Sancar: Sistem çökerken asıl sahipleri bunun altında kalacak

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar, haftalık Meclis grup toplantımızda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sancar, Türkiye’nin her alanında gittikçe derinleşen kriz hali başta olmak üzere güncel gelişmeleri değerlendirdi. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifasıyla ortaya çıkan yönetim krizine de değinen Sancar, partimizin önümüzdeki dönem demokratik mücadele programının detaylarını da paylaşarak şöyle konuştu:

İki gündür canlı yayında bir çöküş hikayesi izlemekteyiz. Hazine ve Maliye Bakanı iki gün önce akşam saatlerinde sosyal medya hesaplarında bir istifa mesajı paylaştı. Bu da yeni sistemin yeni adetlerinden. Mesele bununla kalmadı, birkaç saat bu mesajın gerçekten bakana ait olup olmadığı tartışıldı. Bu konuda bir belirsizlik ve kargaşa ortaya çıktı. 

Sadece gazeteciliğin değil, sistemin bir bütün olarak çöktüğünün resmi

İşin ilginç yanı ana akım denilen iktidar medyası bu meseleyi hiç görmedi. Saatlerce alt yazı bile geçmedi. Muhtemelen bir işaret, talimat beklediler. Bu talimat gelmedi. Birkaç televizyon kanalı bu haberi verdi elbette. Onlar yandaş basın değil. Özgür yayıncılık yapmak için ellerinden gelen çabayı harcayan medya kuruluşlarıydı. Onlara teşekkürlerimizi iletmeliyiz. RTÜK üyesi İlhan Taşçı’nın bir paylaşımı vardı sosyal medyada. "RTÜK izleme merkezinde 1780 radyo ve televizyonu takip ediyorum" diyor, "5 televizyon kanalı dışında Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın istifa ettiği haberini veren yok. Bu gazeteciliğin bittiğinin resmidir. Yazık" diyor. Aslında bu sadece gazeteciliğin bittiğinin resmi değil, sistemin bir bütün olarak çöktüğünün resmidir. 

Bu kriz bir bakanın istifasından çok daha derin, sistemin iflası gerçeği var

Bu sistem çökmektedir arkadaşlar. Bu sistemin neden çöktüğünü çok kısa bazı hatırlatmalarla şimdi anlatmaya çalışacağım. Bir defa ortada bir ekonomik kriz olduğunu hepimiz biliyoruz ve bunu kimse saklayabilecek konumda değil. Bu krizin sadece bir bakan, bir şahıs meselesi olmadığını da biliyoruz. Bakanın istifasının sadece bir kızgınlık, bir kırgınlık sorunu olmadığını biliyoruz. Ortada çok daha derin bir sorun var. Ortada sistemin iflası, rejimin çöküşü gerçeği var. 

Toplumun hafızasını köreltmeye çalışanlara inat hafızayı canlı tutacağız

Neden 'sistemin çöküşü' diyoruz? Şimdi geçmişe bir göz atalım, hafızayı tazeleyelim. Bu iktidar toplumu hafızasızlaştırarak devamını sağlayacağını sanıyor ama hiçbir toplumun hafızasını istediğiniz kadar uğraşın bütünüyle yok edemezsiniz. Latin Amerika ülkelerinden çok değerli bir yazarın sözüydü, "Alacakaranlıkta tek bir kişi hakikati haykırmaya devam ederse mutlaka gerçekler ortaya çıkar". İşte HDP bunu yapıyor, yapacak. Her şart altında hakikati haykıracağız. Toplumun hafızasını köreltmeye çalışanlara inat hem hafızayı canlı tutacağız hem bu hafıza üzerine güçlü bir mücadele kuracağız. 

Sistem dedikleri bir ucube düzen 

Sistem dediğimiz elbette ilk başta Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adını verdikleri gerçekten ucube düzendir. Bu düzeni kabul ettirmek için referandum kampanyasında dönemin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bazı konuşmalarından paragraflar, pasajlar aktaracağım, neler demişti? 

Erdoğan'ın yeni sisteme ilişkin söylediklerinin tam tersi yaşanıyor

Bu anayasa değişikliği 20 Ocak 2017'de AKP-MHP ortaklığı ile 330 oy toplayan bir değişiklikti ve Meclis'ten böyle geçeçerek referanduma sunulmuştu. Bu referandum 16 Nisan 2017’de yapıldı, çok büyük şaibeler altında gerçekleştirildi. Baskı ortamında yürütüldü kampanyalar, tek taraflı bir boks maçı şeklinde cereyan etti bütün süreç ve ancak yüzde 51,41'lik bir oy oranıyla ile kabul edildi. 20 Ocak 2017’de anayasa değişikliği Meclis'ten geçtikten sonra Cumhurbaşkanı evet kampanyasına başladı. 3 Şubat 2017’de Mersin'de ilk mitingini yaptı. Söylediği sözler çok dikkat çekici: "Şimdi hedef Türkiye'yi inşallah Dünya’nın en büyük 10 ülkesinden biri yapmak ve en müreffeh ülkeler arasına sokmakta kararlıyız" diyor. 17 Şubat 2017'de Maraş’ta şöyle diyor: "Bu sistemin en net özelliği, ülkemizin ekonomisi ve demokrasisi için lazım olan istikrar ve güven ortamını eskisine göre en güçlü şekilde tesis edecek olmasıdır". Ve devam ediyor: "Yargının son yıllarda epeyce yıpranan bir prestiji var bunu da bu dönemde inşallah düzelteceğiz. Bu prestij yükselişe geçecek"diyor. 24 Şubat 2017 tarihinde Manisa’da konuşuyor ve şöyle diyor: “Birileri diyor ki 'Türkiye’nin bu kadar sorunu varken niye sistemi değiştiriyorsunuz?' İşte bu sebeple değiştiriyoruz, Türkiye’nin sorunlarının çözümü şahısların inisiyatifine kalmasın diye yönetimin sistemini değiştiriyoruz. Şahıslardan bağımsız olunca Türkiye şahlanacak" diyor. "İstikrarın ve güvenin teminatı şu veya bu şahıs değil, bizzat sistemin kendisi olsun diye anayasa değişikliğini istiyoruz" diyor. Sonra ekliyor "İnşallah 16 Nisan’da Türkiye yepyeni daha hızlı, daha kararlı uygulama ve karar alabilen bir sistemin sahibi olacak" diyor. 

Tüm bunların hangi birine cevap vereceğimizi şaşırıyoruz. Bunların hepsine ayrıntılı cevap vermeye kalkarsak bu grup konuşmasını 2-3 saat sürdürmemiz gerekecek. Birkaç veriyle neden sistemin çöküşüyle karşı karşıya olduğumuzu da anlatmaya çalışacağız. Son bir alıntı yapalım. "Yeni sistem işsizliği azaltacak diyenlere cevaben, 'evet yeni sistem sağlayacağı istikrarla ekonominin düzelmesini sağlayacak, adımların atılmasını kolaylaştıracak' diyeceğiz. 'Yeni sistemi, eğitim, sağlık sistemini daha güçlü hale mi getirecek' diyenlere evet yeni sistem eğitim ve sağlıkta kalitenin artması sağlayacak' diyeceğiz. 'Yeni sistem demokrasiyi daha mı güçlü hale getirecek' diyenlere, 'evet yeni sistem doğrudan milletin iktidarını tesis ederek demokrasiyi güçlendirecek' diyeceğiz". 

Öncelikle tabii şahsa bağlı bir sistem kurmayacaklarını, yeni sistemin şahsa bağlı olmayacağını söylemiş ama tek bir işaret olmadan kimse hareket etmiyor artık. Medya, kamu kurumları, Meclis işaret bekliyor. Kurumların hepsi neredeyse tek adama bağlanmış durumda. Söylediklerinin tam tersi yaşanıyor. O nedenle bu sistem çökmektedir diyoruz, çöküyor diyoruz.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi çöktü: Ortada yargı kalmadı

Başka ne diyor, yargının prestiji artacak diyor. Başka zaman olsa, sorunlar bu kadar ağır olmasa buna espri deyip gülüp geçebiliriz ama gülüp geçebileceğimiz bir durum yok. Yargının ne durumda olduğunu her gün yeniden canlı olarak yaşıyoruz. Bu ülkeye keyfi tutuklamaları, adaletsiz yargılamaları, cezasızlık politikaları damgasını vurmuş durumda. Bırakın yargının prestijinin artmasını ortada yargı diye bir organ kalmamıştır. Bu nedenle sizin söylediklerinizin hepsi yalan olduğu için, bunların hepsinin tersi yaşandığı için sistem çöküyor diyoruz. Bu sistemin çöktüğünü başka verilerle anlatmaya devam edelim ve bu çöküşe karşı HDP olarak ne öneriyoruz, onu da söyleyelim.

Kişi başına milli geliri 25 bin dolara çıkaracaklardı, şimdi 7 bin 200 dolar

Diyor ki Cumhurbaşkanı "Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olan Türkiye için evet mi diyeceksiniz? Kişi başına mili geliri 25 bin dolar olan Türkiye için evet deyin". Şimdi rakamlara geçelim, o tarihlerde yani 22 Mart 2017'de Cumhurbaşkanı bu sözleri sarf ettiğinde kişi başına düşen milli gelir 10 bin 600 dolardı. Bugün, 3 yıl sonra 3 bin 400 dolar daha aşağıda. Yani 7 bin 200 dolara düşmüştür kişi başına milli gelir. Demek ki sizin o vaat ettiğiniz işleyiş gerçekleşmemiştir, söylediklerinizin tersi olmuştur. Bu sistem bu güzel ülkeye yoksulluk getirmiştir, o nedenle de sistem çöküyor diyoruz. Çöken sadece Maliye Bakanının koltuğu değildir, çöken sistemin kendisidir.  

Bu ucube sistem başladığında işsizlik yüzde 11’di, bugün resmi verilere göre yüzde 13’ün üzerinde

Daha fazla alıntıya gerek yok. Bu çöküşün başladığı tarih Haziran 2015'tir. O tarihte yapılan seçimlerin sonucunu geçersiz kılmak için olmadık manevralar yaptılar, olmadık oyunlara giriştiler, ülke kan gölüne döndü. Her tarafta bombalar patladı, bir kaos ve korku ortamı yaratıldı. İşte o şartlarda seçimler yenilendi. 7 Haziran 2015 seçimlerinin sonuçları ve orada çıkan halk iradesi gasp edildi. Çöküşün başlangıcı 1 Kasım seçimleriyle zaten gerçekleşmiş oldu. Orada kurulan ittifak, daha sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen bu pespaye düzeni getirdi. Vaatlerin hepsinin tersinin gerçekleştiği 3 yılı bu ülkenin halklarına yaşattılar. Bakın 1 Haziran 2015'te işsizlik oranı yüzde 10,3. Berat Albayrak’ın göreve başladığı Temmuz 2018. Yani 23 Haziran 2015 seçimlerinden sonra. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi fiilen hayata geçirildiğinde işsizlik oranı yüzde 11 olarak ilan ediliyor. Bugün işsizlik oranı yüzde 13'ün üstünde. Tabii bu verilere ne kadar güveneceğimizi de ayrıca ekleyelim. Buna rağmen, bütün oyunlara, TÜİK'in bütün manipülasyonlarına rağmen işsizlik oranı artıyor.

1 Haziran 2015’te işsiz sayısı 3 milyon, bugün 9 milyon

İşsiz sayısı 1 Haziran 2015’te 3 milyon 57 bin kişi, Temmuz 2018’de 3 milyon 537 bin kişi, bugün 9 milyonun civarında hatta 9 milyonun üzerinde. Ne demişti Cumhurbaşkanı “Bu sistemde işsizliği bitireceğiz”. Tam tersi oldu. Yani sistem sizin kendi beyanlarınızı hakikatle rakamlarla verilerle karşılaştırdığımızda apaçık çöküyor. Bu çöküşü saklamanızı hiçbir yöntem sağlayamayacak. 

1 Haziran 2015’te enflasyon yüzde 8.8 bugün yüzde 30’dan fazla

1 Haziran 2015'te enflasyon yüzde 8.8. Temmuz 2018’de yüzde 20.3. Bugün gerçek oranı bilmiyoruz. Pazara gittiğinizde halka sorarsanız enflasyon yüzde 30’un üzerinde. Her birimiz günlük hayatımızda yaşadığımız tecrübeyi ele alırsak yüzde 30'dan fazla. Demek ki enflasyon da düşmüyor tam tersine artıyor. Ama ne demişlerdi, enflasyon düşecek.

Doları 2.68’den, 8 TL’nin üzerine çıkardılar: Kimlerin hangi milyar dolarları götürdüğünün hesabını soracağız

Döviz kuruna bakalım, 1 Haziran 2015’te 2,68 tl mi dolar, Temmuz 2018'de 4,71 TL; bugün 8 TL'nin üzerinde. Ve oynamaya devam ediyor. Bir bakıyorsunuz yüzde 5-6 düşüş yaşanıyor dolarda, ertesi gün yüzde 3 çıkış birden yaşanıyor. Bu arada kimlerin hangi milyar dolarları nasıl götürdüğünü de elbette soracağız, bunun da peşini bırakmayacağız. 

Sistem çökerken birileri ceplerini doldurmaya devam ediyor. Bu sistemin özü esasen budur. Bir avuç sermayeye ve en çok da yandaşlara durmadan kaynak aktarmaktır. Bir gecelik operasyonla giden kaynakların hepsi halkımızın sofrasından çalınan ekmektir, aştır, gelecektir. Çalınan gençlerin geleceğidir. Bunların peşini asla bırakmayacağız, hesabını mutlaka soracağız.

Bakan yetmez, Cumhurbaşkanı kabinesiyle birlikte istifa etmelidir

Verileri daha fazla sıralamaya gerek yok. Tablo net bir şekilde ortada. Bu sistem çöküyor. Bu sistem çöktüğüne göre sorumluluğu tek bir kişiye yükleyerek kurtulmaları mümkün değil. Asıl sorumlu bu sistemin en tepesindedir. Asıl sorumluluk sistemin kendisindedir. Bu nedenle diyoruz sadece Hazine ve Maliye Bakanın istifa etmesi yetmez, Cumhurbaşkanı kabinesiyle birlikte istifa etmelidir. Sorumluluğu üstlenme cesaretini ve basiretini göstermesini bekliyoruz. Önümüzde yeni bir dönem var. Bu dönemde en önemli hedeflerinden biri erken seçim olacaktır. Bu sistem çöktü. Hem bu iktidarı hem bu düzeni değiştirmek için ilk fırsatta, en kısa zamanda seçime gidilmelidir. Seçime gitmenin de şu şartlarda en ahlaki yolu Cumhurbaşkanının kabinesi ile birlikte istifa etmesidir. Cumhurbaşkanı istifa edince Meclis'i de fesh eder, biz de yeni seçim için yeni döneme başlarız.  

HDP erken seçime hazırdır: İhtiyaç erken seçimdir, bu iktidarın gitmesidir

HDP hazırdır. HDP yeni bir seçime erken seçime herkesten çok hazırdır. Bunu her fırsatta tekrarlayacağız. Bu ülkede şimdi ihtiyaç erken seçimdir. Bu iktidarın gitmesidir. Peki bu iktidarın gitmesiyle her şey kendiliğinden olacak mı, onu da biraz sonra anlatacağım. Yeni demokratik eylem programımızın ana hedeflerinden biri budur. Demokratik mücadele programımız sadece erken seçim üzerine de kurulmamıştır. 

Yargı askıda, Meclis askıda, demokrasi askıda, yurttaşlık hakları askıda

Peki, bu sistemi çökerten sadece ekonomi midir? Hayır. Bu sistem hukuku askıya aldığı için çökmektedir. Biliyorsunuz askıda ekmek kampanyası başlattılar. Askıda ekmek halkın ekmeğinin çalındığının itirafıydı. Şimdi askıda hukuk gerçeği ile karşı karşıyayız. Hukuk yok keyfilik var. Meclis askıda, denetimsizlik var. Meclis işlemiyor, demokrasi askıda, hiçbir özgürlük ve demokratik kural işlemiyor. Faşizmi kurumsallaştırma çabası var. Yurttaşlık hakları askıda. Artık bu ülkede yaşayan insanları yurttaş olarak değil, tebaa olarak görüyorlar.

Bir bakan istifa edecek bu Hazine ve Maliye Bakanı olacak. Bu sokaktaki herkesi doğrudan ilgilendiren bir gelişme olacak ama sokaktaki insana, yurttaşa bilgi verilmeyecek. Bu sadece ve sadece halkı tebaa olarak gören bir düzende söz konusu olabilir. Biz de diyoruz ki bu halk tebaa değildir, eşit yurttaşlık temel hedefimizdir.

Sistem çökerken asıl sahipleri bunun altında kalacak

İşte bütün bu sebeplerle sistem çöküyor. Ayrıca insanlık askıda insanlık! Hiçbir insani değer tanımayan sayısız uygulama ile karşı karşıyayız. İşkenceler, yargısız infazlar, keyfi gözaltılar, keyfi cezalandırmalar, adam kaçırmalar insanlığın da askıya alındığını gösteriyor. Bu sistem hukuk askıda olduğu için, kamunun denetimi askıda olduğu için, eşit yurttaşlık, insanlık askıda olduğu için çöküyor ama biz bu düzenin halkın üzerine çökmesine izin vermeyeceğiz. Sistem çökerken asıl sahipleri bunun altında kalacak. O nedenle etkili bir demokratik eylem programı hazırladık, en kısa zamanda hayata geçireceğiz.

İktidarın çöküşünün en büyük nedeni Kürt düşmanlığıdır

Bu iktidarın çöküşünün belki de en büyük nedeni Kürt düşmanlığıdır. Kürt sorununda çözümsüzlük politikası bugüne kadar bütün iktidarları çözen, çökerten en temel sebep olmuştur. Bu iktidar da çözümsüzlüğün ötesine geçerek inkar ve imha politikalarını sürekli güncellendiğinden çökmektedir. Kürt düşmanlığını hangi örneklerle anlatalım gerçekten zorluk yaşıyoruz. O kadar çok örnek var ki içeride ve dışarıda... Bölgede Kürdün hak talebine sadece şiddetle karşılık veren, Kürdün herhangi bir yerde hak kazanımını kendi bekasına tehdit olarak gören bir iktidar ve yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız.

Şerali Dereli’nin hesabını sormak boynumuzun borcudur

Geçtiğimiz günlerde bu örneklere çok acı bir olay daha eklendi. Şerali Dereli cinayeti. Hakkari Yüksekova ilçesine bağlı, Esendere Beldesi Eyvan köyünde 29 Ekim’de korkunç bir cinayet işleniyor. Evinin 50 metre ilerisinde bulunan ahırda at ve tayına bakmaya giden Şerali Dereli, 61 yaşında atlarıyla birlikte katlediliyor. Kim katletti onu? Ailesinin çektiği görüntüler var. Oğlu Sultan Ali Dereli babasının olay günü köyün 50 metre ilerisindeki ahıra atları götürmeye gittiğini, orada askerler tarafından önce acımasızca darp edildiğini daha sonra da atlarıyla birlikte katledildiğini söylüyor. Ayrıca Dereli’nin yeğeni olay esnasında bir video çekiyor. Şu an yerde yatan amcan oluyor diyor. Köyün 20-30 metre yukarısında amcama silah sıka sıka vurdular diyor. 

33 kurşun olayından beri reva görülen bu katliam ve zulmün hesabını sormak boynumuzun borcudur

Şerali Dereli yerde kanlar içinde yatarken akrabalarının kendisini yardıma girmesine izin verilmiyor, olay yerinde yaşamını yitiriyor. Görgü tanıklarının ifadesine göre cenaze 6 saat yerde bekletiliyor. Hakkari Cumhuriyet Başsavcılığı’nın defin ruhsatında ölümün ateşli silahtan kaynaklandığı belirtiliyor. Olayla ilgili 5 askerin ifadesi alınıyor ama sonra bu askerler serbest bırakılıyor. Hakkari Valiliği 5 gün sonra açıklama yapıyor ve açıklamada yeni bir şey yok bildiğimiz şablonu tekrar ediyor. “Dur ihtarına uyulmaması ve gece karanlığından yararlanarak kaçmaya başlaması üzerine ilgili mevzuat çerçevesinde güvenlik güçlerince müdahalede bulunmuştur” deniyor. “Mevzuata uygun bir müdahale” diyor biz bunun ne anlama geldiğini çok iyi biliyoruz. Biz bunu 33 kurşun olayından beri biliyoruz. Daha da eskilerden biliyoruz. Bu topraklarda Kürde reva görülen katliamı, işkenceyi, cinayeti hepimiz biliyoruz. O örnekleri, o örneklerdeki zihniyeti biliyoruz. O zihniyetin bugün nasıl yaşamaya devam ettiğini de hepimiz biliyoruz. Hesap sormak bizim boynumuzun borcudur. Hesap sormak için her şeyi yapmaya devam edeceğiz. 

Bu çürümüşlük sistemin tamamını çürütüyor. Bu pervasızlık sistemi çökertiyor. Ama bu sistemin halkın üzerine yıkılmasını, halkın bu sistemin enkazı altında kalmasını elbette engelleyeceğiz. Buna gücümüz yeter. Buna bu ülkenin ortak mücadelesi mutlaka yetecektir. Daha yakın zamanda Osman Şiban'ı, Servet Turgut’u işkenceden geçiren, Servet Turgut’un ölümüne neden olan üstüne yaslarını yasaklayan bu anlayıştan mutlaka hesap soracağız. Halkın vicdanında, mahkemeler önünde bütün meşru mecralarda bu hesabın peşinde olacağız. 

Kürdün hayatı bu kadar ucuz değil!

Silopi'de 6 ve 7 yaşında iki kardeş Furkan ve Muhammet Yıldırım evlerine zırhlı araç girdiği için ölmüşlerdi. Ölmüşlerdi demek hafif kalır, katledilmişlerdi. Panzer ve polise 19 bin lira para cezası verildi. Geçtiğimiz gün istinaf bu cezayı onayladı. Yani bu güzelim çocukların can bedeli 19 bin lira. Onları katletmenin müeyyidesi 19 bin lira. Yok arkadaşlar, Kürdün hayatı böyle ucuz değildir! Bunu da hep birlikte göstereceğiz. Asla ve asla hayatlarımızın bu şekilde harcanmasına, hayatlarımızın bu paralar karşılığında söndürülmesine izin vermeyeceğiz. Bu bizim sadece siyasi değil, insani görevimizdir. 

Kürde bu zulüm ne yenidir ne de burayla sınırlıdır. Kürtlerin yaşadığı bütün topraklarda devletlerin zulmü her zaman kendini göstermiştir. Sadece birkaç başlık bu zulmün boyutlarını göstermeye yeter. Irak'ta Enfal'i, Suriye'de Qamişlo'yu, İran'da neredeyse her gün infaz edilen idamları hatırlayalım. Bir halk her gün yaşadığı her yerde o topraklardaki devletlerin zulmüne uğrarken ne yapmalıdır? Hakkını, haysiyetini savunmak için birlik olmanın yollarını bulmalıdır. 

Sorun ne olursa olsun Kürt güçlerine düşen çözümü diyalogda aramaktır

Güneyden endişe verici, kaygı verici haberler geliyor. Orada Kürt güçleri arasında yüksek gerilim yaşandığı belirtiliyor. Buna ilişkin maalesef bazı olumsuz gelişmeler de yaşanıyor. Bir halk bir bütün olarak böyle tehlike altındayken hiçbir Kürt gücü bu gerçekliği yok sayarak kendi halkı içinde yeni acılar yaratacak gelişmelere sebep olma hakkına sahip değildir. Sorun ne olursa olsun Kürt güçlerine düşen tek şey çözümü diyalogda aramaktır. Sorunun ne olduğu değil, çözümün ne olduğu önemlidir. Çünkü belki de dünyada bu kadar tehdit altında olan başka bir halk yok. Bu halkın siyasi temsilcilerinin de bu gerçeği görmezden gelme lüksleri yok, hakları yok. Biz elbette buradan sağduyu, diyalog ve müzakere çağrımızı yineliyoruz, Bütün taraflaradır çağrımız ama sadece taraflara değil bütün Kürt halkına, yazarlarına, çizerlerine, sanatçılarına, alimlerin, rûsipîlerine çağrı yapıyoruz: Kürtler arası her türlü çözüm yolunun diyalog ve müzakere olduğunu sizler de haykırın, daha yüksek sesle bütün siyasi güçlere söyleyin. Hepimize düşen görev budur. HDP bu konuda üzerine düşen görevi yapmaya her zaman olduğu gibi şimdi de hazırdır.

Mücadeleyi sadece seçime bağlayarak o günü bekleyecek değiliz

Bir mücadele programı başlattık, bunu sözcülerimiz anlattılar. Ayrıca önümüzdeki günlerde zaten sahaya çıkacağız. O nedenle fazla ayrıntıya girmeyeceğim ama bu yeni mücadele programı artık halkın sabrının taştığının bir ifadesi olarak hazırlandı.

Sabrımız taşıyor. Baskıya, zulme, yoksulluğa, baskıya, çürümüşlüğe karşı sabrımız taşıyor. Elbette erken seçim talebimizi sürekli dile getireceğiz ama mücadeleyi sadece seçime bağlayarak o günü bekleyecek değiliz. Çünkü zulme ve faşizme karşı mücadele, her gün yeniden canlandırılması ve büyütülmesi gereken bir görevdir. Eğer bugünden bu mücadeleyi ve görevi hakkıyla yerine getirmezsek yarın seçimlerde çok daha büyük zorluklarla karşılaşır, hayal kırıklıkları da yaşarız. O nedenle biz yine bütün demokratik güçlerine, adaletten, hukuktan, eşitlikten yana olan bütün güçlere hep birlikte yeniden mücadeleyi büyütme çağrısını yapmaya devam edeceğiz. Ama bizler de bu mücadeleyi her alanda büyüteceğiz, geliştireceğiz. 

HDP bir umut hareketidir, bu umuda sarılın 

4 mesajımız var, ilk mesajımız halkımızadır: Karamsarlığa, umutsuzluğa kapılmayın. HDP bir umut hareketidir. Mücadele varsa umut vardır, HDP mücadeleden asla vazgeçmez. Değerli halkımız; mücadele etmeye, umudu büyütmeye devam ediyoruz. Siz de buna inanın. Umuda sarılın, bizimle birlikte her alanda bu mücadeleye katılın. Halkımıza çağrımız budur, esası budur. Halkımız bilsin ki bu sistem ve bu iktidar öyle güçlü falan değil. Görüyorsunuz, çürümüş bir iktidar bu. Bizim derdimiz bu çürümüşlüğü ve çürümeyi halkımıza bulaştırmalarına, bu faturayı halkımıza çıkarmalarına engel olmaktır. O nedenle hep birlikte mücadeleyi büyütelim diyoruz.

Direnişten asla vazgeçmeyin

İkinci mesajımız partili yoldaşlarımıza, il ilçe yöneticilerimize: Evet baskılar çok fazla, zulüm artıyor, faşizmi kurumsallaştırma adına her gün yeni yöntemler devreye giriyor. Ve bizim de on yıllardır biriktirdiğimiz bir direniş tecrübemiz var. Direnişten asla vazgeçmeyin, çünkü direnmek şimdi onurlu yaşamanın başlıca şartıdır. Direnmek onur için yaşamaktır. O nedenle her zamankinden daha fazla çalışacağız, teşkilatlarımızı güçlendireceğiz. Halkımızla daha fazla iç içe olacağız. Her türlü baskıyı göğüslemenin yollarını mutlaka hep birlikte bulacağız. İnanın sonuç da alıyoruz. Çok güzel insanımızın, şairimizin dediği gibi "boşuna çekilmiyor bu cefalar". Göreceksiniz HDP bu direnişte bu mücadele ruhuyla bu ülkede demokrasiyi de özgürlüğü de inşa edecektir. Bu ülkeye barışı da eşit bir yaşamı da getirecektir. O nedenle bu cefaları boşuna çekmediğimizi bir kez daha hatırlayalım ve ufuktaki o güzel ışığa doğru kararlı yürüyüşümüzü sürdürelim.

Bu ülkenin yönetimine demokratik muhalefetle birlikte katılmaya adayız

Vazgeçmeyeceğiz, biz bu ülkeyi yönetmeye talibiz. Biz bu ülkenin yönetimine demokratik muhalefetle birlikte katılmaya adayız. Buna gücümüz var, anketlerden söz etmeyeceğiz. En yandaş anketler bile bizi yüzde 11’lerde gösteriyor. Müjde olsun; bize gelen anketler bizi çok daha yüksek gösteriyor. Bu da onların korkusu olsun, bu da onlara dert olsun. İlk seçimde bu iktidarı göndermekle kalmayacağız; umudu, demokratik ilkeleri, özgürlük ruhunu bu ülkeye yerleştirmek için yönetime de öyle ya da böyle ortak olacağız. Öyle ya da böyle ifadesinin altını da sonra dolduralım, bu ülkenin Meclisinde ya da tepesinde her yerinde yönetiminde yer alacak birikimimiz, inancımız, tecrübemiz, kararlılığımız var. 

Öyle bir basınç yaratmalıyız ki kaçmak zorunda kalsınlar

Dördüncü mesajımızı iktidara vereceğim ama gerek kalmadı herhalde. Yeterince açık oldu: göndereceğiz sizi. Bu mücadele programını her gün köy köy gezerek hayata geçireceğiz. Halkımızla buluşmanın yollarını mutlaka bulacağız. İstediğiniz kadar engellemeye çalışın. Halkımızla birlikte bu yürüyüşü büyüteceğiz. Bu yürüyüş büyüdükçe partimizi daha da büyüteceğiz. Partimizin büyümesi demokrasi güçlerini büyütür. Herkes kendi alanında bu mücadelede üzerine düşeni mutlaka yapacaktır. Eğer bu iktidar istifa ile erken seçim kararı almakta direnirse bunu da demokratik eylem programımızda her gün yeniden gündeme getireceğiz. İstifa ve erken seçim talebini bu toplumun talebine dönüştüreceğiz. Öyle bir basınç yaratmalıyız ki kaçmak zorunda kalsınlar. Kaçtıklarında da bu ülkeyi bir beladan kurtarmakla kalmayacağız; yeniyi, iyiyi, güzeli hep birlikte inşa edeceğiz. Ben bu inançla, bu umutla hepinizi ve bizi izleyen halkımızı partili yoldaşları, bütün iyi insanları gönülden selamlıyorum. 

10 Kasım 2020