Sancar: Sınır farkı gözetmeksizin Ortadoğuda güçlü bir barış hareketi kuralım

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar, TBMM'de düzenlenen grup toplantımızda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Sancar, şu ifadeleri kullandı: 

Geçen hafta biliyorsunuz kongremizi gerçekleştirdik ve eş genel başkanlık görevi bana verildi. Bu onurlu görevi sizlerin, parti yönetimimizin, tüm halkımızın ve seçmenimizin onayıyla emanet olarak aldım. Bu onurlu bir görevdir ama sizlerin de bildiği gibi bizim partimizde eşbaşkanlık ve diğer tüm görevler emanettir. 

Bize bu emaneti veren güçlü bir mücadele birikimine sahibiz. Bedeller ödenmiş, büyük emekler harcanmış ve bugüne kadar getirilmiştir. Geldiğimiz her görev bu güçlü birikimin, bu bedellerle, emeklerle örülmüş sürecin sonucudur. Ben de bu bilinçle bu görevi onurla teslim aldım. İnşallah onurla benden sonraki yoldaşlarıma, arkadaşlarıma devredeceğim. Ama bu yolda elbette hiçbir görevi şahsi olarak görmüyoruz. Bu görevlerin tamamı tüm parti çalışanlarımızın, tüm seçmenimizin ve halklarımızın kendi emanetidir, kendi servetidir. Bunun farkındayız. Ancak birlikte yürütebiliriz. Bu kutsal, bu onurlu görevi bana veren bütün arkadaşlarıma tekrar teşekkür ediyorum. 

Öğrencim Selahattin, arkadaşım Selahattin, yoldaşım Demirtaş

Benden önce erkek eş genel başkan olarak görev yapan tüm arkadaşlarıma buradan selamlar gönderiyorum. Ancak iki tanesini bilhassa anmak istiyorum. Biri Sevgili Selahattin Demirtaş. O da bütün emekçilerimiz, bütün parti çalışanlarımız gibi yüksek özveriyle, büyük başarılarla bu görevi uzun süre yürüttü. Sonra rehin alındı ve 3 yıldan fazla bir süredir cezaevinde rehin tutuluyor. Selahattin'e buradan çok sıcak duygularla selam, sevgi göndermek istiyorum. Yadırgayanlar olabilir, neden 'Selahattin' diye hitap ettiğimi soranlar olabilir. Selahattin üniversitede benim öğrencim, sonraki yıllarda arkadaşım, sonra da yoldaşım oldu. O nedenle kendisine 'Selahattin' dedim. Öğrencim Selahattin, arkadaşım Selahattin, yoldaşım Demirtaş.

Demirtaş yıllar önce benim öğrencimdi, şimdi o benim hocamdır

Kendisi öğrencimken benden çok şey öğrendiğini söylüyordu, söyledi. Beni onurlandırmak için söylediğini biliyorum. Bir hoca olarak kendisine öğrenciliğinde katkılarım olmuştur, olmuşsa bundan gurur duyarım. Ama şimdi ben onun öğrencisi olmaya adayım. Ben onun başkanlık pratiğinden, siyaset tecrübesinden yararlanacağım. Şimdi o benim hocamdır.

Sezai Temelli meslektaşım, arkadaşım ve yoldaşım

Benden önce görev yapan ve görevi kendisinden devraldığım Sevgili Sezai Temelli de çok büyük özveri ile çalıştı. Çok zor bir zamanda, bu ağır yükü büyük bir başarı ile taşıdı. Kendisine yürekten teşekkürlerimi iletiyorum. Sezai Temelli benim meslektaşım, aynı kuşağız, aşağı yukarı aynı yaştayız. Bizim geçmişimiz de tanışıklığımızın geçmişi de oldukça uzun bir süreye dayanıyor. Daha sonra birlikte sendikal mücadelede bulunduk. Öğretim Üyeleri Derneğinde birlikte çalıştık. Bizim geleneklerimizde meslektaşlar arasında ilişki sürekli ve birbirinden öğrenmeye dayalıdır. Sezai Temelli meslektaşım, arkadaşım ve yoldaşım. Kendisinden hem meslektaş hem arkadaş hem de önceki dönem eş genel başkanımız olarak çok şey öğrendim, öğrenmeye devam edeceğim. Bizim meslektaşlık ilişkimiz bu esasa dayanır. Sana sonsuz teşekkürler Sevgili Sezai. 

2 Mart 94'te baskılara boyun eğmeyen yoldaşlarımızın, büyüklerimizin emanetini devraldık

Dün 2 Mart’tı. 2 Mart’ın anlamını biliyorsunuz. Bizi izleyen halkımız biliyor. 1994 yılında bir siyasi darbe gerçekleştirildi. O zaman DEP milletvekili olan arkadaşlarımız apar topar Meclis’ten alınıp cezaevine konuldu. O günden bugüne demokratik siyasette ve bu gelenekte ortaya çıkan  partilerimize, yoldaşlarımıza yönelik çok insafsız baskılar uygulandı. Ama kimse bu baskılara boyun eğmedi. Bu baskılar bizi yıldırmadı. 'Baskılar bizi yıldıramaz' sloganı bizim için sadece soyut bir slogan değildir. Bir hayat tecrübesidir, bir yaşam tarzıdır. O gün cezaevine konan sevgili büyüklerim dostlarım, arkadaşlarım, yoldaşlarım, Orhan Doğan, Hatip Dicle, Ahmet Türk, Sırrı Sakık, Mahmut Alınak, Leyla Zana; bütün bu arkadaşlar yine bize gelen emaneti bedelleriyle ören yürekli büyüklerimizdir. Hepsine o emekleri için buradan hepimiz adına selam, sevgi ve teşekkürlerimizi gönderiyoruz. 

2 Mart Darbesine karar verenler tarihin çöp sepetindedir, bizim arkadaşlarımız ise unutulmadı

Selam ve sevgilerimizi yoldaşlarımıza ama uyarılarımız bu zihniyeti yürütenleredir. Bu zihniyeti yürüten bütün iktidarlaradır. O gün başka bir iktidar vardı. Açıkçası ezbere söyleyemem, kimdi başbakan, unuttum. Ama bizim arkadaşlarımız unutulmadı. O gün bu zihniyeti, demokratik siyaseti ezme zihniyetini iktidarda yürütenler şimdi tarihin çöp sepetinde. Ondan sonra gelenler de aynı yöntemleri denediler ama onlar da başaramadılar. 

Dokunulmazlıkların kaldırılmasına destek verenleri dostça uyarıyoruz; aynı tuzaklar hala önünüzde duruyor

En son şimdi mevcut iktidar da bundan medet umuyor. Dokunulmazlıkları kaldırdılar. Bu meseleyi tarih enine boyuna yazacak. Ama zaten şimdiden de kimin hangi ölçüde nasıl bir katkısı olduğunu herkes görüyor. O gün direnenler yine başı dik, onurlu bir şekilde sesini yükseltiyor. O gün bu kararı alanlar mutlaka muhasebe yapıyorlardır. Bu muhasebeyi yapmalarını, yapmaya devam etmelerini dostça öneriyorum. Çünkü aynı tuzaklar hala başka konularda da önlerinde duruyor. O gün o kararı verenlere özel bir söz söylememe zaten gerek yok. Ama o gün o karara hangi gerekçeyle olursa olsun destek olanlara dostça bir uyarı, bir hatırlatma yapma görevi, sorumluluğu var üzerimizde. Bunu bir sorumluluk ve görev olarak görüyoruz. O gün size çeşitli gerekçeler sundular, çeşitli kampanyalarla, mahalle baskısıyla iradenizin o yöne kaymasını sağladılar. Daha sonra tezkerelerde aynı yöntemi uyguladılar. Bundan sonra da başka yöntemler denenebilir. Lütfen bu yöntemlere karşı daha uyanık olalım. Çünkü bugün, o kararı verenlerin tabanında da o desteği verenlerin tabanında da bu sorular devamlı soruluyor. 

Kurtuluşumuz iktidarı rahatlatmakla olmaz, ancak mücadele ederek olur

Bizim kurtuluşumuz bu iktidarı rahatlatmakla olmaz. Bu ceberut iktidardan kurtulmamız ancak hep birlikte mücadele edersek olur. Hiçbir dönemi nefret ve intikam duygusu ile anmıyoruz. Bizim kimseye intikam duygumuz, nefretimiz yok. Sadece dostça uyarı yapma görevimiz var, hakkımız var. Onu da bu şekilde belirtmeyi tekrar bir zorunluluk olarak gördüm. 

Biz umudu taşıyoruz, halkımız bize inandıkça biz bu umudu daha da büyüteceğiz

2 Mart’tan bu yana, geçen kongremize gelene kadar yaşadığımız tablo neyi gösteriyor? Sadece dimdik ayakta kalmıyoruz, çoğalıyoruz, büyüyoruz, yürümeye devam ediyoruz. Çünkü biz umudu taşıyoruz. Bize halkın verdiği güçle bu ülkenin umudu olmaya devam edeceğiz. Halkımız bize destek verdikçe, bize inandıkça biz bu umudu daha da büyüteceğiz. Umut gerçekliğe dönüşene kadar da elimizden ne geliyorsa mutlaka yapacağız. 

Biz baskıların hiçbirine boyun eğmedik

Bunun özeti şudur; iktidar da bilsin, dostlar da bilsin, özellikle dostlar bilsin, bizim burada ısrarımız demokratik siyasette ısrardır. 1994'te de aynı kararlılık vardı. Biz demokratik siyasette ısrar ettiğimiz için karşılaştığımız baskıların hiçbirine boyun eğmedik, kalktık ve yürümeye devam ettik. Siyaset bizim için ikbal meselesi değildir, tabiri caizse ateşten gömlektir. Onurla giyeriz o gömleği. Halkımızın verdiği onay ve irade ile bu ülkeye barış ve demokrasi getirmek için üstleniyoruz bu görevi. 

Direnişimizin anlamı demokratik siyasette ısrardır

O günden bugüne partilerimiz kapatılıyor, arkadaşlarımız tutuklanıyor, rehin alınıyor ama binlerle, arkadan gelenler ile bu partiyi il ili, ilçe ilçe, mahalle mahalle örgütlemeye devam ediyoruz. Bunun ne anlama geldiğini herkes görsün. Ortadoğu’daki karar alıcılar ve halklar bunu net bir şekilde görsünler. Bizim bu direnişimizin anlamı demokratik siyasette ısrardır, barışçıl çözümde inattır. O nedenle bu kadar güçlü, kararlı, inançlı yürüyoruz. Yine tehditler savruluyor bize, yine çeşitli oyunlar ve manevralar ima ediliyor fakat biz bunlara aldırmıyoruz. 

HDP bu ülke için umuttur, şanstır

Türkiye halklarına yeniden yeniden sesleniyoruz: HDP bu ülke için umuttur, şanstır. Çünkü HDP her türlü savaşın ve şiddetin karşısında demokratik siyaseti; her türlü karanlığın karşısında demokratik çözümü savunan ve savunmaya devam eden neredeyse tek partidir. 

Hangi iktidar olursa olsun ona barışı hep birlikte dayatalım, yapmıyorsa o iktidarı değiştirelim

Demokratik siyaset bizim yolumuz, barışçıl çözüm bizim hedefimizdir. Barışçıl çözümden kastımız elbete en başta Kürt sorunu ile ilgili çözümdür. Biz Kürt sorunu ile ilgili barış çağrılarını yaparken bazıları bunu farklı yorumluyor. Bizim tek muhatabımız var o da toplumdur. Türkiye’nin demokratları, vicdanlı insanları Türkiye’nin ahlaklı insanları, emekçileri, kadınları, gençleri; bizim çağrımız onlaradır. Gelin barış mücadelesini büyütelim. Hangi iktidar olursa olsun ona barışı hep birlikte dayatalım, yapmıyorsa o iktidarı değiştirelim, ama hep birlikte. 

Hiçbir zaman kapalı kapılar ardında müzakere yapmadık 

Biz kimseye, 'gelin masa kurup oturalım' diye çağrıda bulunmadık. Biz ne yaptığımızın farkındayız. Demokrasi ittifakından söz ederken de toplumla ittifaktan söz ediyoruz. Her kuruluşu, her bireyi ve örgütlenmeyi muhatap alıyoruz ama tüm muhalefet partileri de muhatabımızdır. Gelin birlikte demokrasi ittifakını örelim. Birleşebileceğimiz, uzlaşabileceğimiz, mutabık  kalabileceğimiz temel ilkeleri tespit edelim. Temel değerleri müzakere edelim ve ülkeye yeni bir yol örelim. Bunu hep birlikte yapalım. Biz bunu gizli kapaklı yapmadık. Hiçbir zaman, hiçbir partiyle kapalı kapılar ardında müzakere yapmadık. 

Demokrasi, barış ve özgürlük isteyen herkesle, temel ilkeler etrafında bir araya gelmeye hazırız

Çağrımız açıktır, tutumumuz şeffaftır. Demokrasi, barış ve özgürlük isteyen herkesle, temel ilkeler etrafında bir araya gelmeye hazırız. Eğer muhalefet partileri sorumluluklarını yerine getirmezlerse çağrımız yeniden onların da tabanınadır, bizim de tabanımızadır. Hiçbir partiye sıcak bakmayan bütün iyi insanlaradır. Gelin buluşalım, bu gidişata hep birlikte son verelim. Kardeşçe ama eşit ve özgürce birlikte yürüyelim. Ancak bu şekilde savaş ve talan politikalarını, bu yalanı, bu kanı durdurabiliriz. 

Ölen her insan yüreğimizden bir parça alıp gidiyor

Biliyorsunuz bundan 4 gün önce İdlib’de bir saldırıda sayısı farklı şekilde söyleniyor ama ilk açıklamalara göre 34 sonraki açıklamalara göre 36 asker hayatını kaybetti. Ama ölümler bununla sınırlı kalmadı. Ölüm haberleri gelmeye devam ediyor. Ölen her insan yüreğimizden bir parça alıp gidiyor.

Savaş insanları yok ederken buna ayrımcı yaklaşmak vicdanları yok eder

Acıyı en fazla savaşı istemeyenler, en fazla insan onurunu savunanlar hisseder. O acı bizim yüreğimizdedir. Ölen her bir askerin ailesine sevenlerine buradan sabır ve başsağlığı diliyorum. Fakat unutmayın savaş devam ederken ölenlerin milliyeti, cinsiyeti ve geldiği köken sorulmuyor. Farklı milletten, inançtan insanlar ölmeye devam ediyor. Biz orada ölen herkesin acısını yüreğimizde hissediyoruz. Savaş insanları, insanların gerçek hayatlarını yok ederken buna ayrımcı yaklaşmak vicdanları yok eder. Biz hem acıyı yüreğimize taşıyoruz hem de vicdanı korumaya devam edeceğiz.  

İnsanlığımızı kurtarmak istiyorsak bu savaşa yüksek sesle hayır demeliyiz

Bu savaş durmalıdır, bu savaşı durdurmalıyız. Ölen askerler, siviller hepsi insanlığımızı eksiltiyor. İnsanlığımızı kurtarmak istiyorsak bu savaşa yüksek sesle hayır demeliyiz. Lütfen hiç kimse şantajlara, tehditlere aldırmasın. Çünkü bugün sessiz kalırsak yarın daha büyük bedeller ödeyeceğimiz tarihin pek çok tecrübesi ile kanıtlanmıştır. Bizler sessiz kalmamalıyız. 

Biz 'savaşa hayır' diyen her sesin içinde olacağız

Bugün yurttaşlar soruyor, son bir ay içinde Suriye'de ne işimiz var. Şimdi bir girişim de var, çeşitli kuruluşlar bu girişimi başlattılar. O girişimin de bir çağrısı var. Bu seslerin çoğalmasını bekliyoruz. Biz kendimizi bu seslerin bir parçası sayıyoruz. Hiç kimseye hiçbir konuda öncülük etmek gibi bir iddiamız yok. Biz vicdana, insanlığa öncülük etmek için buradayız ama ne kibrimiz ne kompleksimiz var. Kim yürürse onlarla eşit şartlarda birlikte yürürüz. Kimse sadece bu çağrıların HDP’nin öncülüğünü vurgulamak amacı taşıdığını da düşünmesin. Hepimiz birlikte yürüyeceğiz. Biz 'savaşa hayır' diyen her sesin içinde olacağız. Her yürüyüşün içinde olacağız. Bütün arkadaşlarımız bütün teşkilatlarımız bu sesi zaten çıkarıyorlar daha da güçlü çıkaracaklar. Kim buna katılırsa bu sesi onlarla birlikte yükseltmeye hazırız. 

4 kuruluşun bu bildirisini okuyorum, Demokrasi İçin Birlik, Diyalog Grubu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Dernekleri Platformu ve Yurttaş Girişimi kısa bir bildiri yayınladılar ve bu bildiri imzaya açıldı:

“Suriye’de verdiğimiz onlarca can için yas tutan, canı yanan, öfke duyan yurttaşlar olarak soruyoruz. Neden komşularımızın topraklarını işgal etmek uğruna ölüyoruz? Neden bu ülkede açlıkla, işsizlikle, yoksullukla boğuşurken, kaynaklarımız savaşa bombaya, ölüme harcanıyor? Neden barış içinde yaşamak varken gençlerimizi, geleceğimizi kaybediyoruz?  Neden bu ülke açlıkla, yoksullukla, işsizlikle boğuşurken kaynaklarımız savaşa, bombaya, ölüme harcanıyor? Soruyoruz, ölenler kimin evladı, daha kaç can vereceğiz? Bizi savaşa sokanlara, bu savaşa engel olmak için çaba göstermeyenlere soruyoruz. İdlib’de cihatçı çeteleri korumak neden milli çıkarımız oluyor? Bilin ki milyonlarcamız bu soruyu soruyor ve her gün daha yüksek sesle sormaya devam edecek. Verecek cevabınız  var mı?” 

Savaşa güçlü bir şekilde hayır demek zorundayız

Bu soruyu çoğaltmamız gerekiyor. Biz savaşların ne anlama geldiğini çok iyi bilen insanlarız. Bu parti, bu gelenek savaşların sonuçlarını en fazla tecrübe etmiş bir coğrafyadan besleniyor. Elbette bütün Türkiye halklarının partisiyiz, fakat bu geleneğin diğer partileriyle birlikte bu coğrafyada uç verdi. Savaşa karşı demokratik siyaset, savaşa karşı adil barış diyen insanların sesiyle çığlığıyla buraya geldi. Biz biliyoruz savaş ne demektir. Savaş başlayınca kimler kazanır, kimler kaybeder biz biliyoruz. Biz biliyoruz ki savaş başlayınca ilk kazanan savaş tüccarları olur. Biz biliyoruz savaş başlayınca ilk kaybedenler yoksullardır, hem çocuklarını hem de ekmeklerini kaybederler. Çünkü bu savaşlar bir yerlerden finanse edilecek, atılan her bombanın, ateşlenen her topun, kaldırılan her uçağın bir maliyeti vardır. Zaten şu son bir aya baktığımızda, kendi mutfağınıza cebinize baktığınızda bunun nasıl gerçekleştiğini hemen tespit edersiniz. Dolar yükseliyor, zamlar geliyor, vergiler artacak. Bütün halkımıza soruyoruz, kimden gidiyor bunlar. Öncelikle yoksullara soruyoruz. Bu savaş öncelikle bizleri vuruyor. Ey bu ülkenin onurlu insanları, bu ülkenin emeği ile ekmeğini kazanmaya çalışan tertemiz vicdanlı insanları, bu savaş öncelikle sizi bizi vuruyor. O nedenle en çok biz emekçiler, kadınlar gençler savaşa güçlü bir şekilde hayır demek zorundayız. 

Sınır farkı gözetmeksizin gelin hep birlikte güçlü bir barış hareketi kuralım

Şimdi güçlü bir barış hareketi oluşturma zamanıdır diyoruz Türkiye’de. Ancak Türkiye’de sınırlı kalmasın istiyoruz. Biz diyoruz ki Ortadoğu’da güçlü bir barış hareketi kurma imkanımız var. Ortadoğu’da savaşlardan zarar gören bütün halklara buradan çağrı yapıyoruz. Hep birlikte, ülke, sınır farkı gözetmeden, inanç farkı gözetmeksizin, hiçbir sınıra aldırış etmeksizin, gelin hep birlikte bir barış hareketi kuralım. Gelin hep birlikte güçlü bir barış hareketi kuralım. Bu barış hareketi bizim demokrasi ittifakı hedefimizin de bir parçası olacaktır. Biz kendimizi Türkiye’de demokrasi ittifakının en önemli parçası görüyoruz ama sadece Türkiye’de değil, bütün Ortadoğu’nun, barışın, kardeşçe eşitçe yaşamın en önemli savuncusuyuz. Biz halklar arası eşitliği, kardeşliğin şartı olarak görüyoruz. Ve kardeşlik, eşitlik üzerine kurulduğunda bütün savaş baronlarını durdurabilecek kadar güçlüdür, güçlü olacaktır. O nedenle Ortadoğu’daki tüm emekçilere, savaştan zarara gören her bir aileye, her bir bireye, bütün aydınlara, vicdanlı, insaflı, ahlaklı her bir kişiye çağrı yapıyoruz. Çağrı yapıyoruz, ele ele verelim, Ortadoğu'da barış ve demokrasi kuracak sesi ortak hale getirelim. Çünkü biz bir araya gelemezsek, şu ittifaklar, bu ittifaklar diye pazarlıklar devam edecektir. Şu ülkeler bununla ittifak kurdu, bu ülkeler bununla manevra yapmaya hazırlanıyor denecektir, deniyor zaten. 

Muktedirlerin arkasında değil halkın içinde yürüyelim

Biz de diyoruz ki; bütün o ittifak arayışlarının temelinde sermayenin, savaş şirketlerinin çıkarı vardır. Yarın öbür gün de yıkılan şehirleri, ülkeleri imar etme adı altında, oradaki kaynakları talan etme hesabı vardır. O nedenle sevgili Ortadoğulu insanlar, aydınlar, her inançtan ve milletten kardeşimiz, bu çağrıyı dikkatle dinleyin ve lütfen kulak verin. Ancak hep birlikte mücadele edersek başarabiliriz. Biz bunu başarabileceğimize inanıyoruz. Sizin de inandığınızı biliyoruz ama şimdi bu inancınızı yüksek sesle dile getirme zamanıdır. Ortadoğu’da ve bu ülkede barış iç içedir. Ama bu barışın temeli halkların eşitliğidir. Her bir halkın en temel haklarının tanınmasıdır. Muktedirlere değil, haklara yol gösterelim, muktedirlerin arkasında değil, halkın içinde yürüyelim. O zaman Ortadoğu’ya barışı getirebiliriz. 

Bu coğrafyayı toprak altında mezarsız yatan ölüler coğrafyası olmaktan çıkaralım

Emin olun Ortadoğu’ya barış gelirse, bu güçlü barış hareketi ortaya çıktığı anda bile, barış sağlanmadan önce sadece böyle bir hareket ortaya çıktığı anda bile, bütün muktedirlerin uykuları kaçacaktır. Umutlar daha da büyüyecek, yüzler gülmeye başlayacaktır. Toprağın altında yatan mezarsız ölüler coğrafyası olmaktan çıkaralım bu coğrafyayı. Birileri yüzyıl savaşlarından söz ediyor, biz bıkmadan, usanmadan ebedi barıştan söz edeceğiz. Bu barışı, adalet ve eşitlik üzerine kurmak için nefesimiz yettiğince, gücümüz el verdiğince mücadele etmeye devam edeceğiz. 30 yıl savaşlarına asla izin vermemeliyiz ama barıştan asla taviz de vermemeliyiz. Otuz Yıl savaşları bundan 400 yıl önce yaşandı. Avrupa’nın üçte biri çöl oldu. Nüfusun üçte biri öldü, bütün Avrupa’nın. Hayır tarih bu şekilde tekerrür etmeyecek, izin vermeyeceğiz. Bu coğrafyayı ölümlerin değil hayatın coğrafyası haline getireceğiz. Hayat da kültür de renklilik de çeşitlilik de burada doğmuştur. Ortadoğu, Mezopotamya, Anadolu barışın ve kardeşliğin coğrafyası olacaktır, olana dek de biz mücadelemize devam edeceğiz. 

Mülteciler için güçlü bir hak ve dayanışma hareketi örmek zorundayız

Savaşın ağır bedelini ödeyenler arasında ön sırada gelenler sığınmacılardır, göçmenlerdir. Toprağını terk etmek zorunda kalan insanlardır. Bir yerde savaş başladığında insanlar yerini yurdunu, hatırasını, akrabasını, alışkanlıklarını terk edip yollara dökülürler. Sanki savaşı onlar çıkarmış gibi savaşın faturası da onlara ödetiliyor. Mültecilik yeni bir mesele değil. 2. Dünya Savaşı’nda Avrupa’nın yarısı mülteci durumuna düştü. Orada yaşanan acılar hala tamir edilmeyi bekliyor. Biz şimdi buradan bu savaşın yükünü ağır bir şekilde çeken mültecilere dönüp haklarını hukuklarını savunacak insanlar var demek zorundayız. O insanlar bizleriz. Bizler olmak zorundayız. Toprağından göçmüş insanları, evini, yurdunu, akrabasını, dostunu terk etmek zorunda kalan insanları pazarlık malzemesi haline getirenler utanmalıdır, şantaj malzemesi olarak kullananlar utanmalıdır. Mülteci krizi insanlık krizidir, mültecilere karşı her saldırı insanlığa saldırıdır. Bu konuda güçlü bir hak ve dayanışma hareketi örmek zorundayız. Burada Ortadoğu’da, Avrupa’da. Mültecileri pazarlık kozu olarak ölüm yolculuğuna sürüklemek büyük vicdansızlık evet ama onları sınır kapılarında soğuk havada çadırsız gıdasız bekletmek gazla mermiyle müdahale etmek de o kadar büyük vicdansızlıktır. 

Mültecilere bütün kapılar açılmalı 

Mültecilere Avrupa'daki bütün devletler kapılarını açmalıdır. Bütün kapılar açılmalıdır. Bu insanların barınma sağlık ve diğer bütün temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir uluslararası fon kurulmalıdır. Bir uluslararası girişim oluşturulmalıdır. Bu, devletlere bırakılamaz sadece. Devletler bunu yapmakla yükümlüdürler, yurttaşlar olarak bizler devletleri buna davet edeceğiz, onların zorlamak için mücadele edeceğiz. Bizler sivil inisiyatifler tek tek bireyler burada, Avrupa’da, Ortadoğu'da bu mücadelenin içine gireceğiz. Bu yükün altına omzumuzu koyacağız, el ele vererek mülteci düşmanlığını ve ırkçı dalgayı durdurmak zorundayız. Bugün mülteciler en temel insani haklarını istiyorlar ama ne yaşadıklarını kimse dinlemiyor. Acılarını, seslerini duyurabilmeleri için bir imkan tanımak tüm hakikat için ön şarttır. Bu göçmen ve sığınmacılara onların acılarını dile getirmeleri için imkan tanınıyor mu? Hayır. Kimse onları dinlemiyor, acılarını dinlemiyor, sadece bunların üzerinden siyasi hesap, iktidar manevraları yapıyorlar. Vicdansızlıktır bu. Bu insanlık adına utançtır. O nedenle hep birlikte bu insanların umudunu canlandırmak zorundayız. Umudun adresi bellidir: Barış. 

Diyalog, siyaset ve diplomasi yollarının açılmasını istiyoruz

Bölgede barış, bu ülkede barış. Ülke içinde çıkan toplumsal sorunlar şiddetle çözülemez demiştik kongrede. Ülkeler arası sorunlar da savaşla çözülemez. Biz diyalog, siyaset, diplomasi yollarının açılmasını istiyoruz. İktidarlardan değil. Bunların açılması için halkların daha kararlı mücadele etmesini istiyoruz. Biz halklara bu çağrıyı yapıyoruz. Gelin hep birlikte bu ülkeye ve coğrafyaya barışı hakim kılacak mücadeleyi büyütelim, sesi daha da yükseltelim. Bu ülkede ve bu coğrafyada acı çok. Ahmet Telli yoldaşımızın çok değerli dizeleriyle konuşmamı tamamlamak istiyorum. Diyor ki Ahmet Telli; 

“Ama acılara alışılmaz 

bir şeyler var değişecek 

bir şeyler var 

değiştirmemiz gereken 

önce acılardan başlanacak”

Biz önce acıları bitireceğiz, acıların yaşanmadığı hayatı kuracağız, hep birlikte kuracağız. Bundan en ufak bir tereddüdünüz olmasın. 

3 Mart 2020