RTÜKün muhalif medyanın üzerinde tehdit unsuru haline gelmesine ilişkin önergemiz

Grup Başkanvekillerimiz Saruhan Oluç ve Meral Danış Beştaş, RTÜK’ün, yandaş kanallarda üretilen nefret diline, kutuplaştırıcı üsluplara kayıtsız kalırken, muhalif medyanın üzerinde bir tehdit unsuru haline gelmesinin araştırılması ve kurumun demokratik işlerliğinin sağlanması amacıyla TBMM'ye araştırma önergesi verdi:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Bağımsız ve anayasal bir üst kurul olarak tarafsızlık ilkesine bağlı kalması, demokratik bir işleyişe sahip olması gereken RTÜK, iktidara muhalif medya üzerinde bir tehdit unsuru halini almıştır. İktidara muhalif kanallara yağdırılan cezalara rağmen, iktidara yandaş kanallara gelen binlerce şikayetin gündeme dahi alınmamasının, yandaş kanallarda üretilen nefret diline, hakaretlere, toplumu kutuplaştıran söylemlere ve hatta silahlanma çağrılarına yönelik şikayetlere kayıtsız kalan RTÜK'ün anayasal bir kurum olarak demokratik işlerliğinin sağlanması amacıyla Anayasanın 98'inci İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

GEREKÇE

Medyanın Türkiye'de iktidardan hiçbir zaman tam anlamıyla bağımsız olmadığı bir gerçektir. En başta sermaye ilişkileri bu bağımlılık halini üretir. Ancak, Türkiye'de Cumhuriyet tarihi boyunca süregiden bu bağımlı ilişki ilk defa bu kadar güçlü ve tehlikeli bir hal almıştır. İktidar ve medya kuruluşlarının sermaye bağlarından kaynaklanan tek seslilik ile Anayasa'ya ve yasalara bağlı kalması gereken bir kurum olarak RTÜK'ün medya etiğini ve evrensel yayıncılık ilkelerini çiğneyen antidemokratik uygulamaları her geçen gün birbirini beslemektedir.

Demokrasinin bütün ayaklarının işler bulunduğu rejimlerde, bağımsız bir üst kurul olarak tarafsızlık ilkesine bağlı kalması, demokratik bir işleyişe sahip olması, tek amacının toplumun iyiliğine, çok sesliliğe hizmet etmek olması gereken RTÜK'ün esas alması gereken metin Anayasadır. Halbuki, Türkiye'de uzun bir süredir RTÜK, iktidar partisinin muhalif yapılara, siyasi partilere, sivil toplum kuruluşlarına ve yurttaşlara dönük uyguladığı susturma, baskılama pratiklerinin medya alanındaki yürütücüsü halini almıştır. Bu yürütücülüğün en açık ve net örneğini muhalif kanallara yağdırılan cezalardan ve iktidara yandaş kanallara gelen binlerce başvurunun gündeme dahi alınmamasından görebiliriz.

Örneğin, RTÜK üyesi İlhan Taşçı'nın hazırladığı rapora göre, Ocak 2019 ile 15 Mayıs 2020 tarihleri arasında, Halk TV, Tele 1, KRT ve Fox TV gibi iktidar partisine muhalif kanallara toplamda 36 ceza kesilmiştir. Pandemi döneminde, gece ilan edilen sokağa çıkma yasağının toplumda yarattığı paniği haberleştirdiği için bile televizyonlara ceza yağdırılmıştır. 1 Temmuz 2020 tarihinde açıklanan RTÜK kararına göre ise Halk TV ve Tele 1 TV'ye kurulun belirleyeceği tarihler arasında uygulanmak üzere 5 gün yayın durdurma cezası verilmiştir.

Muhalif kanallara dönük bu tutumun tam tersi, yayınları ve yapılan şikayetleri görmezden gelme pratiği ise son dönemlerde kamuoyunun da dikkatini çekmiştir. İktidara yandaş sermaye ağı içerisinde bulunan televizyon kanallarında hemen hemen her gün HDP temsiliyeti olmaksızın HDP tartışılmakta, vekillerimize, seçmenlerimize, temsilcilerimize ağır hakaretlerde bulunulmakta; mesnetsiz iddialar, çarpıtma ve yalan beyanlar yöneltilmektedir. Hem kamu hem de özel televizyon kanallarında yürütülen bu tezvirat ve çarpıtma içeren programlar hakkında sadece 15 Haziran - 7 Temmuz tarihleri arasında toplamda 13 başvuruda bulunmamıza, birçok açıklamamızda RTÜK Başkanına görevini yapması için çağrıda bulunmamıza rağmen başvurularımızla ilgili herhangi bir işlem başlatılmamıştır, bahsi geçen yayınlar hala sürdürülmektedir.

Başka bir çarpıcı örnek ise ATV kanalıyla ilgilidir. Ocak 2020-Haziran 2020 tarihleri arasında ATV logolu yayın kuruluşuna tam 89 bin 987 kez şikayet gitmiştir. Bütün bu şikayetler için yaptırım uygulamayı bırakalım rapor dahi düzenlenmemiştir. Görüldüğü gibi, iktidara yandaş kanallarda üretilen nefret, karalama, hatta Sevda Noyan örneğinde görüldüğü gibi silahlanma çağrıları ya yaptırımsız bırakılmakta ya da kamuoyunda yükselen tepkiler nedeniyle alt sınırdan cezalandırılmaktadır.

RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin'in Halkbank Yönetim Kuruluna atanmış olması, üst kurulda çalışırken başka kurumlardan da maaş alıyor olması son dönemlerde RTÜK'e ilişkin tartışmaları üst seviyelere taşımıştır. Öte yandan, talimatlarla karar alınmadığını iddia eden Ebubekir Şahin: "Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından talimat ve telkin olmadı ama olursa talimat ve telkinlerini emir telakki ederiz" şeklinde ifadeler kullanmıştır. Cumhurbaşkanının iktidar partisinin genel başkanı olduğu düşünülünce, RTÜK gibi anayasal bir kurumun başkanının bir kişiden gelen talimatları emir olarak kabul edeceğini beyan etmesi üst kurulun varlık amacını yerle bir etmektedir.

Medyanın görevi kamuoyu adına yürütmeyi, iktidarı denetlemek; RTÜK'ün görevi ise ekranları karartmak değil, medyaya özgür ve eşit bir yayıncılık imkanı sağlayarak medyanın denetleme işlevine sağlıklı bir alan açmaktır. Türkiye'deki iktidar, nasıl ki her geçen gün Anayasa'dan ve yasalardan uzaklaşıyorsa, Anayasa'nın kendisine bağlı kalması gereken kurumlar da bu kopuş sürecinin benzerini uygulayarak çok boyutlu hukuksuzluklara yol açmaktadır.

Anayasal bir kurum olarak RTÜK'ün, yandaş kanallarda üretilen nefret diline, kutuplaştırıcı üsluplara ve hatta silahlanma çağrılarına bile kayıtsız kalırken, muhalif medyanın üzerinde bir tehdit unsuru haline gelmesinin araştırılması, demokratik işlerliğinin sağlanması amacıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurulmalıdır.

8 Temmuz 2020