Sancar: Barışa giden yolun ilk adımı savaşa karşı çıkmaktır

Eş Genel Başkanımız Mithat Sancar’ın katılımıyla Silopi Newroz Alanı'nda 1 Eylül Dünya Barış Günü mitingimizi düzenledik. Mitingde konuşan Sancar şunları söyledi:

Niha pêwistiya me bi aştiyê heye

Gelî hevalên hêja û birêz, gelê me yê kedkar û zehmetkêş, ez di serî de we hemûyan bi dil û can silav dikim. Hûn hemû bi xêr hatine, ser seran, ser çavan re hatine. Axa Botanê axeke pîroz e. Gelê Botan heta niha gelek zehmet kişandiye. Lê dîsa jî îro li ser piyan e û bi berxwedana xwe hêz û qewetê dide têkoşîna me ya azadiyê. Vê axê tu caran serê  xwe netewandiye. Ji Melayê Cizîrî heta Orhan Dogan ji Sêvê heta Pakîze û Fatma bi hezaran leheng û zanyar diyarî gelê Kurd kiriye. Ji ber vê sekna xwe li hemberî hemû zilm û zordariyê li ber xwe dide. Ez we û sekna we hezar caran pîroz dikim. Em spasiyên xwe pêşkêş dikin, hezar caran mala we ava be. Îro 1’ê Îlonê ye, Roja Aştiyê ya Cîhanê ye. Em dizanin li her aliyê cîhan şer heye. Niha pêwistiya me bi aştiyê heye, şer mirin e aştî jiyan e.

Barışa giden yolun ilk adımı savaşa karşı çıkmaktır

Sevgili Botan halkı hepinizi yürekten selamlıyorum. Duruşunuz onurumuzdur, her türlü zorluğa karşı her zaman dimdik ayakta duran bu halkı hepimiz yürekten selamlıyor, bu duruş karşısında saygıyla eğiliyoruz. Sizinle biz gurur duyuyoruz sevgili Botan halkı. HDP’nin gücü sizlerin bu direniş ruhundan geliyor, bu fedakarlığından ve mücadele azminden geliyor. Her türlü zulme karşı mücadeleyi her şart altında yürütmeye kararlı olmamızın kaynağı sizsiniz. Barış mücadelemizde de en büyük desteğimiz yine sizlersiniz. Her türlü zulme karşı savaşın yıkımlarını her türlü yaşayan bu topraklarda barışın kökleri de güçlüdür. Barış asıl bu topraklardan boy verecektir. İşte bunu biliyoruz. Sevgili halkımız 1 Eylül, neden Dünya Barış Günü, çünkü 1 Eylül dünyada en vahşi en kanlı savaşın başladığı gündür. 1 Eylül 1939’da Nazi Almanya'sı, Polonya'yı işgal etti ve 2. Dünya Savaşı'nı başlattı, milyonlarca insan öldü şehirler yıkıldı, toprak bile artık tohum veremez oldu. İşte barışa giden yolun ilk adımı savaşa karşı çıkmaktır. Savaş politikalarına karşı çıkmaktır. O nedenle 1 Eylül en büyük, en kanlı, en barbar savaşın başladığı tarih. O nedenle 1 Eylül dünyada barış günü olarak kutlanıyor. 

Yoksulların çocukları savaşta ölürken bir avuç savaş baronu servetlerine servet katıyor

İlk görevimiz her türlü savaşa ve savaş politikalarına karşı çıkmak olmalıdır. Bakın neden savaşa karşı çıkmalıyız? Savaş acıdır, yıkımdır, gözyaşıdır, her türlü tahribatın ana kaynağıdır. Bu ülke savaş politikalarından çok çekmiştir. Savaş aynı zamanda talandır, zulümdür, soygundur, yoksulluktur. Savaş başladığında yoksullar kaybeder, bir avuç zengin kazanır. Yoksulların gençleri, çocukları savaşlarda can verirken bir avuç savaş baronu servetine servet katar. O nedenle savaşlar aynı zamanda sömürü düzeninin besin kaynağıdır, savaş politikaları da öyledir. Savaşlar aynı zamanda çeteleşmenin ve çürümenin de nedenidir. Bu ülkede Kürt soruna güvenlikçi, savaşçı zihniyetle yaklaşmanın büyük yıkımlarını bir kez daha hatırlayalım. Soygun var, sömürü var, talan var, binlerce can kaybı var, devletin çeteleşmesi var. Eğer 90’larda Susurluk gibi kirli soygun imparatorluğu ortaya çıkabilseydi bunun temelinde Kürt sorununda çözümsüzlük ve savaşla Kürt sorununa yaklaşma zihniyeti yatıyordu. 

Soygunları savaş planları ile örtmeye çalışıyorlar

Savaş çürütüyor, savaş çeteleştiriyor. Bugün her an yeni ifşaatlar ve yeni itiraflarla karşılaşıyoruz. Yine çeteleşme, yine mafyalaşma ve bir suç imparatorluğu kuruldu. Ne zaman? 2015’te çözüm süreci bittikten sonra. Bugün her an bir pislik ortaya dökülüyorsa bunun temel sebebi Kürt sorununa savaş anlayışıyla yaklaşmaktır. Üstelik soygunları, çeteleşmeyi, savaş planlarını bölgeye yayarak gizlemeye ve örtmeye çalışıyorlar. Burada hemen şu sınırın öte yanında yaşayan başta Kürt halkı olmak üzere, halklara karşı savaş hazırlıkları yapıyorlar. Güney Kürdistan’da yine işgal politikaları sürüyor. Bütün bunları mevcut iktidar daha da büyütmek istiyor. Hem sömürü düzenini devam ettirsin hem de bütün bu pislikleri, soygunu ve sömürüyü halkın gözünden gizlesin diye. 

En büyük savaş karşıtı ittifakı yaratmak zorundayız

Bu iktidar savaş politikalarıyla ayakta kalmaya çalışıyor. O yüzden diyoruz ki Türkiye’deki halklar demokrasi, adalet isteyen herkes savaşlara karşı çıkmalıdır. En büyük savaş karşıtı ittifakı yaratmak zorundayız. Öyle bir çürüme yaşanıyor ki, artık ahlaki herhangi bir değer de bir anlam ifade etmiyor. Ahlaki değerleri de ayaklar altına alıyor, en temel inanç unsurlarını da yok sayıyorlar. Geçen gün hepimizin gözlerinin önünde duran, o yakıcı, yıkıcı, can acıtıcı fotoğrafı hatırlayalım. Hakan Arslan’ın kemikleri bir torbada babası Ali Rıza Aslan’a veriliyor. Görüyorsunuz sevgili kardeşlerim, en acımasız düşmanlar bile savaşlarda cenazeye saygı duymak zorunda olduklarını bilirler. İnsancıl hukuk, evrensel kurallar, dinsel değerler, ahlaki ilkeler, en başta cenazeye saygıyı emreder. Bu savaş politikaları işte bütün bu değerleri yerle bir etmeyi bir şekilde başarıyor. Savaş politikaları yüzünden evrensel değerler de insancıl hukuk da dinsel kutsallar da ahlaki ilkeler de çiğneniyor. 

Bu savaş politikalarını mutlaka durduracağız 

Cenazeye saygısızlık nasıl bir çürüme ve yozlaşmadır, görüyoruz. O nedenle eğer bu savaş politikalarını durdurmazsak bu çürüme toplumun her tarafını saracak. Mutlaka durduracağız bu savaş politikalarını. Peki, biz neden barış diyoruz, biz neden barışı savunuyoruz? Bazı çevreler biz barış deyince sanki bir aczi ifade ediyormuşuz gibi bir algı yaratıyorlar. Barış istemek zayıflık gibi gösteriliyor. Hayır! Biz barışın ne olduğunu bilerek bu mücadele ve talebi yükseltiyoruz. Barış her şeyden önce savaşın nedenlerini ortadan kaldırmayı gerektirir, çatışmaların sebeplerini yok etmeyi gerektirir. Biz barış diyorsak bu ülkede Kürt sorununa demokratik çözüm istediğimiz içindir. Eğer Kürt sorununda demokratik çözüm olursa bu ülkeye barış geleceğini biliyoruz. Barış mücadelesi aynı zamanda çözüm mücadelesidir. Barış mücadelesi aynı zamanda demokrasi mücadelesidir, özgürlük ve eşitlik mücadelesidir. Demokrasi, eşitlik özgürlük olmadan barış da olmaz. İşte o nedenle diyoruz ki, her alanda demokrasiyi, özgürlükleri, eşitlikleri savunalım. Kürt sorununda siyasal çözümü yaratalım. 

Barış ancak geniş demokratik mücadeleyi yaratmakla elde edilir

Bunu iktidardan talep etmiyoruz, barış hiçbir iktidarın lütfedeceği bir şey değildir. Barış ancak mücadele ile kurulur, toplumların güçlü iradesiyle inşa edilir. Barış ancak geniş demokratik mücadeleyi yaratmakla elde edilir. Biz Dünya Barış Günü'nde çağrımızı yineliyoruz. Gelin hep birlikte savaş politikalarına karşı çıkalım. Bu iktidarı durdurmak, bu düzeni değiştirmek istiyorsak önce savaşa karşı çıkmakla başlayalım bu işe. Barışı da tabandan örelim, toplumda bunun köklerini sağlam yerleştirelim. Güçlü bir toplumsal mücadele yaratalım, barışın ve çözümün önündeki engellere karşı çıkalım. 

Barışın önündeki en büyük engellerden biri İmralı’daki tecrittir

Barış bizim için demokrasi, özgürlük ve eşitliktir. Bu ülkenin halkları için ekmek ve su kadar önemlidir, değerlidir. Bu iktidar çatışmalardan, kutuplaştırmadan, düşmanlaştırma politikalarından besleniyor. O nedenle çözümsüzlüğü bir yol olarak benimsemiş. Kürt sorununda çözümsüzlük ve ülkede çatışma, bölgede savaş politikaları bu iktidarı besleyen temel kaynaktır. Bu iktidar savaş politikalarının üzerinde duruyor. Eğer gerçekten bu iktidarı değiştirmek istiyorsak onun dayandığı temel sütunu ortadan kaldırmalıyız. Yani savaş politikalarına karşı ortak mücadele yürütmeliyiz. Barış için büyük demokratik ittifakı kurabilmeliyiz. Çözümün ve barışın önündeki engellere karşı samimi ve dürüst bir mücadele yürütmeliyiz. Bakın, çözüm ve barış için en önemli engellerden biri İmralı’da uygulanan ağır tecrittir. İmralı’da Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit çözümsüzlük ve savaş politikalarının sembolüdür. 

Tecridin kaldırılmasını çözüm ve barış için talep ediyoruz

Tam 7 yıl önce, çözüm süreci bittiğinde ilk yaptıkları şey İmralı’ya tecrit uygulamaktı. Neden? Çünkü tecrit savaş politikalarını yürüyebilmeleri için onların ihtiyaç duyduğu bir şeydir. Eğer çözüm ve barış için mücadele ediyorsak, çözüm ve barışın önündeki engellerin kaldırılmasını güçlü bir şekilde talep etmeliyiz. Tecridin kaldırılmasını çözüm ve barış için talep ediyoruz. Bunda ısrar etmemizin nedeni budur, savaş politikalarına karşı çıkmaktır. Bu ülkeye ve bu bölgeye barışın yollarının açılması için Abdullah Öcalan’ın yapacağı katkıların imkanlarını yaratmaktır. Sevgili halkımız, Abdullah Öcalan’la yapılan son görüşmede söylediği bir söz vardı üç yıl önce. “Bana imkan tanınsın bu çatışmayı bir haftada ortadan kaldırım” Yani savaşı bitiririm. Yani çözümün önünü açarım diyordu. Ama o gün bu gündür, tecrit daha da ağırlaştırılıyor. İşte herkese diyoruz ki tecride karşı mücadele, tecridin kaldırılması talebi sadece HDP ve Kürtlerin talebi olarak görülmemeli. 

Mücadele olmadan barış olmaz

Bu ülkede barış için de Kürt sorununun demokratik çözümü ve demokratik bir cumhuriyete giden yolun açılması için bütün engellerin kaldırılmasını istiyoruz. O nedenle tecride karşı çıkıyoruz. Saat geç oldu ama hala sıcak var. Bu sıcakta alnınızdan ter aktığını biliyoruz. Alnınızdan akan her damla ter, barış mücadelesini besleyen bir kaynağa dönüşüyor. O terler nehir oluyor, deniz oluyor. Biz bu terlerin yarattığı denizden barışı da demokrasiyi de özgürlüğü de çıkarmaya söz veriyoruz. Mücadele olmadan barış olmaz, barış hiç kimse tarafından halklara lütfedilmez. Halklar özgürlük ve eşitlik mücadelesini kararlılıkla yürüterek barışı kurabilirler. Hem burada bu topraklarda hem de bu bölgede Kürtlere karşı düşmanlık ve nefret politikaları bölgeyi savaş alanına çeviriyor. Bu iktidar Kürtlere karşı nefret ve düşmanlık politikalarıyla ayakta kalmaya çalışıyor, bunu da savaş politikalarıyla ve kutuplaşma politikalarıyla yürütüyor. O nedenle gelin hepsine birlikte karşı çıkalım. Mücadeleyi büyütelim, barışı demokrasi ve özgürlük için eşitlik ve adalet için savunalım. 

Bijî aştî, bijî têkoşîna ji bo aştiyê

Hevalino dayikino ciwano,  Di dawiya axaftina xwe de ez dixwazim tenê viya bibêjim: Botan kaniyek e. Di dîroka têkoşîna me de tovên jiyaneke azad û wekhev di vê axa pîroz de hatiye çandin. Em îro wek daristaneke mezin û bêsînor in û sembola me jî ew dara me ya HDP’ê ya pirreng, pirdeng, û pirçand e! Ez we hemûyan careke din bi can û dil silav dikim û spasiyên xwe pêşkêş dikim, hûn her hebin. 1’ê Îlonê Roja Aştiyê ya Cîhanê pîroz be. Bijî aştî, bijî têkoşîna ji bo aştiyê! Bimînin di xêr û xweşiyê de. 

1 Eylül 2022