Sancar: Tek adam rejimi çökmüştür, bütün imkanları geleceği kurmak için değerlendirme zamanıdır

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar, Kriz Koordinasyon Merkezimizin toplantısına başkanlık yaptı. Burada açılış konuşmasını yapan Sancar, şunları söyledi:

İnsanların feryatları, yardım çığlıkları asla unutulmayacak

Öncelikle depremde kaybettiğimiz tüm canlara Allah'tan rahmet, halklarımıza bir kez daha başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyorum. Tüm ülke olarak tarifi çok zor bir acıyı yaşıyoruz. Kelimelerin boğazımızda düğümlendiği bir zamandayız. İnsanların feryatları, yardım çığlıkları ve büyüyen haklı öfkesi asla unutulmayacak. Öyle iktidar sahiplerinin “kader planı, asrın felaketi” diyerek kendi sorumluluklarını ve beceriksizliklerini gizleyebileceklerini sandıkları bir süreç değil bu. Depremin asıl yıkıcı etkisi; deprem öncesi yapılanlar, yapılmayanlar ve deprem sonrası gerçekleştirilmeyenler ve gerçekleştirilmesi gecikenlerdir. Asıl depremleri insani felakete dönüştüren iktidarların ve devletlerin politikalarıdır. 

Ranta ve talana dayalı politikalar yıkımın başlıca sebebidir

Yaptıkları ve yapmadıkları şeyler depremleri felakete dönüştüren başlıca faktördür. Bu faktörlerin başında tedbirsizlik gelmektedir. Önlemlerin zamanında alınmaması bir diğer faktördür.  Acil müdahale ve yardımların yine zamanında ulaştırılmaması da yıkımı büyüten temel sebeplerden biridir. Bu ülkeyi yönettiklerini söyleyenlerin vurdumduymazlığı, organizasyonsuzluğu ve koordinasyonsuzluğu felaketin temelinde yatmaktadır. İnsan ve toplum merkezli yönetim yerine ranta ve talana dayalı politikalar yıkımın başlıca sebebidir.  

Bugün depremin 8’inci günündeyiz. Resmi verilere göre 30 bini aşkın insanımız hayatını kaybetmiştir maalesef. Halen ulaşılmayan çok sayıda enkaz var. Gidilmeyen yerler, köyler var. Enkaz altında on binlerce insanımız bulunuyor.  Bu karakışın ortasında insanlar soğukta kaderlerine terk edilmiş durumda. Çadır, soba, battaniye, gibi ihtiyaçların devlet ve hükümet düzeyinde yeterli oranda karşılanmadığı bir durum söz konusu. Yardımların dağıtılmasında büyük bir kaos ve kargaşa yaşanıyor. Deprem bölgesindeki insanlar toplumsal dayanışma ve yardımlar sayesinde hayatta kalmaya çalışmaktadır.

Bu büyük yıkımın içinden bir kez daha büyük insanlık kendini gösteriyor

Ortada ciddi bir yıkım var ama yıkılmayan bir şey de var; insanlık. Evet, insanlık yıkılmadı, dimdik ayakta. Sivil toplumun, milyonlarca gönüllünün, tek tek bireylerin, sanatçıların, aydınların, emekçilerin, iş insanlarının, sendikaların, kadınların, gençlerin, 7’den 70’e herkesin, yerel yönetimlerin, siyasi partilerin, demokratik kurum ve kuruluşların yardım için adeta seferber olduğu büyük bir dayanışma yaşanıyor. Bu büyük yıkımın içinden bir kez daha büyük insanlık kendini gösteriyor. Böylesine anlamlı bir dayanışma, yaralarımızı saracak en temel yoldur.

İktidarın becerisinin en yüksek olduğu alan kötülüğü organize etmek

Bu dayanışma acılarımızı azaltacak ve biz yaralarımızı saracağız. Dayanışma duygularıyla hareket eden bütün insanlarımıza, yurt dışında ve içinde bu seferberliğe katılan herkese, deprem bölgesinde canla başla çalışan herkese minnettarız. Sağ olsunlar, var olsunlar.  İktidarın tüm kötülükleri ve çirkinliklerine rağmen insanlığın büyük dayanışması canlı bir şekilde bölgede, her yerde kendini gösteriyor ve bu dayanışma giderek büyüyor. İnsanlarımız organize oluyorlar; iyiliği örgütlüyorlar, iyiliği büyütüyorlar. Bu iktidar ise kötülüğü örgütlüyor. Bu iktidarın yaptığı en iyi şey kötülüğü örgütlemektir. Bu iktidarın becerisinin en yüksek olduğu alan kötülüğü organize etmektir. Karşı karşıya olduğumuz durum organize kötülüktür.

Binlerce arkadaşımız aktif olarak deprem bölgesinde çalışıyor

Bizler HDP olarak depremin yaşandığı ilk gün Ankara ve Diyarbakır’da Merkezi Kriz Koordinasyonlarımızı hemen kurduk. Bunun yanı sıra depremin yaşandığı bölgelerde etkin bir çalışmanın yürütülmesi için örgütlü olduğumuz il ve ilçelerde seçim koordinasyon merkezlerimizi yerel deprem kriz koordinasyon masalarına dönüştürdük. Şu an 3000’den fazla arkadaşımız birinci dereceden sahayı koordine ederken, binlerce arkadaşımız da aktif olarak çalışıyor. Bunun dışında Meclis Grubumuz, Gençlik ve Kadın Meclisimiz bir bütün olarak sahada. Deprem sonrası yıkımının en ağır olduğu 6 ilde vekillerimiz sürekli ve dönüşümlü bir şekilde halkımızla iç içe yaraları sarmaya ve acıları azaltmaya katkı sunuyorlar.

Kriz Koordinasyon Merkezimize yaklaşık 60 bin başvuru yapıldı

Bugüne kadar Kriz Koordinasyon Merkezimize yaklaşık 60 bin başvuru yapıldı. Bu görüşmeler sonucu yaklaşık 300 bin ayrı iletişim gerçekleştirildi. Enkaz altındaki insanlarımıza acil müdahale için bulundukları yerin AFAD'a bildirilmesinden, acil yardımların organize edilmesi ve deprem bölgelerine ulaştırılmasına kadar her alanda seferber olduk. Arkadaşlarımız kurtarma çalışmalarında bizzat yer aldı, yer almaya devam etmektedir. Bize ulaşan her insanımızın sesini hemen gerekli her yere ulaştırmaya çalışıyoruz. Bu çabamızı da devam ettireceğiz. Deprem bölgelerinden Ankara, Mersin, Urfa, İstanbul ve Kayseri'deki hastanelere taşınan ve bu hastanelerde tedavi gören, taburcu olan 12 bin 322 afetzede ile temas kuruldu. Erzak ve malzeme yardımları koordine edilmeye devam edilmektedir.

617 araç yardım ulaştırıldı

Şu ana kadar TIR, kamyon ve kamyonet olmak üzere 617 araç deprem illerine, ilçelerine ve köylere tarafımızdan ulaştırılmıştır. Evlerde misafir etme çalışmaları kapsamında 26 farklı ilden aldığımız aramalar sonucunda 345 aileyi konuk edecek imkânlar yaratılmıştır. Merkezi Kriz Koordinasyonu bünyesinde teknik, ulaşım ve konaklama, AFAD ile iletişim ve illerle iletişim ekibi olmak üzere dört ayrı komisyon kurduk. Kurduğumuz ihbar hatlarından gelen bilgiler arkadaşlarımız tarafından teyit edilerek AFAD’a ve il kriz koordinasyonlarına iletilmiş, yardımların ulaşması sağlanmaya çalışılmıştır. Hatlarımız 24 saat açık tutulmaktadır.

Bölgedeki muhtarların yüzde 75’i ile iletişim kurduk

Adıyaman, Maraş, Hatay ve Malatya’nın tüm ilçeleri ile Antep’in İslahiye ilçesi mahalle muhtarlarını aradık. Toplam 24 ilçemizde 1148 muhtarımızla iletişime geçtik. Tabii ki deprem dolayısıyla iletişim sorunları var, ulaşamadıklarımız da oldu ancak muhtarların yüzde 75'i ile iletişim kurmayı başardık. Muhtarlarımıza önce geçmiş olsun dileklerimizi ilettik. Hayatını kaybeden yurttaşlarımız için bir kez daha başsağlığı diledik. Yaralıların durumunu sorduk, enkaz çalışmalarının son hali hakkında bilgi aldık. Genel ihtiyaçları ve acil gereksinimleri konusunda notlarımızı tutup Kriz Koordinasyon Merkezimize, oradan da ilgili birimlere ilettik. Bu çalışmalarımız devam ediyor.

Daha fazla dayanışma için seferber olmaya devam edeceğiz

Havalar soğuk, bu nedenle çadır ihtiyacı da ilk sırada yer alıyor. Birçok yere henüz hiç ulaşılamamış. Görüştüğümüz ilçelerin tümünde bu ihtiyaç var. Aciliyetini koruyor çadır ihtiyacı. Depremden hiç hasar görmemiş olsa bile insanlar evlerine girmiyorlar. Bunu da elbette anlamak gerekiyor. Barınma ve ısınma ihtiyacı depremden etkilenen bölgelerdeki bütün insanlarımız için geçerlidir. Muhtarlarla yaptığımız tüm görüşmelerde bütün muhtarlar, toplumun gösterdiği yüksek duyarlılık ve toplumsal dayanışmadan çok memnun olduklarını belirttiler. Halkımızın birbiriyle dayanışmasının önemi burada da ortaya çıktı. Partimize hem dayanışma dolayısıyla hem de aramamız dolayısıyla teşekkürlerini de ilettiler. Biz bu teşekkürü hak etmek için daha fazla şey yapmamız gerektiğinin de farkındayız. Bizim teşekkür gibi bir beklentimiz yok. Bu bizim sorumluluğumuzdur. İnsani ve siyasi görevimizdir. Teşekkürleri de başımız gözümüz üstünedir. Daha fazla dayanışma için seferber olmaya devam edeceğiz. Acımız, yaramız büyük ama dayanışmamız da yine aynı şekilde büyüktür.

Çürük düzen ve yozlaşmış iktidar insanlarımızın üzerine çökmüştür

Bugüne kadar iktidar ne yaptı? Bir de kısa bir bilanço çıkaralım bu konuda. Yaşanan depremde insanların üzerine sadece çürük binalar yıkılmadı. Çünkü esas yıkımın nedeni, başta da belirttiğim gibi siyasi iktidarlardır, devletlerdir. Çürük düzen ve yozlaşmış iktidar insanlarımızın üzerine çökmüştür. Savaştan, talandan, ranttan ve yalandan başka bir şey bilmeyen AKP-MHP’nin tekçi iktidarının enkazı da halkın üzerine yıkılmıştır. Devletin, kamunun kaynakları ve imkânları böylesi zamanlarda insanların hizmetinde olmayacak da ne zaman olacak? İktidar ve yönettiği devlet kurumları bu depremde müdahalede çok geç kaldılar. Bizler gözlerimizle gördük ama tüm ülke buna şahittir. Depremin ardından ben ve Eş Genel Başkanım Pervin Buldan bölgeye gittik. Antakya’da Samandağ ve çevre ilçelerde gördüğüm tablo gerçekten bütün bu söylediklerimizin az bile olduğunu ortaya koyuyor.  

İktidar krizi yönetememiş, depremi bir insani krize ve trajediye dönüştürmüştür

Hiçbir yardım ve kurtarma ekibine depremin üzerinden 35 saat geçmişken rastlamadım. Oysa bu sürenin ne kadar önemli olduğunu herkes biliyor. Dolayısıyla bu gecikme ve kaos, organizasyonluk, beceriksizlik maalesef can kayıplarının büyük ölçüde artmasına yol açmıştır. İktidarın, devlet kurumlarının bu durumu felaketin boyutlarını büyüten başlıca faktördür. İktidar krizi yönetememiş, depremi bir insani krize ve trajediye dönüştürmüştür. Her felakette görüyoruz ki iktidara göre ilk kurtarılması gereken insan canı değil, kendisinin bekası ve imajıdır.

Tek adam rejimi çökmüştür

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adını verdikleri bu rejimle yürütmenin hızlı karar alabildiği ve hareket edebildiği iddiası da çökmüştür. Tek adam yönetimi çökmüştür. Bütün bunlar artık herkesin çıplak gözle gördüğü gerçeklerdir. İnsanlar enkaz altında canlarını ararken, iktidarın enkaz üstünde düşman arıyor olması da kayda geçmesi gereken büyük bir ayıptır. İktidar bir yandan enkaz üstünde düşman ararken öte yandan sivil müdahale ve dayanışmayı engellemeye çalışmış, kutuplaştırma ve nefreti körükleyen açıklamalar yapmıştır. Bu ülke bir deprem coğrafyasında yer alıyor. Bütün hazırlıkların, tedbirlerin ve afet yönetim planlarının bu bilimsel gerçeğe göre olması gerekirdi.

AKP bu ülkedeki en büyük inşaat şirketidir

Ancak bilim insanlarını dinlemeyen, peş peşe imar aflarıyla depremin böyle büyük bir yıkıma yol açmasına davetiye çıkaran bir beton iktidarı iş başında. AKP, bu ülkedeki en büyük inşaat şirketidir. Afetin de felaketin de baş sorumlusu, siyasi sorumlusu, hukuki sorumlusu, ahlaki sorumlusu bu iktidardır. Tek tek bireylere sorumluluk yüklenerek bu tablo temize çekilemez. Elbette bireylerin de sorumlulukları göz ardı edilemez. Müteahhitlerin bizatihi sorumlu olduğu konularda elbette soruşturma ve kovuşturmalar yürütülmelidir. Zaten Hukuk Komisyonumuz bu konuda da ciddi bir çaba içerisindedir. Ama sorumluluk esas olarak siyasidir ve bir sorumluluk silsilesi söz konusudur. Bu nedenle, tek tek müteahhitleri öne çıkarıp siyasi sorumluluklarını gizleme çabalarına karşı da bütün hukuk örgütlerinin, demokratik kuruluşların ve halkımızın uyanık olması gerekiyor. 

İmar affının sonucu da binlerce binanın yıkılması, on binlerce insanın can vermesidir

İktidarın imar barışı dediği kaçak yapılara aftır. İşte o imar affının bugünkü sonucu, binlerce binanın yıkılması, on binlerce insanın enkaz altında can vermesidir. Milyonlarca insanın da evsiz barksız kalmasıdır. 1955-2002 yılları arasında 8 defa imar affı TBMM’nin gündemine gelmiş ve kanunlaşmıştır. AKP’nin iş başına geldiği 2002 yılından bugüne kadar tam 9 defa imar affı yasaları çıkarılmıştır. 1955-2022 yılları arasındakinden daha fazla imar affını bu iktidar kendi 21 yıllık iktidarı döneminde kanunlaştırmıştır. Üstelik AKP iktidarı bu imar affına “imar barışı” deyip, siyasi bir rant devşirme çabasından da geri durmamıştır. Söz konusu imar affı kanunlarından yararlanan yapı sayısı 3 milyon civarındadır. Bir deprem ülkesi olan Türkiye’de 3 milyon yapının denetimsiz bir şekilde af kapsamına alınması, cinayetin açık bir şekilde kanunileşmesi anlamına geliyor.

Erdoğan bir yıl süre istiyor; 21 yılda yapamadığını bir yılda mı yapacak?

İktidar kendi sorumluluğunu gizleyemez. Hiçbir şekilde gizleyemez. En büyük kurumsal müteahhit, tekrar ediyorum, iktidarın bizzat kendisidir. Ve başlıca fail bu çürük ve rantçı beton iktidarıdır. Erdoğan Diyarbakır’da yaptığı açıklamada 1 yıl süre istedi yeniden imar için. “21 yıldır ne yaptın?” diye sormaz mı halk? 21 yılda yapamadığını bir yılda mı yapacaksın? Peki, bir yılda yeniden imar sorununu çözdün diyelim. Yitirdiğimiz canları nasıl geri getireceksiniz? Tarihimizin gördüğü ar damarı en çatlamış ittifak karşımızdaki bu iktidar bloğudur. Siyasi sorumluluğunu tehditler savurarak üstünden atmak isteyen bu iktidar, zerre-i miskal ahlaki ve vicdani bir sorumluluk taşımadığını göstermiştir. Afete geç müdahale eden iktidar, deprem sonrasını yönetmekten de acizdir. Özetle, devlet herhangi bir şekilde insanların yanında değildir ve toplumun menfaatini gözetmemektedir. Onları ve acılarını görmemektedir. Kendi dar çıkarı için her şeyi algı yönetimiyle, tehditlerle halledebileceğini düşünmekte ve buna devam etmektedir.

AFAD liyakatsiz yönetimi nedeniyle kurtarma çalışmalarına iki gün sonra başladı

Deprem bölgesine çürük bina yapan ve bunların arkasında duran bir iktidarın zaten afet yönetim planından söz etmek abes olurdu. Ortadaki plan, rantı yönetme planıdır. Kriz yönetim planlarının olmadığının en somut göstergesi AFAD’ın durumudur. AFAD’ın personel sayısı, gönüllüler hariç 5 bin 982’dir. Evet, 85 milyonu aşkın nüfusun acil yardım sorumluluğunu üstlenen AFAD’ın personel sayısı 5 bin 982! Yıkılan bina sayısından daha az bir AFAD personeli ile afet yönetim planı yapılabilir mi? Sahada canla başla kurtarma çalışması yürüten AFAD personeli ve gönüllüleri elbette bu işin içinde tutulamaz. Onların çabaları her türlü takdirin üstündedir. AFAD personeli ve gönüllülerinin hakkını teslim etmek gerekiyor. Sorun yönetim zihniyetindedir, iktidarın politikalarındadır. Acil bir organizasyon ve koordinasyon kurumu olması gereken AFAD, liyakatsiz bir yönetimin beceriksizliği ve iş bilmezliği sonucu kurtarma çalışmalarına 2 günden daha uzun bir süre geçtikten sonra başlamıştır.

Diyanet’in bütçesi AFAD’ın bütçesinin 4,5 katıdır

Bütçe tercihlerinde de doğal afet ve felakete karşı alınması gereken önlemler asla yer almıyor. AFAD’ın bütçesi, 4 trilyon TL’yi aşkın 2023 yılı bütçesi içerisinde sadece 8 milyar 75 milyon TL’dir. Genel bütçedeki payı ise yüzde 0,5’in altındadır. Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesi, AFAD’ın bütçesinin 4,5 katıdır. AFAD’ın başına liyakate aykırı olarak yapılan atamalar, bu çürümenin bir başka boyutunu oluşturuyor. Bu iktidar okulların depreme dayanıklı hale getirilmesi için bütçe ayrılması önergelerimizi de reddetmiştir. Bu deprem göstermiştir ki; AKP-MHP yönetim anlayışının afet konusunda herhangi bir hazırlığı yoktur, afetlerin yıkıcı etkisini kat kat arttıran siyasi zihniyet ve tercihleri vardır. 

Deprem vergilerini deprem için kullanmadılar, yandaşlarına aktardılar

1999 yılından bu yana toplanan deprem vergilerinin sadece adını değiştirdiler. Özel İletişim Vergisi adı altında her yıl on milyarlarca lira bütçeye gelir olarak kaydedildi. 1999 yılından bu yana toplanan deprem vergilerinin miktarı yaklaşık 40 milyar dolardır. Bu meblağ ile felaketin yaşandığı iller 2 defa yeniden yıkılıp depreme dayanıklı bir şekilde inşa edilebilirdi. Bu denli büyük bir meblağdan bahsediyoruz. Nerede bu deprem vergileri? Bir tane iktidar yetkilisi yoktur ki “bu paraları deprem önlemleri için kullandık” diyebilsin. Diyemezler. Çünkü depremin etkisini azaltmak için kullanmadılar. Depreme karşı tedbir için kullanmadılar, yandaşlarına aktardılar. Kendi siyasi projeleri için kullandılar. Tüm bunlar da gösteriyor ki suç da fail de herkesin gözleri önündedir.

Yerinden yönetimin ne kadar değerli olduğu bu acı tecrübeyle ortaya çıktı

Katı merkeziyetçi ve tekçi rejim her şeyi felç etmiştir. Saray’ın izni olmadan bir vincin bile çalışamaz oluşu ve yetkililerin korkaklığı ve acizliği vahameti gösteriyor. Özellikle ‘hızlı’ diye pazarlanan ve bütün yetkilerin bir kişide toplandığı bu sistemin sonuçlarını, maalesef tüm ülke olarak ağır bedeller ödeyerek yaşıyoruz. Yerelden uzak ve kopuk yönetim şekli, bürokratik engeller silsilesinden oluşan bir yapının aleni iflasıyla karşı karşıyayız. Saray’ın karar mekanizması, yani katı merkeziyetçi, hiyerarşik ve bürokratik bir yönetim yerine, yerel yönetimlerin yetki ve inisiyatif sahibi olduğu yerinden yönetimin ne kadar değerli olduğu bu acı tecrübeyle bir kez daha ortaya çıktı. Çünkü yerellik ilkesi ve buna dayalı yerel demokrasi, bir yetkinin kamusal ihtiyaca en yakın birim tarafından kullanılmasını öngörür. 

Tekçi yönetim her kurumu ve kademeyi felce uğratmıştır

Bugün dünyada yerel yönetimlerin güçlü olduğu yerler, afetlere de en hazırlıklı yerlerdir. Toplumsal ihtiyaçlara göre tedbir alınarak ve afetlere hazırlık yapılarak yerel yönetimler güçlendirilir. Yapılması gereken budur. Sadece yerel yönetimlerin güçlendirilmesi değil; demokratik kitle kurumlarının, emek ve meslek örgütlerinin de bizatihi burada yer alması gerekiyor. Bu da yerindelik ilkesinin bir gereğidir. Karar mekanizmalarının pratik tedbirlerini de en etkili ve hızlı şekilde ancak yerinden ve yerellik ilkesi ile sağlayabiliriz. Tekçi, merkeziyetçi yol ve yöntemlerle toplumun iyiliği ve kamunun yararı için bir hizmet örgütlenmesi mümkün olmuyor. Tarih boyunca olmadı, şimdi de acı faturalarla maalesef yeniden ortaya çıktı. Bu deprem bize tam olarak göstermiştir ki merkeziyetçi yönetim her kurumu ve kademeyi felce uğratmıştır. Ayrıca sosyal devlet ilkesi de nasıl tahrip edilmiş, bu depremde bunu da gördük. Sosyal devlet ortadan kaldırılmış. Anayasada yazılı bir ilke olmaktan öte bir anlam ifade etmiyor.

Tedbirsizliği, yolsuzluğu, beceriksizliği kader diye sunamazsınız

Ülkenin dört bir yanından insanlar yüreklerinde derin acı, tüm imkanlarıyla seferber olup yaraları sarmaya, elinden geleni yapmaya çalışıyor. Böylece yok olan sosyal devletin yerine dayanışmacı toplum gerçeğini koyuyorlar. Bu iktidar, en tepesinden en alt kademesine kadar, muhalefete ve halka parmak sallıyor. En çirkin, ahlak dışı siyaset budur. Ölseniz dahi susun, sadece biz konuşalım diyorlar. İktidar bunu istiyor. Gerçekleri söylemeyin, bizim algı operasyonlarımıza, gerçek dışı açıklamalarımıza razı olun demek istiyor iktidar. AKP Genel Başkanı, kader planı diyerek kendi sorumluluğunu örtmeye çalışıyor. Tedbirsizliği, yolsuzluğu, beceriksizliği kader diye sunamazsınız. Bunlar kader değil siyasi tercihlerdir. Burada da sorumluluk başka yere havale edilemez. Asıl sorumlular bu devleti yönetenlerdir. İktidarın başı “defter açtım” diyor ya, asıl defteri Türkiye halkları açtı. Tüm bunların hesabını hukuki  ve siyasi çerçevede soracağız. 

En hızlı hareket ettikleri alan yasakçılık, baskı ve sindirme yöntemleridir

Yaklaşık 100 yılda, neredeyse ortalama 10 yılda bir büyük bir deprem yaşandı bu ülkede. Çünkü Türkiye aktif deprem hattındadır. Peki, tüm bunlar bilinmesine rağmen neden önlem yok? Neden bunları gören bir siyaset yok? Neden insanı ve toplumu yok sayan bir anlayışla hareket ediyorsunuz? Bunların cevabını biliyoruz, hesabını da Türkiye haklarıyla birlikte siyasi ve hukuki olarak soracağız. Depremin ikinci günü iktidarın yaptığı icraat OHAL ilan etmekti. En hızlı hareket ettikleri alan yasakçılık, baskı ve sindirme yöntemleridir. OHAL ilan ederek kendi acizliklerini ve sorumluluklarını örtbas etme çabasına giriyorlar. OHAL’i de arkasına alarak kolluk güçlerinin sınırsız yetki kullanmasını sağlamayı amaçlıyorlar. Bunun önüne geçmek zorundayız. Ortada bir suç varsa, suçun hukuki yollardan takip edilmesi gerekiyor. Kolluk kuvvetleri “ceza uygulayıcısı” değildir. İşkence yapmak insanlık suçudur. Sebebi ne olursa olsun hiç kimse işkence yapamaz. Bu konuda yaşanan örnekler derhal takip altına alınmalı, işkenceye başvuran kolluk görevlileri hemen görevden el çektirilmeli. Bütün sorumlular hakkında gecikmeden soruşturma açılmalıdır. Kolluk güçlerinin bu tavrı, toplumsal dayanışmayı kırmaya ve gönüllüleri alandan uzaklaştırmaya dönük bir gözdağıdır. Bu gözdağının işe yaramayacağını halklarımız gösteriyor, gösterecektir. Bu kadar büyük insani bir felaket karşısında böylesine kötücül yöntemlerle hareket eden iktidara kimse prim vermeyecektir, boyun eğmeyecektir. Biz insani dayanışmayı büyütmeye kararlıyız, milyonlar da toplumsal birlikteliğin asıl insani dayanışmadan geçtiğinin farkındadır.

Vinç göndermeyenlerin lince başvurması ibretliktir

Her türlü kışkırtma ve ayrıştırma girişimine karşı herkes en üst düzeyde duyarlılık göstermelidir. Depremi fırsat bilen bazı çevreler adım adım göçmen ve mülteci düşmanlığını örmektedirler. Mültecilere ve göçmenlere karşı yapılan bireysel ve kitlesel saldırılardan ve linç girişimlerinden, bu insanları hedef tahtasına koyanlar sorumludur. Vinç göndermeyen çevrelerin, vinçlerin gitmesini engelleyen odakların lince başvurması ibretliktir. Bunu hiç kimse unutmasın, unutmayacaktır da. 

Depremde tüm cezaevlerinde baskı ve şiddet artırılmıştır

Depremde bir başka sorun da cezaevlerinde yaşananlardır. Tüm gözler enkazlara çevrilmişken, cezaevlerinde baskı ve şiddet artırılmıştır. Adalet Bakanlığı Hatay ve Maraş cezaevleriyle ilgili açıklama yapmış. Ancak sevk ve sürgünler, cezaevlerindeki hak ihlalleri olmaya devam ediyor. Biz durumun takipçisi olmaya devam edeceğiz. Hatay Cezaevinde 3 mahkumun hayatını kaybetmesi, iktidarın cezaevlerine dönük şiddeti artırdığının ve depremin perdelediği alanda hak ihlallerini artıracağının bir göstergesidir.

Üniversitelerde uzaktan eğitim kararı derhal geri alınmalı

Öte yandan bu iktidar insanların hayatını kurtarma ve toplumsal yaşamın yeniden kurulmasını sağlama yönünde tedbirler alacakken, insanları daha çok mağdur edecek yöntemlere başvuruyor. Üniversitelerde uzaktan eğitim kararı bunlardan biridir. Bilim karşıtlığının bir göstergesi olması bir yana, bunun sonuçları da vahimdir. Yüz binlerce öğrenci eğitimden uzak tutulacak. Oysa depremzedelere barınma için sunulabilecek çok daha başka imkanlar var. Mesela Cumhurbaşkanlığı ve Meclis başta olmak üzere bütün kamu kurumlarının misafirhaneleri ve sosyal tesisleri hemen kullanıma açılmalıdır. Yıkımın bedeli uzaktan eğitim kararıyla üniversite öğrencilerine ödettirilemez. Bu karar derhal geri alınmalıdır.

Muhalefetin ve duyarlı tüm çevrelerin birlikte hareket etmesi çok önemlidir

Bütün muhalefet güçleri ve tüm toplumsal kesimler, iktidarın kutuplaştıran diline ve davranışlarına karşı dikkatli olmalıdır. Bir avuç insanın gözünü diktiği yaşamımızı hep beraber kurtarmalıyız. Hepimiz bu alanda sorumluyuz. Bütün bu kötülük pratiklerine ve kötücül politikalara karşı muhalefetin ve duyarlı tüm çevrelerin birlikte hareket etmesi çok önemlidir. Özellikle demokrasi güçlerinin hızla her alanda koordine olarak, bu felaketin acılarını azaltma ve yaraları sarma konusunda sorumluluğu var. Bu dayanışma eğer gerçekten güçlü bir şekilde örülürse, ki biz örülebileceğine inanıyoruz, geleceğimizi de bu anlayış üzerine inşa etmenin yolunu açacaktır. İnsan merkezli, kamuyu esas alan ve yerel demokrasiye dayanan bir sistemin inşası için de bu dayanışma bizlerin yolunu açmaktadır.

Bütün imkanları geleceği kurmak için değerlendirme zamanıdır

İktidarın en büyük derdi, toplumu ve siyaseti kendi arkalarına dizememiş olmasıdır. Farklı mahallelerin birbirleriyle buluşup dayanışmasından ödleri korkuyor. Bölüp kamplaştırmaya, kutuplaştırmaya ve farklılıkları birbirinden uzak tutup düşmanlaştırmaya odaklı siyasetleri şimdi gösterilen bu dayanışma ile çöküyor. Birbirine en zıt kesimler dahi ortak bir hedef için bir araya geliyor. İşte bizi kurtaracak olan da, gelecekte felaketleri önceleyecek olan da bu dayanışmadır. İktidarı da en çok ürküten de budur. İktidarın deprem sonrası başvurduğu yöntemleri sıralamak gerekmiyor, hepimiz bunun farkındayız. İlk etapta interneti kestiler. Bunun can kayıplarını nasıl arttıracağı herkes görürken, iktidar tepki ve öfkeyi önlemek için ölümcül yönteme başvurmuştur. Bu kötülük anlayışıdır. Sadece kendini düşünmektir. RTÜK eliyle her gün medyayı tehdit ediyorlar. Amaçları halkın tepkisini ve dayanışmasını gizlemek, görünmez kılmaktır. Ama bunlara karşı da bizlerin alabileceği tedbirler, yapabileceği çok şey vardır. Şimdi bütün imkanları depremin yıkımlarını onarmak için seferber etme ve geleceği kurmak için değerlendirme zamanıdır. 

Kuzey ve Doğu Suriye’ye yardımlar için sınır kapıları derhal açılmalı

Depremin etkili olduğu merkezlerden biri Suriye'dir. Özellikle Afrin, Halep, Lazkiye, İdlib doğrudan yıkımdan etkilenen bölgeler. Yaklaşık 4 bine yakın insanın hayatını kaybettiği kaydedildi. Bu bölgede yaşanan savaş ve çete gruplarının işgal pozisyonundan dolayı deprem sonrasında hayatta kalma mücadelesi, özellikle bazı bölgelerde ne yazık ki çok ağır şartlarda gerçekleşiyor. Hatta bizdeki vahim tablodan da daha vahim bir durum ortaya çıkıyor. Daha önce yardımlar Türkiye Cilvegöz Sınır Kapısı üzerinden giderken, depremden dolayı yollarda yaşanan yıkım sebebiyle BM ilk gün yardımları durdurduğunu açıkladı. Sonrasında birçok ülke Türkiye’ye sınır kapılarını insani yardımların hızlı ulaşması için açma çağrısında bulundu. Bildiğimiz gibi Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile bulunan bütün sınır kapıları kapalı durumdadır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği 10 Şubat’ta yaptığı açıklamada, depremden dolayı 5,3 milyon Suriyelinin evsiz kaldığını duyurdu. Bu bağlamda Suriye’ye kesintisiz yardım ulaştırılması hayati önem taşıyor. Uluslararası yardım kuruluşları, yardım yapılmasının önündeki engellerin kaldırılmasını talep ediyorlar. Ciddi insani dramın yaşandığı deprem krizinde sınır kapılarının derhal açılması gerekiyor. Bütün sınır kapıları hemen açılmalıdır. Özellikle Kobanê’ye açılan Mürşitpınar Sınır Kapısının da insani yardım için açılması gerektiğini bir kez daha belirtelim.

KCK’nin eylemsizlik kararı vesilesiyle diyalog ve müzakerenin değerine vurgu yapmak istiyoruz

Yine kamuoyuna yansıdığı üzere, KCK bir açıklama yaptı. Tüm güçlerine eylemsizlik kararı aldığını bildirdi. Bu ve benzeri kararlar önemlidir. Bir yandan yoğun bir savaşın sürdüğü ve tüm gelirlerin savaşa aktarıldığı bir ortamda, çatışmaların durmasına zemin hazırlayacak böyle bir karar önemlidir. Dayanışma felaketten doğmuş olsa bile yeni imkanların, yeni yolların kapısını açar. Bir kez daha bu vesileyle diyalog ve müzakerenin değerine vurgu yapmak istiyoruz. Devletin de iktidarın da savaş ve güvenlikçi politikaları bu dönemde bitirilmelidir. Bunu da önümüzdeki dönem için önemli bir adım olarak değerlendiriyoruz.

Vekillerimiz, MYK ve PM üyelerimiz sahada, bizler eşbaşkanlar olarak da yine felaketin yaşandığı bölgelere gidiyoruz. Yarın ben Malatya ve Adıyaman’da olacağım. Ertesi gün de Pervin Başkanımla birlikte Kriz Koordinasyon Merkezinde bir araya geleceğiz. Orada da durumu hep birlikte değerlendireceğiz. Bizi yaşatacak olan dayanışmadır. Beraberliğimizdir. Bunu da bir kez daha hatırlatmayı gerekli görüyorum. 

13 Şubat 2023

Etiketler: #maraş depremi , #deprem