Oluç: İktidar Kürt halkına diyor ki: Senin için hukuk yok, Kürtsen belediye başkanı olamazsın

Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Oluç, şöyle konuştu: 

İktidarın HDP'den intikam operasyonu sürüyor

Basın toplantımıza yeni kayyım atamaları ve belediye eşbaşkanlarımızın tutuklanması konusu ile başlayacağız. İstikrarlı bir şekilde bu iktidarın kayyım atamaları sürüyor. Halkın iradesini gasp etme faaliyeti sürüyor. Hukuksuz davranışları sürüyor. İktidarın intikam operasyonu, HDP’den, tüm seçmenlerinden ve Kürt halkından intikam operasyonu sürüyor. İktidar, 31 Mart’ta sandıkta kazanamadığını baskı, zor ve hile yoluyla, hukuk dışı adımlarla elde etmeye çalışıyor. 

İktidar Kürt halkına diyor ki: Senin için hukuk yok

Kısaca özetlemek gerekirse, iktidar Kürt halkına diyor ki: Senin iradeni gasp ederim. İktidar Kürt halkına diyor ki: Sen seçtiysen sayılmaz. İktidar Kürt halkına diyor ki: Senin için hukuk yok. Kürt’sen belediye başkanı olamazsın. Kürt’sen kendi ilini, ilçeni, beldeni yönetemezsin. iktidarın Kürt halkına söylediği budur. 

İktidar kaybettiği yerlerde neler yaptı?

Bugüne kadar neler yapıldı bu alanda, kısaca özetlemek istiyorum. Kazanılıp da gasp edilen 6 belediyemiz vardı, mazbataları verilmeyen. Ondan sonra Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi yüzde 63 ile aldığımız, Mardin Büyükşehir Belediyesi yüzde 56 ile aldığımız, Van Büyükşehir Belediyesi yüzde 54 ile aldığımız, Hakkari Belediyesi yüzde 60 ile aldığımız, Kulp Belediyesi yüzde 50, Karayazı Belediyesi yüzde 62, Nusaybin Belediyesi yüzde 77, Yüksekova Belediyesi yüzde 66 ile aldığımız belediyelere kayyım atandı. 

15 Ekim 2019 tarihinde gözaltılar gerçekleştirildi. Hakkari Belediye Eşbaşkanı Cihan Karaman  tutuklandı. Yüksekova Belediye Eş Başkanları Remziye Yaşar ve İlhan Sarı tutuklandı. Nusaybin Belediye Eş Başkanları Semire Nergiz ve Ferhat Kut tutuklandı. Hala gözaltında tutulan Erciş Belediye Eş Başkanları var, Yıldız Çetin ve Bayram Çiçek. 

Bugün 21 Ekim 2019 tarihinde sabah saatlerinde Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Selçuk Mızraklı gözaltına alındı. Kayapınar Belediyesi Eş Başkanı Keziban Yılmaz gözaltına alındı. Bismil Belediye Eş Başkanı Orhan Kara gözaltına alındı. Kocaköy Belediye Eş Başkanı Rojda Nazlıer gözaltına alındı. 

İktidar diyor ki, Kürt'sen belediye başkanı olamazsın

Bu iktidar savaşı bahane edip halkın iradesini gasp etmeye devam ediyor. Bu aslında çok açık bir siyasi darbe sürecidir. 31 Mart seçimlerini yok sayma süreci devam ediyor. Demokratik siyaseti ortadan kaldırma hamlesidir. Tüm toplumsal muhalefete bir gözdağıdır. 

Bir kez daha söyleyelim ki, iktidar diyor ki, Kürt'sen belediye başkanı olamazsın, Kürt'sen sana hukuk yok, Kürt'sen mahalleni, ilçeni, ilini yönetemezsin. Bu iktidarın Kürtlere vaat ettiği budur işte. 

Ama şunu hep söyledik: 1978’den beri elde edilmiş büyük bir yerel yönetimler birikimi ve deneyimi vardır. Elbette halk bu birikimini, bu deneyimini, bu iradeyi ortaya çıkarma tutumunu asla ve asla terk etmeyecektir. Bu konudaki mücadeleden de vazgeçmeyecektir. Bu gasp tutumuna karşı mücadelesinden vazgeçmeyecektir. 

İktidarın seçme seçilme hakkına bile tahammülü yok 

En temel yurttaş haklarından biridir seçme ve seçilme hakkı. Evrensel hukukta da, bu ülkenin hukukunda da, Anayasa’yla da garanti altına alınmış en temel haklardan biridir. Bu iktidar, bu temel yurttaş hakkına tahammül edemiyor. Zorba bir zihniyetle belediye başkanlarını görevden almaya devam ediyor. Üstelik bu işi her gün yeni bir hukuk cinayetine ortak olan mahkeme heyetleri eliyle yürütüyor. Bunu kesinlikle kabul etmiyoruz. 

Enerjimizi, örgütlülüğümüzü, kararlılığımızı büyüteceğiz

Hedefledikleri, HDP’nin bütün bileşenleriyle, kurumlarıyla kazanımlarını ortadan kaldırmaktır. Meşru ve demokratik kazanımlarını ortadan kaldırmaktır. Biz asla bu tutumu kabullenmeyeceğiz. Mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz. Enerjimizi, örgütlülüğümüzü, kararlılığımızı büyüteceğiz. Toplumla daha fazla birlikte olacağız. Bu seçimlerin sonuçlarını gasp etme tutumu karşısında, demokratik siyaset açısından mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. 

Susmak demokratik siyasetin ortadan kaldırılmasına göz yummaktır

Buradan toplumsal ve siyasal muhalefete de bir çağrı yapmak istiyorum. Bakın, bu konuda sustuğunuz zaman, ki susuyorsunuz, belediyelere teker teker kayyım atanmasına karşı tutum almadığınız zaman, demokratik siyasetin ortadan kaldırılmasına göz yumuyorsunuz demektir. Ve bu er ya da geç gelir, bütün toplumsal ve siyasal muhalefeti vuran bir dalga haline dönüşür. O nedenle susmanız ve görmezden gelmeniz kesinlikle doğru bir tutum değildir. Buna karşı hem Türkiye'de hem dünyanın her yerinde ses yükseltilmesinin zamanıdır. Şimdi susma zamanı değildir. 

"Vekillere bunu yapan halka neler yapar" havasını yaratmak istiyorlar 

Baskılar elbette bununla bitmiyor. Baskılar iktidarın savaş politikaları karşısında faaliyetlerimizi engellemek üzerine sürdürülüyor. Bir yerde değil, her yerde sürdürülüyor. 

Bakın Van’da, Mardin'de, Diyarbakır'da sürdürülüyor da, İstanbul, Ankara, İzmir'de olmuyor mu? Oralarda da oluyor. Bir fotoğraf göstermek istiyorum. İbretlik. Kalkanların ve polis ordusunun ortasında 4 tane vekilimiz duruyor. Neredeyse vekil başına 15 polis düşüyor. Ne yapmak istiyor vekillerimiz? Açıklama yapmak istiyor. Yani demokratik siyasetin nasıl gasp edildiğini ortadan kaldıran tek bir örnek bu değil. Bunun gibi onlarca örnek sunabiliriz. 

İktidar kendi politikasının eleştirilmesinden korkuyor

İşte bu iktidar insanların fikirlerini açıklamasından korkuyor, düşünce ve ifade özgürlüğünden korkuyor. Kendi politikasının eleştirilmesinden korkuyor. Bunun için bu ablukaları yaratıyor. Vekillere bunu yapan halka neler yapar havasını yaratmak için bu örnekleri yaratıyor. 

Bütün TOMA'larınız, kalkanlarınızla ablukaya da alsanız susmayacağız

Biz bir kez daha söyleyelim ki, isterseniz bütün kalkanlarınızla, TOMA'larınızla, elinizdeki bütün araçlarla bu ablukayı yapın ve vekillerimizi bu ablukaların içinde tutun. Biz fikirlerimizi söylemekten, bu iktidarın savaş ve işgal politikaları karşısında sesimizi yükseltmekten, sözümüzü söylemekten asla vazgeçmeyeceğiz. Bu konudaki tutumumuz çok net. 

Korku iklimine boyun eğilirse, demokratik siyaset adına yapılacak bir şey kalmaz

Bu sadece bize yönelik de değil. Sanmayın ki, sadece HDP’nin muhalefetine dönük böyle bir tutum alınıyor. Bakın yüzlerce insan sosyal medya paylaşımlarından dolayı gözaltına alındı, haklarında soruşturmalar açıldı. Bunların hepsi HDP'li değil. 

Türkiye'de bugün sosyal medyada, "savaşa karşıyım, savaşta insanlar ölmesin, ben barıştan yanayım" sesini, sözünü kim yükseltiyorsa bir tehdit altında tutuluyor, gözdağı veriliyor açıkça. Dolayısıyla iktidar savaşa hayır diyen her kesime yönelik bir saldırı başlattı. Sadece HDP değil. Bir korku iklimini meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Bu meşrulaşırsa, bu korku iklimine toplumsal ve siyasal muhalefet boyun eğerse, Türkiye’de demokratik siyaset adına yapılacak hiçbir şey kalmamış olacak. 

Tüm toplumu kendi suçlarına ortak etmeye çalışıyor

İktidar bütün bir toplumu kendisiyle birlikte işlediği suçlara ortak etmeye çalışıyor. Sesini yükseltenler, "savaşa hayır, barış istiyoruz" diyenler, iktidarın işlediği suçlara ortak olmayı reddedenlerdir. Son derece demokratik ve meşru bir tutumdur bu yapılan. 

Savaş ve işgal girişimleriniz Türkiye’ye ne kazandırdı?

Şimdi sormak istiyoruz; bu yaptığınız, uyguladığınız politikalarla, savaş ve işgal girişimlerinizle Türkiye’ye ne kazandırdınız? Bunun cevabını verebilir misiniz? 

Bakın dünya açısından baktığımızda, Türkiye’nin imajını yaralayan birçok şey yaşandı. Bütün dünya gazeteleri, televizyonları; istisnasız dünyanın her yerinde, Türkiye'nin imajını yaralayan birçok görüntüyü manşetleriyle, görüntüleriyle yansıttılar. Bu bir kazanç mı sizin için? Türkiye’nin imajını yaraladınız. 

Dünya kamuoyunda Türkiye Kürtlere saldırıyor algısı oluştu 

İktidar dünya kamuoyunda Türkiye’nin Kürtlere saldıran ve Kürtleri öldüren bir devlet olduğu algısını yarattı. Bu algı doğru bir algı mı? Doğru bir algı olmaması gerekirken, bu iktidar ülke için bu algıyı yaratmış oldu. 

300 bin insan yerinden yurdundan oldu, bu mu Türkiye'ye kazandırdığınız? 

Yüzlerce insan yaşamını yitirdi. Hem içeride hem dışarıda düşmanlık tohumları ektiniz. Yüzbinlerce insan göç etmek zorunda kaldı, yerinden, yurdundan ve evinden edildi. Birleşmiş Milletler’in verdiği rakamlara göre 165 binin üzerinde, yerel kaynaklara göre 300 binin üzerinde insan evinden oldu. Bu mu Türkiye’ye kazandırdığınız? Bundan Türkiye kazanmış mı oldu? 

Toplumsal barışı her geçen gün zedeliyorsunuz

Türkiye’de yaygın bir milliyetçilik dalgası estirerek kendi iktidarınızı konsolide etmeye, tahkim etmeye çalışıyorsunuz, ama toplumsal barışı her geçen gün biraz daha zedeliyorsunuz. Tahribat yaratıyorsunuz. Ülkenin her yerinde toplumsal ilişkilerin yara almasına neden oluyorsunuz. Bunların hiçbiri kabul edilebilir bir şeyler değil.

Ekonomideki kötü gidişin konuşulmamasını sağladınız

Peki yolsuzluğu, işsizliği ve ekonomideki kötü gidişi mi engellediniz bu yaptıklarınızla? Hayır. Ama bir şey yaptınız, bunu bilerek yaptınız. Yolsuzluk, işsizlik ve ekonomideki kötü gidişin konuşulmamasını sağladınız. Zaten bunu yapmak için de bu adımları attınız.

Savaş politikalarınızın işsizlere bir faydası oldu mu? 

Bakın TÜİK genç işsizlik oranını yüzde 27 olarak açıklamıştı. Savaşın buna olumlu bir etkisi oldu mu? Olmadı. Ülkenin yüzde 70'inden fazlası borçlu durumda. Yani yaklaşık 58 milyon kişi şu ya da bu biçimde borçlu durumda. Savaşın buna olumlu bir etkisi oldu mu? İnsanlar borçlarından kurtuldular mı? Hayır. 2019’un ilk 9 ayında günde 4 bin kişi işsiz kaldı. AKP 9 ayda 1 milyon 65 bin yeni işsiz yarattı. Savaş politikalarınızın işsizlere bir faydası oldu mu? Olmadı. Emek sömürüsü her geçen gün arttı. 

Savaş politikalarınızın Türkiye’ye kazandırdığı hiçbir şey yok, ama kaybettirdiği çok şey var

Zamlardan da söz etmek istiyorum. Temmuz ayından bugüne elektriğe 3 defa yüzde 15 oranında zam geldi. 2018 yılında 100 lira olan elektrik faturası bugün 160 lira oldu. Peki, savaş politikalarınızın elektrik zamlarına faydası oldu mu? Hayır. Ağustos ayından bu yana doğalgaza iki kere zam yaptınız. Geçen kış 300 lira olan fatura bu sene 400 liraya çıktı. Peki, doğalgaz faturalarına bir faydası oldu mu savaş politikalarınızın? Hayır. Çaya, ekmeğe, süte,  giyime zamlar art arda geldi. Zamları durdurabilecek mi savaş politikalarınız? Hayır. Tam tersini yapacak. Zamların artmasına neden olacak. İşsizlerin artmasına neden olacak. 

Çünkü savaş demek ekonomide kötüye gidişin ilk adımlarının atılması demektir 

Son bir yılda 34 bin esnaf kepenk kapattı. Esnafa, çiftçiye bir faydası oldu mu savaş politikalarınızın? Hayır. Bütçe 2019’un ilk 9 ayında 86 milyar lira açık verdi. Döviz dalgalanması ve borçların ödenememesinden dolayı 9 ayda 81 milyar lira faiz ödendi. Buna bir faydası oldu mu sizin yaptıklarınızın? Hayır, olmadı. Demek ki şu birkaç hafta içinde yaptıklarınızın Türkiye’ye kazandırdığı hiçbir şey yok, ama kaybettirdiği çok şey var. 

Muhalefet sorunların savaşla çözülemeyeceğini açıklasaydı iktidara alternatif olabilirdi

Burada muhalefet partilerine de iki çift laf söylemek istiyorum. Muhalefet partileri maalesef iktidarın bu politikaları karşısında sağlam bir duruş sergilemedikleri için, bu iktidara alternatif bir demokratik iktidar olabileceği mesajını veremediler topluma. 

Dış politikada iktidar partisinden çok fazla bir farkları olmadığı fikrini topluma verdiler. Bu ülkenin sorunlarının savaşla, ölmeyle, öldürmeyle çözülemeyeceğini açıklasaydı muhalefet partileri, bu iktidarın alternatifinin de her gün biraz daha güçlenmesi mümkün hale gelebilecekti. Bunu yapmadıkları için de zaafları ortaya çıktı. 

HDP dışında savaş ve işgal politikalarının ülkeye yarar sağlamayacağını net bir şekilde sergileyen bir muhalefet partisi yok. Belki bundan sonra daha net olarak bunu görürler, yaşananların sonuçlarından bunu anlarlar, ama biraz vakit kaybedildiğini çok açık bir şekilde söylemek gerekiyor. 

Savaş ve işgal adımlarının şimdilik durdurulmuş olması olumlu 

Bizim için tek olumlu şey, şimdilik bu adımların durdurulmuş olması. Umuyoruz bu adımların durdurulması kalıcı olur. Hem ülkede daha fazla tahribat yaratılmaz, hem bölgede daha fazla tahribat yaratılmaz, durum içinden çıkılmaz bir hale gelmez. Bu yanlış politikalardan dönülerek hem Suriye'nin demokratik bir rejime kavuşması hem de Türkiye'nin demokrasi konusundaki zaaflarının giderilmesi konusunda adımlar atılabilir. 

Türkiye’nin denemediği tek yol barış yoludur ve bu yolun denenmesi gerekir 

Başından beri bu savaş ve çatışma siyasetine biz karşı çıktık, karşı çıkmaya da devam edeceğiz. Bu nedenle ağır baskılar yaşıyoruz. Gözaltılar, tutuklamalar, vekillerimize yönelik baskılar. Bunun çok örneği var. Bunları tek tek anlatsak vaktimiz yetmez. Ama bu baskılar ve zulme rağmen tutumumuzdan vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz. Çünkü bu ülkenin savaşla, çatışmayla çözeceği hiçbir sorunu yoktur. Bu ülke sorunlarını, Kürt sorunu da dahil olmak üzere, barışla, konuşarak ve müzakereyle çözmek zorundadır. Türkiye’nin denemediği tek yol barış yoludur ve bu barış yolunun mutlaka denenmesi gerekir. 

Kürtleri Mars’a mı, Afrika’ya mı göndermek istiyorsunuz?

Son bir nokta; bunu Meclis Genel Kurulu’nda da dile getirdik, basın toplantılarında da dile getirdik. Siz o bölgede, Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda demografik bir değişim yaratma planınızdan vazgeçmelisiniz. Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda yaşayan insanların yerlerinden, yurtlarından, evlerinden edilerek oraya başka insanların taşınması politikanızdan ve hedefinizden vazgeçmeniz gerekiyor. 

Suriye’de yaşayan Kürtlerin yüzde 70’e yakını Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşamaktadır. Orada yaşayan Kürtleri Mars’a mı, Afrika’ya mı göndermek istiyorsunuz? Nedir yapmak istediğiniz? Demografik değişim yönündeki fikirleriniz, politikalarınız kesinlikle kabul edilebilir değildir. Bu konudaki eleştirilerimizi dile getirmeye devam edeceğiz. 

Demografik yapı değişimi suçtur

Demografik yapı değişimi uluslararası alanda suçtur. Bunu baskıyla, çatışmayla, savaşla yapmak daha büyük bir suçtur. Bu konuda Türkiye’nin doğru politikalara yönelmesi, bu iktidarın doğru politikalara yönelmesi hem iç hem dış politika açısından, uluslararası alan açısından da baktığımızda doğru bir adım olacaktır. 

Soru: Biliyorsunuz yarın Rusya ile bir görüşme olacak. Yarın aynı zamanda ateşkesin son günü. Rusya'da görüşmeden nasıl bir sonuç çıkabilir? 

Yarın ateşkes için son gün olmamalı, ateşkes sürmelidir

Rusya ile görüşmeleri yapıldıktan sonra tekrar değerlendireceğiz. Ama bizim için önemli olan yarının son gün olmaması. Ateşkes açısından baktığımızda yarın son gün olmamalıdır. Bu durum devam etmelidir. Ve meselelerin, biraz evvel de değindiğim gibi, konuşarak diyalogla, diplomasiyle, müzakere masasında çözümü için adım atılmalıdır. Çatışma ve savaş asla ve asla sorunların çözümü için bir yol değildir. 

IŞİD'i yeniden güçlendirecek hiçbir adım atılmamalıdır

Çok önemli gördüğümüz bir şey daha var. IŞİD dünya halkları açısından, bölge ve Türkiye halkları açısından büyük bir tehlikedir. IŞİD'i yeniden güçlendirecek, yeniden operasyon alanına girmesini sağlayacak, yeniden ölümler yaşanmasına yol açacak bir güce erişmesine imkan verecek hiçbir adım asla ve asla atılmamalıdır. Rusya ile yapılan görüşmelerde de bu konu sanıyorum gündeme gelecektir. 

21 Ekim 2019

Etiketler: #saruhan oluç