Soma’ya Asıl Şimdi Gitmek Lazım
2000’li yıllarda Dünya’da maden kazaları minimize olurken Türkiye’de yüz yıl öncesi bir tabloyla karşılaşmak biraz olsun aklımızı başımıza getirmeliydi. Ama öyle olmadığı görülüyor. Soma’da yeni denetimsiz madenler hiçbir şey olmamış gibi işletilmeye, işsiz işçiler ise madenlerdeki sağlık ve güvenlik koşullarını sorgulayamadan bir işe kapağı atmaya çabalıyor.

Aradan geçen 2 yıl boyunca 301 Madencinin neden yaşamını yitirdiği hala gerçek sorumlularıyla tespit edilebilmiş, siyasi sorumlulara ve Soma Aş.’ye bedel ödetilmiş değil. 

AKP yıllarında 1470 maden işçisi iş cinayetinde yaşamını yitirmesine rağmen iktidarın işçilerin yaşam haklarını korumaya yönelik en ufak bir çabası yok. Aksine madenlerde kullanılan teçhizatta AB normları gerektiren yasal yükümlülükleri sürekli ileri tarihlere erteleyecek kadar sermayenin gözetilmesine şahitlik ediyoruz.  Madenlerde rödovans,taşeron, dayıbaşı sistemini kaldırması gerekirken, aksinekiralık işçi yasası  Saray darbesi, rejim krizi gibi şeylere hiç takılmadan sermaye için TBNMM’de o toz duman arasında apar topar geçirilerek kölelik yasalaştırıldı. Bütün bunlar İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin tespit ettiği gibi bir  ‘İşçi Cinayetleri Rejimi’ içerisinde yaşadığımızı bize kanıtlıyor. 

İş Cinayetleri Rejiminde hedef 301 canın nasıl yaşamını yitirdiğini tespit edip olaydan ders çıkartmak asla olamaz tabi ki. Soma faciası olduğunda AKP, olayı örtbas etmek için harekete geçmişti. Hatırlayalım Gezi’nin yıl dönümünde olmasını da işin içine katarak  ‘sabotaj’ olduğu iddialarına bile sarılmışlardı. Bu şekilde örtbas edemeyince ‘kaza, kader, fıtrat’ diyerek facia doğallaştırılmaya çalışıldı,  Soma’da iş cinayetinde ölen sivillere  ‘şehit’ statüsü tanıyarak AFAD ve din adamaları üzerinden aileler kuşatılarak zaman içerisinde gelebilecek tepkileri pasifize etmeyi başardılar. 

Facianın yaşadığı günlerde dayanışma için Soma’ya gelen demokrasi güçleri ve muhalif sendikaları kriminalize ederek Soma işçi katliamından etkilenenlerle toplumsal dayanışma bağlarının kurulmasının önüne geçildi. Son iki yılda bölgede maden işletmelerinde çalışanlar ya da havzada yaşayanlar ile demokratik muhalefet ve sendikalar arasında sağlıklı bağlar da hala yeterince kurulabilmiş değil.

Anmaların yapılırken de bunun izlerine rastlıyoruz zaten. Katliamda yaşamını yitiren madencilerin mezarlığı iktidar tarafından şehitlik olarak düzenlenerek, anıtlarla, her yere asılı bayraklarla içeriği tamamen doldurulmuş ve ortada emek sömürüsüne dayalı işçi katliamı olduğuna dair çok fazla mesaj olmaması için büyük bir çaba sarf ediliyor.  

13 Mayıs’ta DSİK, KESK, TTB, TMMOB’un gerçekleştirdiği anma etkinliklerine Somalıların ilgisizliği de göze batıyordu. Yapılan anmada kendilerini görmüyor; olup biteni   ‘Eylemciler yürüyor, birazdan giderler’ deyip geçecekleri bir durum olarak algılıyorlar.  Ertesi gün yapılan mitingler nispeten daha kalabalık olsa da maden faciasında hayatını kaybeden Mustafa Kaya'nın eşi Naciye Kaya ilgisizlikten yakınıyor; "Soma halkı 301'i unuttu. Madenciler, 301 kişiyi unuttu. Bugün bizeyse yarın size!’ diyor. 

Soma’da ciddi ve ağır bir şekilde sorunlar sürüyor. O gün;  Elmadere Köyü’nde yaşamını yitiren 11 madencinin ailelerini ve yakınlarını ziyarete giderken bize Eren isimli bir maden işçisi arkadaş eşlik etti. Eren yol boyunca Elmadere köyünü boydan boya kuşatan Polyak şirketinin yeşiller içindeki köyü yaşanmaz hale getireceğinden bahsetti. Gerçekten de Elmadere köyü maden şirketinin ablukası altında şantiye görünümünü almaya başlamış, her an onun tarafından yutulabilirmiş gibi duruyordu. Köydeki okulu ve cem evini maden şirketi yaptırdığını söyleyen Eren, bu durumun ilerde köylülere pahalıya patlayacağından kaygılı. Bize şirketin zaman içerisinde köylülerin yaşam alanlarını tamamen ele geçireceğini, köylüleri yaşadıkları topraklardan atacağını  köylülere anlattığından bahsetti.Kendisi de oraya yakın bir köyde  doğmuş, şimdi çalıştığı için ara sıra köyüne gelebiliyormuş.

Eren kendi çalıştığı madenden yola çıkarak bölgede açılan madenlerin eskisinden hiçbir farkı olmadığını, kendi çalıştığı madende de ciddi riskler olduğunu ayrıntılı bir şekilde anlattı yol boyunca. 1600 metre ilerledikleri madendeki  risklerin büyüklüğünün farkında. Fakat;   ‘Arkamızda herhangi bir kaza yaşansa çıkabileceğimiz 2. bir yol yok ama bir şey yapamıyoruz’ diyor.

Yeşillikler içerisindeki Elmadere havzasında karşılaştığımız 2 işçi ise işsizlikle mücadele için direniş çadırı kurmuşlardı. Havzada birçok maden şirketi açılmasına rağmen onlara ‘ Soma maden faciası yaşandığında fazla konuştukları’ gerekçesiyle iş verilmiyormuş. 2 gün önce kurdukları çadırın yanına  ‘Sadaka Değil İşimizi İstiyoruz’  pankartını asmışlar.

Henüz Soma’da iş güvenliği ya da iş güvencesi için bir direniş başlamış değil. Nedeni de işten atılma ve işsizlik korkusu. Madenlerdeki işçi ve işveren temsilcileri arasında kurulan köle efendi ilişkisi dışında bir duruş asla kabul edilmiyor. En küçük bir istek, talep, itiraz işten atılma sebebi oluyor, lakin bu işsiz işçilerin korkacak bir şeyi yok. Zaten işsizler. 

Ya Kadınlar 

Hem Soma’daki maden şehitliğinde hem de Elmadere köyündeki anmada kadınlar da vardı. Onlar maden faciasında yaşamını yitirenlerin geride bıraktıkları, esas acılarla zorluklarla baş etmeye çabalayan görünmeyen emekçiler. Bakılması, büyütülmesi, geleceğe hazırlanması gereken 450’ye yakın çocuk onların omuzlarında. Ataerkil baskılar, yeni kimlik ve yeni roller ile baş etmeye çabaları arasında ‘kendilerine ait bir hayatları’ olmadan adeta didiniyorlar. Bu da iş cinayetleri rejiminin yarattığı yıkımın başka bir yüzü, buz dağının altı.

Elmadere köyünde kadınların çoğu hala her sabah kocasını madene gönderiyor. Güvenlik önlemleri alındı mı diye sorduğumuzda alınmadı ama ’ Kocalarımız orada çalışmak zorunda başka iş yok’ diyorlar. Kendileri de civardaki tarım arazilerinde iş oldukça 50 TL yevmiye ile çalışıyorlar. Dayıbaşına yevmiyelerinin 10 lirasını kaptırdıklarını anlatan orta yaşlı bir kadın herkesi işaret ederek; ‘Buradaki bütün kadınlar tarıma günlük işe gidiyor, bir tek şehit eşlerimiz gitmiyor.’ diyor. Belli ki Soma’ya 13’ünden 13’üne anmaya gitmek var olan iş cinayetleri rejimine teslim olmakla aynı şey. Soma’ya asıl şimdi gitmek, her gün gitmek lazım.


Serpil Kemalbay

Halkların Demokratik Partisi
Çalışma Yaşamı ve Emekten Sorumlu
Eş Genel Başkan Yardımcısı

Etiketler: #soma , #emek