Oluç: Güven ve Farisoğulları’nın vekilliğinin düşürülmesine karşı AYM’ye başvurduk

Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Oluç, şunları söyledi: 

Dün biliyorsunuz Anayasa Mahkemesi (AYM)'nin yeni üyesinin yemin töreni vardı ve AYM Başkanı Zühtü Arslan orada bir konuşma yaptı. O konuşmada iki önemli veri sundu. Bunlardan bir tanesi; '2019 yılında 43 bin civarında kişisel başvuru yapıldı ve bu başvuruların yaklaşık 40 bini sonuçlandı' dedi. Bu veriyle birlikte şöyle bir cümle de kurdu: 'Bireysel başvuruyu başarıyla uygulayan hiçbir ülkede bizde olduğu kadar başvuru yapılmamaktadır.' Neden acaba? Bu başvuruların ve verilen kararların yarıdan fazlasının da adil yargılanma hakkına ilişkin olduğunu söyledi AYM Başkanı Zühtü Arslan. Özellikle buna dikkat çekmek istiyoruz. Gerçekten bu kadar yoğun bir başvuru ve karar alma durumu varsa ki var ve bunların da yüzde 50’den fazlası adil yargılanma hakkına ilişkin ise demek ki Türkiye’de yargıda çok büyük sorun yaşanıyor. AYM Başkanının söyledikleri bir kez daha bunu gösterdi. 

AYM Başkanının ifade ettiği gibi Türkiye yaşam destek ünitesine bağlı hasta gibidir

Çok önemli bir cümlesi daha var. “Hukuksuz kalan devlet yaşam destek ünitesine bağlı bir hasta gibidir.' Yaşam destek ünitesi özellikle Korona Virüs meselesinde toplumun özellikle bildiği bir konu haline geldi. Yaşam destek ünitesine bağlı hasta gibi. Evet Türkiye Cumhuriyeti devleti bu durumdadır, hukuksuz kalmıştır. Bütün bu veriler hukukun üstünlüğünün işlemediğini göstermektedir. Bütün bu konuşulanlar yargının karşı karşıya kaldığı vahim durumu ortaya koymaktadır. Yani yargıda aslında tuz kokmuştur. AYM Başkanının açıklamaları bunu gösteriyor. Bu ülkede bağımsız ve  tarafsız yargı kalmamış vaziyette. Sadece ve sadece Saray hukuku işletiliyor ve adil bir yargılamadan bahsetmek mümkün değil. Rakamlar çok açık bir şekilde bunu ortaya koyuyor. 

Türkiye Anayasası uygulanmıyor, Saray’ın paralel Anayasası uygulanıyor

Bu ülkede aslında iki tane anayasa var. Bir tanesi kağıt üzerinde var olan, çeşitli sorunları olan, çok ciddi antidemokratik hükümleri olan ama kağıt üzerinde var olan bir anayasa. Bu anayasa artık uygulanmıyor. Çeşitli örneklerde bunu görmemiz mümkün. Geçtiğimiz hafta 3 vekilin vekilliğinin TBMM’de hukuksuzca düşürülmesi, 65 belediyeden 53’üne kayyım atanması, hukuksuz ve Anayasa çiğnenerek atılan adımlara dair önemli bir göstergedir. Demokratik hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına dair bütün engeller ve yasaklar bunun göstergesidir. Anayasa uygulanmıyor ama bir paralel anayasa var. Sarayın bir paralel anayasası var, o anayasa uygulanıyor. Yani hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukukunun geçerli olduğu bir paralel anayasa tıkır tıkır işliyor. 

AYM Saray’ın paralel anayasası doğrultusunda adım atmamalıdır

AYM Başkanının söyledikleri buna dair çok önemli veriler sunuyor. Bu konuda 2 çağrı yapmak istiyoruz, birincisi AYM’ye. AYM hukukun üstünlüğü, evrensel, demokratik hukuk ilkelerine uygun davranılması, Türkiye’nin imzaladığı uluslararası demokratik sözleşmelere uygun davranılması konusunda gerekli hassasiyeti mutlaka gösterilmelidir. Anayasa ve uluslararası demokratik sözleşmeler doğrultusunda adım atmalıdır, Saray'ın paralel anayasası doğrultusunda adım atmamalıdır. 

HSK, Anayasanın uygulanmasını sağlamalıdır

Bir çağrımız da HSK'yadır. Eğer ülkedeki yargılamalar adil olmuyorsa, ki olmuyor AYM verileri de bunu gösteriyor. Adil yargılamanın, hukukun üstünlüğünün ortadan kalktığı, yargıda tuzun koktuğu bir dönem yaşanıyorsa, HSK bu konuda gerekli önlemleri almıyorsa ve yargının bağımlı ve taraflı, iktidar tarafından olması durumu devam ediyorsa HSYK'nin de aslında neye hizmet ettiği ortadadır. İkinci çağrımız orayadır. Hiç umutlu değiliz, bağımsız ve tarafsız davranacağınız konusunda. Madem siz bir anayasal kurumsunuz, yapmanız gereken şey Anayasanın, Türkiye’deki yasaların ve uluslararası sözleşmelerin yargı alanında uygulamasını sağlayacak düzenlemeler ve atamalar yapmaktır. Bunu bir kez daha hatırlatalım. 

Güven ve Farisoğulları’nın vekilliğinin düşürülmesine karşı AYM’ye başvurduk

Bugün Diyarbakır Milletvekilimiz Hişyar Özsoy ve Batman Necdet İpekyüz AYM’ye gittiler. Bir başvurumuz var. Geçen hafta Anayasaya aykırı ve demokratik irade ve teamüle aykırı biçimde milletvekillikleri düşürülen Leyla Güven ve Musa Farisoğulları’nın durumuna ilişkin başvuru yaptı. Bizim tespitimize göre geçtiğimiz hafta atılan adım Anayasanın 2., 10., 13., 25., 26., 67. ve 83. maddelerine, TBMM iç tüzüğünün 133. maddesine aykırıdır. AİHS'in 10. 11. ve 12 . maddelerine aykırıdır. Biz bu nedenle demokratik iradenin çiğnenmesinden ulusal ve uluslararası mevzuat ve TBMM teammüllerine aykırılıktan dolayı Anayasa’nın 85. maddesi uyarınca bu kararın iptali ve milletvekilliklerinin iadesini talep eden başvurumuzu yaptık. Bu konuyu önemsiyoruz, bu konuda genel kurulda da çeşitli açıklamalar yaptık yapmaya devam edeceğiz. Bir kez daha hatırlatalım. Özellikle iktidara dönük olarak bunu söyleyelim. 

Vekillerimizi yargılayan hakim ve savcılar ya cezaevinde ya yurtdışında

Biz özellikle Leyla Güven ve Musa Farisoğulları hakkında alınmış olan mahkeme kararları, bazıları cezaevinde olan veya yurt dışına çıkmış olan Fetullahçı savcı ve hakimlerin marifetidir dedik, bunu örnekleriyle anlattık. Bir kez daha hatırlatalım ki, o alınan kararın soruşturmasını dönemin özel yetkili savcısı hazırlatmıştır. Ergun Tokgöz meslekten ihraç edilmiş, ardından tutuklanmıştır. O dönem gözaltına alınan siyasetçilerin ifadelerini Cumhuriyet Savcısı Adem Özcan almıştır, meslekten ihraç edilmiştir, yargılanmaktadır. Yine o dönem KCK soruşturmaları kapsamında gözaltına alınanlar hakkında telefon dinlemeleri, fiziki takip, gözaltı ve yakalama kararlarını verenler Ömer Sevgiliocak, Suna Yeşilküçük, İsmail Gözükara, Ömer Yıldırım ve Suna Yeşil de ihraç edilmiş ve tutuklanmıştır. Bu çok açıktır, başka örnekler de vardı. Bunları teker teker anlatacağız. 

Bu iktidar, Fetullahçı hakim ve savcıların mirasını devralmıştır

Genel Kurulda da söyledik. Cumhurbaşkanlığı forsu ile yayınlanmış “10 soruda FETÖ gerçeği” isimli kitapçıkta “Fetullahçı kumpas” diye ifade ettikleri davaların içinde Ergenekon, Balyoz sayılırken, üçüncü dava KCK davası olarak sayılmıştır. Biz bunu söylediğimizde, yaptıkları ilk iş o broşür üzerinde tahrifat yapıp KCK lafını oradan çıkarmak olmuştur. Çok açık biçimde biz bu iktidarın ve devam eden yargı sisteminin aslında Fetullahçı diye suçladıkları savcı ve hakimlerin önemli bir kısmı tarafından hazırlanıp yürütüldüğünü biliyoruz ve bu iktidar bu iddianame ve açılan davalarla, bu mahkemelerden çıkan sonuçlarla ortaya çıkan durumu yok saymak ve hukukun üstünlüğünün işlediği bir yargılama yapmak yerine, onların mirasını devralmıştır, onların sürdürücüsü olmuştur. Şu anda onların devamcısı pozisyonundadır. 

Merkeze gönderilen kayyımlar sanmasın ki peşlerini bırakacağız

Yeni valilik kararnamesi çıktı, 41 ilin valisi değişti. Bu değiştirilen valiler arasında, 3 kayyım da var. Diyarbakır, Mardin ve Siirt valileri ve şu andaki kayyımlar da var. Biz bunların yaptığı her türlü usulsüzlüğü, yolsuzluğu defalarca Genel Kurulda gündeme getirdik. Özellikle Mardin’i vurgulayarak söylüyorum, Sayıştay raporlarına da yansıdı. Diyarbakır kayyımı ve eski valisi sahte dezenfektan dağıtarak halk sağlığıyla bile oynadı. Siirt kayyımının göreve geldiği anda yaptığı ilk iş Kürt halkının değerlerine saldırmak oldu ve kütüphane yıktırmak, Kürtçe tabelaları kaldırmak oldu. Bu atamaların nedenlerini bilmiyoruz, öğrenmek için uğraşacağız. Ama şunu açıkça söyleyelim ki, bu merkeze alınan Diyarbakır, Mardin ve Siirt kayyım olarak atanmış valiler sanmasınlar ki iki elimiz yakalarında olmayacak. Sanmasınlar ki kayyımlar döneminde yaptıkları hukuksuzluk ve usulsüzlükler nedeniyle onların peşini bırakacağız. Hiç sanmasınlar, kesinlikle bunun takibini yapmaya devam edeceğiz. Özellikle Mardin Valisi ve kayyımının geçmişte yaptığı usulsüzlük ve hırsızlıkların yanı sıra, çeşitli illerde Mardin’e gelmeden önce yaptıkları ve Mardin’e yaptıklarının da hesabını soracağız. Bunların hesabını elbette hukuk yoluyla, demokratik siyaset yoluyla sormaya devam edeceğiz. 

Savcılar tenekeden “HDP’li vekile fezleke hazırladım” madalyası almak için hukuku çiğniyor

Şu anda 16'sı 26. dönemden olmak üzere 27. dönemdeki vekillerimiz hakkında gelmiş olan fezleke sayısı 813 oldu. Ben ilk Genel Kurulda söylediğimde 802 idi. Şu an diyorum çünkü her gün fezlekeler gelmeye devam ediyor. Bu fezlekeler tamamıyla hukuksuz bir şekilde hazırlanmış, aslında stajyer savcı bile olamayacak savcıların, hukuku çiğneyerek alelacele kendilerine birer “HDP’li vekile fezleke hazırladım” teneke madalyasını almak için hazırladıkları fezlekelerdir. Bunların tamamı, vekillerimizin ya basın toplantılarında ya halk toplantılarında yaptıkları konuşmalar ve açıklamalardır. Tamamı düşünce ve ifade özgürlüğü ve vekil dokunulmazlığı kapsamında, Anayasanın ilgili maddesi çerçevesinde ele alınması gereken konulardır. Bunların dökümü elimizde. 

Bu savcılar diplomalarını hangi bakkaldan aldı? 

İçinde o kadar tuhaf fezlekeler var ki anlatmakla bitmez. Urfa Milletvekilimiz Ayşe Sürücü bir fezlekede Diyarbakır, bir fezlekede Şırnak Milletvekili olmuş. Mesela, konuşmalarından dolayı hazırlanmış fezlekeler diyorum ya, bazı fezlekeler ‘konuşmamalarından’ dolayı hazırlanmış. Diyelim, bir vekilimiz Eş Genel Başkanımızın yapmış olduğu bir konuşmayı dinlemiştir; o vekilimize, Eş Genel Başkanımızın yaptığı konuşmaya itiraz etmediği, sustuğu için fezleke gönderilmiş. Çok sayıda böyle fezleke vardır. Böyle savcı olur mu? Bunlar diplomalarını hangi bakkaldan aldı? Bu, tamamen ikitdarın planı doğrultusunda AKP’nin savcılarının hazırladığı ve HDP'yi demokratik siyaset alanından tasfiye etmek için uydurulan fezlekelerdir. 

Ele geçirilmiş sosyal medya hesabı için bile fezleke geldi 

Bir tane daha ilginç fezleke var Urfa milletvekilimiz Ömer Öcalan hakkında. Onun sosyal medya hesabı, “ayyıldız team” adlı ırkçı bir ekip tarafından ele geçirilmiş ve paylaşımlar yapılmış. Vekilimiz hakkında o ekibin yaptığı paylaşımlar sebebiyle fezleke geliyor. Sanki vekilimiz yapmış gibi. Ele geçirilmiş hesap, üstüne kendi damgalarını koymuşlar. Buna rağmen fezleke gelmiş. Durum hukuk açısından vahim o nedenle Anayasa Mahkemesi Başkanının söyledikleri hukuk açısından önemli. 

TÜİK iktidarın yalanlarının istatistik bültenlerini yayınlayan bir kurum haline geldi

İkinci değinmek istediğim konu işsizlik verileri. TÜİK bugün yeni veriler açıkladı. İşsizliğin Mart ayında düştüğünü söyledi. Korona döneminde dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey olmazken Türkiye’de işsizliğin düştüğüne dair bir veri yayımlandı. Yani insan ne diyeceğini şaşırıyor. Çok normal ama. Bu veriler çarpıtılmış, manipüle edilmiş, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın koltuğunu korumak üzere hazırlanmış olan işsizlik ve enflasyon verilerini tabii ki böyle açıklayacaklar. Biliyorsunuz uzun zamandır TÜİK’e yönelik bir operasyon yapılıyor. Önce TÜİK Başkan Yardımcısı 2018’de görevden alındı. Daha sonra 2020 16 ve 22 Mayıs’ta başkan yardımcısı görevden alındı. Dün de yine Resmi Gazetede yayımlandığına göre Cumhurbaşkanı Kararı ile 10 bölge müdürü TÜİK'te görevden alındı. Neden bunlar görevden alınıyor? Çünkü TÜİK, iktidarın, Hazine ve Maliye Bakanı'nın istediği verileri açıklasın diye görevden alınıyor. Adeta TÜİK iktidarın yalanlarının istatistik bültenlerini yayınlayan bir kurum haline geldi. 

İktidar devletin kurumlarında operasyon yapıp istediği verileri yayımlatarak gerçekleri örtemez

Salgın döneminde bütün dünyada işsizlik artarken nasıl olduysa Türkiye’de işsizlik düşmüş. Çok tuhaf, ama tuhaf olan esas ne biliyor musunuz? Söyledikleri yalan aynı bültenin içinde tekzip ediliyor. İşsizlik azaldı propagandası yaparken aslında 'istihdam arttı' algısı yaratmak istiyorlar. Ama veriler istihdamın artmadığını gösteriyor. Ne eğitimde ne istihdamda olanların oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre azalmamış. 4.2 puanlık artışla yüzde 28 seviyesinde bir artış gerçekleştiğini görüyoruz. Yani aslında halk iş bulabilme umudunu kaybetmiş. Halk iktidardan umudunu kestiği gibi iş bulabilme umudunu da kaybettiği için başvurmuyor. Bu veriler bunu gösteriyor. 15-24 yaş grubunda işsizlik oranı yüzde 25. Bu iktidarın kendisine uygun verileri ortaya çıkarmak için devletin kurumlarında operasyon yapıp istediği ekipleri oraya yerleştirmesi ve bu verileri ortaya çıkarması; işsizlik, enflasyon ve diğer makroekonomik oranlarda gerçekleri örtemez. 

İşsizliği, hayat pahalılığını konuşmayalım diye Ayasofya'yı tartışıyorlar

Bu iktidarın çok sahte gündemlerle uğraştığını biliyoruz. Ben çocuktum bu ülkedeki iktidarlar Ayasofya meselesini tartışırlardı, şimdi saçlarım beyazladı hala bu ülkenin iktidarları Ayasofya’yı tartışıyor. Sahte bir gündem. İşsizliği, hayat pahalılığını konuşmayalım diye böyle sahte gündemlerle meşgul ediyorlar. İktidarın esas konuşması gereken şey halkın gündemi olan işsizlik, yoksulluk ve geçim derdidir. Bu ülkenin hukukunun ortadan kaldırılmış olmasıdır, bu ülkedeki demokratik işleyişlerin ortadan kaldırılmış olmasıdır. Bütün kurumların iktidarın hedefleri doğrultusunda yeniden inşa edilmiş olmasıdır. 

İktidar Parlamento'yu Saray'ın şubesi gibi görüyor

Bakın işyerleri, esnaf kepenk indiriyor. Şimdi normalleşme dönemi diye esnaf kepenkleri açtı ama bir karşılığı yok. Çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıyalar. Dolayısıyla bu ülkeyi demokrasiyle hukukla değil krizle yönetmeyi temel politika haline getiren bir iktidarla karşı karşıyayız. Parlamento'yu da Saray'ın şubesi gibi görüyor bu iktidar, bunun farkındayız. Parlamento'da ve dışında demokratik hukuk ve adalet mücadelemizi sürdürmekte kararlıyız.

SORU: Eş Genel Başkan Pervin Buldan’ın açıklamaları oldu. “Kimse kapalı kapılar ardında HDP ile ittifak görüşmeleri yapamayacak, halkımız bunu kabul etmiyor. Halkımız şeffaf ve açık bir ittifak istiyor, kapımız bütün muhalefet partilerine açık”. Bu sözleri değerlendirebilir misiniz, neden böyle bir açıklama yapıldı?

Geçenlerde bir tutum belgesi açıkladık 9 maddelik. Türkiye’de acil olarak demokrasi, hukuk, adalet, emeğin hakları ve sosyal haklar açısından yapılması gerekenleri toparladık ve açıkladık. Bunu açıklarken de şuna işaret ettik; bu iktidar demokrasi, adalet ve hukuk açısından ne varsa ortadan kaldırmakta ve buna devam etmektedir. Dolayısıyla 'geniş bir demokrasi ittifakını gerçekleştirerek demokratik hak ve özgürlükler konusunda, hukuk ilkeleri konusunda, Türkiye’nin imzaladığı uluslararası demokratik sözleşmeler konusunda bir mücadeleyi ortaklaştırması, toplumsal adalet ve hukuk mücadelesini geliştirmesi çok önemlidir' dedik. Bu açıklama hem Meclis içine hem de Meclis dışına açık bir çağrı idi. Eş Genel Başkanlarımızın son bir hafta içinde çeşitli saha çalışmalarında -ki şu anda il ve ilçelerde ziyaretler sürdürüyorlar, çalışmalar yapıyorlar- onlara yönelik çağrısı buydu. Dolayısıyla Eş Genel Başkanlarımızın çağrısı bu açıdan ele alınırsa daha doğru ve gerçekçi olur. 

Meseleyi sadece bir seçim ittifakı ile sınırlı görmeyen; tam tersine bir demokrasi ittifakının asgari talepleri çerçevesinde buluşmak, bu doğrultudaki mücadeleyi ortaklaştırmak Türkiye'nin geleceği açısından ve Türkiye'de yaşayan bütün halklar ve inançlar açısından son derece önemli ve yaşamsaldır.

10 Haziran 2020