Taşdemir: Kadınların değişime öncülük ettiği bu tarihsel kavşakta konferansımızı gerçekleştiriyoruz 

Kadın Meclisi Sözcümüz ve Ağrı Milletvekilimiz Dilan Dirayet Taşdemir, genel merkezimizde basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmeler ile kadın gündemini değerlendirdi. Taşdemir şöyle konuştu:  

Dün yine Balıkesir Burhaniye Cezaevinden acı bir haber aldık. 28 yıldır cezaevinde olan Nurcan Bakır, cezaevinde yaşamına son verdi. Her gün cezaevlerinde bir hasta tutsak yaşamını yitiriyor, cezaevlerinin koşulları yaşanan hukuksuzluk gösteriyor ki bu ülke cezaevleri meselesini kendi gündemine almalıdır.

İnsanlar elleri ranzaya kelepçeli şekilde son nefesini veriyor

Ciddi hak ihlalleri yaşanıyor, insanlar elleri ranzaya kelepçeli şekilde son nefesini veriyor, sağlıksız koşullar cezaevinde yaşanıyor. Cezaevleri hasta tutsaklar açısından ölümle cezalandırıldığı bir yere dönüşmüş durumda. Ciddi hak ihlalleri yaşanıyor cezaevlerinde.

Tutsaklara cezaevinde ayrı bir cezaevi dayatılıyor

Bir an önce hasta tutsaklarla ilgili ciddi girişimler olması gerekiyor. Bırakın hasta tutsakların tedavi edilmesini, sağlıklarına kavuşturulmasını, üstelik bütün bunlar yapılmazken hasta tutsaklar ayrıca cezalandırılıyor. Hücre cezaları veriliyor, keyfi cezalarla infazları yakılıyor. En son Fatma Özbay ceza aldı. Koğuşta bulunan tığ gerekçe gösterilerek hücre cezası verildi. Kanser hastası, uzun yıllardır cezaevinde yatan bir tutsak. Fatma Özbay’a hücre cezası verilerek cezaevinde ayrı bir cezaevi dayatılıyor. 

Cezaevlerinde tutsakların ailelerle vedalaşma hakları bile ellerinden alınıyor

Hasta tutsakların hastalık sürecinde doktora ulaşımı, gerekli önlemlerin alınması, hastalığın takibi gibi konularda ciddi sorunlar yaşanıyor ya hastaneye götürülmüyorlar ya da götürüldüklerinde ring araçları dayatılıyor. Götürüldüğünde ringlerde saatlerce bekletiliyor ve ciddi bir ayrımcılıkla yüz yüze kalıyorlar. Her gün hasta tutsaklar cezaevinde hayatlarını yitiriyorlar. En insani olan ailelerle vedalaşma hakları bile ellerinden alınıyor. Artık bu ülkede hasta tutsaklar meselesi bir hukuk meselesinin ötesinde bir vicdan meselesi olmuştur. Dolayısıyla bu ülkede demokrasiye inanan vicdan sahibi herkes hasta tutsaklar meselesinde duyarlılık geliştirmeli. 

Hasta tutsaklar tahliye edilmeli 

Bir an önce hasta tutsakların tahliyesinin gerçekleşmesi gerekiyor. Nurcan Bakır'ın ailesine başsağlığı diliyorum. Nurcan Bakır'ın bu koşullardan kaynaklı yaşamına son verdiğini biliyoruz. Yine Patnos Cezaevi'nde, Elazığ'da ve Türkiye'nin dört bir tarafında yüzlerce hasta tutsak var. Bunların çok ciddi sorunları var. Bir an önce bu sorunlara dönüp bakmamız ve sorunları çözmemiz gerekiyor. Hasta tutsakların tahliyesinin önünün açılması gerekiyor.

Tuncel ve Kışanak 3 yıl sonra mahkemedeydi

Yine biz 2 gün önce Kadın Meclisi, Roza Kadın Derneği ve TJA aktivistleri olarak  Gültan Kışanak ve Sebahat Tuncel’in duruşmasındaydık. Duruşma Malatya 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam ediyor. Arkadaşlarımız 3 yıldır rehine olmasına rağmen ilk defa duruşma salonuna bizzat geldiler. Elbette ki 3 yıldır büyük bir mücadele vererek, direniş göstererek o duruşma salonuna gelebildiler. 3 yıldır SEGBİS dedikleri, yüzyüzelik ilkesine aykırı, hukuku çiğneyen, insanların birbirlerini bile anlamadığı bir sistemden arkadaşlarımıza 15 yıl hapis cezası verildi. Sonra istinaf mahkemesi bu cezayı bozdu ve yeniden yargılama başladı. Ayın 15’inde Malatya 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde Tuncel ve Kışanak’ın katılımı ile duruşma görüldü. 

Yargılanan Kürt kimliği ve kadınlardır 

Hepimiz biliyoruz, AKP Genel Başkanı meydan meydan gezip partimize, eşbaşkanlarımıza, milletvekillerimize akla hayale sığmayan suçlamalar yöneltiyor. Ama gerçekten o mahkeme salonlarında yargılanan hakikatin kendisi, Kürtlerin kimliği, arkadaşlarımızın siyaseti ve kadınlardır. 

Hiçbir arkadaşımız "Allah affetsin kandırıldık" demedi

O mahkemede iddianameleri okuduk. Siyaset yaptıkları, 25 Kasım etkinliklerine katıldıkları için, partimizin düzenlediği eylem ve etkinliklere katıldıkları için arkadaşlarımız yargılanıyor. Kaç gündür bir tiyatro oyununu dillerine pelesenk etmişler. Asıl tiyatro nerede oynanıyor biliyor musunuz? Sincan Cezaevinde oynanıyor. Malatya 5’inci Ağır Ceza'da oynanıyor. AKP eliyle en büyük tiyatro oralarda oynanıyor. Ama bu tiyatronun içerisinde bir hakikilik var. O hakikilik de bizim arkadaşlarımızın duruşlarıdır. Hiçbir arkadaşımız "Allah affetsin kandırıldık" demedi. Arkadaşlarımız dün ne dedilerse, hangi siyasi çizgiyi sahiplendilerse mahkeme salonlarında da zulmün gözünün içine bakarak aynı şeyi söylemeye devam ediyorlar.

Mahkemeler canlı yayınlansın

Biz bir kez daha yandaş kalemşörlere de sesleniyoruz; öyle akşam televizyon köşelerinde oturup söyledikleri yalan yanlış iddialarını bir kenara bıraksınlar. Gelsinler mahkeme salonlarını dinlesinler. Burada yaşanan hakikatin ne olduğuna, nasıl algı siyasetinin yürütüldüğüne tanık olsunlar. Evet, gerçekten vicdan sahibi gazetecilerin, etik ilkelerine sahip kişilerin o mahkeme salonlarını izlemesi ve yeniden icat  edilen suçların nasıl açığa çıktığını görmeleri gerekiyor. Biz şunu da kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz: Mahkemeler canlı yayınlansın. Bakalım gerçekten orada suç nedir, suçlu nedir, kim kimi yargılıyor, kim yalana başvuruyor, kim uyduruk suçlar icat ediyor, olmadık yerlerden akıl dışı iddialarda bulunuyor, bunu hukuk adına dayatıyor ve ciddi bir hukuksuzluk yapıyor? Türkiye kamuoyunun gerçekleri bilmeye ihtiyaç var. Kendilerine güveniyorlarsa, yürüttükleri siyasete güveniyorlarsa buyursunlar mahkemeleri canlı yayınlasınlar, kim suçlu ortaya çıksın. 

Malatya'da kadın siyaseti yargılanıyor

Bu siyasi rehinelik durumu devam ediyor, mahkeme 9 Mart’a ertelendi. Orada bir adil, bağımsız, tarafsız yargılamadan bahsetmek mümkün değil. Tamamen Kürt siyaseti, demokratik siyaset ve kadın siyaseti yargılanıyor. Ama arkadaşlarımızın duruşu, mücadelesi, tavrı ile yargılayanları yargıladığını söyleyebiliriz.

Gülistan'ın kaybolmasının üstü örtülmek isteniyor

Dersim'de 12 gündür bir genç kadın kayıp, Gülistan Doku. 12 gündür Gülistan'dan haber alınamıyor. Biz HDP Kadın Meclisi olarak, kadın örgütleri ile birlikte "Gülistan nerede" sorusunu sormak için, "Bir kadın daha eksilmeyeceğiz" demek için Dersim'e gittik. Dersim'de bir basın toplantısı gerçekleştirdik, gelişmeleri aktardık, ailesi ile görüştük, Gülistan'ın arkadaşlarıyla bir araya geldik. Gözlemlediğimiz bir gizemlilik hali var. Bu kaybın üstü örtülmeye, zamana yayılmaya ve bu kayıp normalleştirilmeye çalışılıyor.

Yarın Dersim’de Gülistan için bir miting düzenlenecek

Araştırmalar ve soruşturmalar açısından açığa çıkan hiçbir bilgi ne ailesi ne kamuoyu ne de arkadaşlarıyla paylaşılıyor. Bir gizemlilik atfedildiğini söylemek mümkün. Buna karşı mücadele eden kadın örgütlerine, Kadın Meclisimize ve Gülistan'ın arkadaşlarına dönük bir baskı da var. Bu konuda işin ısrarla takipçiliğini yapan arkadaşları ve öğrenci derneği ciddi bir baskı altında tehdit ediliyorlar, gözdağı veriliyor. Bir şekilde bu davanın üstü örtülmeye çalışılıyor. Orada da söyledik, bir kez daha söylemek isterim ki biz bu davanın takipçisi olacağız. Gerekirse her gün buna dair tutumumuzu açıklayacağız. Orada yarın bir miting gerçekleştirilecek. Yine genç kadın meclisimiz cuma gününden sonra bir kaç gün orada Gülistan’ın nerede olduğu sorusunu bir kez daha soracak. Oradaki kadın girişimiyle dayanışma içinde olacak. 

Bu ülkede çocuk istismarı olağan hale geldi

Bu ülkede kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı olağan hale geldi. Dersim’de biliyorsunuz Harun ismindeki şahıs 15’e yakın çocuğu taciz etti. Bu şahsın içerisinde olduğu politik zemin ve ilişkileri bize bir fikir veriyor. Kendisi daha önce zihinsel engelli bir kız çocuğunu taciz ediyor. Yargılama süreci başlıyor ama sonra kendisine bütün bu taciz istismar davalarında olduğu gibi bir takipsizlik kararı veriliyor. 

Kadın ve çocuklara yönelik suçlarda cezasızlık politikası izleniyor

Benzer örnek yine Cizre’de okullarda artan taciz olaylarıdır. Geçtiğimiz haftalarda Şırnak'ta Şeyh Nuh İmam Hatip Lisesi müdürü bir öğrenciyi istismar ediyor, bir okul çalışanı tarafından ihbar ediliyor ve öyle açığa çıkıyor. Yine Cizre İstiklal Orta Öğretimde bir öğretmenin 4 öğrenciyi istismar ettiğine dair öğrencilerin beyanları var ve bu açığa çıktı. Buna benzer onlarca örnek var. Daha önce Mardin ve Bingöl’de olduğu gibi bu soruşturmaların üstü örtülüyor ve takipsizlik kararları peş peşe veriliyor. Bu o kadar yaygınlaşan bir durum ki, örneğin Ankara’da 8 yaşında bir kız çocuğu babası tarafından istismar ediliyor. Annenin yoğun çabaları sonucunda ağır travmalar ile açılan bir soruşturma sonucunda bu şahsa 50 yıl ceza veriliyor ama bu şahıs tutuklanmıyor, en son verilen ceza sonucunda tutuklanıyor 4 ay cezaevinde kalıyor. İstinaf mahkemesi olağan dışı bir durumda 2 ay içinde bu davayı sonuçlandırıyor, babayı tahliye ediyor. 

Şırnak’ta, Cizre’de, Ankara’da kadın ve çocuklara yönelik suçlarda bir cezasızlık politikası izleniyor. Bir zemin sunma, üstünü örtme ve göz yumma durumu yaşanıyor. Türkiye çocuk istismarına göz yuman bir ülke olarak istisnai bir ülke konumundadır. Bırakın devletin çocuk istismarını önleyici tedbirler almasını kurumsal veriler bile ortada değil. Kimi sivil toplum örgütlerinin ve kadın örgütlerinin çalışmaları ile bu veriler ortaya çıkıyor.

Bugün çocuğa yönelik istismar ve kadına yönelik şiddet bir siyaset olarak izleniyor

Yine Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği’nin raporuna göre çocuk istismarında yüzde 700 artış olduğunu gösteriyor ki biz gerçeğin çok daha ağır olduğunu biliyoruz. Bugün çocuğa yönelik istismar ve kadına yönelik şiddet bir siyaset olarak izleniyor. Üniversitelere kadar sıçrayan bir politika olduğunu söylemek mümkün. Yakın dönemde Munzur Üniversitesi’nde benzer iddialar gündeme gelmişti ama bırakın bunu soruşturmayı bunu ifade eden tacize uğrayan kadın öğrenciler tehdit edildi, dosyalarının geri çekilmesi istendi. Bu suçların üzerinin örtülmesi isteniyor.

Üniversiteler artık bilimle, bilim insanlarıyla değil tacizle gündeme geliyor

Kadınlar ve çocuklar için yaşanacak bir alan bırakılmıyor. Bir tehdit alanı olarak görülüyor. Çocuklara ve kadınlara yönelik bu politika bir tehdit ve yıldırma siyaseti olarak izleniyor. Özellikle kurumlarda yoğun bir şekilde yaşanan taciz ve tecavüzler iktidarın politikaları ile alakalıdır. Özellikle KHK adı altında, demokratik, aydın isimlerin ihraç edilmesiyle ve bu alanlarda çalışan kurumların kapatılması böyle bir zemini açığa çıkarmıştır. Dolayısıyla üniversiteler artık bilimle, orada ürettikleri bilim insanlarıyla değil tacizle gündeme geliyor. Bu bir politik istikrarı da gösteriyor. 

Tecavüzcü ile evlendirmek suçtur, AKP iktidarı bu suçtan imtina etmiyor

En son cinsel istismar yasası Meclis’te gündeme geldi. İki defa yasalaştırmaya çalıştılar, kadın örgütlerinin tepkisi üzerine geri çekildi. Bir geriye çekme durumu yaşandı son dönemlerde yaşanan tartışmalarda bir kez daha bu cinsel istismar meselesi gündeme getirilmek ve yasallaştırılmak isteniyor. Tecavüzcü ile evlendirmek insana karşı, topluma karşı suçtur. AKP iktidarı bu suçtan imtina etmiyor ve bu suçu yasallaştırmak, çocuk tecavüzünü suç olmaktan çıkarmak istiyor. Asıl mağdur olanlarsa çocuklar. Bunları görmeyen bir yerde başka başka algı operasyonları ile gerçekten kendi kafalarındaki dünyayı dayatarak bunu hayata geçirmeye çalışıyorlar. Dolayısıyla suç  işliyorlar. Kadınların, çocukların yaşadığı bu istismar ve bu politika biçimini toplum görüyor, izliyor. Bunu yapan erkekler bunu gözlemliyor ve ona göre tutum alıyor. "Bir şekilde bu işin içinde sıyrılırsın", bunun anlamı budur. Toplum aslında bunun üzerinden dizayn edilmeye çalışıyor. Kürdistan’daki bu şiddet topluma da bir mesajdır. 

Kadın ve çocuk bedenini hedef alan bir siyaset izleniyor

Bunun üzerinden kadın ve çocuk bedenini hedef alan bir siyaset izleniyor. 18 yılda Türkiye’nin geldiği yer 1800’e varan kadın cinayeti, istismar. Kadın kazanımları hedef alınıyor. En son Ankara'da Kadın Meclisimize dönük operasyon gerçekleşti. 7 arkadaşımız gözaltında. Kadın mücadelesi ortadan kaldırılıyor. Bu zeminin saldırılara açık hale getirildiğini söyleyebiliriz. 

Tek adam egolarını dayatan bir toplumsal mühendislikle karşı karşıyayız

Yine bu iktidarın temel gündemi kadın cinayetleri, çocuk istismarı ya da Gülistan değil. Kadınlara dayattıkları, sordukları; "neden evlenmiyorsunuz?" "Gençler evde kalıyor" gibi çağ dışı, kendi ideolojik politikalarını, tek adam egolarını topluma dayatan bir toplumsal mühendislikle karşı karşıyayız. 

Kadınların nasıl yaşayacağı tek adamın insafına bırakılamaz

Elbette kadınların nasıl yaşayacağı, gençlerin evlenip evlenmeyeceği tek adamın insafına bırakılamaz. Buna kadınlar, gençler kendisi karar verir ama AKP manipülatif bir partidir. İnsanları inkar ediyor. Suni gündemler yaratarak, bunu Türkiye halkının önüne getirerek bu meselelerin üstünü örtüyor. 

Adaletsizlik üzerinden kalkınmaya çalışan AKP'ye kadınların cevabı olacaktır

Saray'dan aşağı bakınca onlara farklı görünüyor. Toplumu da kendi koşullarına göre değerlendiriyorlar. Sömürü ve adaletsizlik düzeni üzerinden kalkınmaya çalışan AKP iktidarına kadınların da, gençlerin de bir cevabı olacaktır. Elbette ki bizler de bütün bu kadına, gence çocuğa dayatılan asimilasyoncu, yok edici siyasete karşı her yerde mücadelemizi yükseltme kararlılığındayız. 

Konferansımızın açığa çıkaracağı umut bir arada yaşama umudunu da güçlendirecektir

Bu koşullarda 18-19 Ocak’ta HDP Kadın Meclisi olarak kadın konferansımızı gerçekleştiriyoruz. Kadın düşmanlığının bu kadar arttığı, kadın kazanımlarına el konulduğu, kadın siyasetçilerin rehin tutulduğu ve aynı zamanda dünyanın dört bir yanında kadınların dünyada değişime öncülük ettiği koşullarda, bu tarihsel kavşakta bizler de kendi konferansımızı gerçekleştiriyoruz. 

Konferansımız 400'e yakın delegenin katılımı ile 2 gün sürecek. Elbette biz dünyada, Orta Doğu'da, Türkiye'de kadınların yaşadığı sorunlara, parti olarak yaşadığımız eksiklere ve bunları nasıl aşacağımıza dair güçlü tartışmalar gerçekleştireceğiz. Bütün bu baskılara, HDP siyasetine karşı yürütülen bu savaş siyasetine karşı kadınların konferansta açığa çıkaracağı umut, yaygın örgütlülük, politik zemin hem kadınların özgürlük mücadelesine katkı sunacak hem de halklarımızın bir arada yaşama umudunu güçlendirecektir. O açıdan bütün bu yok etme siyasetine karşı kadınlar olarak umudu büyüteceğiz. Bütün kadın mücadeleleriyle ortak alanlar yaratarak mücadelemizi yükselteceğiz.

16 Ocak 2020