Sancar: Demokratik sisteme hazırlanıyoruz ve iki aşamalı önerimiz var: Geçiş süreci ve tadilat

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar'ın Evrensel'e verdiği röportaj:

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, gündeme ilişkin Evrensel’e konuştu. Sancar, HDP’yi kapatma tehditlerinin HDP kitlesini demokratik siyasetten uzaklaştırmak için yapıldığını söyledi.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar gündeme ilişkin sorularımızı yanıtladı. HDP’ye yönelik her alanda süren baskılar ve kapatma tehditlerinin HDP kitlesini demokratik siyasetten uzaklaştırmak için yapıldığını söyleyen Sancar, “Bu boş bir hayaldir. Bizim seçmenimiz politiktir. Hatta bu gelişmeleri, iktidarın en iddialı danışmanlarından daha iyi okuyacak bir tecrübe ve kolektif akla sahiptir” dedi. İktidarın sıkıştığı birçok konuda, savaş politikaları üzerinden kendisine nefes alacağı bir manevra sahası yarattığını, muhalefetin ise bu konuda genelde iktidarla uyumlu davrandığını anlatan Sancar, bunun iktidarın ömrünü uzattığını söyledi. Sancar, bazı muhalefet partilerinin ise HDP’ye yönelik politikalar ve dil konusunda neredeyse iktidarla aynı yolu izleyebildiğini söyledi.

Boğaziçi Üniversitesine yapılan rektör ataması büyük bir tepkiye yol açtı. 4 yıldır devam eden seçimsiz atama yöntemine karşı bu geniş tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye tarihinde üniversite tasfiyeleri eksik olmadı. Darbe dönemleri bu konuda öne çıkıyor ama 2016’da başlayan tasfiye sürecinin hepsinden kapsamlı ve derin olduğunu görüyoruz. Hem sayısal olarak daha fazla akademisyen işinden atıldı hem de üniversitelerin düzeni bütünüyle değiştirilmek istendi. Rektör atamalarına ilişkin kanun hükmünde kararname bunlardan biriydi. Önceki yöntem seçim sayılmazdı ama geleneksel olarak en yüksek oyu alanın atanması gibi bir teamül oluşmuştu. Son 4 yılda Cumhurbaşkanı tarafından yapılan atamalarda ise sadece biat ve sadakatin gözetildiği görünüyor. Rektörlükten dekanlara kadar tüm atamalar bu esas üzerine oturtuldu. Üniversitelerde eğitim, araştırma, özgür düşünce, sınırlı da olsa özerk yönetim adına var olan tüm kazanımlar bu düzenlemelerle adım adım tasfiye edildi. Bu tablo bir günde ortaya çıkmadı. Boğaziçi’ye yapılan atamanın uzun süredir yapılan atamalardan farkı yok. Oluşan bu tepki de sadece son rektör atamasına değil, aynı zamanda 5 yıldır süren uygulamalara dönüktür.

Bu 5 yılda HDP’nin siyaset dışına itilmesi için her alandan baskıların artmasına tanık olduk. Bugünlerde gündemde olan HDP’nin kapatılması veya Hazine yardımının kesilmesi gibi bir adım bekliyor musunuz?

İktidar bütün alanları toplum mühendisliği ile yeniden biçimlendirmeye çalışıyor. Bunun başında da siyasal alan ve tabii HDP ile Kürtler geliyor. Burada aslında 2014 yılı dönüm noktasıdır. Erdoğan’ın Suriye ve Ortadoğu hayallerinin yıkıldığı Kobanê direnişinden başlamak lazım. Ortadoğu’da Sünni eksen yaratarak hamiliğini üstlenme projesi Kobanê’de kırıldı. Tek adam rejimi inşa etme konusunda da en büyük darbeyi 7 Haziran’da aldı. Bu nedenle HDP’nin hedefe konulması şaşırtıcı değil. HDP’ye yönelik saldırılar iktidardaki ittifakın temel harcı olarak nitelendirilebilir. İktidarlarının devamını sağlama konusunda en büyük engel olarak HDP’yi görüyorlar. Fiilen etkisiz hale getirmek için polisi ve yargıyı son derece hoyratça devreye sokmalarına rağmen HDP ayakta duruyor. Bu yöntemlerle sonuç alamayınca kapatma tehdidini devreye koydular. HDP’yi kapatmakla arzuladıkları sonucu elde edemeyeceklerini çok iyi biliyorlar. Çünkü bu ihtimale karşı başvurabileceğimiz meşru imkan ve çareler çoktur. Bu tür yollara başvurarak HDP kitlesinin demokratik siyasetten soğumasını, uzaklaşmasını istiyorlar ama bu boş bir hayaldir. Bizim seçmenimiz politiktir; hatta bu gelişmeleri, iktidarın en iddialı danışmanlarından daha iyi okuyacak bir tecrübe ve kolektif akla sahiptir.

Türkiye’de birçok sorun rejim tartışmalarına yol açıyor. Millet İttifakının güçlendirilmiş parlamenter sistem konusunda bazı çalışmaları var. HDP’nin bu konuda bir çalışması var mı? HDP nasıl bir rejimi savunuyor?

Bu hükümet sistemine karşı çıktığımızı başından beri söylüyoruz. Bunun alternatifi, en geniş kapsamıyla parlamenter sistemdir. Fakat sunulan alternatifin dar tutulması konusunda itirazlarımız var. Biz gerçek anlamda bir güçlendirilmiş demokrasi istiyoruz. Bu hükümet sistemini de içeriyor ama ondan ibaret değil. Bizim iki aşamalı bir önerimiz var. Birincisi; geçiş süreci ve tadilattır. Son yıllarda yaşanan adaletsizliklerin giderilmesini bütün muhalefet partilerinin önüne koyması gerekiyor. Bu konuda en başta keyfi tutuklama ve yargılamalar geliyor. OHAL’le gelen büyük tasfiye ve KHK düzeni ile ilgili ne yapacağımızı ortaya koymamız gerekiyor. Bu mağduriyetler toplumun her kesimine sirayet etmiştir. Kayyum düzeni 2016'dan sonra geldi. Belediyelerde uygulanmaya başlanmasıyla birlikte Türkiye'de yeni bir dönem başladı. Kayyumun sadece bizim belediyelerimizle sınırlı kalmayacağını söylemiştik. Bu zihniyet adım adım Türkiye’nin başka bölgelerine, alanlarına da yayıldı. İkinci aşama ise geçiş sürecinde uzlaşılacak temel demokratik ilkelerdir. Bunları tartışmak lazım.

Mesela hangi ilkeler?

Biz bu ilkeleri genel çerçevesiyle tanımlıyoruz ama asıl önerimiz muhalefetin bunu müzakere etmesidir. Sadece siyasi partileri kastetmiyorum. Türkiye’nin bütün toplumsal demokrasi güçlerini kastediyorum. Bu temel ilkeler belirlenebilirse içine elbette parlamenter sistem ve diğer kurumsal düzenlemeler dahil edilecektir. Mesela yargı bağımsızlığı, siyasal alanın özgürleştirilmesi, demokratik kitle örgütlerine yönelik tahakkümcü anlayışın sonlandırılması gibi. Toplumsal katılımı artıracak ve kamusal denetimi güçlendirecek parlamenter sistem ve yerel demokrasi temel çerçevemizdir.

Sizce bu yıl erken seçim olur mu?

İktidarın kendiliğinden erken seçime gitme ihtimali çok düşük görünüyor. Seçeneklere göre bir değerlendirme yapmak daha sağlıklı olur. Erken seçim gündeme gelecekse ya toplumsal basıncın artmasıyla ya da iktidar ortakları arasında ciddi ihtilaflar çıkarsa gelebilir. Bu ikisi olmazsa 2022’de seçim olma ihtimali yüksek. Seçimin zamanında, yani 2023’te yapılacağını düşünmüyorum.

Peki Millet İttifakının dışında devrimci demokratik bir ittifak alternatifi konusunda ne düşünüyorsunuz? HDP’nin 3. yol çağrısı ve önümüzdeki süreçte ittifak politikasında yol haritası ne olacak?

Konferans ve kongre sürecinde aldığımız kararların önemli bir parçası demokrasi ittifakıdır. Demokrasi ittifakını olabilecek en geniş toplumsal ve siyasal birliktelik olarak anlıyoruz. Bunun sadece seçimlere yönelik bir düşünce olarak yorumlanması yanlıştır. Bugün demokrasi ve özgürlükleri savunacak, bu konuda her gün yeniden birlikte hareket etme imkanlarını artıracak bir ittifak peşindeyiz. Sadece seçimlere yönelik ittifaklar sınırlı bir çerçevede gerçekleşir. Ayrıca eğer 2023’e kadar beklersek, seçimler geldiğinde hareket etme imkanlarımızın bile ortadan kalktığı bir zorbalık düzeniyle karşı karşıya kalabiliriz. Bizim için üçüncü yol şudur: Biz mevcut hiçbir ittifakta yer alma isteği içinde değiliz. Böyle bir talebimiz de yok. Ancak bu, seçimlerde ittifak tartışmalarına girmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Girersek mevcut ittifakların bir parçası olarak değil, geniş bir toplumsal muhalefetin örgütlenmesi halinde bu tartışmaları yürütmeyi hedefliyoruz. Ayrıca bizim parlamento seçimleri için ittifaka da ihtiyacımız yok. Kendi gücümüzle seçim barajını çok rahat aşacak, yüksek oranlara ulaşacak bir konumdayız. Fakat Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde özellikle ittifak tartışmaları çok önemli olacaktır. Burada da HDP temel ilkelerini ve demokrasi güçlerinin hassasiyetlerini gözetecektir.

"BAZI PARTİLER BİZE KARŞI İKTİDARLA AYNI YOLDA"

Geçtiğimiz günlerde “Muhalefet daha cesur davransaydı erken seçim olabilirdi” dediniz. Bunu biraz açar mısınız?

O ifadeyi şu bağlamda kullanmıştım: İktidar sıkıştığı birçok konuda, savaş politikaları üzerinden kendisine nefes alacağı bir manevra sahası yaratabildi. Muhalefet bu konuda iktidarla uyumlu davrandı. Mesela tezkereler; Suriye’de askeri operasyonlar, Irak’ta, Doğu Akdeniz’de militarizme dayalı bir dış politika yürütülüyor. Muhalefet bu konuda birkaç istisna haricinde iktidarla uyumlu hareket ediyor. Bunun çok yönlü sonuçları var. İktidar savaş politikaları üzerinden içeride siyasal atmosferi kontrol altında tutma imkanı yakalıyor. Buna bir de HDP’ye yönelik saldırıları ekleyebiliriz. Bazı muhalefet partileri bize yönelik politikalar ve dil konusunda iktidarla neredeyse aynı yolu izleyebiliyor.

İyi Partiyi mi kastediyorsunuz?

Onlar kendilerini biliyorlar. Aynı yolu izleyip farklı bir muhalefet yürüttüğünü sanmak bazen kendi kendini kandırmaya neden oluyor. İktidarı ayakta tutan politika savaş politikasıdır diyorum, çünkü iktidar ömrünü böyle uzatıyor. Bu konuda bütün muhalefet tutarlı davransaydı, iktidar çoktan yolun sonuna gelmiş olurdu. İktidar bu kadar sıkışınca, toplumsal basıncın artmasıyla birlikte erken seçim kararı büyük ihtimalle ortaya çıkardı.

NEOFAŞİST HAREKETİN HAMLESİ

ABD'de Trump yanlılarının kongre binasını basması, ülkemizde de gündeme gelen "seçimde kaybederse gitmemek için elinden geleni yapacak" tartışmasını yeniden başlattı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Trump klasik cumhuriyetçi bir aday değildi; çok geniş bir aşırı sağ ittifaka hitap etti ve bu ittifakın desteğiyle seçilebildi. Bunların önemli bir bölümü de neofaşistlerdir. Trump'ın karşısında da klasik bir Demokrat Parti kampanyası yürümedi. Biden'a destek veren geniş kesimin içinde çok farklı toplumsal hareketler vardı. Kongre’ye yapılan saldırıyı neofaşist hareketin bir hamlesi olarak okumak lazım. Otoriter popülist sağcı yöneticiler, kendilerini milletin gerçek temsilcisi olarak görüyor ve öyle sunuyorlar. "Esas millet budur ve temsilci biziz" zihniyeti, sağcı popülist liderlerin hepsinde var. Seçim yenilgisini kabul etmeleri de çok zordur. İktidarı kendilerinin en doğal hakkı olarak görüyorlar. Seçimi kaybetmelerini de halkın bir tepkisi olarak değil, şer odaklarının hilesi olarak yorumlama eğilimindeler. Bu zihniyetin başka yanı da toplumun düşman ve dost güçler olarak bölünmesi. Siyaset gerçek anlamda bir savaşa dönüştürülüyor. Kaybedenin her şeyi kaybedeceği bir nihai kapışma olarak sunuyorlar. Esas mesela Trump ve arkasındaki güçlerin neofaşist saldırılarından dolayı herhangi bir fatura ödemek zoruna kalıp kalmayacaklarıdır. Benim görüşüm bunun bir faturasının olması gerektiği yönünde. Çünkü temsili demokrasinin temel kurumlarına yönelik bu saldırı, toplumu faşistleştirme manevrasının önemli bir hamlesidir.

Röportaj: Birkan Bulut

9 Ocak 2021