Sosyal Medya Kanun Teklifine ilişkin muhalefet şerhimiz

Yarın (28 Temmuz) TBMM Genel Kurulu'nda görüşülecek olan Sosyal Medya Teklifine ilişkin muhalefet şerhimiz:

TBMM ADALET KOMİSYONU BAŞKANLIĞINA

2-3050 SIRA SAYILI İNTERNET ORTAMINDA YAPILAN YAYINLARIN DÜZENLENMESİ VE BU YAYINLAR YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARLA MÜCADELE EDİLMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİNE DAİR

HALKLARIN DEMOKRATİK PARTİSİ MUHALEFET ŞERHİ

İnsanlık tarihi boyunca birçok toplum birbirinden bağımsız olarak yazıyı icat etmiştir. Mesela Mezopotamya’da çivi yazısının ortaya çıkmasından birkaç yüzyıl sonra Eski Mısır’da hiyeroglif yazısı doğmuştur. Mayalar ve Aztekler gibi Amerika’nın eski uygarlıkları da Eski Dünya’dan bağımsız olarak farklı yazı sistemleri bulmuş ve kullanmışlardır. Kuşkusuz bunun temel sebebi düşüncenin ifade edilmesidir. Bir zaman sonra Romalıların "verba volant scripta manent" şeklinde ifade edecekleri söz uçar yazı kalır mottosu insanlık tarihi boyunca farklı biçimlerde kullanıldı, farklı biçimlere evrildi. Çinlilerce bulunan matbaanın Gutenbergler tarafından geliştirilmesi ile yazı daha da önem kazanırken yeni boyutlara da ulaştı. Çünkü sözlerin, zamanın erozyonuna yenik düşeceğini tecrübe edinen insanlık, yazılı belgelerin kalıcılığında kendisine yeni yollar bulacaktı.

Rönesans ve reform hareketlerinin itici gücünü oluşturan bu gelişmeler elbette düşüncenin ifade edilebilmesi hakkına dair bilincin gelişmesine de katkı sunmuştur. “Düşünüyorum, o halde varım” sözleriyle yoğrulan varlık bilinci, sorgulamayı, bilmeyi, öğrenmeyi, gerçeklere ulaşma hakkını da beraberinde getirmiştir. İnsanın doğasında var olan “gerçekleri bilebilme” arzusu ve hakkı, düşüncenin gelişimine doğru bir yol açmıştır. Günümüzde anayasal güvence altında olan habere ulaşma hakkı elbette bundan ayrı düşünülemezdir.

Fakat bazı toplumlar için düşünce ve onun ifade ediliş biçimleri hala bir tehlike olarak görülmekte; düşüncenin insanlığın gelişimine sunduğu katkıyı yadsıyan zihniyetler buna dair alanları kısıtlamak için yasakları devreye sokmaktadır. Türkiye için de ne yazık ki gerçekleşen durumlar bundan ibarettir. Düşüncenin suça dönüştürüldüğü örneklerin daha da artırılmasına ve ne yazık ki halkın gerçeklere erişiminin kısıtlanmasına yönelik pek çok girişim söz konusu olmuş ise de komisyon gündemine getirilen bu yasa teklifi gelinen en üst fazdır.

AKP iktidarı boyunca internet yasakları çeşitli vesile ve gündemlerle uygulanmış; basın ve yayına getirilen sansürün etkisiyle alternatif haber alma kanallarına dönüşen sosyal medya mecrası da bu yasaklardan en büyük payı almıştır. Yasaklar silsilesi ve basında uygulanan sansür AKP iktidarının alametifarikası durumuna gelmiş, ülkede yaşananlar istibdat dönemini dahi aşmıştır. Türkiye, uzunca bir süredir basın-yayın özgürlüğünün ihlali, tutuklu gazeteciler, kapatılan yayın organları ve sosyal medyaya dönemsel olarak getirilen kısıtlamalar nedeniyle dünya gündeminde yer alan bir konumdadır. Türkiye basın-yayın özgürlüğü bakımından her daim otosansür mekanizmalarının da işletildiği bir geçmişe sahiptir. Sansür ve otosansüre dair geçmişe ilişkin pek çok hadise söz konusu olup, bir milat olarak kabul edilebilecek bir gelişme 2004 yılında Pamukova’da gerçekleşen bir tren kazasının ardından bir gazetecinin Ulaştırma Bakanının istifa edip etmeyeceğine yönelik sorusuna dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından “sen hangi gazetedensin” şeklindeki sorusu olarak ifade edilmektedir. Bu miladi gelişmenin akabinde gazeteciler soru sormayı dahi unutur pozisyona getirilmiş, iktidarı eleştirenlere yaşam hakkı tanınmamıştır. Gazetecilik sadece iktidar yanlılığı ile eşdeğer bir pozisyona sokulmuştur.  Çünkü muhalif medya kanalları kapatılma, yayınlarının engellenmesi, çalışanlarının cezaevine konulması gibi son derece ağır neticelere maruz bırakılmaktadırlar. Tam da bu yüzden twitter ve facebook gibi sosyal paylaşım siteleri halkın haber alma hakkının sağlandığı mecralardan olmuştur. Fakat internetin yavaşlatılması başta olmak üzere bazı hesapların tehdit altında bırakılması, haberlere getirilen erişim yasakları gibi uygulamalar hızla devam etmiştir. İktidarın yönetme krizine dair her bir toplumsal gelişme bu yasaklardan nasibini alırken, sorumluların hesap vermelerini gerektirecek hadiseler toplumdan gizlenmek istenmiştir. Basında sansüre bir milat olarak geçen Pamukova tren kazasını ne yazık ki başka kazalar izlemiş, Çorlu tren kazası hadisesine dair haberlere getirilen erişim engeli de göstermiştir ki, iktidar yaptığı trafik kazalarını görünmez kılmak istemektedir. Bu görünmezliğin sağlanması için de bu kanun teklifi iktidarın sığındığı bir can simidi olmuştur. Ancak iktidarın kendisine seçtiği can simidinin ülke halklarını nefessiz bırakacağı tartışmasızdır.

Yasa metninin bütününe bakıldığında internetin ne olduğunu, dinamiklerini ve teknik temellerini bilmeyen ancak Türkiye’de inşa ettikleri hakimiyet rejimi için gereken otoriter baskı mekanizmalarını tanımlamaya çalışan, günümüzü yakalayamamış, bununla beraber sadece “yasak”lara özgülenmiş bir metinle karşı karşıya olduğumuz açıktır. İşbu kanun teklifi metni, internete adeta matbaada basılmış korsan yayın muamelesinin dışa vurumudur. Kendisini afişe eden “yeşil küre” fikri ne kadar dijital iletişimden ve sosyal medya dinamiklerinden anlayan bir aklın ürünüyse bu kanun teklifini de o şekilde yorumlamakta beis yoktur.

Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir. Heraklit “aynı suda iki kez yıkanılmaz”ı boşuna sarf etmemiştir. Yahut, “.. her şey değişip akmada, bu hal beni hayran bırakmada…”  İşte dünyadaki tüm canlılar, ekosistemler ve insanların oluşturduğu yönetim biçimleri değişiyor. Demokratik sistemler de evrimleşiyor, gelişiyor. Az evvel de söz ettiğimiz üzere bu gelişim sürecinde matbaa ne denli önemli ise günümüzde de internet o denli önemlidir. Çünkü artık, elimizde basılı bir Anayasa kitapçığı olmadan da metni okuyabiliyor olmamız artık internet sayesindedir.  İnternet ortamını ise yasaklarla, mesul müdür atayarak, bürokrasiyi egemen kılarak yönetmek kabil değildir. Bu değişimin ve gelişimin özüne aykırıdır.

Komisyon gündemine gelen bu kanun teklifi iktidarın zihnini dile getirirken geçmiş dönem uygulamalarını da tekrar önümüze sermiştir. Geçmiş yıllara doğru kısa bir gezinti yapacak olursak; 2012 başı ve 2019 birinci yarı yıl sonu itibarı ile Twittera dünya genelinde gönderilen 7 bin 396 mahkeme kararından toplam 5 bin 487 (%74) mahkeme kararının Türkiye’den gönderilmiş olduğunu bir kez daha hatırlamış oluruz.  Türkiye bu kategoride açık ara birinci sırada yer alırken, 1.096 karar ile Rusya ikinci sırada, 336 kararla Brezilya üçüncü sırada yer almıştır.

Dünya genelinde diğer çıkartma taleplerine bakıldığında Twitter’a toplam 66.007 talep gönderildiği ve bu taleplerden en fazlasının, 30.769 (%46) taleple Türkiye’den gönderildiği, 14.284 taleple Rusya’nın ikinci sırada ve 6.435 taleple Japonya’nın üçüncü sırada yer aldığı görülmektedir.

Dünya genelinde, genel toplamda Twitter’dan toplam 181.271 hesabın kapatılması veya ülke bazında görünmez kılınması talep edilmiştir bunların. Twitter toplamda sadece 2.877 hesabı kapatmış veya görünmez kılmıştır. Şikâyet konusu hesap sıralamasında Türkiye 84.258 (%46) hesapla ilk sırada yer alırken, 6.209 hesapla Rusya ikinci sıra- da ve 10.960 hesapla Japonya üçüncü sırada yer almıştır.  Twitter’da  kapatılan veya görünmez kılınanan toplam 2 bin 877 hesaptan 2 bin 243’ü Türkiye’ye aittir.

Yani Türkiye tarafından şikayet edilen toplam 84 bin 258 hesaptan Twitter sadece 2 bin 243 hesap için engelleme kararı vermiştir. (%2.6 )

Facebook’ta da durum twitterdan farklı değildir. 2013’ün ikinci yarısından 2017 sonuna kadar Facebook Türkiyeden toplam 24.137 içeriği çıkartırken, 2019 içinde toplam 1.135 içeriği çıkartmıştır. 2018de çıkartılan içerik sayısı ise 2.381dir.

2013-2019 yılları arasında Facebook platformundan en çok içerik çıkartılan ülkeler arasında Türkiye 24.137 içerikle dördüncü sırada yer alırken Hindistan 72.906 içerikle birinci, Fransa 43.518 içerikle ikinci, Meksika 31.818 içerikle üçüncü sıradadır.

2019 yılı için ise içerik çıkartma sıralamasında Türkiye 1.135 içerikle sekizinci sırada yer alırken, birinci sırada 7.960 içerikle Pakistan, 6.946 içerikle Meksika ikinci sırada ve 2.958 içerikle Rusya üçüncü sırada yer almıştır.

Google de ise;2009-2019 yılları arasında çıkartılması talep edilen 65.973 içerikten 47.167 tanesi mahkemeler tarafından talep edilmiş, mahkeme kararlarına istinaden Google tarafından 17.062 içerik çıkartılmış veya Türkiye’den görünmez kılınmıştır. Mahkemeler dışında gelen (BTK, emniyet birimleri, devlet kurumları, gerçek ve tüzel kişilerden) toplam 5.353 taleple 18.725 içeriğin çıkartılması talep edilmiş, Google bu diğer taleplere istinaden 7.989 içeriği çıkartmış veya Türkiye’den görünmez kılmıştır. Dolayısıyla, 2019 Birinci Yarı Yıl sonu itibarı ile talep edilen 65.973 içerikten 25.051 tanesi çıkartılmış (sadece %37’si) veya Türkiye’den görünmez kılınmıştır.

Taleplerin büyük bir kısmı iftira ve hakaretle ilgili olmakla birlikte, milli güvenlik, mahremiyet ve gizlilik, uyuşturucu madde ve müstehcenlik ile ilgili talepler de Google’a Türkiye’den gönderilmektedir.

Google’ın 2019un ilk yarısı raporunda verilen bir örnekte Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan, Yeni Zelandan Christchurch şehrinde bir Cuma namazı sırasında iki camide yaşanan terör saldırısıyla ilgili 70 YouTube videosunun kısıtlanması yönünde bir talep alındığı belirtilmiş ve Google tarafından bu talepte yer alan 8 videonun YouTubeun Topluluk Kurallarını ihlal etmesi nedeniyle kaldırıldığı ve kalan 62 videonun da BTK talebinden önce YouTube tarafından kaldırıldığı belirtilmiştir. Fakat, hatırlanacağı üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yeni Zelandadaki terör saldırısının Facebook, YouTube ve diğer sosyal medya platformlarından kaldırıla görüntülerini 2019 Yerel Seçimleri öncesinde Tekirdağ ve İstanbul Gaziosmanpaşada gerçekleştirdiği seçim mitinglerinde yayınlamıştı.

Google’a Türkiye’den en çok hakaretle ilgili mahkeme kararı gönderildiği görülmektedir. Hakaret içerdiği gerekçesiyle Türkiye tarafından Google’dan kaldırılması talep edilen içeriklerden bazıları:

*Google tarafından verilen örnekler arasında, üst düzey bir hükümet yetkilisinden, Türk hükümetini eleştiren bir kitabın resmini içeren bir Google Drive dosyasının kaldırılması yönünde bir talep geldiği fakat dosyanın kaldırılmadığı,Türkiye’deki çok üst düzey bir Devlet görevlisinin siyasi karikatürlerinin yayınlandığı iki farklı Google Grupları yayını, iki Blogger yayını, bir Blogger resmi ve bütün olarak bir Blogger blogunun kaldırılmasına yönelik bir mahkeme kararına rağmen talep edilen içeriklerin hiçbirinin kaldırılmadığı,yine Türkiye’de önde gelen siyasi bir figürün eleştirildiği dört Blogger yayınının kaldırılmasına yönelik bir mahkeme kararına rağmen talep edilen yayının kaldırılmadığı belirtilmiştir. Benzer şekilde Google, Türkiye’nin en büyük medya şirketlerinden birinin CEO’suna iftirada bulunduğu iddia edilen bir Blogger yayınının kaldırılmasına yönelik bir mahkeme kararı gönderildiğini, yayın incelendiğinde makalede, darbe hazırladıkları iddiasıyla tutuklanan gazetecilerin adlarının sızdırıldığı bir Twitter hesabıyla talep eden arasında bağlantı kurulduğunu fakat yayın hakkında herhangi bir işlem yapmadıklarını belirtmiştir.

Youtube de durum aynı derecece karanlıktır. Google şeffaflık raporlarında hakaret konusundaki talepler YouTube bazında değerlendirildiğinde 2019 Birinci Yarı Yıl sonu itibarı ile en çok talebin, 7.500 içerik kaldırma talebi ile Hindistan’dan gönderildiği, Türkiye’nin ise 5.261 taleple ikinci sırada yer aldığı fakat en çok mahkeme kararı gönderen konumunda olduğu da gözlemlenmektedir.

Benzer şekilde YouTube ile ilgili hükümet ve resmi makamlar hakkında eleştiri kategorisi incelendiğinde Tayland 25.373 taleple birinci sırada, 6.296 taleple Vietnam ikinci sırada ve 1.396 taleple Türkiye’nin üçüncü sırada yer aldığı gözlemlenmektedir.

Milli güvenlik kategorisinde de ülkeler değişse dahi Türkiye benzer bir tablo çizmekte ve Kazakistan ve Rusya’nın arkasından 9.478 taleple üçüncü sırada yer almaktadır.

YouTube ile ilgili nefret söylemi kategorisi incelendiğinde de bambaşka bir tablo ortaya çıkmakta ve nefret söyleminin Türkiye’nin hassasiyet gösterdiği kategoriler arasında yer almadığı gözlemlenmektedir. Bu kategoride Rusya, Almanya ve Çin ilk üç sırada yer alırken sadece 16 taleple Türkiye 11. sırada yer almaktadır.

Kasım 2015içinde kısa süreliğine de olsa Reddit platformuna Türkiyeden Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nın bir kararı ile erişim engellenmişti. Reddit 2015 Şeffaflık Raporu’nda kısa süreli erişim engelinin nedeninin kendilerine bildirilmediğini belirtmişti.

Reddit’in ilk şeffaflık raporunu yayınladığı 2016’dan 2019 sonuna kadar toplam 234 içerik kaldırma talebi gönderilmiş, genel toplamda da Türkiye 90 taleple birinci sırada yer alırken, 54 taleple Rusya ikinci sırada yer almıştır.2019 raporunda yabancı devletlerden toplam 110 içerik çıkartma talebi gönderildiği belirtilmiş, bu kategoride 50 taleple Türkiye birinci sırada yer alırken, 36 taleple Rusya ikinci sırada ve 8 taleple Kanada üçüncü sırada yer almıştır.

2014 başından 2019 sonuna kadar dünya genelinde Wordpresse gönderilen 652 mahkeme kararından 613 tanesi Türkiyeden gönderilmiştir. İkinci sırada 11 mahkeme kararı ile Almanya ve üçüncü sırada dörder mahkeme kararı ile İngiltere, Brezilya ve Avustralya yer almaktadır. 2019 içinde de dünya genelinde Wordpress’e gönderilen 75 mahkeme kararından 72 tanesi Türkiye’den gönderilmiştir.

En çok çıkartma talebinin 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonraki bir yıllık dönemde yapıldığı gözlemlenmektedir.

Hakkında yasal işlem yapilan sosyal medya hesaplarına bakıldığında ise vahim tablo hiç değişmemektedir.2018 yılı içinde haftalık olarak açıklanan verilere göre toplam 26.996 sosyal medya hesabı incelenmiş ve 13.544 hesap hakkında da yasal işlem yapıldığı İçişleri Bakanlığı tarafından açıklanmıştı. Fakat, İçişleri Bakanlığı tarafından 31.12.2018 tarihinde “1 Ocak - 31 Aralık 2018 Yılı İçerisinde Yürütülen Operasyonlar” başlıklı açıklamada bu rakamlar daha farklı açıklanmış ve “terör örgütü propagandası yapan, bu örgütleri öven, terör örgütleri ile iltisaklı olduğunu alenen beyan eden, halkı kin, nefret ve düşmanlığa sevk eden, devlet büyüklerine hakaretlerde bulunan, devletin bölünmez bütünlüğüne ve toplumun can güvenliğine kast eden, nefret söylemleri içeren” 42.406 sosyal medya hesabı ile ilgili çalışma yapıldığı ve tespit edilen 18.376 kişi hakkında yasal işlem yapıldığı belirtilmiştir.

2019 içinde ise aylık olarak açıklanan verilere göre toplam 44.424 sosyal medya hesabı incelenmiş ve 22.728 hesap hakkında da yasal işlem yapılmıştır. 78 2019 sonunda yapılan yıllık raporlama çalışmasında ise İçişleri Bakanlığı yine farklı rakamlar açıklamış ve 2019 yılı sonu itibarı ile terör örgütü propagandası yapan, bu örgütleri öven, terör örgütleri ile iltisaklı olduğunu alenen beyan eden, halkı kin, nefret ve düşmanlığa sevk eden, devlet büyüklerine hakaretlerde bulunan, devletin bölünmez bütünlüğüne ve toplumun can güvenliğine kast eden, nefret söylemleri içeren 53.814 sosyal medya hesabı ile ilgili çalışma yapıldığını, tespit edilen 24.224 kişi hakkında yasal işlem yapıldığını belirtmiştir.

Ekim 2019 içinde başlatılan Barış Pınarı Harekâtı ile ilgili olarak sosyal medya üzerinden terör propagandası yaptığı iddia edilen 1.297 hesabın tespit edildiği ve 452 kişinin gözaltına alındığı ve 78 kişinin de tutuklandığı ayrıca açıklanmıştır.

Vikipedi'ye Türkiye’den erişimin engellenmesi bir başka skandal gelişme olarak tarihte yerini almıştır.  Vikipedi'nin çevrim içi tüm dillerinin Türkiye'den engellenmesi, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından, 5651 sayılı kanununun verdiği yetkiye dayanarak 29 Nisan 2017 tarihinde aldığı idari tedbir kararı sonucu meydana geldi. "Türkiye'yi terör örgütleriyle aynı zeminde gösteren ifadelerin bulunması" engele gerekçe olarak gösterildi.[2] 2 Mayıs'ta verilen itiraz dilekçeleri sonucunda İngilizce Vikipedi'de yer alan "Turkish occupation of northern Syria" (Türkçe: Kuzey Suriye'de Türk işgali), "Foreign involvement in the Syrian Civil War" (Türkçe: Suriye İç Savaşı'na yabancı müdahalesi) ve "State-sponsored terrorism" (Türkçe: Devlet destekli terörizm) maddelerinde Türkiye'ye ayrılan bölümlerin erişim engeline neden olduğu öğrenildi. 5 Mayıs'ta Vikipedi'nin bağlı bulunduğu Wikimedia Vakfı, idari tedbir kararı alan Ankara 1. Sulh Ceza Hakimliği'ne başvurarak kararın kaldırılmasını istedi, fakat itiraz reddedildi.

BTK tarafından, alınan kararla ilgili olarak Twitter üzerinden Türkçe ve İngilizce olarak yapılan açıklamada şu ifadeler kullanılmıştır:

Türkiye’nin terör örgütlerini desteklediğini belirten içerikler tüm girişimlere rağmen Wikipedia'dan çıkarılmamıştır. Bu içeriklerin doğru bilgilerle düzenlenmesine izin verilmemiştir. https protokolü ile yayın yaptığı için sadece ilgili içeriklerin engellenmesi mümkün olmamıştır. Bu nedenle sitenin tamamına tedbir uygulanmak zorunda kalınmıştır. Bu ve benzeri içerikler ile ilgili Wikipedia editörleri gereğini yapmalıdır.

Wikimedia Topluluğu Kullanıcı Grubu Türkiye'nin resmî Facebook sayfasında ise Vikipedi Topluluğu adına açıklama yapılarak, şunlar denilmiştir:

"Vikipedi'nin Türkçe de dâhil olmak üzere tüm dil sürümlerinin bugün 08.00 itibarıyla Türkiye'de engellendiğini üzülerek gördük. Tüm Vikipedi projelerini yürüten Wikimedia Vakfı konuyla ilgili incelemelerini ve görüşmelerini sürdürüyor. Sayısız gönüllünün tarafsız ve evrensel bilgilere herkesin özgürce ulaşabilmesini sağlamak için çalıştığı, hiçbir şekilde reklam almayan ve kâr amacı gütmeyen, doğrulanabilirliği temel bir içerik politikası olarak benimseyen bu projenin engellenmesini üzücü buluyoruz."

2018 yılında bir soru önergesine yanıt veren Bakan Cahit Turhan; "Wikipedia'ya bildirilen ve erişimin engellenmesine dayanak oluşturan yasa dışı içerikler periyodik olarak kontrol edilmekte ve yetkili mercilerle paylaşılmaktadır. Yapılan son kontroller neticesinde, ülkemizi terörü destekleyen ülkeler arasında gösteren hakimlik kararına konu içeriklerin muhteviyatının yeterli ölçüde değiştirilmediği görülmüştür. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkanlığınca süreç titizlikle takip edilmekle birlikte erişim engelleme kararının kaldırılması ile ilgili nihai takdir bağımsız adli mercilerdedir. Türkiye'ye yönelik iftira niteliğindeki içeriklerin kaldırılması sonrası yetkili mercilerce gerekli adımların atılabileceği öngörülmektedir." ifadelerini kullanmıştır.

14 Kasım 2018'de Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu'nda parlamenterlerin sorularına verdiği yanıtta "Wikipedia'nın Türkiye'de engellenmesinin nedeninin Mustafa Kemal Atatürk'e diktatör denilmesi ve Türkiye'yi IŞİD ile aynı gösterilmesi olduğunu" ileri sürdü. Çavuşoğlu, Vikipedi'yi uyardıklarını belirterek "Atatürk'ü diktatör gösteren karikatürün kaldırılması konusunda talepte bulunduk, yapmadı. Lütfen ifade özgürlüğü ile bu tür şeyleri kıyaslamayalım."demiştir.

Anayasa Mahkemesi’nni Wikipedia'ya erişimin engellenmesine yönelik verdiği Wikimedia Foundation Inc. ve diğerleri ifade özgürlüğünün ihlali kararının Resmî Gazete'de yayınlanmasının ardından iki yılı aşkın süredir erişim engeli olan Wikipedia, 15 Ocak 2020 Çarşamba günü Türkiye saati ile 23.00 civarında erişime açılmıştır. Ancak başlı başına sürecin kendisi bile son derece karanlık ve vahim bir meseledir.

Ne yazık ki iktidarın sosyal medya alanına ilişkin müdahaleleri bu yasa teklifinin yasalaşmasından sonra olacakları göstermesi bakımından dikkate değerdir. Geçmişteki örneklerin analizini iyi yapmak gelecekteki olası riskleri önlemek açısından önem arz etmektedir. Kanun teklifi önerilerine madde bazında bakacak olur isek durum daha anlaşılır olacaktır.

1 inci Maddede sosyal ağ sağlayıcı tanımı; “Sosyal etkileşim amacıyla kullanıcıların internet ortamında metin, görüntü, ses, konum gibi içerikleri oluşturmalarına, görüntülemelerine veya paylaşmalarına imkân sağlayan gerçek veya tüzel kişileri ifade eder.” Şeklinde düzenlenmiş olup sosyal medyayı bürokrasiye kurban ederek yok etmek isteyen zihniyet kendisini ifade etmektedir. Diğer yandan kanun teklifi ile getirilen tanım oldukça geniş olup bireysel paylaşım ve iletişim araçlarını da kapsama alabilecek niteliktedir. Kanun koyucu adeta geniş bir tanım yaparak, dilediği zaman tüm iletişim mecralarını denetim altına almak niyetini ortaya koymaktadır. Kanunun yürürlüğe girmesiyle uçtan uca şifreli iletişim olanağı sağlayan uygulamaların dilendiğinde kapsama alınması söz konusu olabilecektir. Bu nedenle böylesi geniş bir alana tahakküm amacını ortaya koyan bir düzenlemenin kabulü mümkün değildir.

2 inci madde idari para cezaları ve buna dair tebligat usulüne dairdir. Konusu idari para cezası olan bir yaptırımın bu yolla bildirilmesinin tebligat sayılması, 7201 sayılı Tebligat kanunu uyarınca tayin edilen tebligat yapmaya yetkili mercinin yetkilerini de bertaraf etmektedir. Kuşkusuz uygulanan idari para cezaları alternatif kanalların kapatılmasını sağlamak için önemli bir yöntemdir. Buna dair tebligat usulünün idare lehine kolaylaştırılması ise niyeti açık etmektedir. Halihazırda pek çok televizyon kanalı, basın yayın organı OHAL sonrasında KHK’ler ile kapatılmış, muhalif kanalların yayınları engellenmiştir. Getirilecek olan sistemin OHAL yöntemlerinin devamı olduğu ve halkın bilgiye erişiminin hedef aldığı açıktır. Bu haliyle kanun değişikliğinin tamamen sosyal medya şirketlerine yaptırım uygulama amacı ile yapıldığı görülmektedir. Yani teklif ile hedef alınan mecralar genişletilmiş ve idari para cezaları yöntemi ile sindirme taktiği esas alınmıştır.

3 üncü madde ile halihazırda kanun kapsamında yer sağlayıcı ve sosyal medya sağlayıcılara getirilen yükümlülükler idari para cezaları olarak formüle edilmiştir. Öngörülen idari para cezalarının, suç ve cezada kanunilik ilkesiyle hakeza orantılılık ilkesiyle bağdaşmayacağı açıktır.Öneri, uygulanacak para cezalarının yüz katına çıkarılması biçimindedir. Bunun ise muhalafeti ve muhalefet kanallarının sindirilmesi anlamına geldiği tartışmasızdır. Mevcut durumda kapatılma riskini her zaman barındıran sosyal medya mecrası bu yasaklar silsilesi ve dile getirilen rakamlar söz konusu olduğunda yok olmaya mahkumdur.

4 üncü madde ile halihazırda aşina ve rahatsızlık olduğumuz erişimin engellenmesi ibaresinin “İçeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi” olarak değiştirilmesi önerilmektedir. Bilhassa çocuk istismarını önleyici, kumar vs gibi zararlı unsurları içine katan bir makyaj ile gündeme getirilen öneri, teklif metninin reklam yüzünü oluşturmaktadır. Ancak gerçek niyetin bu olmadığını iktidarın diğer pratiklerinde görmekteyiz. Nitekim küçük kız çocuklarının istismarcısı ile evlenmesini hep gündeminde tutan iktidarın söz konusu yasa değişikliği metnini elinin altında tutarak yasalaştırma amacı ve arzusu kamuoyunun malumudur. Yani internet alanındaki bir düzenlemeye bu tür içeriklerin engellenmesine dair konulan istismara dair hükümler iktidarın gerçek niyetinden ayrıdır. Diğer yandan şayet zararlı içeriklerin engellenmesinden yana olan bir iktidar; ayrımcı tutumunu sürekli dile getirmez nefret suçlarını tetiklemez. Bu yönüyle de iktidarın kanun teklifi içerisine sıkıştırmış olduğu düzenlemelerin bütünlüklü değerlendirilmesi elzemdir. şayet faydalı bir düzenleme yapılma amacı baki ise; teklifle erişim engellemesine ek olarak içeriğin kaldırılmasının da öngörüldüğü katalog suçlar daraltılmalıdır. Çocuk istismarı, pornografisi gibi suçlarda içeriğin kaldırılması/erişimin engellenmesi yoluna gidilmesi şüphesiz ki yerinde olacaktır ancak bahsi geçen katalog suçlardan olan ve kanunda tanımı bile bulunmayan dolayısıyla çok geniş yorumlanmaya müsait “müstehcenlik” suçunun yer alıyor olması kabul edilebilir değildir.  2015 yılına kadar eşcinselliğin, “Genel Ahlaka Karşı Suçlar” başlığı altındaki müstehcenlik suçu içinde değerlendirilip cezalandırıldığı unutulmamalıdır. İlla katalog suç sayılmak isteniyorsa; uluslararası hukukta öngörülen asgari noktalar baz alınarak çocuk pornografisi, nefret söylemi, şiddete çağrı ve soykırımı teşvik suçları kabul edilebilir. Ancak bunların uygulamasının da demokratik toplumun gereklerine göre ve orantılılık, ölçülülük ilkeleri çerçevesinde, AİHS’e ve AİHM kararlarına uygun şekilde yapılması gerekliliği de mevzuatta açıkça yer almalıdır.Yine içeriğin kaldırılması/erişimin engellenmesi için halihazırdaki kanunda öngörülen “yeterli suç şüphesi”, keyfiliğin önüne geçilmesi amacıyla “kuvvetli suç şüphesi” olarak değiştirilmelidir.Yine yurt dışında yerleşik olan şirketler bakımından 4 saatlik bir süre makul değildir. Saat farkı bu taleplerin yerine getirilmesinde gecikmelere sebep olabilecektir. Bu nedenle taleplerin 24 saat içerisinde yerine getirilmesinin daha makul olacaktır. Tüm bu önerilerin yer almadığı bir değişikliğin ise kabul edilmesi söz konusu dahi değildir.

5 inci madde ile internet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşların, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğin çıkarılması ve/veya içeriğe erişimin engellenmesini de isteyebileceği önerilmektedir.Konusu özel hayatın gizliliği veya kişilik haklarının ihlali olan bir içeriğe ilişkin inceleme ve değerlendirme aynı zamanda ifade özgürlüğü, bilgi alma hakkı ve haberleşme özgürlüğü bakımından da bir denge gözetmeyi gerektirmektedir. Özellikle kişilik haklarına ve özel hayatın gizliliğine müdahale sınırı ile politik eleştiriyi de kapsayan şekilde ifade özgürlüğü somut olay bazında Anayasa’daki kriterlere göre değerlendirme gerektirmektedir. O nedenle politik eleştiri ve ifade özgürlüğü bakımından temel bir ilke olan kamuya mal olmuş kişilerin kişilik haklarının dar yorumlanması elzemdir. Ancak örneğin cumhurbaşkanına hakaret suçu kapsamında cezaevinde olan yurttaşların sayısının çokluğu niyeti de ifşa etmektedir. Cumhurbaşkanına hakaret davalarında kişisel görüş ve düşünce paylaşımlarının dahi suç olarak değerlendirildiği bir durum yaşanmakta olup buna ilişkin bir örnek ise, V.E. adlı bir yurttaşın facebook adlı sosyal paylaşım sitesinde 07.11.2016 tarihinde yazmış olduğu "benzini boş verin dünyanın en pahalı cumhurbaşkanı bizde" şeklindeki yazıyı paylaşmış olması nedeniyle 2 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılması olmuştur. Oysa AİHM tarafından 2013 yılında verilen bir kararda ise Fransa Cumhurbaşkanına hitaben "defol git salak herif" şeklindeki bir pankarta ilişkin dava hakkında bunun ağır eleştiri olduğu ifade edilmiştir. Türkiye’de hala eleştiri ile kişilik haklarına saldırı arasındaki temel fark dahi ayırt edilemezken, bu yasa metninin uygulanmasındaki sırasındaki hak ihlallerinin ne denli yoğun olacağı göz ardı edilmemelidir.

Bir diğer çarpıcı mesele ise “unutulma hakkı” mevzusudur. “Unutulma hakkı", kısaca kişi ve kurumların internette kendi adlarıyla arama yapıldığında derlenen sonuçlar arasında kendileriyle ilgili bilgi, fotoğraf, belge gibi verilere yer verilmemesini isteme hakkıdır. AKP’nin bu düzenleme ile unutulma hakkını gündeme getirdiği bilinmektedir. Nitekim AKP’ye mensup parlamenterlerin ‘unutulma hakkı’na ilişkin olarak, "Siz yargı kararlarına başvuruyorsunuz, mevcut hukuk sistemi içerisinde sonuç alıyorsunuz. Fakat tüm bunlara rağmen adınızı yazdığınızda, bu konuya dair bir şey girdiğinizde sizinle alakalı geriye dönük tüm bilgiler önünüze geliyor. Bu düzenlemeyle; ilgili kişi, ‘kişilik haklarını ihlal eden bazı internet siteleriyle ilişkilendirilmesinin engellenmesini' talep edecek. “Benim ismim bu internet siteleriyle yan yana gelmesin” talebinde bulunabilecek." ifadelerini kullanması dikkate değerdir. Yine yandaş medyada yazılan bazı köşe yazılarında da
"Kişilerin şeref ve itibarının korunması için 'unutulma hakkı' getiriliyor" denilerek teklifin bu maddesi savunulmuştur.
Ancak bu düzenlemeyle aslında amaçlananın, unutulma hakkının tanınması olmayıp, iktidarın geçmişteki söylem ve eylemlerinin silinmesidir. Halihazırda geçmişteki söylemleriyle örtüşmeyen iktidar şimdi her mecrada karaladığı ilişkilerinin de unutulmasını ve gündemleştirilmemesini öngörmektedir.  Unutulma hakkını savunan iktidarın 17-25 Aralık benzeri yolsuzluk dosyalarının, hakeza FETÖ ile birlikteliklerine ait geçmişin silinmesini amaçladığı hususu zaten izah dışıdır.
Bu nedenle biz maddeye “Kamuya mal olmuş kişilerin kamuya mal olmalarını sağlayan toplumsal rolleri ya da tüzel kişilerin tüzel kişiliklerinden doğan faaliyetleriyle ilgili, eleştiri ve iddialar bu kanun kapsamında kişilik hakkı ihlali olarak değerlendirilemez” cümlesinin eklenerek, siyasetçilerin bu haktan muaf tutulmasını talep etmiştik. Ancak iktidar bunu kendilerini deşifre edeceği refleksi ile değerlendirmeye dahi almamıştır. Başlı başına bu durum dahi meseleyi özetlemektedir.

6 ıncı madde ile 5651 sayılı kanuna eklenmesi düşünülen Ek Madde 4 ile sosyal medya yasaklarının istisnasız uygulanması hedeflenmektedir. Fiiliyatta aynı kişinin hem kullanıcı başvurularını cevaplaması hem de kamu kurum ve kuruluşları ve adli mercilerle iletişimi sağlaması mümkün değildir. Bu kapsamda otoriteler ve kişiler bakımından iletişimin ayrıştırılması gerekir. Bu bakımdan otoriteler nezdinde bir irtibat kişisi belirlenmesinin madde amacına daha uygun olacaktır. Bu kapsamda hali hazırda yer alan bu yükümlülüğe ek olarak temsilcinin de iletişim bilgilerinin duyurulmasında birgereklilik bulunmadığı gibi tek bir kişinin iletişim amaçlı ve kamuya açık olarak gösterilmesi kişinin hedef olarak gösterilmesine neden olabilecektir.

Teklifte yer alan hali ile temsilci atama zorunluğu pek çok sorun barındırmakta olup böyle bir halde özel hukuk kişileri arasındaki sözleşme özgürlüğünün bir yaptırım olarak kısıtlanması Anayasaya aykırı olacağı kadar ekonomi açısından da zarar oluşturacaktır.Cezaların şahsiliği ilkesiyle de böylesine bir yaptırım bağdaşmayacaktır. Sadece bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde uygulanacak olan erişimin engellenmesi yaptırımından doğrudan kullanıcılar etkilenecektir. Anayasa Mahkemesi pek çok kararında siteye bütün olarak erişimin engellenmesinin ölçülülük ilkesiyle uyuşmadığını ve son çare olarak başvurulması gerektiğini ifade etmiştir.

Günlük erişimi bir milyondan fazla olan sosyal ağ sağlayıcılarının tek bir kişiyi bu başvuruları almaya yetkili kılması işlevsel olmayabilecektir. Milyonları aşan başvuruların değerlendirilmesi noktasında etkili ve işlevsel bir prosedür oluşturulması ve bu başvuru sürecinin platform üzerinden erişilebilir bir şekilde işletilmesi uygulanabilir olacaktır. Yine sosyal ağ sağlayıcıların içerik yönetimlerine ilişkin politikalar oluşturmaları bunları kamu ve BTK ile paylaşması şeffaflığı sağlayabilecektir. Sosyal ağ sağlayıcı tarafından öngörülen başvuru mekanizmasının işlevselliğinin ve etkinliğinin kontrolü ise BTK tarafından bu sayede yapılabilecektir. Bununla birlikte kişilik haklarının ve özel hayatın gizliliğinin ihlaline ilişkin olarak yapılacak bir değerlendirmede esas alınacak objektif kriterleri belirlemenin güçlüğü sebebi ile hukuka aykırılığı açıkça anlaşılmayan içerikler bakımından sosyal ağ sağlayıcıların mahkeme kararı isteme hakkı saklı tutulmalıdır. Nitekim aksi halde platformlar risk almamak için pek çok içeriğe erişimi engelleyebilecek bu durum ise doğrudan Anayasa ile güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğünü zedeleyecektir. Ayrıca politik eleştiri ve ifade özgürlüğü bakımından temel bir ilke olan kamuya mal olmuş kişilerin kişilik haklarının dar yorumlanması ilkesine ilişkin olarak maddeönerimiz düzenlemenin uygulanması sırasında çıkabilecek pek çok problemi bertaraf edebilecektir.

Sunucuların yerelleştirilmesi ciddi bir ekonomik külfet getirmekte olup, bireylerin özgürce ve ücretsiz olarak hizmet alabilmesi karşısında platformlardan beklenmeyecek bir yük doğurmaktadır. Dijitalleşen dünyada hizmet sunumları ve uyum politikaları uyarınca sunucuların reel lokasyonları önemini kaybetmekte olup, bu alanlara erişim politikaları belirleyici olmaktadır. Ek olarak, sosyal medya platformlarının az sayıda ve kısıtlı ülkede olan veri merkezleri iklim, enerji, küreselkullanıcı sayısı ve mevzuat gibi çok komplike bileşenler hesaba katılarak yapılan ve ciddi miktarda maliyet gerektiren yatırımlar olduğundan veri yerelliğini zorunlu kıldığı uygulamalara hiçbir sosyal medya platformunun uyması mümkün değildir.

Başvuru prosedürüne ilişkin yükümlülük bakımından Almanya ve Fransa düzenlemelerinde olduğu gibi söz konusu yükümlülüğün sistematik bir şekilde yerine getirilmemesi halinde Kurum tarafından öncelikle uyarı ve akabinde idari para cezası yaptırımının uygulanması sistemin işlevselliği bakımından daha yerinde olacaktır. Maddede yer alan yaptırımlar hali hazırda 5651 sayılı kanun kapsamında ilgili maddelerde düzenlendiğinden ayrıca düzenlenmesi hukuk devleti ilkesi ve ceza hukukunun temel ilkeleri arasında yer alan “aynı fiilden dolayı iki kez yargılama olmaz (ne bis in idem)” ilkesi gereğine aykırıdır.

Hüküm ile yer sağlayıcılara yönelik bir tazminat sorumluluğu getirilmektedir. Öncelikle böyle bir sorumluluk internet düzenlemelerinin genel prensibi olan yer sağlayıcının içerikten sorumlu olmaması sebebiyle 5651 sayılı Kanun sistematiği ile bağdaşmamaktadır. Özellikle böyle bir Kanun hükmü sosyal ağ sağlayıcıları üzerinde bir baskı kurarak içerik değerlendirmelerini etkileyebilecek ve sansür olarak yorumlanabilecek ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı sonuçların doğmasına sebep olabilecektir.

7 inci madde ile 5651 sayılı Kanuna geçici madde eklenmesi öngörülmektedir. Önerilen hüküm ile yapılacak olan değişiklikler açısından geçiş süreleri önerilmektedir. Ancak  sosyal ağ sağlayıcıların operasyon ve süreçlerinde değişikliğe gitmesi, ek mekanizmalar öngörmesi gerekebilecektir  Benzer düzenlemeleri içeren Almanya’daki kanunda da raporlama ve başvuru mekanizmaları oluşturma yükümlülüğü bakımından yürürlük tarihini öteleyen geçiş hükümlerine yer verilmiştir. Bu düzenlemeler incelendiğinde bu sürelerin bir yıl şeklinde olduğu görülmektedir. Bu sebeple pek çok yapısal değişiklik getirebilecek ve ciddi yaptırımları olan söz konusu düzenlemelere ilişkin daha uzun geçiş süreçlerinin öngörülmesi çeşitli platformlar tarafından önerilmektedir. Öte yandan içeriği bu denli sığ ve yasaklayıcı hükümler içeren bir kanun teklifi açısından şu anda süreler ve geçiş hükümlerinin tartışılması da yerinde değildir. Demokratik kriterle hazırlanmış, insan haklarına ve düşünceye saygılı, yasaklama alanlarının nefret suçları, ayrımcı dil ve istismar gibi hususlara yönelik olduğu bir kanun teklifi gündeme geldiğinde süreler ve geçiş hükümlerine dair formülasyonlar elbette bulunabilecektir.

Halihazırda tüm dünya için ilan edilen pandemi ve yüksek risk oluşturan Covid-19 insanların haber alma hakkı başta olmak üzere, eğitim, sağlık, alış-veriş, iletişim, sosyalleşme gibi olanakları internet üzerinden sağladığı bir dönemde AKP’nin internet yasaklarını gündeme getiriyor oluşu bir ironi değil, halkın içinde olduğu müzayaka halinden faydalanmadır. Özel hukuk kaidelerine göre müzayaka halinde kurulan bir akdin geçerliliği yoktur. Bu nedenle bu kanun teklifinin hangi şartlar dahilinde parlamento gündemine getirildiği son derece önemlidir. İnsanların internet ortamında ihtiyaçlarını giderdikleri ve toplumsal gelişmelerden haberdar oldukları bir ortamda internet yasaklarının kanunlaştırılması kabul edilemezdir. Üstelik salgın koşullarından ötürü parlamento tam kapasite çalışamadığı gibi kurumlardan görüş dahi alınmamıştır. Bu şartlar dahilinde ve baskı ortamının giderek arttığı koşullarda bu kanun teklifinin gündemde olması dahi büyük bir sorun teşkil etmektedir.

Son zamanlarda çeşitli muhalif kesimler sosyal medya üzerinden kurdukları ağlar ile örgütlenmekte ve bu talepleri kamuoyunun gündemine getirmektedir. Ödemiyoruz Hareketi, Gündem Korona ekibi, İsimsizler Hareketi gibi salgın döneminde ortaya çıkmış, kısa sürede neredeyse her gün sosyal medyanın gündemine oturan çalışmalar yapmış ve bu yüzden gözaltılarla, troll saldırılarla, havuz medyası haberleri ile hedef olmuş muhalif çevreler var. Bu hareketler aynı zamanda tüm toplumsal çevreleri de ortak talepler etrafında birleştirme ve birlikte ses çıkarmaya olanak sunmaktadır. Açık kimliklerle, troll olmayan hesaplarla yapılan hashtag kampanyaları iktidarı korkutmaktadır. Çünkü bu kampanyalar hem görünmeyeni görünür kılmakta hem de bağımsız, örgütsüz kişilerle örgütlü kişileri ve kurumları yan yana getirmektedir. Bu hareketler aynı zamanda troll hesaplara, nefret ve tehdit savuran kişi hesaplarına dönük spam eylemleri gerçekleştirerek tek tek bu hesapları kapattırmaktadır. Bu hareketler AKP’nin troll ordusu karşısında sosyal medyada güçlü ve örgütlü bir muhalefet sesi oluşturmanın adımlarıdır. Tam da bu adımlar iktidarın bu kanun teklifini getirme refleksini ortaya çıkarmakta ve acelesini izah etmektedir. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL sonrasında pek çok televizyon ile basın yayın kuruluşunun kapatılmasını izleyen dönemin devamı bu kez pandemi döneminde iktidarın gündemine girmiştir. Halkın içinde bulunduğu olağanüstü şartları kendi iktidarının bekası için kullanan bir yönetim anlayışının meclis gündemine getirdiği bu kanun teklifinin hiçbir şekilde kabulü mümkün değildir.

Bu itibarla parlamentonun temsil ettiği halk iradesine, hukuk devleti ilkesine, demokrasiye, insan haklarına saygı gereği bu kanun teklif metninin genel kurul gündemine getirilmemesi tarihi ve vicdani bir yükümlülüktür.

İzah etmiş olduğumuz hususlar doğrultusunda kanun teklifine dair eleştirilerimizin dikkate alınması temennisiyle muhalefet şerhimizi Komisyon Başkanlığına sunuyoruz. Saygı ile arz olunur.

Züleyha GÜLÜM, Mehmet Rüştü TİRYAKİ ve Abdullah KOÇ
HDP Milletvekilleri
27 Temmuz 2020