
ABD ile ilişkilerde gerginliğe neden olan Rahip Brunson’ın tutuklanması gibi yurtdışı yasağının kaldırılarak serbest bırakılması da tamamıyla siyasi bir karardır. Bu karar, ABD’nin Türk hükûmetine karşı takındığı sert tutum ve yaptırımların bir neticesidir. Brunson kararı hem küresel güçlerin hem de hükümetin yargı üzerindeki doğrudan etkisini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Buradaki asıl mesele Brunson’ın haklı veya haksız bir şekilde tutuklanması veya serbest bırakılması değil, hükûmet ile uluslararası güç odaklarının yargı sistemini istedikleri şekilde yönlendirmesi, ellerinde oyuncak etmesidir. Bağımsız yargıyı bir köşeye bırakın, ortada yargı diye bir kurum kalmamıştır.
Son dönemde Türk dış politikasının önemli bir enstrümanı haline gelen “rehine pazarlığı” ve “şantaj siyaseti” ile evrensel hukuk ilkeleri ile hukuk devleti defalarca ayaklar altına alınmıştır. Nasıl ki Almanya ile Türkiye arasındaki gerilimli ilişkiyi yumuşatmak adına gazeteci Deniz Yücel pazarlıklar sonucu serbest bırakıldıysa, ABD’li rahip Brunson da benzer bir şekilde serbest bırakılmıştır. Bugün, cezaevlerinde Almanya ve ABD başta olmak üzere çeşitli ülkelerin vatandaşları, olası pazarlıklarda kullanılmak üzere cezaevlerinde tutulmaktadır. Türkiye vatandaşları için işkence hanelere dönüşen cezaevleri, Türk dış politikasının yürütüldüğü birer merkez üs haline gelmiştir.
Ezen ve ezilenin, güçlü ile güçsüzün muharebe meydanına dönmüş olan yargı sistemi dış politikada rehine pazarlığının bir aracı iken, içerde başta Kürtler olmak üzere demokratik muhalefeti sindirme aracı olarak kullanılıyor. Son 3 yılda milletvekilleri, belediye eş başkanları, gazeteciler, aydınlar da dâhil olmak üzere on binlerce muhalif insan tutuklandı. Bir pazarlık gücü olmadığı varsayılan bu insanlar birer siyasi rehine olarak cezaevlerinde tutulmaktadır. 80 yaşındaki Sise Bingöl gibi yüzlerce ağır hasta tutsak hukuka aykırı bir şekilde cezaevinde tutulmaya devam etmekte; cezaevlerinden dışarıya tabutlar çıkmaktadır. Böylesine gayrı insani bir siyaset doğrultusunda kalem kıran mahkemeler kararlarını hukuk çerçevesinde değil, siyasi iktidarın talimatları doğrultusunda almaktadır. Bizim Brunson’u değil, rehin siyasetçiler, gazeteciler, sivil toplum temsilcileri, yazarlar ve bu ülkenin cezaevlerine doldurulmuş diğer onurlu insanlarının durumunu konuşuyor olmamız gerekiyor.
Brunson kararı ile döviz fiyatlarında kısmi bir düşüş yaşanmıştır. Ancak Türkiye ekonomisi Brunson ve ABD ile yaşanan siyasi gerilimler nedeni ile değil, 16 yıldır AKP Hükümetlerince sürdürülen rant eksenli ekonomik politikalar sebebiyle kriz yaşamaktadır. Yani, içinde bulunduğumuz ekonomik kriz yapısaldır ve Brunson’in bırakılması ile geçiştirilebilecek nitelikte değildir. Önümüzdeki 3-5 yıl ciddi ekonomik resesyon olacak; kriz derinleşerek devam edecektir. Yapılması gereken, mevcut siyasi ve ekonomik sistemin demokrasi lehine radikal olarak dönüştürülmesidir. Yani, Rahip Brunson bir yana, asıl öncelikli olarak İmralı Adasındaki tecrit sisteminin kaldırılması, başta hasta tutsaklar olmak üzere Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Leyla Güven ve diğer siyasi rehinelerin bırakılması Türkiye’deki ekonomik ve siyasi krizin aşılmasına yardımcı olabilir.
Hişyar Özsoy
HDP Dış İlişkilerden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı
Diyarbakır Milletvekili
13 Ekim 2018