HDP grubu adına Van Milletvekili Özdal Üçer’in Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesi üzerine konuşması

34. Birleşim
19 Aralık 2014-Cuma

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; grubumuz adına Spor Genel Müdürlüğü ve Yükseköğretim Kredi Yurtlar Kurumu bütçesi üzerine konuşma yapmak üzere söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçelerin en temel özellikleri gelir-gider dengelerinin gözetilerek yapılmasıdır. Bütçenin geliri nedir? Halktan toplanan vergidir ve o vergilerin kurumsal işletmesinden elde edilen gelirlerdir. Yani gelir kaynağı tümüyle halk olan bir bütçenin giderlerinin de tümüyle halka dönük olması gerekiyor. Halka dönük yapılmamış giderlerin hiçbiri, aslında bir ülkenin bütçesi sayılmaz. Hani klasik bir vergi yalanı vardır, reklamları yapılır, der ki işte “Verginizi ödeyin.” Hatta işte alışveriş fişi mi, elektrik fişi mi reklamları yapılıyordu kamu spotları hâlinde. “İşte, fiş alın, vergi ödeyin, vergilerinizi düzenli ödeyin ki ödediğiniz vergiler size yol, su, elektrik, eğitim, sağlık hizmeti olarak geri dönsün.”

Şimdi, yol özelleştirilmiş, iletişim, telefon özelleştirilmiş, sağlık özelleştirilmiş, eğitim özelleştirilmiş, kamunun hizmetine dair birçok alan birilerinin özel ve ailevi ya da yandaş çıkarlarına nısaf edecek şekilde kurgulanmış ve hâlâ milletten vergi toplanmaya devam edilmektedir. Mademki özelleştirilme bu kadar yaygın, mademki bütün kamu giderleri birilerinin çıkarına dönük tesis ediliyor vatandaştan neden vergi toplanıyor? Aslında bunun artık sorgulanması lazım. Bir vergi reformuna da ihtiyaç vardır. Eğer kamu reformunu siz özelleştirmeye dönük yapıyorsanız vergiyi de ona göre düzenlemek zorundasınız. Her şeyin vergisi alınıyor, verginin bile vergisi alınıyor, hani vergi matrahına vergi eklenerek vergi alınıyor. Bu, bir araba aldığınızda böyledir, telefonla konuştuğunuzda böyledir, ciklet aldığınızda böyledir, lokantada yemek yediğinizde böyledir, ayakkabı aldığınızda böyledir, hatta kayınpederinize ev alsanız da bu böyledir.
Şimdi ben burada kayınpederi vurgusunu geçmiş dönemdeki bakanların yolsuzluklarıyla ilgili bir ironi olarak dile getirdim. Kamu hizmetinde, kamu bütçesinde en önemli noktalardan bir tanesi de yolsuzluktur. Yolsuzluğun önlenmediği, özel çıkar harcamalarının denetlenmediği hiçbir kurum bütçesi halk faydasına değildir. Bütçe var, yapılıyorsa bir, halka göre; iki, hakka göre olmalıdır. Halka ve hakka göre yapılmıyorsa bütçeler varsın olmasın. O zaman bu hesaplamayı niye yapıyorsunuz? “İstatistikler, işte efendim, şu kadar kamu gücü vardı, işte daha önceden şu kadar milyardı da şu an şu kadar milyar oldu.” Siz istatistiklerin abartılı rakamlarından ziyade halkın cebine ne giriyor, ona bakarsınız. Gayrisafi millî hasıla hikâyesi var. İşte, gelir düzeyi yükselmiş. “Türkiye’de kişi başına düşen gelir 10 bin doları geçti.” Yalan, hikâye… 6 tane gemisi olan Başbakanın oğluyla konteynerde yaşayan depremzedenin oğlunun parasını denkleştirip 2’ye bölüyorsunuz, “İşte, bu kadar onun parası, bu kadar onun parası.” diye düşünülüyor. Bu rakamların hepsi hikâyedir. Bu rakamların hepsi neoliberal kapitalizmin, vahşi kapitalizmin yalan düzmecesinin ifadesidir. Eğer bu ülkede çocuklar ayakkabısızlıktan çıplak ayaklarla geziyorsa, eğer bu ülkede çocuğu madenci olan insanlar ayakkabısız oluyorsa, birilerinin ayakkabı kutusu dolar ve euro’larla doluyorsa bu resmen düzmecedir ve halka ihanettir. Bunların tartışılması lazım. Eğer bu ülkede insanlar yoksulluktan dolayı kaçakçılık yapmak zorunda… Kaçakçılık da ne, dört tarafı Kürdistan olan yerde tel örgüsünü geçti diye, elinde bir bidon mazot var diye çocuklar katlediliyor ve bu katliamda çocuklar terörist ilan ediliyorsa Roboski’deki gibi; Van’da, Çaldıran’da, Özalp’te, Saray’da herhangi bir sınır noktasında geçen Kürt çocukları elinde bir bidon mazot var diye katlediliyor ve onlar okullara gidemiyor, onlar eğitimden faydalanamıyor, sağlık hizmetlerinden faydalanamıyor ve bir bidon mazot için terörist ilan edilip katlediliyorsa bu bütçenin insafından, vicdanından bahsetmek mümkün değildir. Genelde soruluyor: “Vicdanınız sızlıyor mu?” Ben biliyorum ki bu düzmeceyi yapanların vicdanı sızlamaz. Kendi çocuklarına saltanat kuranlar başkalarının çocuklarının sefaletine üzülmez.

Kendilerine binbir odalı saraylar yapanlar, başkalarının göçük altında can vermesine, boğulmasına üzülmez. Onun için bütçeler hazırlanırken rakamlar üzerinden değil, ilkeler üzerinden gidilmelidir. Eşit gelir dağılımı nasıl sağlanır, kamu harcamasındaki adalet nasıl tesis edilir, bunlar yapılır ama bunlar olmayınca öğrenciler aç mı, susuz mu; üniversiteler kaliteli eğitim yapıyor mu, yapmıyor mu; Kredi Yurtlar Kurumu bütün öğrencilere yurt verebiliyor mu, vermiyor mu; bunların tartışmasını yapmak yerine “Efendim, Kredi Yurtlar Kurumuna, Spor Genel Müdürlüğüne şu kadar para verdik, şu stat oldu.” E, bakıyorsun, onun ihalesinden Bakanın ya da bir kamu görevlisinin, müsteşarın veyahut da Cumhurbaşkanının veyahut da Başbakanın veyahut da herhangi bir kamu yetkilisinin yakını trilyonlarca lira para vurmuş; o spor tribünlerinde de insanlar bir bilet için karaborsa kuyruklarına girmiş. Böylesi bir spor tesisini bin defada yapsanız bu ülkede hiçbir spor olimpiyat şampiyonu olamaz, olabiliyor mu? Doping sorunu sporcuların sportif faaliyetlerinin gelişimine yönelik bir harcama olmadığı için insanlar farklı çözüm noktalarına gidiyorlar.

Futbol müsabakalarında, basketbol müsabakalarında, en küçük, ikili masa tenisi müsabakaların da bile aşırı şoven, milliyetçi, ırkçı söylemlerle spor oluyor. Yani, millî spor olur mu? Spor, spordur. Dünyada bütün insanlar koşabilir, yürüyebilir, tenis oynayabilir, yüzebilir. Ve herkes için sporun erdemi nedir? Sporun, insanın beden ve ruh sağlığını yerine getirebilmesi için faydasından bahsedilir.

Çok büyük yüzme havuzu ihalesi yapıyorsunuz, yüzme havuzu yapıyorsunuz ama o yüzme havuzunda yüzen çocuklar enfeksiyon kapıyor, Van’daki yüzme havuzunda olduğu gibi, birçok yüzme havuzunda olduğu gibi. Peki, bunun halka olan faydası ne oldu? Yüzme havuzu yaptınız, kim faydalandı? O yüzme havuzunu yapan tesisatçı ihaleden faydalandı, müdürün kaynı ihale yolsuzluğundan şey yaptı. Ama o yüzme havuzunu kim için yapmıştınız? Çocuklar ve gençler için yapmıştınız. Çocuklar o yüzme havuzunda yüzdü ve enfeksiyon kaptı ama enfeksiyon kapmaması için de, sağlığı korumak için de bir sürü sağlık materyali satın alınmış gibi gösteriliyor, hijyen maddelerine milyonlarca lira para harcanıyor. Kim kazanıyor? O ticareti kâğıt üzerinde yapan insanlar kazanıyor. Peki, çocuklar ve gençler için Gençlik ve Spor Bakanlığının bu konudaki tedbiri ne? Hiçbir şey. Futbol müsabakaları, basketbol müsabakaları veyahut da sadece müsabaka olarak sporun algılanması ayrı ve sorun değil mi? Okullarda beden eğitim derslerine verilen önem ya da Gençlik ve Spor Bakanlığının Millî Eğitim okullarında daha iyi beden eğitimi dersi yapılabilmesi için, spor dersi yapılabilmesi için katkısı nedir? Yok.

Sporla ilgili geçmiş dönem bakanının yaptıklarını ve Başbakanından görmüş olduğu muameleyi burada dile getirmeye gerek yok. Genç bir Bakanımız var şimdi, umuyorum ki kendinden önceki yanlış uygulamaları tekerrür etmez; yeni, güzel icraatlara imza atar ve bu doğrultuda başarılarını biz de destekleriz. Bu konuda hiçbir koşul gütmeksizin, herhangi bir bakanlığın, herhangi bir kurumun kendi çalışmalarında başarılı olabilmesi için gönülden her türlü desteği sunmaya hazırız ve kendisine başarılar diliyoruz. Umuyoruz ki, Türkiye’nin yüz yıllık birikmiş sorunlarını gayretli, azimli bir şekilde, duyarlı bir şekilde, vicdanlı bir şekilde çözmeye çalışır ve bu konuda başarılı olur. Çünkü, artık, bu, sadece bir şahıs meselesi değil; bu Türkiye’nin sorunudur, kronikleşmiş, toplumsal bir sorundur, toplumsal zihniyet sorunudur. Bu konuda kim olursa olsun aynı sistemin çarkına girdiği zaman kendini koruyamazsa aynı çark onu da eritip gider, umuyorum ki Sayın Bakanımız bu konuda görev süresi boyunca dirayetli olur ve başarılı olur; biz de bu konuda kendisinin güzel icraatlarını beklemekteyiz.

Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumunda… Arkadaşlar, öyle bir ballandıra ballandıra anlatılıyor ki sanki bütün üniversite öğrencilerine işte çok güzel barınma koşulları sağlanmış, neredeyse bütün öğrenciler beş yıldızlı otellerde konaklıyormuş gibi bir edayla anlatılıyor, aslında bu böyle değil. E, bu zihniyet daha önceden ne yapıyordu? Hatırlarsanız, dönemin İçişleri Bakanı Van’da depremzede çadırlarını ziyaret ederken depremzedelere Kızılayın vermiş olduğu o yanan çadırlar, insanların çocuklarının yanarak yaşamını yitirdiği çadırlar için “Canım, saray gibi çadırlarınız var.” diyordu. Şimdi, öğrencilere de “Saray gibi yurtlarınız var.” diyorsunuz ama bu ülkede 20 öğrenciden sadece 1 tanesi Kredi ve Yurtlar Kurumundan faydalanabiliyor, diğer 19’u ne yapıyor? Kredi ve Yurtlar Kurumunda kim için bu hizmet yapılıyor? Üniversiteyi kazanmış öğrenciler için. Kredi ve Yurtlar Kurumunun müdürleri ve kayınları, kayınpederleri, onlar da köşeyi dönüyorlar ama Kredi ve Yurtlar Kurumundaki sorunlar -benim söylememe gerek yok, Sayıştayın raporuna bakın- yaptıkları ihale yolsuzluklarının hepsi ortada.

Kredilerdeki usulsüzlükler, öğrencilere verilen kredilerdeki usulsüzler, daha sonra o kredilerin borç olarak öğrencilere yansıtılması, üniversiteyi bitirdikten sonra işsiz olan üniversite mezunlarından binlerce liralık faizli kredi borçlarının tahsili…
Şimdi, şöyle düşünün: Müflis Halk Bankasını iflasa götüren iş adamlarının, altın tüccarlarının vergi borcu silinebiliyor ve bunların vergi borcu diye ya da kredi borcu diye ifade edilen rakamlar Türkiye’deki üniversite öğrencilerinin tamamının kullanmış olduğu kredi borçlarından daha fazla ama öğrencilerin kredilerinin borcu silinemiyor. Niye? Çünkü bu sistem neoliberal kapitalist bir sistemdir. Bu sistem halktan alır, halkın başında efendilik sökmeye çalışan, kendine saraylar yapan insanların çocuklarına tahsis eder.
Bir bütçenin adaletli olması için, toplumsal yansımalarının olması için -demiştik- halkı ve hakkı esas alması gerekiyor. Kredi ve Yurtlar Kurumunun halkı kimdir? Üniversite öğrencileridir. Üniversite öğrencileri her ilden, her ilçeden, her köyden geliyorsa her siyasetten de gelir. Üniversite öğrencileri siyaset yapmayacak da kim yapacak? Bir basın açıklaması yapan üniversite öğrencisinin, ne olduğu belirsiz özel güvenlik görevlisi ağzını tutup açıyor ya da parmağını gözlerine sokuyor ya da kameraların önünde darp ediyor, linç ediyor, o da yetmiyormuş gibi, üniversite dışına çıktığı zaman polis tarafından coplanıyor, vuruluyor, öldürülüyor. Ama özel güvenlik firmasının orada, Kredi Yurtlar Kurumundan ya da üniversiteden aldığı ihaleler milyon milyon milyon dolarları geçiyor, çok büyük bir rant dönüyor ama üniversite öğrencileri orada kıt kanaat, 6 lira 70 kuruşa, 2 lira 20 kuruşu sabah kahvaltısı için, 4 lira 50 kuruşu da öğlen yemeği için Kredi Yurtlar Kurumunun vermiş olduğu paraya bakıp onunla karnını doyuracak.
Kredi Yurtlar Kurumuna ve Sayın Bakana ya da Sayın Başbakana ya da sayın milletvekillerine söylüyorum: Akşam yemeği de yok, 6 lira 70 kuruşa buyurun bizler karnımızı doyurmaya çalışalım.

Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan, Sayın Başkan; şimdi, biz samimiyetle meselelere yaklaşmak zorundayız. Eğer çocuklarımızın ve gençlerimizin geleceğini tesis edeceksek mutlak suretle bir düzenleme yapmak zorundayız.

Hükûmetler gelip geçicidir, siyaset de gelip geçicidir. Bugün milletvekili olabiliriz, yarın olmayacağız, yarın kimin ne olacağını kimse bilemeyebilir ama bulunduğun anı doğru yaşamak hepimiz için temel bir erdem olmalıdır. Şu an için, çocuklarımızın, gençlerimizin geleceğini tesis etme noktasında, eğer biz onların sağlıklı bir yaşam sağlayabilmesi için, huzurlu bir yaşam sağlayabilmesi için, onurlu bir yaşam sağlayabilmesi için onlara gelecek tesis etmek gayretindeysek bu özelleştirme politikalarından vazgeçmeli. Üniversite yurtlarındaki kantin sahiplerini zengin etmektense, özel güvenlik firmalarını zengin etmektense, Kredi ve Yurtlar Kurumu müdürlerini, yöneticilerini zengin etmektense o öğrencilerin geleceğine müdahale edecek bir bütçeyi düzenlemek sorumluluğundayız. Sporda da bu böyledir, öğrencilikte de böyledir, sağlıkta da böyledir, eğitimde de böyledir, sosyal güvenlikte de böyledir, tarımda da böyledir, her alanda böyledir.

Bu kadar, üniversite öğrencisinden bahsettik, her kente üniversite kuruldu; üniversitelerin birçoğu eski ortaokulların kalitesinde bile değil. Tabii, siz bu kadar çok şey yapmışsınız, bu, başarıya neden yansımıyor? Çünkü bu tür aksaklıklardan dolayı. Neden bir olimpiyat şampiyonu yok? Neden futbolun haricinde kayda değer bir spor başarısı yok? Bunların hepsi aslında bu tür sorunlarla ilgili. Eğer siz halkın ihtiyaçlarına göre değil, siyasi iktidarın yandaşlarının ihtiyaçlarına göre bütçe düzenlerseniz bu ülkede ne spor gelişir ne de eğitim gelişir ve gençler, çocuklar diğer ülkedeki sömürü sisteminin bir materyaline dönüşür. Eğer biz özgürlükten ve özgür bir gelecekten bahsediyorsak, demokratik birliktelikten bahsediyorsak Anayasa’sıyla, Vergi Kanunu’yla, bütçesiyle, her şeyiyle demokratik bir sistemi demokratik bir zihniyetle birlikte kurgulayabilmeliyiz. Ama bu konuda samimiyet olması gerekiyor.

Bu duygu ve düşüncelerle, geçmişteki Maraş katliamını ve günümüzdeki katliamların tümünü kınayarak, ülkemizdeki Alevi yurttaşlarımızın geçmiş yaralarının sarılması adına yaşamış oldukları bütün sorunların açığa çıkarılması ve faillerinin yargı önünde toplum vicdanına hesap vermesi temennisiyle, 19 Aralıkta güya “hayata dönüş operasyonu” diye insanların hayatını kahreden, insanların hayatını zindana dönüştüren, insanları katleden ve onurlu siyasal duruşlarıyla sistemin faşizmine karşı boyun eğmeyen özgürlük tutsaklarına yapılan katliamı kınıyorum.

Bugün itibarıyla, Türkiye’de, Kürdistan’da, Orta Doğu’da IŞİD zulmüne, faşizmine karşı özgürlük duruşunda olan Kobani halkının direngen duruşunu selamlıyorum.
Ülkemizde her şeyden önce insanlık onuruna ihtiyaç vardır, ülkemizde her şeyden önce barışa ihtiyaç vardır, barış için de her şeyden önce samimiyete ihtiyaç vardır.
Bugün üniversite öğrencilerinden bahsettik, gençlerden, çocuklardan bahsettik. Cezaevlerinde gençlerin gördüğü işkencelerin son bulması umuduyla, çocukların polis kurşunuyla katledilmemesi, bir daha bu durumun yaşanmaması umuduyla sizleri saygıyla selamlıyorum.

Umuyorum ki özgürlük kazanır.