Seçim çalışmalarına damgasını vuracak olan  gençlerin ortak çabası olacaktır

22 Nisan'da İstabul'da gerçekleştirilen Gençlik Meclisimizin Genel Konferansı Sonuç Bildirgesi:

7 Haziran seçimlerinde HDP’nin barajı geçmesiyle birlikte hükümeti tek başına kurmaya çalışan AKP gördüğü tehdide karşı Kürdistan’da başlattığı savaşla iktidarı seçimle bırakmayacağını bizlere göstermiştir. İktidarda kalmanın yolunu savaşta ve yükselen muhalefeti bastırmakta gören AKP Sur, Cizre, Nusaybin, Şırnak ve birçok ilde özyönetim direnişlerine ve taleplerine karşı birçok yerde yıkım ve katliam gerçekleştirdi. Şiddet ve korkuyla Kürt halkının özgürlük talebini bastıracağını sanan AKP, yıktığı şehirleri inşaat sermayesine peşkeş çekip burjuvazinin gönlünü hoş tutmayı hesap ediyordu. Havuz medyası kan kusuyor, katliamlara dur diyenleri terörist ilen ediyordu. 

20 Temmuz’da emniyet güçlerinin bilgisi dahilinde gerçekleşen Suruç katliamı, sonrasında 10 Ekim’de 102 insanın katledildiği barışın sesini kesmek için tüm muhalif kesime her türlü baskı, şiddet politikası ile müdahalede bulunmaya başlandı.  AKP, 1 Kasım seçimlerine gerçekleştirdiği katliamları terörle mücadele demagojisinin ardına gizleyerek, ülkede şovenizmi ve kutuplaşmayı yükselterek girdi ve yeniden iktidara geldi. 

Gezi isyanı, 7 Haziran seçimleri ve Rojava devrimi ile iktidarının sarsıldığını gören AKP/Saray huzursuz bir noktadaydı. Katliamlar, yolsuzluklar ve savaş suçlarıyla anılan, cihatçı çetelerle işbirliği yapan ve bölgedeki emperyal arzularının altında ezilen AKP/Saray için iktidarı kaybetmek gibi bir seçenek kalmamıştı. İktidarı kaybetmek onlar için yargılanmak ve hüküm giymek anlamına gelecekti. Baskıyı, şiddeti artırmak, muhalefeti tamamen ezmeye çalışmaktan başka bir yol kalmamıştı. 

İçine girdiği bu çıkmazın çözümünü başkanlık sisteminde buldu.  Faşizmin güncel bir tehdit olduğu bu zamanda, 15 Temmuz şaibeli darbe girişimi gerçekleşti. Kendi başkanlık sistemini yaratma konusunda bu darbe girişimini kullanan AKP/Saray iktidarı OHAL ilan ederek, ülkeyi KHK’larla yönetmeye başladı. Eski ortakları olan cemaat kadrolarının neredeyse tamamının devlet kadrolarından tasfiye edilmesiyle birlikte binlerce muhalif akademisyen ve memur da KHK’larla işlerinden ihraç edildi. Barış talep eden ve demokratik üniversiteyi savunan yüzlerce akademisyenin karşı karşıya kaldığı bu saldırı toplumsal tasfiye sürecinin önemli bir göstergesidir. 

İktidar üniversitenin kapılarını cihatçı-faşist çetelere açarak üniversitenin özerk yapısını abluka altına almaya çalışmaktadır. Onurlarından başka kaybedecek bir şeyi olmayan hocalarımız Nuriye ve Semih, Ankara/Yüksel caddesinde başlattıkları açlık grevi direnişi ile işlerini geri almayı talep etmişlerdir. Hükümet kendi kol kanat gerdiği her bir yandaşına kapısını açarken, haksız yere işlerinden ihraç edilen hocalarımızın açığa alınmasına göz yummuştur. Nuriye ve Semih’in direnişi tüm toplumsal muhalefetin direnişi haline gelerek OHAL’in yaratmaya çalıştığı bir korku duvarına gedik açmıştır. 

16 Nisan Referandumu partimizin ve gençliğin birleşik mücadele perspektifi anlayışı ile en geniş kitlelerle buluşmuş, 'Hayır’ını kampüslere, sokaklara, meydanlara taşımıştır.  

Amaçlanan Türk-İslam sentezine dayalı faşist rejimde güçlü iktidar ve itaat edilmesi gereken erkekler karşısında makbul muhafazakar kadın modeli oluşturulmaya çalışılıyor. Cins eşitliğine inanmadıklarını her fırsatta dile getiren iktidar mensupları, ailenin toplumun direği olduğunu ve kadınların durmadan doğurması gerektiğini her yerde dillendiriyor. Bu konuda iktidar, kadınları dini fetvalarla ve fıtrat ile ideolojik olarak rızaya yönlendirirken, diğer yandan yasal düzenlemelerle razı olmaya zorluyor. Kadını aileye hapsetmek için; kürtaj yapmayı engellemek, boşanmayı zorlamak, çocuk istismarını meşrulaştırmak, evlendirmeyi kredilerle teşvik etmek... Kadınlara karşı yürütülen bu muhafazakar, milliyetçi, patriyarkal politikalar devletin her uygulamasında kendini belli ediyor. 

2015’ten günümüze gelen süreçte yüzlerce muhalif gazeteci tutuklandı. HDP Eş Genel başkanları ve milletvekilleri tutuklandı. Toplumsal muhalefete olan baskı her alanda hız kesmeden yükseldi. Hak  talepleri, grevler, basın açıklamaları polis müdahalesi, valilik kararları ve KHK’larla engellendi. 

Erdoğan bir yandan partisinin ve kendisinin rejimini inşa etmek için çabalarken, bir yandan da sokağı ele geçirmek için paramiliter çetelerini yetiştirmeye çalışıyor. 696 nolu KHK’yı bu bağlamda yorumlamak ve güncel olan her saldırıya karşı öz savunmayı örgütemek bir görev olarak önümüzdedir.

Saray ve çetesi AKP, tüm bu baskı ve yıldırma politikalarına rağmen içerdeki muhalefeti bastıramadı ve bir işgal harekatı başlattı. Faşist AKP tarafından başlatılan bu harekatın en önemlisi tekçilik üzerine kurulmuş ulus-devlet modelinin “kırmızı çizgisi” Kürt halkının kazanımlarına saldırmaktır. Uzun zamandır, Rojava Devrimine ağzından salyalar akarak bakan Erdoğan, başta Rusya olmak üzere ABD ile anlaşarak Efrin’i ÖSO çeteleri ile işgal etti. Öyle ki, Efrin’de işgalin ardından çekilen yağma fotoğrafları, AKP ve çetesi ÖSO’nun faşist karakterini tüm dünyada gözler önüne serdi. Saray, başlattığı işgal hareketi ile yalnızca 2015’te başlattığı savaşı Efrin’e taşımakla kalmadı. Bir diğer esaslı amaç ise Türkiye’de şovenizmi büyütmek, Türkiye’deki gençlerin, kadınların, emekçi ve işçilerin gözlerini şovenizm perdesi ile kapatmaktı. Kendi pisliğini savaş üzerinden kamufle etmeye çalışan Saray, aynı zamanda başkanlık seçimlerini de bu işgal harekatından kazanmayı umduğu ivme ile doğru orantılı bir şekilde ilişkilendirdi. Savaşa, işgale, katliama hayır diyenlerin gözaltı, işkence ve tutuklama terörüyle karşılaşmasının esas sebepleri de bunlardır. Efrin ismini kullanmak dahi tutuklama sebebine dönüşürken, Boğaziçi’nde “işgalin kutlaması olmaz!” diyen arkadaşlarımız işkence ile gözaltına alınıp darp edildi. Bu tahammüsüzlüğün sebebi ise diktatörün son çıkar yolu olan savaş oyununun bozulması korkusuydu.

BİZ BU OYUNU BOZARIZ!

AKP/Saray iktidarı, savaş politikaları ile özgürlük isteyenleri gözaltılarla, tutuklamalarla zapturapt altına alamayacağını, ülkenin ekomik krizinin ayan bir biçimde tüm yoksul halkların hissettiği baskı yöntemi ile yönetemediği iktidarını sağlama almak için erken seçim kararı ile siyasal atmosferin yönünü değiştirdi. Gitgide oyunun gerilediğini bilen Saray Rejimi, MHP ile 'cumhur ittifakı'na mecbur kaldı. AKP çıkmaz sokakta yol araya dursun, kadınlar 8 Mart’ta toplumsal alanda dayatılan muhafazakarlaşmaya ve yasallaştırmaya çalıştıkları her türden cinsiyetçi politikalara cevabını vermiştir. 

Tarihin gücü direnişimizi bastırmaya yetmedi. Bilakis, bizlerin isyanı şekillendirdi tarihi. Paris Komünü'nden Ekim Devrimi'ne; Gazi'den Gezi'ye; Rojava'dan Cizre'ye, Sur'a ve Nusaybin'e kadar, faşizme, sermaye düzenine, ataerkilliğe başkaldıran gençler olarak mücadeleyi büyütüyoruz.

Türkiye’de ve Ortadoğu’da yaşanan kaos durumuna karşılık İmralı’da, yine Türkiye ve Ortadoğu halklarının eşit, özgür ve demokratik bir arada yaşamı için yol açmaya çalışan Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin ağırlaştırılması, devletin demokratik müzakere yerine savaş tercihinin açık göstergesi olarak karşımızda durmaktadır. Küresel aktörlerin devreye girmesi ile arapsaçına dönen Ortadoğu’da, bu denklemin çözülebilmesi için Sayın Öcalan ile acil bir şekilde görüşülmesi gerekmektedir. Bununla beraber başta Sayın Abdullah Öcalan olmak üzere tüm siyasi tutsakların bir an önce özgür olması, kalıcı bir barış ortamının kurulması için elzemdir. 

68’den Gezi’ye; Fis Köyü’nden Kobanê’ye gençler olmadan mücadele konuşulamıyor. Hayatın akışını değiştiren her anda, mücadelenin yükseldiği her dönemde sokakta, meydanda, okulda, fabrikada sözüyle, neşesiyle, kararlılığıyla gençler var. Gezi’de barikatlarda sabahlayan, tüm grilikleri renklerle boyayan, neşesiyle yaratıcılığını buluşturan, Tuzluçayır’da mahallesini savunan, Hevsel Bahçelerinin talan edilmesine izin vermeyen, Karadeniz’den HES’leri def eden, Kazım’ın müziğiyle Hrant’ın gülüşünü birleştiren, Mahir Çayan’la, Mazlum Doğan’ı, Deniz’le Sakine’yi, Rosa’yı aynı sloganda buluşturan, Kürdistan’da kalekollara dur diyen, üniversitesine, okuluna, hocasına ve akademiye sahip çıkan gençler 24 Haziran’da AKP-MHP’yi kurduğu sandıkların altına gömecektir. 

Barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde, üniversiteleri özgürleştirme mücadelesinde, iktidarın gençleri karşısına alan tüm saldırılarında buluşan biz gençler, 24 Haziran seçimlerini direnişle hep birlikte örgütleyelim. Sokak sokak, ev ev sözümüzü ulaştıralım, üniversitelerde ve mahallelerde HDP Gençlik Meclisleriyle seçim çalışmalarına başlayalım. Müşahit olmadığımız tek bir sandık kalmasın.

25 Nisan 2018