Temelli: Konferansımızda geçmişimizi değerlendireceğiz, geleceğin yol haritasını çıkaracağız

3’üncü Büyük Konferansımız Ankara'da başladı. “Daha güçlü HDP, Daha Güçlü Mücadele” şiarıyla gerçekleştirilen konferansa, Türkiye’nin her yerinde seçilen 600 delege katılıyor. Konferansın açılış konuşmasını yapan Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli, şöyle konuştu: 

Fatma Gök, Yavuz Önen, Sebahat Tuncel, Ertuğrul Kürkçü, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ şahsında bu büyük yürüyüşe emeğini, yüreğini koymuş bütün arkadaşlarımıza selamlarımı, sevgilerimi gönderiyorum. Bugün cezaevinde olan binlerce yoldaşıma selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Bugün sürgünde olan bütün yoldaşlarıma sevgilerimi iletiyorum. Bu mücadelede yitirdiğimiz bütün canların önünde saygıyla eğiliyorum. 

Konferansımızda geçmişimizi değerlendireceğiz, geleceğin yol haritasını çıkaracağız

Konferans sürecimiz çok uzun bir dönemdir devam ediyor. Hatırlayacağınız üzere geçtiğimiz Ağustos ayında Birinci Örgütlenme Konferansımızı gerçekleştirdik. O konferansa giderken de yine yoğun bir çaba ve emek ortaya koyduk. O konferansımızda çok önemli kararlar aldık. Birçok eksikliğimizi gördük. Yapabileceklerimiz konusunda ortaklaştık. O günden sonra büyük konferans hazırlıklarımız başladı. Bugün burada bir aradayız. Bugün hem geçmişimizi değerlendireceğiz hem de geleceğin yol haritasını yapacağız. 

Büyük Konferansa gelirken, bu konferans sürecinde emeği geçen tüm arkadaşlarımıza, Örgütlenme Komisyonumuza, Strateji Birimimize, Konferans Hazırlık Komisyonumuza ve tüm kurullarımıza teşekkür etmek istiyorum. Evet, yoğun bir emek, yoğun bir çaba ile önemli bir hazırlığı hep birlikte gerçekleştirdik. 

Ortadoğu halkları üzerinden otoriter rejimlerini var etmeye çalışanlar kaybedecekler

Bu konferansımızı, dünyanın önemli bir eşikten geçtiği bir dönemde gerçekleştiriyoruz. Arrighi, çalışmalarında bu sürece "uzun 20. yüzyıl" demişti. Nihayet uzun 20. yüzyıl sonlanıyor. Yeni bir 10 yılın başındayız. Köhnemiş sistem çöküyor, kapitalist modernite tükendi. İkinci paylaşım savaşından sonra bir yeni düzen yaratmaya çalışan kapitalist modernite bunu ancak 25 yıl sürdürebildi. Sonra 70’lerin krizinde Yeni Dünya Düzenini tüm dünya halklarına dayattılar. Neoliberal politikalarla sömürüyü, doğa talanını katlanılamaz bir boyuta taşıdılar. Yeni Dünya Düzeni de çöktü. Şimdi yeniden bir dünya düzeni arıyor köhnemiş sistem. Ortadoğu’da yürüttüğü, adına "3’üncü Dünya Savaşı" da diyebileceğimiz, vekalet savaşlarıyla kendini var etmeye çalışıyor. Bu köhne düzen dünyaya yoğun bir emek sömürüsüyle, savaşlarla, yıkımlarla, ekolojik yıkımla kendini dayatıyor, kendini var etmeye çalışıyor. Ve bu düzen, inşasının merkezi olarak da Ortadoğu’yu görüyor. Ortadoğu halkları üzerinde, bu kan deryasında bir düzen aramaya çalışanlar, otoriter rejimlerini var etmeye çalışanlar aslında bu savaşı kaybedecekler. Ortadoğu’da ortaya konulan seçenek dünya halklarının geleceğine yönelik bir umuttur ve bu köhne düzeni çökertecek olan bir başkaldırıdır. 

Kurtuluş yeni bir enternasyonalist mücadelededir

Irkçı politikalar, otoriter rejimler, savaşlar, ekolojik yıkım, dünyayı bir felaketin eşiğine getirdi. Dünya’yı yapay zekalı makinelere teslim edip, Mars’a göç etmeye çalışan o yüzde 1 mutlu azınlık dünyanın yüzde 99’unu cehenneme çevirdi. Büyük adaletsizlik her yerde ve diyoruz ki; kurtuluş yeni bir enternasyonalist mücadelededir ve bu da ancak enternasyonalist dayanışma ile mümkün olabilir. 

AKP halklara sömürüden, yıkımdan, savaştan başka bir şey vermez

Yine dünyanın geldiği bu eşikte Türkiye’ye dönüp baktığımızda, geride bıraktığımız 17-18 yılı AKP iktidarı ile geçirdik. AKP iktidarı bu yeni dünya düzeninin ya da yeniden oluşturulacak düzenin en büyük gönüllüsü. Çünkü bu zihniyetin aslında Türkiye’de üretilmesinin, neoliberal sistemin bir aracıdır, payandasıdır. Halklara sömürüden, şiddetten, yıkımdan, savaştan başka bir şey vermeyen bir iktidardır AKP. Bugün karşı karşıya olduğumuz şey büyük yıkımdan başka bir şey değildir. Çözümsüzlükten beslenir, Kürt meselesinin çözümsüzlüğünden beslenir. 

AKP yeni bir ittihatçı düzen kurma peşindedir

Nasıl ki dünya yeni bir düzen kurma peşindeyse, AKP de yeni bir ittihatçı düzen kurma peşindedir. Yeniden bir ittihatçı anlayışıyla, Kürt düşmanlığıyla tıpkı 1910’lu yıllardaki gibi, bugün Ortadoğu’da Neo Osmanlıcı politikalarla yıkıma ve savaşa devam etmektedir. Kürt düşmanlığı ve çözümsüzlük üzerinden kendi iktidarının bekasını korumaya çalışmaktadır. Yegane politikaları savaş politikasıdır. Savaş politikasını içeride, dışarıda, her yerde, her geçen gün şiddetli bir şekilde yükseltmektedir. Suriye’de, Afrin’den başlayarak Gire Spi'de, Irak’ta Kürt Federe Devletine tahammül etmeksizin Pençe Harekatıyla bunu sürdürüyor. Şimdi Libya’da savaş politikalarından beslenmeye devam ediyor. 

Demokratik çözümün önünü tıkamak bu iktidarın varlığı için elzemdir

AKP iktidarı, bir hukuksuzluk iktidarıdır, bir zorba iktidarıdır. Hukuku askıya almıştır. İstisna halini olağanlaştırmaya çalışmaktadır. Olağanüstü bir sistemden beslenerek kendi hukukunu, yani bu zorbalığı dayatan bir iktidardır. Adalet sistemi çökmüştür. Adalet sisteminin çökmesinin nedeni bu hukuktur, tecrit hukukudur. Tecrit sadece İmralı karasularında yoktur. Bütün Türkiye’yi tecrit altında açık bir cezaevine çevirmiştir. İmralı’da Sayın Öcalan'a uygulanan tecrit, demokratik çözümün önünü tıkayan bir tecrittir. Demokratik çözümün önünü tıkamak bu iktidar için elzemdir. Çünkü bu tıkanma sayesinde otoriter rejimini var edebilmekte ve ayakta tutabilmektedir. 

Cezaevi fotoğrafı bugün Türkiye’yi en iyi anlatan fotoğraftır

Cezaevlerine baktığımızda bu zorba iktidarın gerçek yüzünü görmek mümkündür. Bugün cezaevlerinde işkence vardır, insan hakları ihlalleri vardır. Elif Kısa cezaevindedir. Anneler, çocuklar cezaevindedir. Masum insanlar cezaevindedir. Hasta tutsaklar salıverilmemekte, tedavileri engellenmektedir. Cezaevi sorunu Türkiye sorunudur. Cezaevi fotoğrafı bugün Türkiye’yi en iyi anlatan fotoğraftır. 

İktidarda kalabilmeleri için Kanal İstanbul gibi akıl dışı yatırımlara ihtiyaçları var

Bu iktidar zorba iktidardır. Emeğin üzerinde aşırı sömürüyle, yoğun şiddetle tahakküm kurmuştur. Dünyada en yoğun emek sömürüsünün yaşandığı, en fazla işçi cinayetinin yaşandığı ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Sermaye, emek sömürüsü ve doğa talanı ile ancak ayakta durmaktadır. Bu, emek sömürüsü hem toplumsal emeği çökertmekte hem doğayı talan etmekte hem Türkiye’nin geleceğini karartmaktadır. Bu iktidar betoncudur, bu iktidar savaşçıdır. Şehir hastaneleriyle, otoyollarıyla; yandaş müteahhitler eliyle bütün ülkenin kaynaklarını betona gömmektedir. Şimdi de Kanal İstanbul gibi projeleriyle Türkiye’nin ortak zenginliğini ve gelecekteki tüm kaynaklarını bugünden tüketmektedir. Çünkü iktidarda kalabilmesi için bu denli akıl dışı iktisadi yatırımlara ihtiyaç vardır. Akıl dışıdır vicdan dışıdır. Küresel iklim krizine en fazla katkı yapan ülkelerin başında gelen Türkiye bu tür projelerle aslında doğaya da en büyük zararı vermektedir. 

Evet, savaş politikalarından besleniyor. Silah sanayisini buna göre şekillendirmiştir. Türkiye’deki sermaye birikiminin yüzde 75’i silah sanayisi üzerinden şekillenmektedir. Bu hem geleceğimizi yok eden hem dünyayı savaşa sürükleyen bir aklın yansımasıdır.

Dün FETÖ ile birlikte yaptığınızı bugün küçük ortağınızla birlikte yapıyorsunuz

Bütün bunlar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dediğimiz otoriter bir rejimin icraatlarından başka bir şey değildir. Bu icraatları yaptıkça meşruiyetini kaybetmiş olan bu iktidar gerçek gündemi kaçırmaya çalışmaktadır. Kaçamayacaksınız! İki elimiz yakanızdadır. Her ne kadar çıkıp FETÖ’nün siyasi ayağını aramakta olduğunuzu söyleseniz de size söyleyeyim: FETÖ’nün siyasi ayağı bu siyasi iktidardır. Çünkü FETÖ ne yapıyorsa siz bugün aynısını yapıyorsunuz. Dün FETÖ ile birlikte yapıyordunuz, bugün Cumhur İttifakı dediğiniz küçük ortağınızla birlikte aynı şeyleri yapıyorsunuz. Savaştan besleniyorsunuz. Doğa talanından besleniyorsunuz. Ülkeye verdiğiniz tek şey çöküş içinde yıkımdır. 

"Ne yapmalı, nasıl yapmalı" sorularının yanıtlarını aramalıyız

Buna son vermeliyiz. İşte konferansımız böyle bir dünya ahvali, böyle bir Türkiye ahvali içinde toplanmıştır. Bugün, "ne yapmalı nasıl yapmalı" sorularının yanıtlarını aramalı ve bu yanıtlara ulaşmalı, önümüzdeki döneme dair yol haritası çıkarılmalıdır. Ne yapmalı? Nasıl yapmalı? Bir kez daha yeniden Lenin’i yorumlamalıyız. Örgütlenme anlamında, toplumsal örgütlenme anlamında ne yapmalı nasıl yapmalı konusunda bir kez daha Öcalan’ı okumalıyız. Bütün bunları yeniden, yeniden düşünmeliyiz. 

Ortadoğu’da kıyamet kopuyorsa umut da Ortadoğu’dan doğacaktır

Tarihte hiçbir şey tesadüfen ortaya çıkmaz. Öyle olması gerektiği için tarihte bunlar yaşanıyor. Bugün eğer küresel siyaset Ortadoğu'da ise ve bugün eğer Ortadoğu’da kıyamet  kopuyorsa bilin ki umut da Ortadoğu’dan yükselecektir. Yeni bir enternasyonalin eşiğinde konfederalist bir anlayışla, halkların özgürlüğü esasında yeniden yeniden düşünmeli tarihi yeniden bugün içinde bulunduğumuz koşullar altında yorumlamalıyız. Ama yorumlamak yetmez, değiştirmeliyiz. Bu anlamıyla düşüncelerimizden aldığımız güçle fikriyatımızın gücüyle dünyayı da Ortadoğu’yu da Türkiye’yi de değiştirmeliyiz. 

Bir mücadele partisi olarak örgütlülüğümüzü tabana yaymalıyız

Riskler var, içeride de dışarıda da riskler var. Bütün bu risklere vereceğimiz yanıt bütünlüklü kolektif siyaset anlayışımızdır. Bir arada ortaya koyduğumuz mücadelemizdir. Güçlü bir örgütlülüğü var etmeliyiz. Büyümeliyiz. Fikriyatımızı odak alan bir gelişmeyi mutlaka var etmeliyiz. Mahallelerde, iş yerlerinde meclislerimizi yaratmalıyız. Toplumla buluşmalıyız. Hem kendimizi ileriye taşırken hem de toplumun örgütlenmesine olanak tanımalıyız. Politik mücadelemizi işte bu güçlü örgütsel zeminden alarak hareket etmeliyiz. HDK ile DTK ile birlikte, bu zeminden hareketle bir siyasi parti, bir mücadele partisi olarak örgütlülüğümüzü tabana yaymalıyız. 

Stratejilerimiz ancak böyle güçlü bir örgütlülük üzerinden yükseldiği sürece anlam taşır, başarılı olur. 31 Mart stratejimizin başarısı da bu fikriyattır. Bu fikriyatın örgütlenme çabasıdır. Nasıl ki 31 Mart’ta bir başarıya hep birlikte imza attık şimdi önümüzdeki süreçte ortaya koyacağımız stratejilerle çok daha büyük başarılara imza atacağız. 

Söz yetki kararın halkta olduğu bir iktidar var etmek istiyoruz

Bu fikriyatın bize ışık tuttuğu yerden Demokrasi İttifakı çağrısı yapıyoruz. Müzakereci anlayışımızla katılımcı demokrasi anlayışımızla yan yana gelerek büyüyerek, güçlenerek faşizme karşı mücadele etmek ve bu iktidarı değiştirmek istiyoruz. Yeni bir iktidar var etmek istiyoruz. Söz yetki kararın halkta olduğu bir iktidarı var etmek istiyoruz. Bunu yaratmanın yolu tabii ki önce örgütlenmekten geçiyor. Tabi ki önce bu mücadeleyi tüm hücrelerimizde hissetmekten geçiyor. 

Erken seçime giden süreçte örgütlenmeliyiz

Erken bir seçim çağrısı yaptık. Erken seçim çağrısı yapıp kenara çekilmedik. Erken seçime giden süreçte örgütlenmeliyiz. Her şeyden önce bütün toplumla belli bir mutabakat zemininde buluşmalıyız. Konferansımız bu çerçevede bütün sorunları ele alırken, önümüzdeki dönemin yol haritasına dair konuşurken, ne yapmalı nasıl yapmalı sorusunu işte bu demokrasi ittifakı ve faşizme karşı mücadele zemininde mutlaka tartışmalıdır. İddialarımız var. Bu iddialarımızı tezlerimizi hayata nasıl geçirebiliriz bunları yeniden değerlendirmeliyiz. 

Yerel demokrasi odaklı bir parlamenter sistemin nasıl hayata geçeceği konusunda tartışmalıyız. Eşit yurttaşlık temelinde bir demokratik anayasayı nasıl var edebiliriz bunu tartışmalıyız. İnsan hakları, sivil sosyal haklardan ödün vermeden bir hukuk devletini ve anayasal devleti nasıl hayata geçirebiliriz bunu tartışmalıyız. Her zaman bizi bugüne getiren fikriyatımız, bize demokratik toplumu ve demokratik ulusu ve radikal demokrasi mücadelesini rehber edinmeliyiz. Bu rehber ışığında radikal demokrasi mücadelesini yani kadın mücadelesini yükseltmeliyiz. Biliyoruz ki kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez. Radikal demokrasi mücadelesinde, emek mücadelesiyle yükseltmeliyiz. Toplumsal emeğin, toplumsal işçinin doğrudan demokrasinin mücadelesini yükseltmeliyiz. Biliyoruz ki emek özgürleşmeden insan özgürleşemez. Ekoloji mücadelesini yani radikal demokrasinin en önemli ayaklarından biri olan ekoloji mücadelesini yükseltmeliyiz. Doğa kurtulmadan yaşam kurtulamaz. Tüm bu mücadelelerle demokratik cumhuriyeti hep birlikte inşa etmeliyiz. Bunun yolunu aramalı, bulmalıyız.  

Üçüncü Yol anlayışımızla erken seçim sürecini örmeliyiz

Toplumsal mutabakat zeminlerini örmek, toplumu örgütlemek bu yüzden önemlidir. Bunun üzerinden toplumu ve iktidarı değiştireceğimize inanıyoruz. Bu anlayışımızla Üçüncü Yol anlayışımızla erken seçim sürecini örmeliyiz, erken seçime giderken de erken seçim sonrasında yapacaklarımızı da bugünden konuşmaya başlamalıyız. Bu çerçevede konferansımızın önemli bir sürece tanıklık edeceğine ve bu süreçten önemli dersler çıkaracağına, geçmişi bu çerçevede ele alıp değerlendireceğine ama önümüzdeki dönemin yol haritasını da çok sağlıklı bir şekilde var edeceğine de inanıyorum.

24 Ocak 2020