Tayip Temel: Demokrasi güçleri iktidarı durdurmaya kadirdir

Muhalefetin, son zamanlarda MHP’den gelen açıklamaları “darbe, şantaj ve tehdit unsuru” olarak görmesi gerektiğini belirten HDP Van Milletvekili Tayip Temel, “Türkiye demokrasi güçleri bu kötülükle donatılmış iktidarı durdurmaya kadirdir. Biraz kararlılık gerekir” dedi.

MHP’den gelen son açıklamalar, Ankara gündemine erken seçim ve iktidarın pozisyonuna dair tartışmaları da beraberinde getirdi. İyi Parti’nin HDP’ye yönelik açıklamaları da muhalefetin durumunu bir kez daha sorgulattı. Hem demokrasi mücadelesi hem de iktidarın baskı politikaları açısından siyasetin merkezinde HDP bulunuyor. HDP Van Milletvekili Tayip Temel ile erken seçim tartışmalarını, partisinin üzerindeki baskıları ve muhalefetin mevcut durumunu konuştuk. 

Kayyım atamalarıyla başlayalım. 19 Ağustos 2019’da başlayan ikinci kayyım süreci, pandemi döneminde de devam etti. Ne olursa olsun iktidarın HDP gündemi değişmiyor mu?

Baskıların nedeni, HDP’nin temsil ettiği çizgi ile alakalı. HDP, bu ülkede büyük bir insanlık ailesi ve en önemli muhalefet partisi. Yapısıyla, renkliliğiyle, kapsadığı toplumsal taban ile temsil ettiği çok kimlikli karakteri ile bir umut kaynağı. HDP umudun adresidir. HDP gücüyle, ülkeyi kendilerine dizaynetmek isteyen ve bir avuç yandaşa her türlü olanağı sunmak isteyen iktidarın kabusudur. İktidar onu kabusu gibi görüyor. HDP, tamda tekçi, talancı, yandaşa hizmet etmekle uğraşan iktidarın karşısındadır. İktidarın kötülüğü ve yarattığı karanlığın içinde bir ışıktır. Bu yüzden HDP’den korkuları son derece büyüktür.

HDP’ye dönük saldırıların elbette başka sebepleri de var. AKP ve MHP’nin yönetme biçimi, Türkiye’de eksik ve aksak devlet olgusunu bile ortadan kaldıracak, onun yerine bir parti devletini inşa edecek bir dönüştürme projesi var. Birde bunu dizayn ederken, aslında hedef olarak seçtiği güçlerle bir düşmanlık politikası çerçevesinde mücadele halindeler. HDP bu faşist, tekçi zihniyete karşı mücadele ediyor. Ancak iktidarın mücadele anlayışı ahlaki hiçbir ölçüye dayanmayan, zorba yöntemlerle, özünde karşı tarafı sandıkta yenemediğini ve HDP’nin demokratik bir zeminde giderek güçlendiğini gördükçe, gayri ahlaki yöntemlerle saldırı gerçekleştiriyor.

Kayyımların el koyduğu belediyeler bu halkın iradesini temsil eden belediyeler. Kürdistan’da halk, bu belediyeleri iktidarın bütün zulmüne rağmen teslim etmedi. AKP şimdi halktan intikamını kayyımlarla alıyor. Ölümü reva gördükleri halka, elbette özgür irade şansı tanımazlar. Ölüsüne, dirisine, tutsağına, kadınına, gencine dönük amansız bir saldırı var. HDP’nin yereldeki gücünü kırmaya dönük bir girişimdir.

Bir süredir bölgedesiniz. Kayyım atamalarıyla birlikte oradaki halkın tepkisine dair gözlemleriniz neler?

Kayyım atanan Siirt, Iğdır’da halkın öfkesini, tepkisini yerinde gözlemledik. Halk, kayyım atamalarını bir hakaret, büyük aşağılanma yöntemi olarak değerlendiriyor. AKP, halkın tercih ettiği yönetimi tayin ettiği gasp memuruna devrediyor. Iğdır’da yaptıkları ilk iş, Kürtçe tabelayı indirmek oldu. Bu uygulamalardan neye kayyım atadıkları anlaşılıyor. Siirt’te İstiklal Marşı okutuldu. İstiklal Marşı bu ülkenin ulusal marşı. Meclis’te grubu bulunan bir siyasi partinin belediyesi elinden alınıyor, halkın iradesi gasp ediliyor ve bu kirliliği, bu kötülüğü ulusal marş ile örtmeye çalışıyorlar. Bu o marşa da en büyük hakarettir. Dolayısıyla ortaya çıkan fotoğrafta, kayyımın herkes için aslında bir tehdit, bir virüs olduğu algısı yaygındır. Çünkü bu kayyımlarla herkese mesaj var. Kayyım atamanın kodları bu ülkenin demokrasisinin altına yerleştirilmiş bir dinamittir. Bunun tüm Türkiye’de bir yönetim haline dönüşeceğini göreceğiz. Barolara, odalara müdahaleler tartışılıyor şu anda. Bunlar, şifrelerini kayyım atama zihniyetinden alan bir uygulama. Bugün 45 belediyemize kayyım atandı, 6 belediyemiz ise KHK ile el konulmuş olabilir. Ama halk bunu benimsedi mi? Hayır. Asla kabul etmeyecek. Şimdi bir avuç yandaş, o belediyeleri talan edecek. 

Üç dönemdir HDP Iğdır’da yerelde iktidarda. Iğdır’a ilk kez kayyım atandı. Iğdır’a İller Bankası’nın ayırdığı bütçe o kadar kısıtlı olmasına rağmen, Iğdır’ın büyük bir borcu yok. Ama en kısa zamanda Iğdır’da leş kargaları o belediyelere dadanacak ve diğer kayyım belediyeleri gibi o belediye de korkunç bir borç yükü ile karşı karşıya kalacak. 

 HDP’li belediyelere kayyım atanırken, CHP’li belediyelerin yardım kampanyaları engelleniyor. Yeni dönem siyaseti için bize hangi ipuçlarını veriyor bu uygulamalar? 

Naziler iktidara gelir gelmez neden ilk iş olarak dayanışma ve hayır kurumlarını kapattılar? ‘Tek kap’ kampanyası ile yardımlaşmayı bile tekelleştirdiler. Dayanışma çalışmalara nefretle yaklaştılar. Baskı ve zorla devre dışı kalan toplumu besleyen, toplumu örgütleyen yerel dayanışma ağları, yerle bir edildi. Şimdi belediyelerin geliştirmeye çalıştırdığı yardım ağları var ve bunlar yüzünden bir gündem oluştu. Ankara ve İstanbul belediyeleri açısından bunu gördük. Dayanışma içinde olan kesimlerin birbirleriyle buluşmasını, yan yana gelmesini engellemek için muazzam bir saldırı var. Kendisinden olmayan herkese karşı düşman ve saldırı halinde bir iktidar gerçekliği ile karşı karşıyayız. Eğer buna karşı konulmazsa, CHP’de, bir bütün olarak iktidarın yerel yönetimlerine saldırısından kendi payına düşeni alacak. Doğru ve yanlışın, suçlu ve suçsuzun, gerçek ve yalanın birbiriyle karıştırılıp, bir şekliyle muhalif kurumların tümünün tasfiyesi, devre dışı bırakılması, otoriter, milliyetçi ve toplum düşmanı zihniyetin yerleştirilmesi planlanıyor.

Kuşkusuz CHP ayrı bir muhalefet partisi. Bizim CHP’nin kendi siyasetleri ile ilgili bir söz kurup, en azından fikir verme pozisyonumuz yok, ama şu anki mevcut duruşunu değerlendirdiğimizde, bu riski ve tehlikenin farkında olan bir CHP yönetimi var. Fakat buna karşı kendisine adeta sıra gelmesini bekleyen eylem ve siyaset tarzı var. Bu Türkiye açısından büyük bir risktir. Bu değerlendirilip, eleştirilecek en önemli husustur. Diğer taraftan Türkiye toplumunun tümü, bu rejimin tarzına, vahşetine biat etmeyeceğini gösteriyor. Zaten o yüzden çok zayıf ve büyük korkular yaşayan bir iktidar var. 

Türkiye’de uzun süredir muhalefet dinamikleri gidişattan memnun değil. İktidarın baskıcı politikalarını toplumun tüm kesimini etkilediğini söyleyebiliriz. Peki, ne olmalı? Türkiye’de nasıl bir siyaset gelişmeli, muhalefet burada nasıl bir rol üstlenmeli, özelde HDP’ye nasıl bir rol düşüyor? 

Bütün muhalefet güçlerinin, bu tekçi zihniyetin hedefi olan veya olabilecek tüm toplumsal kimlikler bir araya gelmeden, eylemde ve sözde ortaklaşan demokratik bir zeminde bir araya gelmeden bu mücadeleyi etkili yürütmek çok kolay değil. Elbette HDP direniyor, direnecek, boyun eğmeyecek, her koşulda bu kötülük rejimini değiştirmek için mücadele etmek onun varlık gerekçesidir. Türkiye toplumuna, özgürlüğü, demokrasiyi ve hatta barışı sunmak, HDP’nin var olma gerekçesidir. Dolayısıyla HDP kendi eylem hattını, duruşunu ve tutumunu ileri ki günlerde kapsamlı bir programla kamuoyu ile paylaşacak. Bu baskılar karşısında nasıl bir siyasi hattın izlenmesi gerektiği, Türkiye demokrasi güçlerinin nasıl bir zeminde bir araya gelip, demokrasiyi işler hale getirmesi gerektiğinin yol haritasını şüphesiz oluşturacak. Ama Türkiye’deki diğer muhalif güçlerinin bir şekliye dayanışmada, yan yana durmada ve bir araya gelip buluşmaktan çekinmemesi gerekiyor. Türkiye’de çok yakın zamanlarda dayanışmanın zulüm sistemini ne kadar gerileteceğini gördük. Çeşitli seçimlerde bu görüldü. Çeşitli toplumsal demokratik eylemlerde toplumsak kimlikler bir araya gelince görüldü. O yüzden Türkiye demokrasi güçleri bu kötülükle donatılmış iktidarı durdurmaya kadirdir. Kesinlikle, sadece biraz kararlılık gerekir.

Vurguladığınız ortak mücadele bağlamında, HDP, “Demokrasi İttifakı”nın öncülüğünü yaptı. CHP Genel Başkanı’ndan da duyuyoruz. Fakat İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, HDP’yi dışında tutarak, “memleket masası” önerisinde bulundu. Muhalefetin ortak zeminde buluşma düzeyi şu anda nedir? 

Türkiye’de muhalefetin temel sorunu cesarettir. Sorunlara gerçekçi yaklaşmama sorunu var. Bu ülkede muhalefetin en büyük eksikliği sadece Kürt meselesinde değil, diğer birçok meselede nedenlerle değil sonuçlarla ilgileniyor, uğraşıyorlar. Sonuç elbette önemli ama sonuçlarla ilgilendiğinde de işin özü manipülasyonlara ve yönlendirmelere açık bir zihniyet var. Sonuçlar önemli olsa da nedenleri konuşmadan, yoluna koymadan bir meseleyi çözmenin imkanı yoktur. Türkiye’de sürekli zemini kayan bir siyaset anlayışı var. İktidar da bu zemini bilerek örüyor. Muhalefetin işi bunu doğru zemine oturtmaktır. Ama ortaklaşmada basit sorunlar engel haline getiriliyor. Burada ideolojik olarak farklı noktalarda olmak, kötülüğe karşı mücadele etmek için engel değil. Ama sorun şu ki; Türkiye’de siyasetin büyük bir kısmı, toplumu savunma görevi ve misyonu ile ortaya çıkmıyor. Daha çok iktidara gelmeyi, diğerinin yerini almayı hedefliyor. Hatta devletteki o mekanizmayı kendi lehine kullanma, mümkünse ele geçirme zihniyeti taşıyor. Yani Türkiye’deki muhalefetin en önemli sorunu (HDP’yi dışında tutarak söylüyorum); aslında toplumsal özgürlüğü, refahı ve demokrasiyi iktidara taşıma taahhüdü ve sözünden ziyade, parti olarak iktidarlaşmanın peşinde. İyi Parti zihniyet olarak iktidardan çok uzak bir noktada değil. Bu yüzden iktidar ile muhalefeti birbiriyle karıştıran, mücadele ve teşhir oklarını muhalefete yönlendirmeyi tercih ediyor.

İnsaf yani! Şimdi ülkede neredeyse toplumsal kimliklerin tümüne terör estiriliyor. Cenazelere karşı terör estiriliyor, mezar taşlarına karşı terör estiriliyor. Siz bunu görmeyeceksiniz, kalkıp HDP gibi bir partiyi ‘terörist’ olarak tanımlayacaksınız. Buna ne kimse inanır ne de ciddiye alır. Masa istiyorsan, o masa Meclis’tedir, masa Saray’da değil. Dolayısıyla Saray’daki masanın peşinde olanlara sözümüz yoktur. Sözümüz meydanda toplumla halkla buluşacak olanadır. 

 Şimdi birazda siyaset kulislerinde gündeme getirilen erken seçim tartışmalarına değinmek istiyorum. Son dönemlerde erken seçim, baskın seçim tartışmaları var. Erken veya baskın seçim bekliyor musunuz? 

Bence esas sorun erken ya da baskın seçimin olup olmaması değil. İktidarda fırsatçılık söz konusu. Bu hükümet, Türkiye toplumunun sağlığının koronavirüs gibi büyük bir tehdit altında olduğu süreçte de fırsat devşirmeye çalışıyor. Erken seçim olması için tüm şartlar mevcutta olabilir. İktidarın erken seçime gitmesi için bu toplumun kendisin tekrar tercih edeceğine inanması gerekiyor ancak buna inanmıyorlar. O yüzden seçim sistemi değişikliğinden bahsediyorlar. Muhalefeti etkisiz hale getirecek yasal düzenlemelerden bahsediyorlar. Aslında ahlak ve hukuk normlarından kendini sıyırmış olduklarını, demokratik bir yarışa güvenmediklerini gösteriyorlar. Seçim zeminini arıyorlar. Seçimde toplumsal desteği alabileceklerine inandıkları an seçime giderler. Ancak gerçek şu ki; bu toplum o fırsatı ve o desteği hiçbir zaman onlara vermez. O yüzden yarın erken seçim olsa da kaybedecekler, 2-3 yıl sonra yapılacak seçimde de kaybedecekler. O yüzden şimdi hile ve hurda ile yasayla oynuyorlar.

Geçtiğimiz günlerde MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin de yaptığı açıklama olası bir baskın seçime yorumlandı. Bahçeli’nin dokunulmazlıkların kaldırılması, siyasi parti kanunun değiştirilmesi, Meclis İç Tüzüğü’nün değişmesi gerektiği yönündeki açıklamalarını nasıl okudunuz? Bahçeli’nin Türkiye siyasi hareketine etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Bahçeli bir şey söylediğinde, bir Bahçeli’nin söylediği şeye, bir de Bahçeli’ye kimin söylettiğini de, yani perde arkasını okumak gerekir. Hem Perinçek hem de Bahçeli, aslında iktidarın sözcüsü gibi davranıyorlar. AKP’nin sözcülüğünü yapan MHP var. Bahçeli’ye, AKP’nin parti sözcüsü de denilebilir. Tek kelime ile yapılan açıklama iktidar cephesinde ne kadar büyük bir sıkışmanın, büyük bir çaresizliğin olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda muhalefet karşısında iktidarda olmalarına rağmen hakikatten ve gerçekten ne kadar koptuklarını gösteren bir açıklama. Siyasette sizin iktidar olmanızın bir anlamı yok. Siyasette siz toplumsal desteği arkanızda tuttuğunuz sürece güçlüsünüzdür. Sürekli kan kaybeden, toplumsal desteği eriyen bir iktidar var. Seçim üstüne seçim yaptı, başaramadı. Sistem değiştirdi, başaramadı. Erime durmadı. Hileyle, hurdayla iktidarda durduğu ortada. Dolayısıyla elinde bir Bahçeli’nin açıkladığı şey kaldı. Başta yerel yönetimler yasasını değiştirdiler. Kayyım yolunu açtılar. Cumhurbaşkanlığı sistemi getirdiler, yetmedi. Sonra ittifak politikasının yolunu açtılar. Kendine bir ittifak buldu, yani Bahçeli bu rolü de oynadı. O da yetmedi, şimdi de hızlıca muhalefeti bertaraf edecekleri yasaları nasıl geçireceklerinin planını yapıyorlar. Bu bir çaresizlik, aciziyet göstergesidir. Özellikle muhalefetin bu açıklamaları ciddi okuması gerekir. Biz HDP olarak bu açıklamaların bir darbe, şantaj, tehdit unsuru taşıdığını düşünüyoruz. Bizler açısından da aynı zamanda iktidarın ne kadar aciz olduğunun göstergesi.

 AKAM Başkanı Kemal Özkiraz, geçtiğimiz günlerde ajansımıza verdiği röportajda, HDP’nin oy oranlarını yorumladı. Özkiraz, gençlerin HDP’ye oy verdiğini, Kürt olmayan gençlerin, HDP’yi solun daha ötesinde sol gördüğü için tercih ettiği yönünde veriler paylaştı. HDP neden gençlerin odak noktası?

Gençlerin partimizi tercih etmesi, bizim açımızdan sevindirici bir durum. HDP aslında “genç başladık, genç başaracağız” geleneğine dayanan siyasi bir partidir. HDP’yi oluşturan tüm siyasi gelenekler, aslında gençlik hareketidir. Gençliğin geliştirdiği örgütlenmedir. Ama şuanda gençliğin teminat olarak gördüğü HDP, aslında programıyla, kararlarıyla ve kongrede ortaya koyduğu tutumuyla gençlerin yaşadığı sorunlara doğrudan değen bir siyaset tarzı yürütüyor. Gençlerin en fazla temsil edildiği, kendilerine has meclisin olduğu, kendilerine has örgütlenmesinin olduğu ve hatta yönetim kademelerinde oran itibariyle gençlerin en fazla yer aldığı partidir HDP. Dolayısıyla HDP’nin vaat ettiği yaşam, toplum hayali gençlerde hayat buluyor.

HDP’de son dönemlerde “Türkiyelileşme” tartışmaları var. Kongre öncesinde de benzer tartışmalar yapılmıştı. O dönemde parti yetkilileriniz “Biz Türkiye partisiyiz” diyerek, tartışmaların anlamsızlığına işaret etmişti. Neden ara ara bu tartışmalar yaşanıyor, bunu nasıl açıklarsınız?

HDP’nin içine çekilmeye çalışıldığı tartışmalar her zaman olur. HDP bir bütün olarak özelde yaklaşık 4 yıldır ve genelde de kurulduğu günden bu yana bir boğma ve yok edilme siyasetiyle karşı karşıya. İktidarın baş edemediği ve karşısında her türlü ahlaksız yöntemi denediği bir hedef haline getirdiği bir adrestir. O yüzden aslında içine çekilmeye çalışıldığımız tartışmaların bir ayağı dış ile ilgilidir. İktidarın hedef gösterdiği bir parti olmamız itibariyle, bütün yandaşlarını, bütün havuz medyasının, bütün ahlaki ve bilimsel değerleri yerle bir eden, kendilerine akademisyen diyenlerin yaptığı algı operasyonu altındadır. Ama HDP’ye rağmen tartışıyorlar. HDP’yi HDP’siz tartışıp, yargılıyorlar ve bütün ısrarlarımıza rağmen bir tek televizyon programına herhangi bir arkadaşımızı bağlamıyorlar. Bizim söz gücümüzden, hakikati açığa çıkarma gücümüzden korkuyorlar, o yüzden bize rağmen, bizi bizsiz tartışıyorlar. 

Şimdi diğer bir boyutu var bunun. HDP her dönem bazı başat sorunlarla uğraşıyor, uğraşacaktır da. Bir siyasi partinin sorunlarla uğraşması, görevlerinden biridir. Olmaması zaten normal değil. Bunlar iç ve dış sorunlarda olabilir. Sorunların her birinin kendine has nitelikleri vardır ve hepsine aynı yaklaşamayız. 

Hallacı Mansur’un; “Bizi düşmanın attığı taş değil, dostun attığı gül yaralar” sözü var. İçine bilinçli çekildiğimiz tartışmaların bazıları çok dar ve dogmatik kimi yaklaşımlara da işaret ediyor. İçe yönelik tartışmalara ilişkin samimice bunu belirtmeliyim ki; dostlarımızın bizi daha doğru, bizi daha gerçek verilere dayanarak değerlendirmesini istiyoruz. Kaygısı daha büyük, daha iyi bir HDP olan, yani partimizi geliştirmek olan, büyütmek olan eleştirileri ciddiye almaya ve değerlendirmeye devam edeceğiz. Değerli buluyoruz ve daha fazla da yapılması taraftarıyız. 

HDP’nin yapısal sorunları 4 ay boyunca en küçük ilçeden başlayarak tüm il ve genel merkezine kadar büyük konferansta değerlendirildi, tespit edildi ve buna dair kararlar alındı. Kurultayda muazzam bir halk desteği ile zirve yaparak, kararlar resmileşti. HDP’nin görevi, o kararları etkili bir şekilde pratikleştirmektir. HDP’nin çeperinde, yanında, sağında, solunda, neresinde yer alırsa alsın, dostça değerlendirmelerden yararlanıyoruz, faydalanıyoruz ve partimiz daha iyi bir pozisyona gelmesinin mücadelesini yaygınlaştırıyoruz. Dostlarımızı ve eleştirel değerlendirmeleriyle bize güç veren tüm çevreleri, bizi boğmaya çalışan, nefessiz bırakmaya çalışan bizi bizsiz tartışıp, yargılayanlara karşıda yanımızda yer almaya davet ediyoruz.

Çünkü bizler, HDP olarak, umudu acılarımızın üstüne inşa ettik ve onları ortaklaştırarak bu yola girdik. Yolu açmak için kötülüğe karşı barikat kuranlarız… Paris komününü hatırlayalım, mücadele edenler “Burası düşünenlerle acı çekenlerin birleşme yeridir; Bu barikat ne taşla ne kirişle ne de demirle yapıldı; iki yığından yapıldı: bir yığın düşünce, bir yığında acı…” diyorlardı. Bizler de böyle yan yana geldik.

Röportaj: Diren Yurtsever

21 Mayıs 2020