Otistiklerin hakları, yaşamları hakkında özne olmaları durumunda korunur!

Sağlamcı ve tıbbi bakış açısı tüm engel gruplarının temel haklarının ihlal edildiği bir rejime alan açıyor. Türkiye’de binlerce otistik ve aileleri yaşadıkları ayrımcılık ve ötekileştirme ile  yüz yüze bir  şekilde 2 Nisan Otizm Farkındalık Gününü karşılıyor. Otizmin bir spektrum bozukluğu ve tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak tanımlanması, geleneksel tıbbi modelin engelli bireyi bozulmuş, hasta, anormal, eksik olarak gören yaklaşımı bu ayrımcılığın kalıcılaşması ve olağanlaşmasına neden oluyor.

Otistikller ve aileleri hariç konu hakkında ilgisiz bir çok kesimin otizm üzerine söz kurabildiği bir kamusallık hakimdir. Bu geleneksel yaklaşımlar sorunları çözme bir yana derinleştirmektedir. 

“Mavi farkındalık” adı altında yaygınlaştırılan ve tıbbi model yaklaşımıyla, otizmi erkek çocuklara özgü bir bozukluk ve hastalık olarak yansıtan hakim anlayış, kadın otistiklerin erken dönemde tanı almalarını önlerken, ihtiyaç duydukları desteklerden mahrum kalmalarına da neden olmaktadır. Otizmin tedavi edilebilir bir hastalık olduğu yaklaşımı, bu engellilik alanını çocuklaştırmakta, tedavinin bir pazarlama stratejisi olduğu gerçeğini ortaya çıkaran yetişkin otistiklerin varlığı görmezden gelinmektedir. Otistiklerin yüksek, orta, düşük işlevli olarak kategorize edildiği bu sistemin şüphesiz kendisi düşük işlevlidir ve bizzat kendisi sorun üretmektedir.

Mevcut politikalar da hastalık ve tedavi üzerinden şekillenmekte, bu bakış açısıyla otistikler için iki seçenek sunulmaktadır. Ya tedavi olarak yazılmış ve adeta tek seçenek olarak reçete edilmiş toplumun makbul normlarındaki “normal’’ zihnin eğitim sisteminde başarılı olmak ya da evlerinde veya bakımevlerinde kapatılmak. Bu “mavi seçenekler” otistiklerin özgürlüğünü değil bağımlılığını arttırmaktadır.

Eğitim adı altında sunulan “tek tedavi” seçeneğinin yıllarca uygulanması durumunda dahi otistik bireylerin yaşam kalitesi değişmemekte, bağımsız yaşam imkanları geliştirilmemektedir. Buna karşılık ebeveynlere sunulan desteklerin yetersiz kaldığı, eğitim için verilen ödeneklerin yeterli olmadığı bilinmektedir. Bir yandan “tek tedavi eğitimdir” dayatması yapılırken diğer yandan aileler piyasa koşullarına terk edilmektedir. Birçok aile ekonomik gücünün çok üzerinde olan 20-30 bin TL’lik faturaları karşılamak zorunda kalmaktadır. Devletin “ağır özürlü’’ tanımı ile verdiği ve minnet konusu haline getirdiği 4 bin 336 TL’lik bakım maaşı, ailenin bir haftalık ihtiyacını dahi karşılayamamaktadır. Yaşanan ekonomik kriz ile birlikte ortaya çıkan derin yoksulluk, otistiklerin gerekli desteklerden yoksun kalmalarına neden olurken bu destekler, koşulları gereği bunu sağlayamayan aileleri ise suçluluk duygusu ile hırpalamaktadır. Nöroçeşitli zihinlerin nörotipik zihinlere dönüştürülmesi biçiminde verilen eğitim yöntemlerini güncelleyecek, birçok gelişmiş ülkede uygulanan ADIS (Alternatif İletişim Destek Sistemleri)’ni müfredata geçirecek, her zihnin biricikliğine saygı duyan ve ilgi alanlarına göre biçimlendirilen bir eğitim sistemi hayata geçirilmelidir.

Kamusal alanda ise Rehberlik Araştırma Merkezlerinde (RAM) başlayan ve her iki yılda bir yenilenen zorlu rapor alma süreçleri, kaynaştırma öğrencisi olmak isteyen otistik çocuklar için ötekileştirme, hakaret, etiketleme, dışarıda bırakılma ve sosyal yalnızlıkla dolu bir yolculuğun acı ve öfke dolu hikayesine dönüşmektedir. “Bakım evlerinde ve eğitim süreçlerinde” otistiklere şiddet uygulandığını biliyoruz. Yakın dönemde Mehmet Eres’in ölümü, Sinan Gündoğan’a yapılan işkence hafızalarda tazedir. Kamuoyuna yanısmayan yüzlerce şiddet, işkence ve hak ihlali vakası olduğunu biliyoruz. 

Her türlü farlılığa olumsuzluk atfeden tekçi zihniyet otizm farkındalığından da yoksundur. Otizm, fiziksel doğa ve toplumsal doğa gibi, insan zihninin de sonsuz renkte tonlara sahip biricikliğinin, çeşitliliğin ve insan olarak sahip olabileceğimiz potansiyelin sınırsız olasılıkların bir tezahürüdür. 

2 Nisan Otizm Farkındalık Günü’nde farkında olmamız gereken, “tüm engelliler gibi otistiklerin de sağlamcılık ideolojisi nedeniyle toplumsal yaşamdan tümüyle dışlandığı” gerçeğidir. Toplumsal yaşam alanlarını, düşünme biçimlerini, geleneksel söylemleri dönüştürmediğimiz sürece bu tekçi haksızlık rejimine hizmet ediyor olacağız. 

İşte bu yüzden otistikler için bugün ve yılın her günü bağımsız ve onurlu yaşam hakkı adına kalbimiz “KABUL’’ün rengi için KIRMIZI olsun! 

Hatice Betül Çelebi-Musa Piroğlu
Engelliler Komisyonu Eş Sözcüleri
2 Nisan 2023