Temelli: Bütün efelenmen masum insanlara, Trumpın mektubuna cevap versene, sen kimsin desene!

Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli, İzmir İl Örgütümüzü ziyaret ederek güncel gelişmeleri değerlendirdi. İl binası önünde açıklama yapması engellenen Temelli, tüm engellemelere rağmen yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: 

Biraz önce aşağıda, parti il binamızın önünde yaşananları bütün dünya gördü. Sadece bizler değil, bütün dünya gördü. Gördükleri sizin gücünüzdür. Gördükleri onların korkusudur. 

Korkunun ecele faydası yok, gidiyorlar

Binlerce polisi yığmışlar. Bir basın açıklamasından korkuyorlar, mitingden korkuyorlar. Bir araya gelmemizden, yan yana gelmemizden, hakikatin sesinden korkuyorlar. İşte bu korku onların ecelidir. Korkunun ecele faydası yok. Gidiyorlar. Böyle gidecekler. Utançla gidecekler. 

Basın açıklamasını yasaklamak suçtur

O denli acze düşmüşler, tükenmişler ki bugün bu ülkenin bütün kentlerinde valiler, 'basın açıklaması yapılamaz' diye karar alıyor. Emniyet güçleri, emniyet müdürü, emniyet müdür yardımcısı bu kararı uyguluyor. Ama bu karar Anayasa'ya aykırı, bu karar başlı başına suç. Bu suçtan dolayı yargılanacaksınız. Tüm bunların hesabını soracağız. 

Savaşa karşı çıkanların sesi duyulmasın diye şiddetlerini artırıyorlar

Ama şimdi çok daha önemli bir meselemiz var; savaşı durdurmak. Barışın sesi ne kadar güçlü çıkarsa, bu savaş o kadar çabuk biter. Türkiye’nin her yerinde savaşa karşı mücadelemizi mutlaka yükseltmeliyiz. Savaşa karşı çıkıyoruz çünkü bu savaşın haklı bir nedeni yok. Bütün savaşlar gibi bu savaş da hukuksuzdur, haksızdır. Bu savaş vicdansızdır. Savaşa karşı çıkanların sesi duyulmasın diye her gün her gün bu ülkede şiddet ve baskı yükseliyor. Talimatla çalışan mahkemeler savaşa karşı çıkanları gözaltına alıp tutukluyor. Tüm bunlara karşı asla yılmayacağız, geri adım atmayacağız. Savaşa karşı sesimizi her yerde daha güçlü bir şekilde duyuracağız. 

Savaşa 'savaş' diyeceğiz

'Buna savaş demeyin' diyorlar. Ne diyelim? Ordunun yarısı ülkenin güney sınırında. Ordunun üçte biri Suriye'ye girmiş. Kendi bakanları, milletvekilleri 'savaş' diyor, bizzat kendisi 'fetih' diyor. Biz 'savaş, işgal' deyince 'hayır savaş demeyin' diyorlar. Ne diyeceğiz? Savaşa 'savaş' diyeceğiz. 'Savaş' diyeceğiz ki bu savaşı durdurmak için tüm savaş karşıtları yan yana gelsin. İşte bundan korkuyorlar. Çünkü bu ülke savaş istemiyor, bu ülke barış istiyor. Bu ülke barış isteyenlerin ülkesi, kadim halkların bir arada yaşadığı bir ülke. Bir arada yaşama iradesini de ancak barışla mümkün kılabilir. 

Savaş politikalarıyla ayakta durmaya çalışıyorlar ama duramayacaklar

Oysa bu iktidar savaştan besleniyor. Savaş politikalarıyla ayakta durmaya çalışıyor. Ama ayakta duramayacaklar. Öyle bir çökecekler ki bir daha da ayakta duramayacaklar. Savaştan beslenenler tüm halka zulmü, şiddeti dayatmaya devam ediyorlar. Bu savaşın olmaması gerektiğini 10 yıldır söylüyoruz. 10 yıldır Suriye üzerinde hayal kuranlar, Emevi Cami'nde namaz kılma hayali kuranlar bu alt emperyal hevesleriyle aslında Türkiye’yi bir uçurumun kenarına getirdiler ve şimdi uçurumdan aşağı ülkeyi itiyorlar. Sadece Türkiye değil, Suriye için de aynı şey geçerli. Suriye halkları da zulüm altında, savaş altında ölümle yüz yüze. 

Kürtlere düşman değilsin de bu savaş niye, bu zulüm niye?

Tüm bunların müsebbibi bu iktidardır, bu iktidarın Kürt düşmanlığıdır. Şimdi de çıkmış diyor ki 'Bu savaş Kürtlerle değil, biz Kürtlere düşman değiliz, biz Kürtlere düşmanlık yapmıyoruz, Kürtler bizim kardeşimizdir". Peki bunca ölen kimdir? Bunca yerinden yurdundan edilen kimdir? Afrin'de 175 bin kişi, Rojava’da 275 bin kişi yerinden yurdundan oldu. Bunun 70 bini çocuk. Peki Kürtlere düşman değilsin de bu savaş niye, bu zulüm niye? Peki, Kürtlere düşman değilsin de bu kadar ölüm niye?

Bir çetenin işlediği suçlar Türkiye Cumhuriyeti ile anılıyor

Sadece resmi kurumların verdiği rakamı söylüyorum; resmi olmayan rakamlar kim bilir kaça ulaştı. 211 sivil hayatını kaybetmiş durumda. Kimyasal silahla öldüğü söylenen insanlar var, onların görüntüleri var. Suriye’de barışı savunan insanlar, zalimce katledildi ve bunun görüntüleri var. Uluslararası kamuoyu nezdinde bir çetenin işlediği suçlar Türkiye Cumhuriyeti ile anılıyor. Durum bu kadar vahimdir, içine düştüğümüz hal budur. 

Ne Kürtler Türksüz olacak, ne Türkler Kürtsüz olacak

Tüm bunların sebebi Kürt düşmanlığıdır, başka ne olacak? Çünkü Kürt düşmanlığı üzerine bir siyaset yaratmaya çalıştılar. Olmaz, Kürtler ve Türkler bu coğrafyada bir arada yaşıyorlar. Bir arada yaşamaya devam edecekler. Sayın Öcalan’ın dediği gibi 'Türkler Kürtsüz, Kürtler Türksüz' olamaz. Ne Kürtler Türksüz olacak ne de Türkler Kürtsüz olacak. Ama öyle kardeş hikayesi, etle tırnak hikayesi değil. Eşit yurttaşlar olarak, tüm haklarımızla bir arada olacağız, bir arada yaşayacağız. Bu düşmanlık tohumunu ekmeye çalışanları, bu savaşı çıkaranları da kayyımları süpürdüğümüz gibi süpüreceğiz. Tarihin çöplüğünde, o utanç tablosunda yerlerini alacaklardır. 

Çetelerden medet umanlar Selefi bir kuşak yaratmak peşinde

Kürt düşmanlığından gözleri o kadar kararmış ki bu selefi gruplarla, cihatçı gruplarla beraber her türlü katliama göz yumuyorlar. Afrin’de yaptılar. Uyardık, 'yapmayın' dedik. 'Afrin Afrinlilerindir' dedik, dinlemediler. Bu ÖSO dediğiniz çete IŞİD artığıdır, El Kaide artığıdır. Üzerlerindeki kıyafetleri değiştirdiklerine bakmayın. Sevgili Hevrîn Xelef'e yaptıkları ortadadır. Otopsi raporu bugün açıklandı. Bu bütün çıplaklığı ile dünyanın gözü önünde yaşanan bir katliamdır. Ama bu çetelerden medet umanlar Arap kuşağı yerine şimdi de Selefi bir kuşak yaratmak peşinde. 

Aileleriyle birlikte 70 bin IŞİD'li söz konusu, dünyayı neyin beklediği bilinmiyor

800 IŞİD’li kaçmış, nerede oldukları bilinmiyor. Dünya yeniden bir felaketin eşiğine sürükleniyor. 12 bin IŞİD’linin akıbeti ne olacak bilinmiyor. Aileleriyle birlikte 70 bin kişi var, ne olacağı bilinmiyor. Yani Orta Doğu'yu, dünyayı, Türkiye'yi neyin beklediği bilinmiyor. 

IŞİD'i durduranlara böyle mi teşekkür ediyorsunuz?

Oysa Rojava’da huzur vardı, barış vardı, Rojava’da bu selefi gruplar yenilmişti. Kobanê'de bunları tam da bunları işte SDG dediğimiz güçler durdurmuştu. Dünyayı bir felaketin eşiğinden kurtarmışlardı. Böyle mi ödüyorsunuz minnet borcunuzu, böyle mi teşekkür ediyorsunuz? 

Akıllarının çalıştığı tek şey inşaat

Almışlar ellerine bir harita. O bölgeyi ele geçirip, orada inşaat yapacaklar. İşte bunların aklının çalıştığı tek şey budur. Bunlar beton akıllı. Bunlarda beyin sıvası kalmamış, çimento dökmüşler. Akılları fikirleri inşaat. İnsanları yerlerinden yurtlarından edecek, oraya bu selefi gruplarla beraber Suriyeli mültecileri yerleştirecek, aklınca bir taşla birkaç kuş vuracak. Yahu bu başlı başına Cenevre Sözleşmesi'ne göre suçtur. 

Kürtleri yalnız bırakmayın

Nasıl bu kadar açık bir şekilde bu suçu işliyorsunuz, nasıl bu ülkeyi bu hale getiriyorsunuz? Bu güzel ülkemizi, bu haysiyetli insanların ülkesini bugün getirdikleri yer budur. O yüzden ben bu ülkede bütün yurttaşlara, haysiyetli yurttaşlara sesleniyorum Kürtleri yalnız bırakmayın. Onurunuza geleceğinize hep beraber sahip çıkın. 

Uluslararası kurumları göreve çağırıyoruz

Bütün dünya bu yaşananları kınıyor. Ardı ardına gerçeği söyleyerek bu savaşın, işgalin durması konusunda kınama mesajı yayınlıyor. Kınama yetmez, inisiyatif alınmalıdır. Uluslararası kurumları göreve çağırıyoruz. Bir an önce bu insanlık dramına son verelim. 

Bütün efelenmen masum insanlara, Trump'ın mektubuna cevap versene, 'sen kimsin' desene!

Türkiye bu itibarsız dış politikadan bir an önce kurtulmalıdır. Bu başlı başına bir zulümdür, şiddettir. Türkiye bunu hak etmiyor. Türkiye bu mektupları hak etmiyor. Bir Cumhurbaşkanına bu mektup nasıl yazılabilir? İşte ülkenin sürüklendiği durum budur. Her türlü hakarete açığız. Her türlü itibarsızlaşmaya açığız. Bu denli itibarsızlaştığımız tarihte görülmemiştir. 9 Ekim’de mektup gelmiş, bugün ayın 17’si. Neden cevap vermiyorsun? Bu nasıl bir kabullenme? O mektupta yazılanları kabul mü ediyorsunuz? Neden çıkıp cevap vermediniz? Bütün efelenmeniz masum insanlara. Çıkıp söylesene; 'sen kimsin, nasıl bu mektubu bana yazarsın?' Söyleyemez. Çünkü söylememenin bedeli, işte yaptıklarıdır. 

Ne Trump’ın mektubunu ne de bu iktidarı kabul ediyoruz

Bugüne kadar yaptıklarının altında sadece kendisi ezilmiyor, sadece iktidar ezilmiyor. Bütün bir ülkeyi eziyor. Biz bu ezilmeyi kabul etmiyoruz. Ne Trump’ın mektubunu ne de bu iktidarı kabul ediyoruz. 

Herkesi faşizme karşı mücadelede buluşmaya çağırıyorum

Bugün bu savaş Kürtleri, Kürt halkını mağdur ettiği kadar bütün halkımızı mağdur ediyor. Şiddet her yerde. Biraz önce gördünüz. Şiddet sokaklarda, evlerde; şiddet kadınlara, çocuklara, emekçiye. Her yerde büyük bir çöküntü yaşıyoruz. Demokrasinin önü kesilsin diye, bu ülke bu otoriter anlayışa mahkum olsun diye işte bu savaş dayatılıyor. Demokrasiden kaçanlar, adeta bir şiddet seliyle demokrasiyi isteyenleri önüne katıp yok etmeye çalışıyor. Edemeyecekler. Tıpkı geçmişte olduğu gibi bugün de en güçlü şekilde direneceğiz, omuz omuza vereceğiz. 'Demokrasi' diyeceğiz, 'onurlu barış' diyeceğiz. Mutlaka savaşa ve bu iktidarın şiddet politikalarına karşı çıkacağız. Başka şansımız yoktur. Bugün itiraz etmezsek, bu mücadeleye katılmazsak kimsenin şüphesi olmasın bu zulüm herkesin kapısını çalar, herkese bu zulmü dayatır. Bütün haklarımızı elimizden alır. İşçilere, çiftçilere, köylülere sesleniyorum; yaşadığınız zulmün nedeni iktidarın bu politikasıdır. Bugün 'savaşa dur' demek topyekün bir hak mücadelesidir. O yüzden de herkesi demokrasi cephesinde, demokrasi ittifakında, faşizme karşı mücadelede buluşmaya çağırıyorum. 

Ülkemizin ve Suriye'nin geleceği için bir an önce siyasi çözüm üretmek zorundayız

Meclis'e sesleniyorum: Orada bir partinin milletvekili değilsiniz, önce halkın temsilcilerisiniz. Halkın yararına olmayan şeylere, iktidarın çıkarı uğruna ellerinizi kaldırıp indiremezsiniz. Bu halk o elleri kırmasını çok iyi bilir. O yüzden ülkemizin ve Suriye'nin geleceği için bir an önce siyasi çözüm üretmek zorundayız. 

Cumhurbaşkanı ve bakanların düştüğü durum ortada, Meclis inisiyatif almalı

İktidar bugün acze düşmüştür. Bir dediği bir dediğini tutmuyor. Bugün söylediği yarın başka bir şey oluyor. 180 derece dönmeyi adeta alışkanlık haline getirmişler. İktidar iktidar olmaya dair ne kadar vasfı varsa yitirmiş. Cumhurbaşkanı ve bakanların düştüğü durum ortada. Bir an önce Meclis inisiyatif almalıdır. 

Meclis üç şeye son vermelidir: Savaş, kayyım, tecrit

Meclis bir an önce 3 şeye son vermelidir. Bir; 'savaşa son' demelidir.  Bu savaşı bitirmeliyiz. İki; kayyım rejimine son vermelidir. Bütün bu kayyım anlayışına son vermeli ve vesayetçi faşist yönetim biçimi sonlandırılmalıdır. Üç; tecride son vermeli ve Öcalan ile bir an önce görüşülmelidir. Bu 3 madde bu ülke için yeni bir başlangıç olacaktır. Bu 3 şeye son vermezsiniz, tecrit hukukuna devam edersiniz, kayyım rejimine devam edersiniz, savaş politikalarında ısrar edersiniz bu ülkenin geleceği felaketten başka bir şey olmaz. O yüzden yeni bir başlangıç yapmak için tecride son verelim, kayyım rejimine son verelim, savaşa son verelim. 

İstedikleri kadar yasaklasınlar, sokaklar bizimdir

Bugün burada çok daha kalabalık, çok daha güçlü bir şekilde yan yana gelip miting yapacaktık. Antalya'dan, Muğla'dan, Aydın’dan Manisa'dan, bölgenin her yerinden gelen arkadaşlarım var. Şimdi yerellerimize döndüğümüzde neredeysek sesimizi yükseltiyoruz, herkese gidiyoruz, her kapıyı çalıyoruz. Sesimizi yükseltiyoruz. Bu 3 sorun için, iktidardan kurtulmak için, demokrasi için, onurlu bir barış için 7/24 çalışıyoruz. İstedikleri kadar basın açıklamalarını yasaklasınlar, meydanları, sokakları yasaklasınlar; bütün sokaklar bizimdir. Asla sokaklardan çekilmiyoruz. Her gün sokakta olacağız. Esnafa, çiftçiye gideceğiz, evlerin iş yerlerinin kapısını çalacağız. Herkesle konuşacağız, herkesi bu haklı mücadeleye çağıracağız davet edeceğiz. Çok iyi biliyoruz ki bu halk barış ve demokrasi istiyor. O halde bize düşen bu halkın öncüsü olmaktır. 

17 Ekim 2019