

Geçmişte Kürt bakan arkadaşları olduğunu kendisi söylemese kimse bilmeyecek. Hatta Bekir Bozdağ Kürt "kökenli" olduğunu 53 yaşında bir miting sahnesinde öğrendi. Erdoğan söyleyince Türkiye ile birlikte Bekir Bozdağ da öğrendi. Şimdi de çıkmış diyor ki kabinemde bile Kürt var. 

Bile sözcüğü kullanıyor. Irkçılığı görüyor musunuz, zihniyetini tüm beynini ele geçirmiş. Kendine engel olamıyor, “kabinemde bile Kürt var” diyor. Kim biz bilmiyoruz, bir gün bir mitingde söyleyecek o sırada kabinedeki Kürt kökenli Bakan Kürt olduğunu öğrenmiş olacak. 

Barış konusundaki tek hamleleri imar barışıdır o da felakete döndü

AKP'nin barış konusunda yaptığı tek hamle imar barışıdır. Bu imar barışı, bu ekonomiyi getirdikleri içinden çıkılmaz halden çıkmak için sarıldıkları bir yılandır. İmar barışı ile belli bir gelir elde edecekler ekonomiyi toparlayacaklardı. Beklediklerinin çok altında bir rakam elde ettiler. Ama beklemedikleri, kimsenin beklemeyeceği bir felakete de yol açıyorlar. Bu felaketin belki de bir sahnesini Kartal'da yaşadık. Bina çöktü 22 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Buna benzer birçok tehlike bizi bekliyor. İmar barışı nedeniyle açılan bu yol buna benzer birçok felaketi hayatımıza dahil edecek. Yolsuzluk ve rant belediyeciliğinin geldiği nokta budur. Şimdi diyor ki “gönül belediyeciliği bizim belediyeciliğimiz”. Hayır senin belediyeciliğin gönül değil yıkım belediyeciliği. Bütün kentlere yıkım getirdiniz, tarihsel dokusunu, ekolojik dokusunu bozdunuz. Bütün kentleri beton cehennemine çevirdiniz. Bunların ekoloji ile hiç bir yakınlığı yok. 

Doğa ve ekoloji umurlarında değil

Böyle bir duyarlılıkları yok. Bakın bir tane termik santral Türkiye’de ömrünü tamamlamış. Kapanması gerekiyor. Zaten termik santraller ömrünü tamamlamasa bile doğayı katleden, doğaya en fazla zarar veren santraller. Ama buna rağmen ömrünü tamamlayan bu santrallere 2 yıl daha çalışma izni veriyor. Doğa bunların umurunda değil, insan bunların umurunda değil. Biz bunu Dersim’den, Kulp’tan biliyoruz. Bunlar kimyasallarla ormanları yıktılar. İktidarda kalmak için bu ülkeyi yakmaya devam ediyor. Bu halk “artık yeter” diyor. 

AKP-MHP bloğunu geriletme zamanı geldi

Bu vesileyle bütün bu yaşananlar ışığında artık AKP-MHP blokunu geriletme durdurma ve bu gidişata son verme zamanı gelmiştir. AKP’nin ölüm getiren sahte barışlarına karşı gerçek barışın ülke ekonomisine getireceği yararı hepimiz biliyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde toplumsal barışını sağlamayan bir halk, ekonomide refaha kavuşamamıştır. O yüzden de öncelikli olarak toplumsal barış ve iç barışın sağlanması acil  bir ihtiyaçtır. Barışın maliyetsiz olduğunu savaşın ise açlık ve yoksulluk olduğunu bir kez daha dile getiriyoruz. 

Bu ülkeyi kayyum utancından kurtaracağız

Bu gerçekliğin farkında olarak 31 Mart seçimlerine gidiyoruz. 31 Mart seçimlerinde hep birlikte sandığımıza geleceğimize irademize sahip çıkacağız. Tüm kayyumları, kırıntısını bırakmayacak şekilde süpürüp atacağız, faşizmin çöplüğüne süpürüp atacağız. Bu utançtan, bu ülkeyi hep birlikte kurtaracağız. Ne yaparlarsa yapsınlar, hangi hileye başvururlarsa başvursunlar; YSK hangi mühendisliği yaparsa yapsın, nereye polis asker jandarma kaydırırılarsa kaydırsınlar biz kazanacağız. 

Bu mücadeleyi direnenler, Leyla Güven kazanacak

31 Mart’ta demokrasi ile faşizm arasında özgürlük ile esaret arasında bir tercih yapacağız. 31 Mart’ta halkın demokrasinin ve eşitliğin yanında yer alanlar kazanacak. Tecrit uygulayanlar değil tecride karşı insanlık tarihine geçecek direnişi sergileyenler kazanacak. Leyla Güven kazanacak. İşçiler kazanacak, kadınlar kazanacak, yoksullar kazanacak, halkımız kazanacak. Ben tüm arkadaşlarımıza seçim çalışmalarında savaş ve tecride karşı mücadelelerinde başarılar diliyorum. 

Tüm yoldaşlarımın Hızır yar ve yardımcısı olsun. Serkeftin havalno!

12 Şubat 2019