Taşdemir, çocuk istismarının önlenmesi, hükümetin ve kamu kurumlarının sorumluluğunun ele alınması talebiyle meclis araştırması istedi

Ağrı Milletvekilimiz Dilan Dirayet Taşdemir'in araştırma önergesi:

GEREKÇE ÖZETİ

Cinsiyet eşitsizliği, kadınlığa dair değer, çıkar ve rollerin değersizleştirilmesi yoluyla, erkekliğe dayalı yeni bir iktidar rejimi inşa etmektedir. Erkekliğin kışkırtılmasına dayanan bu rejim, çocuklar ve kadınlara farklı biçimlerde şiddet olarak yansımaktadır.

Türk Psikiyatri Derneği ‘Çocuk Cinsel İstismarı Bilgilendirme Dosyası’ raporuna göre Türkiye’de yılda ortalama tam 8 bin çocuk cinsel istismar mağduru olmaktadır. Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği’nin ‘2016 Çocuk İstismarına Yönelik Raporu’na göre ise, son 10 yılda çocuk istismarı vakaları yüzde 700 artış göstermiştir.

Son dönemde toplumda ciddi bir rahatsızlık yaratan çocuk istismarı vakaları bu erkekliğin kışkırtıldığı cinsiyet rejimi çerçevesinde ele alınmalıdır. Çocuk istismarı suçu cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan bir suçtur. Bu tür olayların ortaya çıkarılmasının önünde oluşan gizli mutabakat, istismarcıları kollayan tutumlar, genel olarak erkekliği yücelten, kadını anneye indirgeyen açıklamalar, kız ve erkek çocuklarının bir arada toplumsallaşmasını cinsellik temelli yorumlarla engelleyen politikalar bu suçlara meşru bir zemin yaratmaktadır. Bir yandan erkek şiddetinin farklı biçimlerini kışkırtılırken öbür yandan çocuklar ve kadınlar bu şiddet karşısında korunmasız ve değersiz hale getirilmektedir.

Çocuk istismarı suçlarını sapıklıkla özetleyip münferitleştiren yaklaşımlar, bu olayların ardındaki asıl sorunu ve sorumluları gizlemektedir. “Sapık” olarak kodlanan failler, çocuklara ve kadınlara yönelik tavrı dışında, gündelik yaşamlarında gayet “normal” bireylerdir. “Anormallikle” ilişkilendirilen semptomun erkeklik değerleri açısından son derece “normal” olduğu görülmektedir.

Özellikle Özgecan cinayetinden sonra sosyal medyada başlayan #sendeanlat paylaşımları, ülkedeki hemen her kadının taciz mağduru olduğunu göstermiştir. Cinsel şiddet kadınlar açısından neredeyse yaşam boyu risklerden biridir. Buna karşın çocuk istismarlarına gösterilen tepkinin evlilik içi tecavüz ve kadına yönelik fiziksel şiddet konusunda gösterilmiyor olması, çocuk istismarı vakalarını sapıklık üzerinden açıklayan söylemlerin, çocuk istismarını besleyen cinsiyetçi eğilimleri görünmez kıldığını ortaya koymaktadır.

“Yüce Türk Milleti” ve/ya “sıcak aile” söylemleri ile milliyetçi ve cinsiyetçi yaklaşımların körüklenmesi, istismar vakalarının ortaya çıkmasının önündeki en önemli engeli oluşturmaktadır. Bu söylemler bu türden olayların gizlenmesi yönünde bir suç ortaklığını inşa etmektedir.

Çocuk istismarının cinsiyetçilikle ilişkili boyutunun değerlendirilmesi, istismarın önlenmesi, hükümetin ve kamu kurumlarının bu konudaki sorumluluklarının ele alınması, cinsiyetçi tutum ve anlayışların toplum ve siyasetten tasfiye edilmesi hedefiyle Anayasa’nın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

GEREKÇE

Türkiye çocuk istismarı haberleri ile çalkalanmakta, bu vakaların giderek yaygınlaştığı dikkat çekmektedir.

7 Şubat’ta Gösteri Sanat Okulu’na bağlı (17-58 yaş arası) 7 üyenin 2 yıl önce 8 yaşından küçük 3 çocuğu kaçırıp tecavüz etmekle suçlandığı haberi ortaya çıktıktan sonra, Adana’da sokak düğünü sırasında düğün sahibinin evde uyuyan 3 yaşındaki kız çocuğuna tecavüz etmeye çalışan bir kişi yakalandı. Manavgat’ta annesi kanser tedavisi gören 4 yaşındaki öz çocuğuna 1.5 yıl tecavüz eden ve çocuğun tıbbi müdahaleyle giderilmeyecek kadar zarar görmesine neden olan ‘baba’ ise, çocuğun olayları anlatmasına ve yerleri göstermesine, hastane raporlarına rağmen “serbest bırakıldı”.

Yapılan araştırmalar istismarcının çoğunlukla erkek, çekirdek aile, geniş aile, yakın çevre ya da eğitim kurumlarından; çocuğun, hatta ailenin de tanıdığı biri olduğunu göstermektedir. Cinsel istismar yaygın kanının aksine sıklıkla sokakta, arazilerde değil; çocuğun bildiği, güvende hissettiği mekanlarda gerçekleşir. Olayın olduğu yer genellikle ev, okul gibi çocuğun içinde bulunduğu yakın çevresidir. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) tarafından yürütülen ensest atlası çalışmasında dedelerin, babaların ve abilerin faillerin çoğunluğunu oluşturduğunu, çocuk istismarının bilinen ve göz yumulan bir durum olduğunu göstermektedir.

AKP Hükümeti kurmaylarının kimi ifadelerinin, yargı kararlarının, kamu görevlilerince yapılan açıklamaların erkek şiddetini meşrulaştıran bu sosyal normalliğin inşasında etkili olduğu anlaşılmaktadır.

Son dönemde özellikle Diyanet’in resmi web sitesinde 'buluğ'u tanımlarken, kızların 9, erkeklerin ise 12 yaşına basmaları halinde buluğa erdiklerini açıklayarak evlilik ehliyetine işaret etmesi kamouyunda tepki uyandırmıştır. Çocuk istismarı dini referanslarla bir kamu kurumu eliyle meşrulaştırılmıştır. Benzer şekilde;  '6 yaşında çocukla evlenilir' diyen Sosyal Doku Vakfı Başkanı Nurettin Yıldız, hakkındaki haberlere ve tweetlere yayın yasağı kararı aldırırken, yorum hakkında “Bu pedofiliye girer” yorumunu yapan gazeteci Orhan Gökdemir’e, “hakaretten” 2 bin 900 TL ceza verilmiştir. Tam bu cezanın verildiği dönemde “İmam Ahmet Vakfı" logosu ve “Ebu Zerka Dersleri” başlığıyla yaptığı dini içerikli sohbetleri Youtube üzerinden 'Ebu Zerka' adıyla paylaşan şahsın 9 yaşındaki çocukla evlilik konusunda dinen bir sakınca olmadığını hatta 1 yaşındaki çocukla bile evlenilebileceğini söylediği ortaya çıkmıştır. Ebu Zerka’nın internet sitesi, facebook ve youtube sayfasına ulaşmak hala mümkünken, bu tür istismar vakalarını haberleştiren Jin News Hükümet kararıyla tam 7 kere engellenmiştir.

Yine, İstanbul Küçükçekmece’deki Kanuni Sultan Süleyman Devlet Hastanesinde 5 ayda 18 yaşından küçük 115 hamile çocuk getirildiği ortaya çıkmıştır. Bu vahim durumu ortaya çıkaran sosyal hizmet çalışanı bir gazeteye verdiği röportajda görevde olduğu 1 Ocak 2017- 9 Mayıs 2017 döneminde hastaneye yılda 18 yaşın altında 450-500 hamile çocuk getirildiğini ifade etmiştir. Buna karşın olayı ortaya çıkaran görevlinin görev yerini iki defa değiştirilip hakkında soruşturma başlatılmış, 115 çocuğun bildirimlerinin yapılmaması ile ilgili olarak İstanbul Valisi Vasip Şahin soruşturmaya izin vermediği anlaşılmıştır. Ayrıca Şahin,  15 yaş üstü ise bildirilmesi zorunlu değil, diyerek ayrı bir sorumsuzluk örneği göstermiştir. Oysa, TCK’ya göre 18 yaşını doldurmamış herkes çocuktur. TCK 103 e göre 18 yaşını doldurana kadar tüm hamilelikler suçtur. Bildirmemek ise ayrı bir suçtur. Ayrıca 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’na göre bildirim yükümlülüğü olan meslek elemanları (öğretmen, doktor, hemşire, sosyal hizmet uzmanı, polis vb) dışında da her birey çocuk istismar şüphesini bildirebilir. Bildirim bir suçlama değildir; düşüncenin dile getirilmesi ve çocuğun durumunun soruşturulup değerlendirilmesi için yapılmış bir taleptir.

Eğitim-Sen tarafından Ocak ayı içerisinde açıklanan raporda da söz konusu istismarlarda kamu kurumlarının istismarcıyı kollayan yaklaşımlarına dikkat çekilmiş, okullarda taciz skandalları bir biri ardına gelmeye başladığı vurgulanmıştır. Raporda; bir öğretmenin istismarda bulunduğu öğrencisiyle ilgili öğrencinin babasını tehdit etmesi ve şeriat mahkemesine gitmeyi teklif etmesi ve bunlar yaşanırken adli birimlere yansımasına rağmen Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmenle ilgili olay basına yansıyana kadar öğretmeni açığa almaması, Silvan’daki okul müdürünün öğrencisine tacizde bulunması sonucunda olayın Savcılığa intikal edip hakkında yakalama kararı olmasına rağmen MEB’in olay basına yansıyana kadar müdürü görevden almaması gibi örneklere yer verilerek eğitime ve eğitimciye olan güvenin ortadan kalktığı ifade edilmiştir.

Geçtiğimiz yıl, Adnan Menderes Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde, okul müdürü Salim Y. ve bazı öğretmenler, kız öğrencileri taciz ettiği iddiaları üzerine yaşananlar da Eğitim-Sen’in iddialarını doğrulamaktadır. Okulda tacize uğrayan genç kızların ise ifadeleri alındıktan sonra beklenmedik bir gelişme yaşanmış, öğrencileri dinleyen ve olayı savcılık aşamasına getiren Müdür Yardımcısı Zeynep Özdemir'in, olayı ortaya çıkardığı için, bir başka okula sürüldüğü belirlenmişti. Benzer şekilde, İstanbul Kartal’da okul müdürünün sözlü ve yazılı tacizine uğradığını söyleyerek savcılığa başvuran kadın müdür yardımcısının da, bir başka okula sürgün edildiği öğrenilmişti. Aynı yıl Kayseri'de lise öğrencisi 17 yaşındaki Cansel Buse K.'ye cinsel istismarda bulunarak intiharına neden olduğu iddiasıyla tutuklanan matematik öğretmeni Bayram Özcan, yargılandığı 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nce 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırılıp tahliye edilmişti.

İzmir'de gönüllü olarak gittiği köy okulunda 22 yıldır görev yapan okul müdürünün kız öğrencileri istismar ettiğini ortaya çıkaran Saadet Öğretmen’in basına yaptığı açıklamalar da istismarın ortaya çıkarılmamasına yönelik gizli mutabakatı gözler önüne sermektedir. Saadet Öğretmen "Kimse bu çocukların davasını üstlenmek, gereken cezayı vermek için harekete geçmek istemedi! Herkes durumu idare etmenin peşindeydi. 'Alışın Saadet Hanım, erkek çocuklarına bile yapılıyor, kızlara yapılmış çok mu!' diyen bile oldu bana. Böyle bir ülke olduk" şeklinde konuşmuştur. Açıktır ki, kamu görevlileri istismarın açık edilmesini bir kamu görevlisi yükümlülüğü değil, bir toplumsal yük olarak görmektedir. Bu anlayışta kuşkusuz, milliyetçi söylemlerle mitleştirilen “Yüce Türk Milleti” algısı etkili olmaktadır. Nitekim AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Mahir Ünal’ın “Zannedersiniz ki bu millet, hırsızlıktan, tacizden, bu millet çocuk istismarından, çirkin işlerden başka sanki hiçbir şey yapmıyor" diyerek Türkiye'nin önüne geçilmek istendiğini belirtmesi, bir devlet yetkilisinin giderek artan istismar olayları karşısında “Yüce Türk Milleti” imajını koruma refleksini göstermesi de, söz konusu tezi doğrulamaktadır.

İstismarlar engellenmez, istismarcılar kollanırken, bu yönde çalışmalar yürüten derneklerin kapatılması ya da kimi derneklerin bu yöndeki çalışmalarının engellendiği de görülmektedir. Bu noktada çocuk İstismarıyla Mücadele Derneği’nin çocuk istismarı konusunda çocukların eğitimi için hazırladığı karikatürlü broşürün dağıtımının dönemin İzmir İl Milli Eğitim Müdürü olan, şu anda Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü görevinde bulunan Vefa Bardakcı tarafından engellenmiş olduğunu hatırlamak gerekir. Hükümetin çocuk istismarının önlenmesine yönelik çalışmalar yürüten Derneklere yönelik engellemelerle gündem olurken, Ensar Vakfı gibi çocuk istismarı ile anılan kurumlarla protokol imzalaması tepki çekmektedir.

Çocuk İstismarıyla Mücadele Derneği, 2016 yılında İzmir'de öğretmenler arasında bir araştırma yapmış, araştırma öğretmenlerin yüzde 41'inin çocuk cinsel istismarıyla karşılaştığını, yüzde 30'unun üç ve üzeri cinsel istismar olgusuyla karşı karşıya kaldıklarını ortaya koymuştu. Araştırmaya katılan öğretmenlerin yüzde 84'ü çocuk istismarına karşı eğitim istediğini söylemişti.

Türkiye’de çocuklara yönelik istismar vakalarını araştıran Türk Psikiyatri Derneği’nin, ‘Çocuk Cinsel İstismarı Bilgilendirme Dosyası’ başlıklı son çalışması utanç tablosunu bir kez daha gün yüzüne çıkarmıştır. Rapora göre Türkiye’de yılda ortalama 8 bin çocuk cinsel istismar mağduru olmaktadır. TÜİK’in 2015 verilerine göre suç mağduru çocuk sayısı 122 bin olmakla birlikte bunların yüzde 10’unu cinsel suçlar oluşturmaktadır. Adli sicil kayıtlarına göre son 5 yılda çocuk istismarı dava sayısında yüzde 50 oranında artış olmuştur. 

Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneği’nin ‘2016 Çocuk İstismarına Yönelik Raporu’na göre, son 10 yılda çocuk istismarı vakaları yüzde 700 artmıştır. Türkiye'nin Avrupa’daki en yüksek "çocuk yaşta evlendirilen kız çocukları" oranına sahip olduğu vurgulanmaktadır.  

ECPAT 2015 yılı Türkiye Raporuna göre, çocuklar, Türkiye’de cinsel şiddete en fazla maruz kalan grubu oluşturmaktadır. Türkiye’deki cinsel suçların yüzde 46’sı çocuklara karşı işleniyor. Türkiye, cinsel istismar amacıyla insan ticareti ve çocuk evlilikleri nedeniyle, Küresel Kölelik Endeksi’nde modern köle sayısında da Avrupa’da birinci konumunda yer almaktadır.

Bu nedenlerle; çocuk istismarının cinsiyetçilikle ilişkili boyutunun değerlendirilmesi, istismarın önlenmesi, hükümetin ve kamu kurumlarının bu konudaki sorumluluklarının ele alınması, cinsiyetçi tutum ve anlayışların toplum ve siyasetten tasfiye edilmesi hedefiyle Anayasa’nın 98’inci, İçtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

21 Şubat 2018