Temelli: Bu ülkenin bekası bu iktidardan kurtulmaktan geçiyor

Eş Genel Başkanımız Sezai Temelli, Siirt İl Örgütümüzün 3’üncü Olağan Kongresine katıldı. Çok sayıda kişinin katıldığı kongrede güncel gelişmeleri değerlendiren Temelli, şöyle konuştu:

Kongremizin mücadelemize büyük başarılar getireceğini, büyük katkılar sağlayacağını biliyorum, inanıyorum. Bugün bu salon zaten buna delalettir. Her şeye rağmen, bütün baskılara ve zulme rağmen işte buradayız, yan yanayız güçlüyüz, irademizi bir kez daha bu salondan haykırıyoruz.

Örgütlenerek bu kez kayyımlarla birlikte iktidarı da süpürüp atacağız

Bugüne kadar emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bu zor dönemde bu onurlu görevi başarıyla yerine getirdiler ve Siirt’te önemli bir başarıya hep birlikte imza attılar. İnanıyorum ki bugünden sonra görev alacak arkadaşlarım da bu başarıyı daha ileriye taşıyacak, bu mücadeleyi daha ileriye taşıyacak. Ama unutmayın bizim kongrelerimiz bir görev teslim töreni değildir, bir görev değişikliği töreni değildir. Tam tersine geçmiş ile bugünü buluşturan, geleceğe kararlı yürüyüşü sürdüren kongrelerdir. İnanıyorum ki Siirt’te de böyle olacaktır. Geçmiş yönetimle bugün seçeceğimiz yönetim omuz omuza verecek faşizme karşı mücadeleyi yükseltecektir. Ne demiştik; kayyımları süpürüp atacağız, işte örgütlenerek bu kez sadece kayyımları değil bu iktidarı da süpürüp atacağız. 

Düşmanlık hukuku nedeniyle 10 bin yoldaşımız cezaevinde

Çünkü biliyoruz ki bu iktidarla gidecek yol kalmamıştır. Bu iktidar bir zulüm iktidarıdır. Bu iktidar bir yıkım iktidarıdır. Bu iktidarın aşımızda, işimizde, çocuklarımızda, geleceğimizde gözü vardır. Doymak bilmez bir iştaha sahipler. Öyle bir iştah ki yiyorlar yiyorlar doymuyorlar. Tüm haklarımızın üzerine çöreklenmişler, hala gözü bizim lokmamızda, işimizde. Çok büyük bir adaletsizlik var, her yerde adaletsizlik var. Her yerde hukuksuzluk var. Bugün burada bu salonda Tuncer (Bakırhan) Başkan ile birlikte olmak bizi ziyadesiyle memnun etti. Bu bizim için büyük bir mutluluk ama daha binlerce yoldaşımız arkadaşımız, eşbaşkanlarımız, milletvekillerimiz, belediye eşbaşkanlarımız ve binlerce yoldaşımız cezaevinde tutsak. Binlerce HDP’li cezaevinde tutsak. Bir suçları olduğu için değil, bu zulüm iktidarının kendi bekası için yaratmış olduğu düşmanlık sonucu cezaevindeler. Bu bir düşmanlık hukukudur. Bu bir düşmanlıktır. Kürt'e, HDP’ye düşmanlıktır; bu ülkede hakkını arayan herkese düşmanlıktır, kadına, emekçiye düşmanlıktır.

Tükenmiş bir iktidardan bahsediyorum. Gidecek yolu kalmamış bir iktidardan, çürümüş bir zihniyetten bahsediyorum. O zaman bu iktidarı taşımak zorunda mıyız? Hayır, o zaman bu iktidarı yıkacağız.

Türkiye’deki adaleti anlamak istiyorsanız cezaevlerine bakın

Adaletsizlik her yerde, bir ülkede adaletin ne düzeyde olduğunu görmek istiyorsanız cezaevlerine bakın. Bugün cezaevlerinde işkence var, hak ihlalleri var. İnsanlar hakları sadece cezaevinde değil, Türkiye’nin her yerinde yok sayılıyor. Hak ihlalleri her yerde. Ama  bunun en dramatik hali cezaevlerinde. Cezaevlerindeki durum zaten Türkiye’deki adaleti de yargı sistemini de açıklıyor. Yargı diye bir şey yok. Yargı talimatla çalışıyor, tarafsızlık bağımsızlık adına hiçbir şey kalmamış. O denli büyük adaletsizlikler var ki, bugün cezaevlerinde binlerce insan suçsuz yere eza çekiyor. Bunun en büyük nedeni bu sistemdir, çünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen bu otoriter sistem yargıya, adalete, yargının tarafsızlığına, bağımsızlığına, kuvvetler ayrılığına, hukuk devletine, anayasal devlete ve insan haklarına tahammül edemez. Çünkü eğer bu ülke hukuk devleti olsaydı, böyle bir iktidar olmazdı. Çünkü bu ülkede bir anayasal düzen olsaydı, Anayasa sabahtan akşama ihlal edilmezdi. Eğer bu ülkede insan hakları korunabilseydi, cezaevleri bu halde olmazdı.Tüm bunlara rağmen iktidar bunları yok sayarak ayakta durmaya çalışıyor. Ama yolun sonuna geldiler; adalet mücadelesi her yerde yükseliyor. Herkes adaleti aramaya başladı. Çünkü herkesin gırtlağına çökmüş ceberut bir devlettir bu devlet. Herkese zalimlikten, zulümden başka bir şey vermeyen bir devlettir. Bir tek adam rejimidir, otoriter rejimdir. 

Bu sistem tecrit sistemidir: Tecrit olmasaydı biz bugün demokratik hayata geçirmiş olacaktık

Adalet yoktur, hukuk yoktur, kendi hukuklarını dayattıkları bir sistem vardır. Nedir bu sistem bir tecrit sistemidir. Tecrit 21 yıldır sürüyor. 21 yıldır Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit artık olağan bir hukuk haline geldi. Biz bunu söyleyince diyorlar ki; siz her şeyi oraya bağlıyorsunuz. Eğer bir ülkede hukuk askıya alınmışsa, iktidarın bu denli keyfi uygulaması varsa, Anayasa ihlal ediliyorsa, yargı talimatla çalışıyorsa bu denli adaletsizlik her yeri kaplamışsa orada bir başka hukuk vardır. İşte o bir başka hukuktur tecrit. Bu tecrit, mutlak bir tecrit olarak devam ediyor. Bir düşünün, tecrit olmasaydı böyle bir pervasızlık böyle bir düzen mümkün olabilir miydi? 2015’ten sonra tecrit olmasaydı, demokratik bir anayasayı hayata geçirmiş belki de demokratik anayasa üzerinden konuşuyor olacaktık. Bu ülkede demokratik bir anayasa olsa böyle iktidarlar olabilir mi? Bu ülkede demokratik bir anayasa olsa kayyım rejimi olabilir mi? Keyfi uygulamalar olabilir mi? 

Bizim örgütlü mücadelemiz Türkiye’nin demokrasi ve barış meselesinin çözümü için önemlidir

Bir yandan tecrit sistemi, bir yandan kayyım rejimi, diğer yandan savaş politikaları... Bu ülkenin içinde bulunduğu durumu bütün çıplaklığı ile bize gösteriyor. Bu iktidarı yıkmak hukuk, adalet, özgürlük mücadelesidir. Tecride ve savaşa karşı çıkmaktır. Onurlu bir barış mücadelesidir, demokratik cumhuriyet mücadelesidir. Bu kararlılıkla örgütleniyoruz; örgütlenmek sadece kendimizi örgütlemek değil, örgütlenmekten anladığımız toplumu örgütlemektir. Meclislerimizi var etmektir. Bu meclislerimizi tam da toplumun geleceği, halkların kendi iradesi çerçevesinde var etmektir. Söz, yetki, karar bu meclislerde olduğu sürece bu iktidara mahkum kalmayız. Bunu var edebiliriz o yüzden kongrelerimiz, örgütlülüğümüz önemlidir. Çünkü bizim örgütlü mücadelemiz Türkiye’nin demokrasi ve barış meselesini çözmesi açısından önemlidir. 

Demokratik bir Orta Doğu için adım atmak zorundayız

Sadece Türkiye’nin değil Orta Doğu’nun da hatta Avrupa’nın da. Bugün dönüp yaşlı Avrupa’ya baktığınızda aşırı sağla uğraşıyorlar, bugün dönüp yaşlı Avrupa’ya baktığımızda otoriter rejimlerle boğuşuyor, bugün dönüp Orta Doğu’ya baktığımızda savaşla boğuşuyor. Tüm bunlarda Türkiye’nin atacağı adımlar önemlidir. Orta Doğu’da halkların iradesine sahip çıkacak demokratik bir Orta Doğu var edecek adımları biz de atmak zorundayız. Diğer tarafta bugün Avrupa’da binlerce sürgün mülteci yaşıyor. Sorunlar Avrupa’dan Orta Doğu’ya köprü kurmuştur. İşte bu sorunların çözümü için olduğumuz her yerde mücadelemizi yükseltmeliyiz. Çünkü bizim atacağımız adımlar bu büyük mücadele için önemlidir. O küçük adımların başaracağı şeyler bizim hayalimiz, umudumuzdur. O yüzden olduğumuz her yerde Siirt’te, Batman’da, Van’da, Amed’de neredeysek o adımları mutlaka atalım. Göreceksiniz bu irade yürüdüğü zaman demokrasinin, barışın yolu açılır. Bu iradeye tecrit vurulamaz, arkadaşlarımızın özgürlüğü için, gurbette olanların yerine yurduna dönmesi için, hepsinden önemlisi yitirdiklerimizin anısı için şimdi daha güçlü ve kararlı bir mücadele diyoruz.

Sadece Saray’ın ve silah tüccarlarının çıkarı önemli o yüzden savaş tamtamları çalıyorlar

Adaletsizlik her yerde, adaletsizlik yoksulluk olmuş her eve girmiş. Her yerde yoksulluk, işsizlik var, kimse geçinemiyor. Zamlar var, vergiler inanılmaz bir şekilde halkın, emekçinin üzerine çökmüş durumda. Sadece ve sadece Saray’ın çıkarları önemli. Sadece ve sadece Saray’ın çevresindeki müteahhitlerin çıkarı önemli. Sadece silah tüccarlarının çıkarı önemli. O yüzden sabahtan akşama savaş tamtamları çalıyorlar. O yüzden sabahtan akşama ülkeyi betona gömüyorlar.

Şehirleri daha farklı korumalıyız diyor: Kürdistan’da olduğu gibi her yere koruculuk sistemi mi yayacaksın

Hakkımızı gasp ederken insanların sesi çıkmasın diye şiddeti her eve, her sokağa sokuyorlar. Bunu kolluk güçlerle, para militer güçlerle yapıyorlar. Yetinmiyor çıkıyor diyorlar ki şehirleri kolluk güçleriyle değil daha farklı önlemlerle korumak zorundayız. Ne yapacaksınız? Kürdistan’da yaptığınız gibi bütün ülkede mahalleleri zapturapt altına mı alacaksınız? Bu ülkede koruculuk sistemi bir utançtır, bunlardan kurtulma zamanı çoktan gelmiştir. Hakkımıza sahip çıkmalıyız. Çıkmazsak, yoksulluk içinde kıvranıp duracağız. Çünkü bize ait olanı alıp, yönetimi yok korucuya yok silaha, müteahhite aktararak halkı mağdur ediyor. Çiftçi mağdur, Ziraat Bankası diyor ki çiftçinin borcunu yapılandıracağım. Borç öyle bir düzeyde ki, yapılandırsan da çiftçi ödeyemeyecek. Çifti mağdur yoksul, tarlasını ekip biçemiyor. Bu mazot fiyatı ile kim tarlasını sürecek. Yaylaları yasaklamışsın hayvancılık yapamıyor. Sen et ithal ediyorsun. 

Herkes terörist de yahu bu soğan ve patatesten ne istiyorsun?

Çiftçi kalkıyor soğan patates ekiyor diyor ki ihraç edemezsiniz. Hadi herkes terörist, yahu bu patatesten soğandan ne istiyorsun? Sabah akşam soğan patates. Şimdi çiftçiye diyor ki soğan patatesi ihraç etme, ihraç edersen para kazanırsın, ihraç etme ki soğan patatesin ucuza gitsin. Zihniyet bu. Çiftçiyi koruyan kollayan değil herşeyi terörize eden bütün kaynakları sömüren bir zihniyet. Esnaf perişan, sadece 2019 yılında 114 bin esnaf kepenk kapatmış. Resmi rakam bu. İktidarda oldukları sürece her yıl 100 bin esnaf iflas etti, kepenk kapattı. 

Evlenin diyor, bunca yoksulluk işsizlik varken gençler nasıl evlensin

Bunca mağduriyet, işsizlik, yoksulluk varken Cumhurbaşkanı çıkmış diyor ki evlenin. Bekar kalmayın, yaşınız geçmesin evde kalırsınız. İnsanlarla alay ediyor. Nasıl evlenecek gençler? Esnaf çocuğunu nasıl evlendirecek? Kepenk kapatmış yoksulluk içinde olan esnaf, çiftçi çocuğunu nasıl evlendirecek? Ziraat Bankasına borç mu ödeyecek çocuğunu mu evlendirecek? İşsizlik 13.4’e çıkmış, genç işsizliği yüzde 30’lara dayanmış. Üniversite mezunu her 3 kişiden biri işsizlik, o diyor ki evlenin. Neyle evlenecek? Gençler, bırakın evlenmeyi gelecekleri konusunda inanılmaz kaygılı, gelecek için hiçbir umutları kalmamış. Eskiden aileler çocukları üniversite kazandığı zaman mutlu olurdu. Çocuğum okuyacak, meslek sahibi olacak, kendisini kurtaracak diye. Şimdi aileler için için dua ediyor ki çocuğu üniversiteyi kazanmasın. Durum bu kadar vahim çünkü üniversite okumak çok maliyetli artık. Bu ülkede üniversite öğrencilerine cephe almış rektörler var. Üniversite öğrencisinin yemeğine karışan, onu o yemekten mahrum bırakmaya çalışan rektörler var. Tüccar bunlar tüccar. Yemek maliyetleri ile ilgili öğrenciye yaklaşımları budur. Öğrenciler bununla baş edince de döndü yemekhanedeki işçileri işinden etti. 

Evlenin 2-3 çocuk yapın yaklaşımının altında ırkçılık var

İşte zihniyet bu. Evlenin 2-3 çocuk yapın diyor. Diyanet de çıkıyor ertesi gün evet çocuklar gençler evlensin, 2-3 çocuk yapsın. Irkçı bunlar. Bu 2-3 çocuk hikayesi ne biliyor musunuz sevgili arkadaşlar; yıllar önce bunların atası olan Kenan Evren derdi ki “Kürtler çoğalıyor Türkler azalıyor. O yüzden Kürtlere doğum kontrolü yapalım Türkleri de üremeleri için teşvik edelim.” Döndük dolaştık 40 yıl sonra aynı zihniyet hortladı. Batı diyor “çoğalmalı”. Irkçılığa bakın, Batı-Doğu, Kürt-Türk, işte ırkçılık, işte nefret, işte bu zihniyetin kendisini ele vermesinden başka bir şey değil. Yaklaşım budur. 2-3 çocuk yapın Allah rızkını verir diyor. Allah rızkını veriyor da tabii siz çalmasanız! Siz çalıyorsunuz o rızkı. O denli yolsuzluk var ki herkesin rızkının üzerine çökmüşler. 

Sizden arabulucu olmaz, sizden arabozucu olur

Bu düzen sürsün diye her yere şiddeti savaşı dayatıyorlar. Diyor ki arabulucu olacağız. Her yerde söylüyorum sizden arabulucu olmaz, arabozucu olur. Olur da es kaza kapınızı çalarsa içeri almayın. Bak ciddi söylüyorum yuvanız dağılır. Nereye gitseler savaşı huzursuzluğu götürdüler. Suriye’nin en huzurlu bölgesine Afrin’e gittiler ÖSO çeteleriyle. Şimdi gidin bakın Afrin’e. Afrin’de huzur vardı, halklar bir arada yaşıyordu. Kürt'ü, Türkmeni, Süryanisi, Ermenisi, Alevisi Arap'ı, bir arada yaşıyorlardı birlikte ekip biçiyorlardı, huzur vardı, gittiler orayı talan ettiler. Zeytinleri çaldılar yahu! Şimdi Girê Spî’de buğday çalıyorlar. Oranın buğdayını çalıyorlar. Gitmişler orada düzeni bozuyorlar. Diyorlar ki orada terör koridoruna izin vermeyeceğiz. Yahu terör orada kol geziyor. 

Bu ülkenin bekası bu iktidardan kurtulmaktan geçiyor

Ben arabulucu olacağım diyor. Gönderdikleri o ÖSO çeteleri, o SMO çeteleri yani IŞİD artıkları diplomat mı? Onların hepsi çete. Orayı bizzat kendi elinizde terör koridoruna çevirdiniz. Orada huzur vardı, bayka bir hayat vardı. Orada başka bir hayat mümkündü gittiniz yıktınız. Şimdi aynı şey Libya geçerli. Libya’da iki taraf var, biz diyor arabulucu olacağız. Arabulucu olmak için çeteler mi yollanır? Ordu mu yollanır? Senin diplomatların yok mu? Yok, çünkü senin bir dış politikan yok, senin bir iç politikan da kalmadı. Almışsın yanına küçük ortağını bir beka meselesidir gidiyor. O da bekayı kendisiyle özdeşleştirmiş. Devletin bekası, devletin bekası. Allah'tan adını devlet koymuşlar ya Ahmet koysalardı ne olacaktı. Beka dedikleri kendi çıkarlarıdır, kendi hesaplarıdır. Yoksa bu ülkenin bekası bu iktidardan kurtulmaktan geçiyor. Bir arada yaşama iradesini var etmekten geçiyor. Türkiye’de, Suriye’de demokratik çözümden geçiyor. 

Gerçek yargı reformunu biz yapacağız: TMK kalkacak, CMK demokratikleştirilecek

Emekçiye, kadına zulüm. Bakın bir yargı reformu geçirdiler Meclis'ten, hiç kimseye bir hayrı dokunmadı. Neden bu reform yapıldı kimse anlamadı. Reform oldu mu olmadı mı farkına varamadık. Anladık ki avukatların bir kısmına yeşil pasaport vermek için yargı reformu yapmışlar. Şimdi yeni bir yargı reformu üzerinde çalışıyorlarmış. Ne yargı reformu diye baktığınızda çocuk istismarcılarını affetmek için çalışıyorlar. Ahlak bunlarda suküt etmiş kalmamış. Çocuk istismarcılarına af, çocuk evliliklerinin yolunu açacak düzenlemelere af var ama bu ülkede masumlara, suçsuzlara af yok. Yargı reformu bunların yaptığı gibi olmaz. Bu ülkede halklarımıza söz veriyoruz: Bizler iktidara geldiğimizde hukuk ve adalet devletini var etmek için bir yargı reformu yapacağız. O yargı reformu herşeyden önce TMK’yı kaldıracak. İkincisi CMK’deki bütün anti-demokratik maddeleri temizleyeceğiz. Eşit yurttaşlık haklarına saygı gösteren, toplumsal hukuk ve barışa saygı gösteren bir CMK’ya sahip olacağız. Yoksa Cumhurbaşkanının iki dudağı arasında, yargıya verilen talimatla bir ülkeye adalet gelmez. 

Kadına yönelik şiddet üzerinden şov yapıyor

Kadına yönelik şiddet 17 yıl boyunca yükselmiş, geçen gün bir dava üzerinden kadına yönelik şiddeti kınıyor. Senin döneminde kadına yönelik şiddet arttı, senin döneminde kadın cinayetleri arttı. Neden önlem almadın, neden gerekli yasaları çıkarmadın? 17 yıldır iktidardasın şimdi mi aklın başına geldi? Gelmedi, sadece şov yapıyorlar. Eğer gelmiş olsaydı ilgili yasaları çoktan çıkarırlardı. Geçen sene 440 kadını yitirmezdik. Bu anlayış kadına, Kürt'e düşmandır, emekçiye düşmandır. Çünkü bu anlayış vicdanını, aklını yitirmiştir. İktidarda kalma pahasına zulmü olağan hale gelmiştir.

Develere ağıt yaktılar meğer kesip yemek içinmiş!

Doğayı katlediyorlar, o denli katlediyorlar ki yakmadıkları orman kalmadı. İşte Munzur, Dersim, Kulp ortada. HES ve baraj projeleri. Şimdi insanlar diyorlar neden iklim bu hale geldi. İklime doğaya karşı politikalarıyla, enerji ve termik politikalarıyla aslında iklim krizine en fazla katkı sunan ülkelerin başında Türkiye geliyor. Çünkü doğa bunların umurunda değil. Ama kalkmış sözcüleri kalkmış Avusturalya'daki develere ağıt yakıyor. Öldürmeyin o develeri. Dedik acaba içlerinde birşey mi oldu? Hani olur ya bir anda bir vahiy gelir, bir anda vicdanınız ayaka kalkar doğaya sahip çıkmaya çalışırsınız. Meğer kesip yemek için istiyorlarmış develeri. İşte zihniyetleri ve doğaya bakışları bu.

Herkes Kanal İstanbul’u yapma diyor onun derdi beton

Kanal İstanbul ile ilgili herkes diyor ki bunu yapma. Bak iklim krizi var, Marmara, Karadeniz biter. Anlatıyorlar anlatıyorlar onun derdi, iki tarafta bahçe içinde devlet yapacağız diyor. Betondan başka bir şey düşünmüyorlar. Kanal İstanbul’un bütün bedelini de halka ödetecek. Şimdi herkes soruyor, Siirt neden yoksul. Siirt yoksul, çünkü Osmangazi Köprüsü’nden geçmeseniz de parasını ödüyorsunuz. Siirt yoksul çünkü 3’üncü Boğaz Köprüsünü şimdi çinlilere satıyorlar onun bedelini ödüyorsunuz. Siirt yoksul çünkü şehir hastaneleri diye yaptıkları ve 30 yıl boyunca bu ülkeyi borçlandırdıkları o beton mezarlarının - çünkü hasta garantisi veriyor - bedelini Siirtlilere ödettiği için yoksulsunuz, halkımız yoksul. O yüzden bütçe hakkımıza, haklarımıza zenginliklerimize sahip çıkmak zorundayız.  

Herkesi siyasete çağırıyoruz, el ele omuz omuza vermeye çağırıyoruz

Bu zenginliği biz üretiyoruz, o zaman biz yöneteceğiz. O zaman hakça adaletçe bu zenginliği paylaşacağız. Yoksul kalmayacak, yoksulluğa karşı mücadele edeceğiz. Adaletsizliğe karşı mücadele edeceğiz. Bunu da siyasetle yapacağız. O yüzden herkesi siyasete çağırıyoruz, şimdi siyaset zamanıdır diyoruz, o yüzden herkesi örgütlenmeye davet ediyoruz. Güçlü örgütlülüğümüzle meclislerimizi var edeceğiz. O meclislere herkesi çağıracağız. "Hangi inançtan, düşünceden olursa olsun bu büyük değişim ve dönüşüme sen de el ver, omuz ver" diyeceğiz. Bu ülkeyi, Orta Doğu’yu demokratikleştireceğiz. Bu ceberut iktidarlardan, otoriter rejimlerden, emperyalist güçlerden, halkları kana bulayanlardan kurtaracağız. Bunu başarabiliriz. Bu gücümüz var, şimdi ayağa kalkma zamanıdır. 

Bir kez daha hodri meydan diyoruz, şimdi seçim zamanıdır

Önümüzdeki büyük kongremizle HDP bütün bu iddialarını bu kararlılığını iktidara taşıyacaktır. Bir toplumsal mutabakat, bir fiili ittifak süreciyle kadınları, emekçileri bu ülke halklarını yan yana getirecektir. Ve bir demokratik anayasa yapmak için, siyasi çözüm için hep beraber bu yolu kat edeceğiz. Bir kez daha buradan sesleniyoruz; şimdi hodri meydan deme zamanıdır, erken seçim zamanıdır. Bu başarılı kongreyi gerçekleştiren komisyona teşekkür ediyorum. Burada bir kez daha yan yana gelerek, sözümüzü var ederek hep beraber umudumuzu büyüttük. Umudumuz hayalimiz olsun, yolumuz açık olsun serkeftin hevalno.

11 Ocak 2020