Oluç: Bütün dünya AKP iktidarına karşı; otoyolda ters giden şoför gibisiniz

Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik işgal girişimine ilişkin bilgilendirme yaptığı Meclis oturumunda söz aldı. Oluç, şöyle konuştu:

AKP iktidarı, istikrarlı bir şekilde dış politikada yanlışlar yapma istikrarına sahiptir. Dış politikada son derece sorumsuz davranan bir iktidardır. Diplomasi yerine kabadayılık yapan, rasyonel devlet aklı yerine akılsızlığı koyan, iç iktidar hesapları ile dışarıda savaşa giren bir zihniyet… Yani adeta "yurtta sulh cihanda sulh" yerine "yurtta savaş cihanda savaş" diyecek noktaya geldiniz.

“Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer" değil yenilgi yenilgi büyüyen bir çöküştür sizinki

2011 yılı itibariyle bu iktidarın ‘sıfır sorun’ dönemi bitti ve ‘herkesle sorun’ dönemi başladı. Neo Osmanlıcılık safsatası ile bölge halklarını hakimiyet altına alma isteği ve hami olma hevesi zuhur etti. Ama bölge halkları bu hakimiyeti benimsemeyince, konunun mimarları büyük yanlışlara imza atarak ülkeyi de kendisini de ‘değerli yalnızlık’ içine sürükledi. Sonrasında “dostları çoğaltalım” politikası da çok sürmedi. Hani diyorsunuz ya “yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır” diye. Sizinki yenilgi yenilgi büyüyen bir çöküştür. Bizlerin çabası ise siz çökerken ülkeyi ve toplumu da büyük acılara sürüklemeyin diyedir.

Bütün dünya AKP iktidarına karşı; otoyolda ters giden şoför gibisiniz Kuzey ve Doğu Suriye işgal girişimi ile birlikte bugün bütün dünya AKP iktidarına karşı bir tutum almıştır. Sadece tek tek devletler değil, Türkiye’nin üyesi olduğu bütün uluslararası kurum ve kuruluşlar da bu savaş politikasının karşısında yer almışlardır. Bakınız dünkü IPU kararı. Uluslararası Parlamentolar Birliği daha dün 677’ye karşı 73 oyla karar aldı ve Türkiye’yi kınadı. Adeta otoyolda ters giden şoför gibisiniz.

Dünya ülkeleri bu yaptığınızı istila, işgal veya zorla girme olarak tanımlıyor

Biz bu kürsüde işgal girişimine 'hayır' dediğimizde hop oturup hop kalkanlar, bakın dünya ülkeleri bu yaptığınızı İngilizce’de ‘invasion, occupation’ veya ‘incursion’ diyor, kullandıkları kavramları bunlar. Yani istila, işgal veya zorla girme. Seçin seçin alın. Hangisini istiyorsanız. 

Savaş, fetih sözleri aslında size ait

İlk olarak Numan Kurtulmuş ‘Savaşa giriyoruz nihayet’ dedi. İlk savaş sözünü siz kullandınız. Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘Bu fetih müyesser olur inşallah’ dedi. Savaş, fetih sözleri aslında size ait. Sizin gazeteleriniz ve televizyonlarınız her gün ‘şurayı ele geçirdik, burayı ele geçirdik’ manşetlerini atıyorlar.

Orta Doğu gibi bir dinamit deposunda çaktığınız kibritin neye yol açacağını düşündünüz mü?

Savaş yorgunu bir ülkeye, daha ateş sönmemişken, yeni bir çatışmayla gitmek, yani benzinle gitmek en hafif tabirle kötülüktür ve aslında kendini bilmemektir. Orta Doğu gibi bir dinamit deposunda çaktığınız kibritin neye yol açacağını düşündünüz mü hiç? Hayır. Çünkü sizin için önemli olan iktidarınızı kaybetmemek.

BM Şartı’nın 51’inci maddesini dayanak olarak gösteriyorsunuz. BM Şartı’nın 51’inci maddesi üye ülkelere saldırı olduğunda meşru savunma hakkı tanır. İşgal girişimi başlatılana kadar Türkiye'ye herhangi bir saldırı oldu mu, olmadı. O nedenle bu bir meşru savunma durumu değil bir saldırı savaşıdır. Bu nedenle de durdurulmalıdır.

Suriye, Suriye’de yaşayan halklarındır, diğer tüm güçler Suriye'den çıkmalıdır

Bunun için bir kez daha tekrarlıyoruz; Suriye, Suriye’de yaşayan halklarındır. Öncelikle bu halkların iradesini hiçe sayan her girişim, her saldırı haksız ve hukuksuzdur. Savaş ve işgal politikalarının derinleşmesi, yıkım politikalarının devreye girmesi, yılları bulacak insanlık trajedilerinin sürmesi demektir. Bu anlamda en başından beri söylediğimiz gibi, egemen devlet ve iktidarının izni ve talebi dışında Suriye topraklarında bulunan güçler buralardan çıkmalıdır.

Barış ve müzakere tek geçerli yoldur

Suriye halkları geleceklerine ve demokratik Suriye rejiminin yeni toplumsal sözleşmesine birlikte ve müzakereyle karar vermelidir. Barış ve müzakere tek geçerli yoldur. Suriye’nin toprak bütünlüğü içinde güçlü bir yerel demokrasi üzerinde yükselen bir demokratik rejim inşası adımları atılmalıdır. Bütün etnik, toplumsal, inançsal ve kültürel oluşumların kendilerini kurumları aracılığıyla ifade ettiği, toplumsal mutabakata, demokrasiye ve çoğulculuğa açık; Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve insan haklarına saygılı bir rejimden söz ediyorum. Türkiye, elindeki bütün imkanlarla bu yöndeki adımları desteklemeli, komşusunun geleceğini barış içinde inşa edebilmesinin yollarını kolaylaştırmalıdır, zorlaştırmamalıdır.

Barış diyenlere öfkenizin nedeni bu yapay savaşın fiyaskoyla sonuçlanması korkusudur

Savaşın korkunç yıkımını bilmeyenler barışın kıymetini de bilemez. Hâlbuki bugün en çok zayıflatılan ‘barış ve müzakere’ politikası elimizdeki en güçlü silahtır. Zaten sizin barışa, barış diyenlere öfkenizin nedeni de kendi iktidarınızı sürdürmek için başlattığınız bu yapay savaşın fiyaskoyla sonuçlanmasından duyduğunuz korkudur. İktidarınız zayıflıyor diye halklara acı çektiriyorsunuz.

İktidar kendi işlediği suçlara bütün toplumun ortaklık etmesini bekliyor

Barışı değil savaşı savunmak suçtur. BM Siyasi ve Medeni Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 20. Maddesi der ki; ‘Her türlü savaş propagandası hukuk tarafından yasaklanır.’ Savaşa karşı çıkıp barış isteyenler suçlu değildir ve olamaz. Bugün Türkiye, iktidar tarafından öyle bir savaş histerisine sürüklenmeye çalışılıyor ki, sadece “barış” demek bile doğrudan soruşturma, kovuşturma nedeni haline getiriliyor. İktidar kendi işlediği suçlara bütün toplumun ortaklık etmesini bekliyor. Ama bizler bu savaşın ülke ve toplum yararına olmayacağını bildiğimiz için karşı çıkıyoruz. 

Suriye üzerinde demografik değişiklik yapma adımları uluslararası bir suçtur

Suriye toprakları üzerinde demografik değişiklik yapma adımları ve planı uluslararası bir suçtur. Cumhurbaşkanı Erdoğan, insansızlaştırılarak oluşturulacak güvenli bölgeye Suriye’nin dört bir yanından evlerini terk ederek Türkiye’ye gelen mültecileri yerleştireceğini söylemektedir. BM kürsüsünde elinde haritalarla anlattığı güvenli bölge kemerinin Selefi bir kemer olacağı çok açıktır. Hafız Esad’ın Arap kemeri anlayışı ile birebir örtüşmektedir. 

İktidar Kürtleri tehcir etmeyi hedeflemektedir

Bir coğrafyanın nüfus yapısıyla oynamanın kendisi uluslararası hukukta suç kategorisine girmektedir. Türkiye’nin de taraf olduğu 1949 Cenevre Sözleşmesi Madde 49 ihlal edilmek istenmektedir. Madde 49 der ki, işgal edilmiş olsun olmasın başka bir devletin topraklarına ferdi olarak veya kitle halinde cebren nakiller veya tehcirler, her ne sebeple olursa olsun, yasaktır. 

İktidarınız, Suriye’nin kuzeyinde ve doğusunda yaşayan Kürtleri açıkça tehcir etmeyi hedeflemektedir. Birleşmiş Milletler, 13 Ekim itibariyle 130 bin kişinin evlerinden ayrılmak zorunda kaldığını duyurdu. Yerel verilere göre bu sayı 275 bini bulmuştur. Bir kez daha hatırlatalım ki Kuzey ve Doğu Suriye 4 milyondan fazla insanın yaşadığı bir coğrafyadır. Orada sosyal ve ekonomik bir hayat vardır. İnsansız bir bölge değildir. Bir yerde demografiyi zorla değiştirmek gelecek çatışmaların tohumunu ekmektir.

IŞİD yalnızca Suriye’de değildir, Irak’ta değildir, içimizdedir

İnsanlık düşmanı El Kaide ve El Nusra türevi çetelerle birlikte hareket etmek, IŞİD’i yeniden ayağa kaldırma ve aktif hale getirme sonucu da asla kabul edilemez. Bu konuda atılacak her adım sadece Irak ve Suriye için değil, başta Türkiye ve diğer ülkeler için de büyük bir suçtur ve tehlikedir. Başlattığınız fetih harekatına ilk destek Suriye El Kaidesi El Nusradan (şimdiki Heyet Tahrir Şam) lideri Colani’den geldi. Ve ilk saldırı IŞİD tarafından Kamışlı’da sivillere yönelik bir bombalı araç saldırısı oldu. El Kaide’nin ilk destek açıklaması yapması boşuna değil, çünkü kendine bir yaşam alanı buldu. İlk günden itibaren IŞİD’in uyuyan hücreleri harekete geçti ve kentleri hedef almaya başladı. Ayrıca IŞİD ve ÖSO çetelerinin geçirgenliğini de unutmamak gerek. Sizlere şunu da hatırlatmak isteriz. IŞİD yalnızca Suriye’de değildir, Irak’ta değildir. İçimizdedir. Yüzlerce uyuyan hücresiyle bu ülkenin sınırları içindedir. Diyarbakır, Ankara, Suruç katliamları ve patlatılan diğer bombalar hepsi IŞİD’in işidir. Bunları unutmamak gerekir.

Şimdi, "Operasyon alanındaki tüm IŞİD'lilerin sorumluluğunu alıyoruz" diyorsunuz. Pimi çekilmiş bir bomba gibi. En az 10 bin tutuklu, aileleri 60 - 70 bin kişi kamplarda. Bu çok büyük bir tehlikedir.

‘Kürtlere karşı savaşmıyoruz’ diyorlar ama Kürtler öyle düşünmüyor  

Diğer bir nokta Kürtlerin varlığına, Kürt halkının siyasi ve idari haklarını kullanmasına düşmanca yaklaşmak çözüm değil bir çözümsüzlük politikasıdır. İktidar açıkça Kürt düşmanlığı zihniyeti ile hareket etmektedir. İktidar sözcüleri ‘Kürtlere karşı savaşmıyoruz’ diyorlar ama Kürtler öyle düşünmüyor. 

Türkiye, Kürtlerin statü sahibi olmaması için IŞİD artığı çetelerle hareket etmektedir

Her yerde Kürtlerin kazanımlarına itiraz ediyorsunuz. Kuzey ve Doğu Suriye’de de, Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi’nde de. Referandum döneminde her türlü rencide edici söylemi kurdunuz, tehdit ettiniz. “Kapıları üzerinize kapatırız yiyecek giyecek bulamazsınız” dediniz. Kürdün hakkı, hukuku olursa, Türk de huzur bulur, Fars da Arap da herkes de. Barış içinde, eşitlik içinde ortak vatanda ve Demokratik Cumhuriyette yaşamanın yolu budur. Kürtlerin Suriye’de bir statü sahibi olmaması için Türkiye devleti cihatçılarla, IŞİD artığı çetelerle birlikte hareket etmektedir. Bu olacak iş mi?

Artık bütün dünyanın bir Kürt sorunu var

Onlarca yıldır saldırı isyanı, isyan çatışmayı doğuruyor. Bugüne kadar Türkiye’nin Kürt sorunu vardı, Orta Doğu’nun bir Kürt sorunu vardı, ama artık dünyanın bir Kürt sorunu var. Dünya bugün Kürt sorununu tartışıyor. BM, AB, NATO bu meseleyi tartışıyor. Oysa biz defalarca gelin bu sorunu bu ülkede çözelim diye çağrıda bulunduk.

Bütün bunların sebebi iktidar hırsı ve Kürt düşmanlığıdır

Kürt sorununa demokratik ve barışçı çözüm yerine savaş ile çözümde ısrar sorunu ağırlaştırmaktadır. Bu sorun savaş ve gözyaşı ortasında değil, diyalogla bu Meclis'te tartışılmalıdır. Olan bu savaşta yitip giden evlatlarımıza, tükenen kaynaklarımıza oluyor. Bütün bunların sebebi iktidar hırsı ve Kürt düşmanlığıdır. Çare Washington’da, Moskova’da değildir. 

Bu Meclis’in diyalog kurmak gibi tarihsel bir vazifesi vardır

Kendi sınırlarında yaşayan Kürtlerle, komşu sınırlarda yaşayan Kürtlerle barışmayan bir zihniyet çözümsüzlük üretir. Bu topraklar bu bölge hepimize yeter, kavgaya değil diyalog ve müzakereye ihtiyaç vardır. 

Bu Meclis’te iktidarın yanlış politikalarına gönüllü ya da gönülsüz verilen destek, sadece ve sadece yürütmenin bugün bu Meclis’in iradesinin üstünde bir güç olma arzusuna hizmet eder. Bu durum Meclis’in iradesinin ipotek altına alınması değil de nedir? Türkiye’de iktidarın ülkeyi ve toplumu sürüklediği tehlikeli ve tehditkâr ortama karşı demokratik mücadele meşrudur. Kürt, Türk ve Arap halklarını birbirlerine düşürecek her adım bir suçtur.

İnsanların ölümüne, yerinden edilmesine karşı çıkan herkesedir çağrımız

Son bir sözle bitireyim: Bir işgal girişimi ile Kürtlerin ve Kuzey Suriye halklarının kazanımlarının yok edilmeye çalışılması ve demografik bir değişim yaratılması kabul edilemez. Bizler, meşru olan demokratik çözüm ve barış mücadelemizin hem ülkemizde hem de komşularımızda kararlı takipçisi olmayı sürdüreceğiz. Diyoruz ki ,eşitliği ve kardeşliği sağlamlaştıralım. Gelin beraberce barışı örelim. Parti, görüş ya da konum fark etmeksizin insanların ölümüne, yerinden edilmesine karşı çıkan, savaş karşıtı olan herkesedir çağrımız. Biz insanlar ölmesin, bu topraklara barış gelsin diye bu yola çıktık ve ne olursa olsun asla bu yoldan dönmeyeceğiz ve halkların barış talebi kazanacak. 

16 Ekim 2019