Sırrı Süreyya Önder: Bugünkü iktidarla 12 Eylül arasında 55 kişi kadar fark var

Ankara Milletvekilimiz Sırrı Süreyya Önder, İstanbul'da üçüncü gününe başlayan Vicdan ve Adalet Nöbeti'nde konuştu. Önder, parktaki polis ablukasına dikkat çekerek nöbet tutanların sayısının keyfi biçimde 60 ile sınırlandırılmasına tepki gösterdi. 

Önder konuşmasında şunları ifade etti:

Nöbetimizin bu gününde konuşma görevi bana verildi. Öncelikle hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyoruz. Dayanışma duygunuz bizler için çok önemlidir.

Bir hapishanenin içindeyiz ama hemen yanımızda Yunus Emre adına yapılmış bir anıt var. Onun için Yunus Emre ile başlamak istiyorum ben. Büyük Alevi Bektaşi Ozanı Yunus Emre’nin eşsiz dizesiyle: 

"İşitin ey yarenler aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan kişi misali taşa benzer
Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter
Nice yumuşak söylese sözü savaşa benzer" 

Bugün bu sevgiden uzak, vicdandan uzak, merhamet nedir bilmeyen, adaletle hiçbir bağı olmayan zihniyet Yunus’un sözlerini haklı çıkarırcasına savaş pratiği gerçekleştirip duruyor. 

Sayın Öcalan'a olan yaklaşım Türkiye halklarının iradesine olan yaklaşımdır

"Bu böyle olmayabilir miydi?" sorusunun net bir cevabı var. Bu böyle olmayabilirdi. Sayın Öcalan sadece gelmekte olanı haber vermekle kalmadı bunun böyle olmaması için yol gösterici oldu. Özgür, eşit, adil bir barışı nasıl kurmak ve korumak gerektiği konusunda tüm bölge halklarına bir perspektif sundu. Büyük bir tecrit koşullarına hapsedildi. Sayın Öcalan’a yaklaşımın Türkiye’de halkların iradesine yaklaşım demek olduğunu, aynı zamanda barış meselesine de yaklaşım olduğunu görmek gerekir. 

Barışa yaklaşımdaki gayrı ciddilik 7 Haziran'da halkların iradesine çarptı 

Neredeyse Sayın Öcalan'la bütün görüşmelerimiz darbe mekaniğinin gelişmesine dair uyarılar içerirdi. Hükümeti ve devleti bu konuda defalarca uyardı. Bizi de yaklaşan bu tehlikeye dikkat çekmelisiniz diye uyardı. Tüm çabalarımıza rağmen görüyoruz ki biz de üzerimize düşeni yeterince yerine getirememiş, yeterince fikri hazırlık içinde olamamışız. Daha önemlisi iktidara yönelik uyarılarıydı, fakat barışa ve Sayın Öcalan’a yaklaşımdaki gayri ciddilik, "şimdilik silahlar patlamasın, oy kaybına uğramayalım" küçük kirli hesapları geldi 7 Haziran’da halkların iradesine çarptı. 7 Haziran seçim sonuçları, kendisini hep savaşla var eden, bir düşman yaratmadan ülke yönetimi kurma becerisine sahip olmayan iktidarı büyük bir telaşa sevk etti. 

Bunun maliyeti çok büyük oldu. Bugün ödediğimiz bedel bunun bedelidir. Ancak halklar, bir avuç muktedirin hatalarının bedelini ödemeye mecbur değildir. Öncelikle barış iradesinin cezalandırılması gerekiyordu bunun iki ayağı vardı biri Sayın Öcalan üzerinde tecridin ağırlaştırılması, ikincisi sivil siyasal alanın kriminalize edilmesi ve halkın sivil siyasetten uzaklaştırılması. Güya geldikleri liman kanun devleti ama kendi kanunlarını bile hiçe sayarak eşbaşkanlarımız, milletvekillerimiz, MYK-PM üyelerimiz, il ilçe yöneticilerimiz siyasi imha operasyonunun hedefi haline geldi. 

Tüm bunları yaparken halkların buna hiçbir tepki gösteremeyeceğini, emekçilerin, yoksulların buna rıza göstereceklerini ya da korkacaklarını sandılar, ama gelinen durumda şu gösterdi ki siz bu ülkenin parklarını, iş yerlerini toplanma alanlarını bir açık hava hapishanesine dönüştürürseniz buna isyan ve itiraz hiç beklemediğiniz büyüklükte gelir.

Bugünkü iktidarla 12 Eylül arasında 55 kişi kadar fark var 

Genç olanlar bilmez 12 Eylül’ün ilk yayınladığı kararnamelerde 5 kişiden fazla insanın bir araya gelmesi gözaltı gerekçesi sayılıyordu. Bugünkü iktidarla o gün arasında 55 kişi kadar fark var. Buraya 61. insanı almıyorlar, ama hapishaneye insan alırken sayıya bakmıyorlar. 

Bilmedikleri gerçek şudur, zamanı gelmiş bir düşünceyi bir tek kişi bırakın söylemeyi kalbinden geçirse büyük bir hareketi tetikler. Dünyadaki bütün isyan ve direnişler önce bir kişinin aklına düşmesiyle başlamıştır. 

Ülkeyi getirmek istediklerinin prototipidir bu park. Bunlar siyaseten çoktan kanatlandılar, uçmaya da başladılar nasıl konacaklar Allah bilir. Biz Türkiye halklarının barışı, eşit kardeşliği ve özgürlüğü için bir tek kişi kalana değin bu mücadeleye devam edeceğiz. 

"Halk HDP'ye destek vermiyor" yalanları dayanışma duygusunu tetikledi 

Bu duygularla tam bir korku esaretine alınmaya çalışılan bu ülkede HDP ve onun dostları, yoldaşları, bu ülkedeki demokrasi cephesi Vicdan ve Adalet Nöbeti’nde çözümüne kendi pratiği ile işaret etmek için toplandı. Nedir bu pratik. Mazlumun, zalimin tankına topuna karşı tek bir cevabı vardır, birbirine kenetlenmek. Bu gerçeği dünya direniş tarihinden biliyoruz ve bizler bu bayrağın mirasçılarıyız. Bu bayrağı geriye düşürmeye kimsenin hakkı yok, ileriye taşımak, tarihe ve geleceğe borcumuzdur. Amed’de izolasyon koşulları daha fazlaydı. Etrafı barikatlarla çevirip “halk gelmiyor” dediler. Bu halklardaki dayanışma duygusunu tetiklemekten başka bir işe yaramadı. İstanbul nöbetimizde bu açığa çıktı. İnsanlar burada desteklerini, önerilerini paylaşıyor. Buraya gelemeyenler bariyerlerin arkasından bize selam ve sevgilerini iletiyorlar. Dünyada bu itiraz bilincinin karşısında durabilecek hiçbir bend icat edilmiş değildir. 

Barışın fragmanı öyle güzeldi ki, iyi şeylere alışan insanları kötülüğe razı edemezsiniz

Müzakere süreci, bu ülkede başta tutsaklar olmak üzere onbinlerce insanın süresiz açlık grevi başlatması ile başlamıştı. Bu ülkede barışın, umudun fragmanını görmüştük. Fragmanı o kadar güzeldi ki, iyi şeylere alışan insanları kötülüğe bu kadar kolay razı edemezsiniz. Bu nöbeti bu ülkenin zulüm gören tüm meydanlarında, yeni direniş biçimlerinde daha yüksek kararlılıkla sürdüreceğimizi ilan ediyoruz. Gücümüzü haklılığımdan aldığımız bilinciyle hepinizi selamlıyoruz.

 

3 Ağustos 2017