
Kadın Meclisi Sözcümüz Dirayet Dilan Taşdemir, Genel Merkezimizde düzenlediği basın toplantısında 'Kadın Gündemi'ne ilişkin değerlendirmelerde bulundu:
HDP’ye Yönelik Operasyonlar Çöktürme Planının Bir Parçasıdır
Partimize dönük siyasi soykırım operasyonları hız kesmeden devam ediyor. Diyarbakır, Ankara ve Mersin başta olmak üzere birçok il ve ilçe binalarımız basıldı. İçlerinde Parti Meclisi üyesi, Kadın Meclisi Üyesi olan arkadaşlarımız ve il-ilçe örgütü eş başkanlarımızın olduğu onlarca arkadaşımız gözaltına alındı.
AKP Genel Başkanının ‘HDP’ye oy verenlere dahi hesap sorulacağı’ yönündeki tehdidinin ardından partimize dönük operasyonların gerçekleştirilmesi tesadüf değildir. Özellikle partimize dönük bu yönelim son üç yıldır ‘Çöktürme Planı’ dedikleri konseptin bir parçasının sonucudur.
İçlerinde milletvekillerimizin, belediye eş başkanlarının, olduğu on binlerce kişi hala cezaevlerinde rehin tutulmaktadır.
Partililerimize yönelik operasyonlar, HDP'ye yönelik yok etme siyasetidir. HDP, tutuklamalarla baskılarla sindirilemeyecek kadar toplumsallaşmış bir harekettir. Bunu görmek istemeyenlerin seçim sonuçlarına bakmalarını isteriz. Üç yıldır başaramadıklarını bu siyasi operasyonlarla da başaramayacaklar. Çünkü HDP halklaşmıştır, bu coğrafyanın bir hakikatidir. Tutuklamalarla, baskılarla sindirilemeyecek düzeyde toplumsallaşmış bir harekettir. Bütün bu hukuksuzluk, baskı ve zulüm politikalarına karşı HDP, bu politikaları boşa çıkarmıştır. HDP’ye yapılanların binde biri bunlara yapılsa ya da bırakın bu baskı politikalarını; sadece rant muslukları kesilse bu muktedirlerin nasıl parçalanacağını biliyoruz. Partimize yönelik gerçekleştirilen bu konseptinin bir kez daha kınıyoruz. Arkadaşlarımızın bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını gerektiğini belirtiyoruz.
Ekonomik Kriz, Sayın Öcalan Üzerinde Derinleştirilen Tecrit Politikalarının da Bir Sonucudur
Özellikle son bir haftada iyice görünür olan bir ekonomik kriz tartışılıyor. Bu kriz daha çok ekonomik veriler üzerinden tartışılıyor, ama bu ekonomik krizin sadece ekonomik kriz olmadığını biliyoruz. Bu aynı zamanda bir siyasi krizdir, AKP iktidarının yönetememe krizidir. AKP’nin tek adam rejimini inşa krizinde açığa çıkan sosyal ve siyasal krizin bir yansımasıdır. Son 16 yılda adım adım kurumsallaştırılmaya çalışılan faşizm, yine Kürt sorununa yönelik baskıcı, inkarcı, asimilasyoncu ve savaş politikalarının derinleşmesi, yine İmralı’da Sayın Öcalan üzerindeki derinleştirilen tecrit politikalarının bir sonucu olarak bu ekonomik krizi görmek gerekiyor.
Milliyetçi histerilerle sanki ekonomik savaş veriliyormuş gibi yandaş medya eliyle algı operasyonları yapılmaktadır. Ancak bu bir ekonomik savaş falan değil, AKP rejiminin tek adam krizidir. Bu ülke kaynaklarının nerelere harcandığına baktığımızda bu ekonomik krizin nedenlerini de çözmüş olacağız. Ülke kaynaklarının yandaşlara rant olarak sunulması krizidir. HDP Kadın Meclisi olarak mevcut krizi böyle değerlendiriyoruz.
Ekonomik krizin faturası yoksullara ve kadınlara kesiliyor
Dünya deneyimlerinde de, faşizmi yaşayan ülkelerin deneyimlerinde de gördüğümüz gibi ekonomik krizin faturası yoksullara ve kadınlara kesilmek istenmekte, ekonomik kriz zamanlarında önce kadınların işine son verilmektedir. Kriz zamanlarında kadınların ailede, ev içinde yükünün çok daha fazla artığını biliyoruz. Aynı şekilde kriz dönemlerinde cinsiyetçiliğin, erkek egemenliğinin kışkırtıldığını, kadının bedeni ve emeği üzerinden erkek egemen zihniyetin güçlendirilmeye çalışıldığını biliyoruz. Kriz süreçlerinde erkek egemenliği ve cinsiyetçilik kadın bedenine ve kadın emeğine şiddet olarak geri dönmektedir. Son 16 yıldır AKP’nin, yarattığı hem sosyal krizlerde hem de siyasal krizlerde doğrudan kadın bedenine ve emeğine yöneldiğini, kendini bunun üzerinden var etmeye çalıştığını, dolayısıyla kadın kazanımlarına el atıldığı politikalarından da görüyoruz.
“Ayşe Teyze’nin dolarla ne işi var” sözleri cinsiyetçi politikaların sonucudur
Bazı ‘tuzu kuru’ların söylediği “Ayşe Teyze’nin dolarla ne işi var” sözleri de bu cinsiyetçi politikaların bir sonucudur. Temel gıda maddelerine yapılan zammın, alınamayan ilaçların bedelini doğrudan kadınlar hissetmektedir. Yükselen doların aslında geçim derdinde olan Ayşe Teyze’nin de, yoksul Mehmet Amca’nın da sorunu olduğu ortadadır. Bu tür cinsiyetçi söylemler, şövenist hezeyanlarla algı yaratılarak aslında krizin hesabını vermeme, sorumluluğu gizleme politikasının parçasıdır.
Bu krize son vermek için bu rantçı, peşkeş çekme politikalarına son verilmesi gerekmektedir. Yine Kürt sorununda demokratik bir çözüm için demokrasi ve özgürlüklerin önünün açılması ve İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması gerekmektedir. Topluma yönelik baskıcı politikalara son verilmesi gerekmektedir.
Mülteci kamplarının denetime açılması gerekiyor
Bilindiği gibi ülkelerinde yaşanan savaştan dolayı milyonlarca insan yerlerini yurtlarını terk etmek zorunda kalmıştır. Türkiye’de 4 milyona yakın mülteci var ve bunların büyük çoğunluğu kadınlar ve çocuklardır. Özellikle Urfa Ceylanpınar’da Kaymakamlığa bağlı Telhamut Çadır Kentinde kadınların gündelik zaruri ihtiyaçları karşılığında çadır kentte çalışan görevliler tarafından istismar edildiği, cinsel ilişkiye, fuhuşa zorladıkları basında da yer almıştır. Kadın Meclisi olarak bu konuyu takip etmeye devam ediyoruz. Soru önergeleri ile Meclis gündemine de taşıdık. Bu istismarda ismi geçenlerin, yani birincil sorumluların kamp çalışanları olmasına rağmen halen ilgili yetkililerden bu olayla ilgili tek bir açıklama yapılmış değildir.
Savaştan kaçan kadın ve çocukların savaştan beter koşullara maruz kalması bir savaş suçudur, bir insanlık suçudur. Uluslararası diplomasi de AKP’nin mültecileri bir koz olarak kullandığını, mülteci meselesini istismar ettiğini hepimiz yakından görüyoruz. Fakat bugün mülteci kamplarında, çadır kentlerinde özellikle kadın ve çocuk mültecilere dönük şiddet, istismar ve zorla fuhuş olaylarıyla ilgili hesap vermeyen, çadır kentleri ve kampları denetlemeyen, açık ve şeffaf olmayan bir mülteci politikasıyla, anlayışla da karşı karşıyayız. Bizler kadın örgütleri ve HDP Kadın Meclisi olarak; bir an önce mültecilerin kaldığı tüm bu çadır kentlerin, kampların kadın örgütlerinin, STK’ların ve ilgili kurumların denetimine açık hale getirilmesini gerektiğinde ısrar ediyoruz.
AKP, cezaevlerini kendi faşizan politikalarının bir laboratuarı olarak görüyor
Gündemimizdeki en önemli konulardan biri de maalesef cezaevlerinde gittikçe artan sorunlar ve hak ihlalleridir. Bizler cezaevlerindeki sorunları hem Meclis’te hem bu kürsülerde hem sokakta sürekli dile getiriyoruz. Bugün cezaevleri denilen yerlere baktığımızda aslında artık cezaevi demek çok zor, toplama kampı demek daha doğru olacaktır. Her gün yakınları cezaevlerinde olan ailelerden onlarca başvuru alıyoruz. Özellikle Mersin/Tarsus cezaevlerindeki hak ihlalleri ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Ayakta sayım, keyfi görüş yasağı, kaba dayak, işkence, revire çıkarmama, çıplak arama gibi hak ihlallerinin sıkça yaşandığını biliyoruz.
Geçen hafta Meclis Grup Başkanvekilimizin ve milletvekillerimizin de olduğu bir heyetimiz Mersin Tarsus’a gitti. Orada yetkililerle görüşüp açıklamalarda bulundular. Ancak maalesef herhangi bir iyileşme, bir düzelme söz konusu değil. AKP, cezaevlerini kendi faşizan politikalarının bir laboratuarı olarak görüyor ve bu minvalde bir tutum, politika sergiliyor. OHAL döneminde cezaevlerini inceleyen, cezaevleriyle dayanışan ve bir tür denetim mekanizması gören kurumların kapatılması da bu hak ihlallerinin ve işkencelerin artmasında etkisi olmuştur. Cezaevlerine yönelik bu uygulamalar derhal son bulmalıdır.
78 yaşındaki Sisê ana da 19 aylık Arîn bebek de cezaevinde
Medyada da çokça gündeme geldi Arîn bebek annesiyle beraber cezaevinde kalıyor. Arîn bebek astım hastası ve cezaevinde ilaçları verilmiyor. Daha önce Arîn bebeğe bizlerin müdahaleleri ve kamuoyu baskısı sonucu ilaç verilmeye başlanmıştı, ancak bugün tekrar ilaç verilmediğini babasından öğrendik. Arîn bebeğin sağlık durumundan dolayı bir an önce annesinin cezasının ertelenmesi veya ev hapsine çevrilmesi gerekmektedir. Yine benzer şekilde 78 yaşında cezaevinde olan ve birçok hastalığı olan Sise Bingöl’ün, durumuna onlarca kez değinmiştik. 78 yaşındaki ağır hasta bir kadının cezaevinden cenazesinin çıkması kamuoyu vicdanında derin yaralar açacaktır. Hem 78 yaşındaki Sise ananın hem de 9 aylık Arîn bebeğin yeri cezaevi değildir ve bir önce cezaevinden çıkmaları gerekiyor.
AKP’nin politikaları sonucunda her gün işçiler yaşamını yitiriyor
İş cinayetleri bu ülkenin kanayan yaralarından bir tanesidir. İş cinayetlerinde yaşamını yitiren işçilerin yüzde 98’i sendikasız ve bu kazaların birçoğu önlenebilir kazalardır. Ancak AKP’nin rant, sömürü politikalarının sonucu olarak her gün işçiler yaşamını yitirmeye devam ediyor. İstanbul Tarihi Sirkeci PTT binasının restorasyonunda çalışan Dilek Dayar isimli genç kadın ihmalkarlık sonucu iş cinayetinde yaşamını yitirdi. Ailesine bir kez daha başsağlığı diliyorum. Bu iş cinayetinin takipçisi olmaya devam edeceğiz.
HDP Kadın Meclisi olarak, kadına yönelik gelişen tüm bu baskı, şiddete ve baskıcı politikalara karşı karşı önümüzdeki dönemde kadın örgütleri ile birlikte mücadele yürütme kararlılığı içerisinde olacağız.
15 Ağustos 2018