Oluç: Şehirlerdeki düzeni paralı askerler, SADAT’çılar ve çetelerle mi sağlayacaksınız?

Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, genel merkezimizde basın toplantısı düzenleyerek güncel gelişmeleri değerlendirdi. Oluç, şöyle konuştu: 

Libya Tezkeresi bir savaş adımıdır

Haftanın son günü bir basın toplantısı yapalım istedik, birkaç konuya değineceğim. Dün Meclis Genel Kurulu’nda iktidarın oylarıyla Libya Tezkeresi geçti. Bu Libya Tezkeresi’ndeki tutumumuz hayır oyu kullanmak yönünde idi. Ama ilk kez hayır oyu kullanmadık. 5 ve 20 Aralık’ta iki adet Mutabakat Muhtırası gündeme gelmişti. Birincisi, deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konuluydu ve yine Libya ile ilgiliydi. İkincisi, askeri ve güvenlik alanlarında Libya ile işbirliği konusundaydı. Her iki Mutabakat Muhtırasında da hayır oyu kullandık. Çünkü bu Mutabakat Muhtıralarının aslında bir askeri tezkereye gitmekte olduğunun farkındaydık. Ve sonuncu olarak da dün Libya Tezkeresi Meclise geldi ve bu konuda da itirazlarımızı, eleştirilerimizi dile getirdik ve hayır oyu kullandık. Bu tezkerenin gerekçeleri tamamen boştur. Aslında bir savaş adımıdır bu tezkere. 

Toplumun yarısından fazlası tezkereyi reddediyor

Tüm muhalefet ortak tutum almıştır, Meclis içinde ve dışında. Meclis içindeki bütün muhalefet partileri hayır oyu kullanmıştır. Meclis dışındaki toplumsal muhalefet de çok kararlıdır, STK’lerin ve demokratik örgütlerin tutumu hayır yönündedir. Bütün bu tablo şunu gösteriyor: Bu Libya Tezkeresi aslında sadece AKP-MHP iktidarının bir savaş tezkeresidir. Sadece iktidarın savaş tezkeresidir. Toplumun yarısından fazlasının, ciddi bir çoğunluğun reddettiği bir savaş tezkeresidir. 

Dış politikanın diplomasi ayağı çökertilmiştir

Peki bizim itirazlarımızın temel gerekçeleri nelerdir? Sorunlar nelerdir? Sadece hayır demekle mi yetiniyoruz? Teker teker bakalım. 

Birincisi, dış politika askerileşmiştir. Türkiye’nin son dönem dış politikasına baktığımızda, sadece son 3-5 ayı kastetmiyorum, son birkaç yıldan bahsediyorum, dış politikanın askerileştiğini görüyoruz. Dış politikada çözüm sürekli olarak askeri hamlelerde görülmektedir. Diplomasi ayağı çökertilmiştir. 

Savaş heveslisi bir iktidarla karşı karşıyayız

Bitmez tükenmez bir çatışma dürtüsüne sahip bir iktidarla, savaş heveslisi bir iktidarla karşı karşıyayız. Daha önce Suriye’nin kuzeyine ve doğusuna bir işgal girişiminde bulunmuş olan iktidar, şimdi de Libya çöllerine doğru gitmek istemektedir. 

Dış politikanın diplomasi ayağının çökertilmiş olması, diyalog sürecini bitiren ve her dış politika hamlesinde yeni bir cephe açan bir politika yanlıştır. Türkiye diplomasisi ‘mutlak bir haklılığımız var’ hamasetiyle sürdürülmektedir, ‘dediğim dedik çaldığım düdük anlayışı’ hakim hale dönüşmüştür. 

AKP-MHP ittifakı, İhvan’ın son kalesine büyük bir destek sunmak hevesindedir

İkincisi, çok açık bir İhvan destekçiliği vardır. Bir İhvan ruhu yeniden canlanmıştır. İhvan’ın son kalesidir Libya’nın yüzde 10’unu kontrol edebilen bugünkü Libya iktidarı. AKP-MHP ittifakı İhvan’ın son kalesine büyük bir destek sunmak hevesindedir. Gerçekçi bir dış politikadan uzaktır. Tutarlı ve bütünlüklü bir adımdan mahrumdur. ‘Yeni Osmanlıcı’ hayaller devam etmektedir. Bu tezkereyi savunmuş olan AKP-MHP sözcülerine baktığımız zaman,  olayın tamamen bir hamasete dayalı olduğu ortaya çıkmıştır. 

Türkiye artık paralı çetelere sahip olan bir iktidar anlayışı tarafından yönetilmektedir

Üçüncüsü ve iç politikada önemli yansımaları olacağını düşündüğümüz bir diğer konu, paralı ordular kurulması adımlarıdır. Bunlara paralı ordular mı diyeceğiz, lejyonerler ordusu mu,  yoksa paralı çeteler mi diyeceğiz… Türkiye artık paralı askerlere ve çetelere sahip olan bir iktidar anlayışı tarafından yönetilmektedir. Daha önce Libya’dan Suriye’ye paralı cihatçı transferi yapılmaktaydı, şimdi tersi yapılıyor. Ve bunun bütün işaretleri ortadadır. 

İç politikada irtifa kaybeden iktidar, dış politikada saldırganlaşmaktadır

Paralı çeteler kurma meselesinin iç politikaya da yansımaları olacak ciddi sorunlar yaratacağı kanaatindeyiz ve bunun altını çiziyoruz. Libya Tezkeresi aslında bir iç politika hamlesidir de. İç politikada irtifa kaybeden, sarsılan iktidar kendisini tahkim etmek, seçmenlerini ve oylarını konsolide etmek için bu adımı atmaktadır. Yani içerideki siyasi sıkışmışlığı dış politikada saldırganlaşmakla örtmeye çalışmaktadır. Bunun son derece riskli bir adım olduğu açıktır. 

Bir laf var, ”savaşı başlatmak kolaydır, ama bitirmek ve barış yapmak zordur” diye. Bu iktidar bu lafı hatırlasa iyi olur. Çünkü Ortadoğu ve Kuzey Afrika açısından baktığımızda, bir kan gölünün büyüdüğünü görüyoruz. Daha bugün Kasım Süleymani’nin öldürülmesi adımı son derece ciddi sonuçlara yol açacaktır. 

Kurulan bir oyunun piyonu vaziyetindedir bugünkü iktidar

Bölge kaynıyor ve Türkiye’nin böyle kaynayan bir bölgeye askeri müdahalelerle yönelmesi ciddi bir yanlıştır. İktidarın ‘durursak düşeriz’ ruh halinin dış politikaya yansımasıdır. Yayılmacı, ‘Yeni Osmanlıcı’ hayallerin anlamı esas itibariyle budur. ‘Oyun kuruyoruz’ ruh hali ve söylemi kesinlikle yanlıştır, kurulan bir oyunun piyonu vaziyetindedir bugünkü iktidar. Bu bir kez daha ortaya çıkmıştır. 

Peki önerimiz nedir? Önerimiz diplomasinin, müzakerenin güçlendirilmesi, askeri değil siyasi çözüm adımlarına ilişkin Türkiye’nin inisiyatif almasıdır. Uluslararası gözlemci heyetinin, arabulucular heyetinin oluşturulmasıdır. Bir iç savaşın içine askeri olarak girmek için değil, bir iç savaşı sonlandırmak için, iç savaşın yarattığı sorunları ortadan kaldırmak ve demokratik düzeni sağlamak için adımlar atmak gerekir.

ABD, Kasım Süleymani’yi öldürerek İran’a karşı fiilen bir savaş başlatmıştır

Dolayısıyla Libya iç savaşında taraf olmak değil, tarafsızlık ve arabulucu pozisyonu almak doğru olandır. Yapılması gereken budur. 

Ortadoğu’da gerçekten ciddi bir dönem yaşanmaktadır. Biz hep, adeta bir 3’üncü Dünya Savaşı’nın adımları atılıyor, sesleri geliyor diyorduk. İşte bugün Kasım Süleymani’nin öldürülmesi de böyle bir adımdır. ABD bu attığı adımla İran’a karşı fiilen bir savaş başlatmıştır. Adı konmamış bir savaş başlatmıştır ve bu son derece tehlikeli bir adımdır. 

Dikey mimariyi yıllardan beri en fazla teşvik eden, kışkırtan AKP’li belediyelerdir

İkinci olarak değinmek istediğim konu, AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın dün Şehir ve Güvenlik Sempozyumu’nda yaptığı konuşmadaki bazı ifadelerine ilişkindir. Son derece vahim açıklamalar yapmıştır. Vahim olan hedeflerdir. 

Şehirleşme ve dikey şehirleşme tartışmasına çok fazla girmek istemiyorum. Çünkü dikey mimarinin en fazla teşvik edeni, en fazla kışkırtanı, en fazla uygulayanı AKP’li belediyelerdir. Yıllardan beri böyledir. Yani bugün ‘dikey mimariyle şehirlere ihanet ediyoruz’ demek, yıllardan beri şehirlerde dikey mimariyi yaratmış olanların suçlarını örtmez. Ama bunu şimdilik bir kenara koyalım. 

Erdoğan çok vahim bir hedef belirliyor

Vahim olanı şudur: Tayyip Erdoğan demiştir ki, “… Şehirlerdeki düzeni sadece kolluk gücüyle sağlayamayacağımız bir duruma geldik...” Böyle bir cümle sarf etmiştir. “… Bu yeni duruma karşı yeni fikirler, yeni yöntemler geliştirmemiz gerekiyor. Yani şehirlerimizin geleceği de ihtiyacımız olan güvenlik düzenin sağlanmasına katkı sağlayacak adımlar atmaktır…” demiştir. 

Nedir bu? Yani sadece kolluk gücüyle sağlanamayacak düzen nedir? Kimler tarafından sağlanacaktır? Bekçiler değil herhalde. Bekçiler zaten bir tür polis gücü olarak şimdi işlev görmektedir. Eski dönemin, 70’lerin, 60’ların bekçileri yoktur bugün. 70’lerin, 60’ların bekçileri gerçekten mahalle halkıyla son derece dostane ilişkiler geliştiren insanlardı. Şimdiki bekçiler adeta külhanbeyi gibi gezen, olur olmaz kimlik kontrolü yapan, vatandaşa ters kelepçe takan, insanları darp eden, rüşvet isteyen bir grup halindedir şu an. Emniyetin, kolluğun bir parçasıdırlar. 

Tayyip Erdoğan’ın sözünü ettiği, ‘‘şehir içindeki düzeni sadece kollukla sağlayamayacağız…’’ ifadesi başka bir şeye işaret etmektedir. 

Bu düzeni paralı askerler, SADAT’çılar, çetelerle mi sağlayacaksınız?

Tekrar soruyoruz: Kimdir bu düzeni sağlayacak olanlar? Nasıl yapılardır bu düzeni sağlayacak olanlar? Paralı askerlerle mi sağlayacaksınız düzeni? Düzeni paralı çetelerle mi sağlamaya çalışacaksınız? Düzeni SADAT isimli askeri, paramiliter güçler oluşturmaya çalışan şirketlerle  mi sağlayacaksınız? Bu soruların cevabının mutlaka verilmesi gerekiyor. Son derece vahim bir hedef olarak görüyoruz bu söylenenleri. Bu aynı zamanda sarsılan AKP iktidarının kendisini sağlama alma arayışıdır. 

Toplumsal ve siyasal muhalefeti düşman göstermenin ilk adımı

Bu iktidarın anlayışı şu: Dışarıda düşman var, işte en son Libya Tezkeresi de bunu gösteriyor. ‘‘Akdeniz’e giremeyeceğiz, olta atamayacağız, balık tutamayacağız’’ gibi zırva laflarla olmayan bir durumu sanki varmış gibi gösteren bir iktidar söz konusudur. Yani dış düşman algısını bir taraftan besliyorlar; bir taraftan da iç düşman algısını güncel hale getirmeye çalışacaklar. Şehirler yönetilemiyor, onun için paramiliter güçlere ihtiyacımız var. Varılmak istenen nokta esas itibariyle budur. Toplumsal muhalefeti ve siyasal muhalefeti iç düşman olarak damgalamanın ilk adımı atılmıştır. 

Şehirlerdeki en büyük tehdit işsizlik, yoksulluk ve açlıktır

Aslında bir tür iç düşman algısı yaratmaya çeşitli medya organları da çalışmaktadır. Bir kez daha Cumhurbaşkanı sıfatıyla AKP Genel Başkanı’nın ağzından bu sözler ifade edilmiştir. 

Şehirler tehdit altında değildir. Şehirlerde yaşayanlar böyle bir algıya sahip değildir. Şehirleri tehdit eden en büyük sorun açlık, yoksulluk, işsizliktir, insanların ekmek bulmakta zorlanmasıdır. Esas itibariyle en büyük sorun bunlardır. Şehirlerin tehdit edilmesinin en büyük göstergeleri, iktidarın yandaşı olan kişilere, şirketlere şehirlerin bütün yaşam alanlarının peşkeş çekilmesidir. Rant sağlamak için şehirlerin peşkeş çekilmesidir. Şehirlerin güvenliğinden bahsedilecekse, bunları konuşmamız lazım. Ama belli ki, iktidarın amacı bir iç düşman tanımıyla toplumsal ve siyasal muhalefeti düşmanlaştırmaktır. Şehirler tehdit altında diyerek kolluk gücünün ötesinde bir silahlı güçle şehirlerde esas tehdidi yaratmaktır. Bunu bir kez daha vurgulamış olalım. Son derece vahim bir hedef olarak görüyoruz bunu. 

Toplumun hissettiği enflasyon en az yüzde 15’tir

Son olarak ekonomiye değinmek istiyorum. Az evvel enflasyon verileri açıklandı. Ekonomide pembe tablolar çizen, enflasyon yüzde 8,5’e düştü diyerek bütçe tartışmalarında boy gösteren Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın bir kez daha öngörülerinde yanıldığı, yanlış öngörülerde bulunduğu ortaya çıkmıştır. Bütçe rakamlarının da yanlış öngörülerden oluştuğunu önümüzdeki aylarda göreceğiz. 

Yıllık enflasyon yüzde 12’ye yaklaştı. Ama 12 aylık ortalamaya baktığımızda, 2019’da yüzde 15’in üzerinde bir enflasyon ortaya çıkmıştır. Yani toplumun hissettiği enflasyon en az yüzde 15’tir. Gıda ve ev eşyasına baktığımızda, 2019 ortalaması yüzde 20’yi aşmıştır. Dolayısıyla hissedilen hayat pahalılığı yüzde 20’nin üzerindedir. 

İktidar ekonomi tartışılmasın diye Libya ve Doğu Akdeniz tartışmasını başlattı

İktidarın ekonomik adımları hayat pahalılığını azaltacak, enflasyonu düşürecek, işsizliği azaltacak adımlar değildir. İşsizlikte ve hayat pahalılığında artış sürmektedir. Türkiye’nin esas konuşması gereken konular işsizlik, hayat pahalılığı ve iktidarın ekonomideki yanlış politikalarıdır. Ama iktidar bunlar tartışılmasın diye de Libya Tezkeresi ve Doğu Akdeniz tartışmasını başlatmıştır. İç politikadaki çaresizliklerini, yanlışlarını, tutarsızlıklarını örtmek içindir. 

HDP Almanağı saldırıları ve direnişi anlatıyor

Aslında bu basın toplantısı ‘ürün yerleştirmeli basın toplantısı’ydı. HDP 2019 Almanağı çıkardık. Görmediyseniz ben reklamını yapayım. 

2019 yılında HDP’nin karşı karşıya kaldığı saldırıları özetleyen bir almanak oldu. Bu saldırıları ve karşısındaki direnişi detaylı olarak, hem görsel hem de yazıyla anlattık. Bu Almanak 2019’da HDP’nin karşı karşıya olduğu saldırılar karşısında bütün örgütleriyle, milletvekilleri ve yöneticileriyle nasıl bir direniş gerçekleştirdiğini, saldırıları nasıl püskürttüğünü, nasıl dimdik ayakta durduğunu anlatan bir üründür. Evet, bedel ödediğini, ancak bu saldırılar karşısında da direnişini sürdürdüğünü anlatan bir almanaktır. 

3 Ocak 2020