Kamuoyunda "Çerçeve yasa" olarak bilinen kanun tasarısı İçişleri Komisyonu'nda kabul edilmesinin ardından Meclis Genel Kurulu'na sevk edildi. TBMM Başkan Vekili Ayşenur Bahçekapılı başkanlığında toplanan genel kurulda eski bakanlar hakkında kurulan soruşturma komisyonunun üyelerinin seçiminin ardından "Çerçeve Yasa"nın görüşmelerine geçildi.

Görüşmelerde söz alan HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, "ülkeyi eşitliğe ve özgürlüğe kavuşturacak bir yasama süreci isteniliyorsa yasanın doğru ele alınması" gerektiğini söyledi. Görüşülmekte olan yasa tasarısının barış için en az çözüm süreci görüşmelerinin başlaması uğrunda verilen mücadele kadar büyük bir önem taşıdığına dikkat çeken Önder şunları söyledi: "Hükümetin imzasıyla önümüze gelen metin, gerekçe ve önerilen yasa maddeleriyle birlikte, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti'nin değil Ortadoğu'nun yakın geleceği açısından ciddi önem taşıyor. Bu yüzden her kelimesi, her kelimenin anlamı ayrı bir ilgiyi hak ediyor."

Önder, yasa içinde geçen "terör" kavramını eleştirerek, "Yasa teklifinin gerekçesinde sıklıkla başvurulan 'terör' kavramı, günümüz Türkiye'si ve Ortadoğu açısından, değişen konjönktür ve mücadele biçimleri ışığında değerlendirildiğinde hem teknik olarak yeterince açıklayıcı değildir hem de Türkiye'nin kuruluşundaki tekçi ulus yapısından kalma, darbelerle güçlendirilmiş milliyetçi-devletçi ideolojinin söylemini yenilemektedir. Bu süreç toplumun çözüm sürecine gösterdiği teveccüh de ortaya koymuştur ki Türkiye'deki Kürt sorununun adı bir 'asayiş problemi' yahut 'terör problemi' olarak konulamaz." Şeklinde değerlendirdi. Kanun teklifinin kanun gerekçelerinin sorunun tanılama biçiminin yeterince tatmin edici olmadığını belirten Önder, "Eminim ki çözüm sürecinin yasallaşma sürecinde sorunun adının konması ve esasına yönelik bu tür önemli tanımlama hataları çözülecektir" diye konuştu.

"Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt diasporasının en önemli figürleri Çözüm Süreci'nin ve barışın yanında duran ifadeleriyle süreci açıkça desteklemişlerdir. Özellikle de Kürt Özgürlük Hareketi'nin lideri Abdullah Öcalan'ın bu konudaki soğukkanlı tavrını ve 2013 Newroz'unda Mezapotamya'ya yaptığı barış çağrısının yarattığı miladı vurgulamak gerekiyor" diyen Önder şu hususları belirtti:

"Bu bağlamda çözüm yasa tasarısının altında Sayın Başbakan'ın imzası olsa da çözümün ve barışın tüm paydaşlarının çözüm sürecini yasallaşma noktasına getiren bu yolda atılan her adımdaki emeğini göz ardı etmememiz gerekiyor. Bu çok muhataplı süreçte taraflara düşen sorumluluklar da bu yasa teklifinde belirginleşmektedir. Örneğin hükümetin de kendi askeri ve hukuki güçlerini denetleyerek durdurması önemli bir gereksinimdir. Çünkü barış, hükümetin yahut gerillanın tekelinde olmaktan ziyade, bu sürece dahil olan herkesin ortak sorumluluğundadır."

Yasa maddelerine ilişkin değerlendirmede bulunan Önder, "Paketin amacı ve kapsamı açıklanmaya çalışılırken sorunun adının konulması konusundaki yetersizlik yine ortaya çıkıyor. Adını koymakta yetersiz kaldığımız bir sorunu çözemeyeceğimizi hatırlatmamız gerekiyor" şeklinde eleştirilerini sürdürerek, hükümetin alacığı yetkiyi en doğru biçimde kullanması, Akil İnsanlar sürecinde olduğu üzere hızlı ve yetki sınırları yeterince belirlenmemiş taktiklerle değil, toplumsal anlamda kabulü kolaylaştıracak ve yaygınlaştırabilecek yöntemler üzerine yoğunlaşması gerektiğini söyledi. Önder, "Hükümet silahsızlanmayı olduğu kadar başta kalekollar olmak üzere bölgede sürdürdüğü devletin baskı aygıtlarına dayanan politikalarını da gözden geçirmeli, Kürt halkının hak ve özgürlüklerine duyduğu saygıyı, yalnızca beklentilerle değil, aktif olarak ortaya koyduğu iradeyle de göstermelidir." ifadelerini kullandı.

Hükümetin silah bırakan PKK'lilerin eve dönüşleri ile sosyal yaşama katılım ve uyumlarının temini için ön gördüğü taktik ve stratejileri sık sık 'rehabilitasyon' olarak adlandırmasını hükümetin "genel terminoloji" şeklinde savunmasını da eleştiren Önder, bunun özellikle de Kürt halkında büyük rahatsızlık yarattığını sözlerine ekleyerek, şunları belirtti: "Zira, toplumun bütün kesimleri savaş sürecinin bir paydaşıydı ve barış için de aynı durum geçerlidir. Eğer bir rehabilitasyondan söz edilecekse, geçmişten bu yana silahı ve imhayı bir çözüm olarak görenler üzerinde de, Sri Lanka Modeli uygulamak için fırsat kollayanlar üzerinde uygulanması yerinde olur."

Sürecin şeffaflığı ve kamuoyunun bilgilendirilmesi konusuna değinen Önder, hükümetin hassas davranmasını isteyerek, "Çözüm sürecine dahil olmak isteyen tüm siyasi aktörlerin, çözüm sürecinin başta Sayın Öcalan olmak üzere ana aktörleriyle görüşebildiği şeffaflığa kavuşturulmalı, Kürt Halk Önderi Öcalan'ın ifade özgürlüğünün ve şahsi özgürlüklerinin önünün açılması yönünde hükümet kendine düşeni yapmalıdır" dedi. Önder, "Öcalan'la görüşebilecek siyasi öznelerin önüne gerekli fırsatlar konmalı, barış sürecinin en önemli paydaşlarından biri olan Öcalan'ın toplumun farklı kesimlerinden gelen temsilcilerle yapacağı görüşmelerin önü açılarak, barış ve çözüm sürecinin toplumsallaşması sağlanmalı, Öcalan'ın medyayla teması sağlanarak, barışa dair iradenin duyurulması kolaylaştırılmalıdır" önerilerini sıraladı.

Süreç yasasının tek başına yeterli olmadığını söyleyen Önder, TBMM hükümetin Kürt Sorunu ve etrafındaki problemlerin çözümüne yönelik inisiyatif alması gerektiğini söyledi. Önder, konuşmasının sonuç bölümünde ise şunları vurguladı: "Türkiye ve Ortadoğu halklarının tarihi açısından kayıtlara geçecek olan bir oturumdayız. Bu yasanın çerçevesi ve çözüm sürecinin yasal durumu, belki de ileride başka çözüm ve barış süreçlerinde model olacak. Şu süreç bir yalpalasa da bunları yargılasak diye bekleyenler tarih karşısında hesap vermeye mahkumdur. Asker ve gerilla annelerinin aynı masada oturup bitmesini bekledikleri, uğruna gözyaşı akıtmaktan pınarların kuruduğu barış bu barıştır. Bu barış Avrupa Birliği süreci de dahil olmak üzere Türkiye'nin önündeki birçok kritik adımın atılmasındaki en önemli unsurdur. Unutmamalıyız ki barış için el verenin eli asla kirlenmez."

09.07.2014