
Grup Başkanvekilimiz Saruhan Oluç, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Oluç, şöyle konuştu:
Değinmek istediğimiz ilk konu Merkez Bankası Başkanı'nın başına gelmiş olanla ilgili. Bir Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Merkez Bankası Başkanı görevden alındı. Tarihimizde ilk defa böyle bir şey yaşandı. Böylelikle Merkez Bankası Başkanı da KHK mağdurları arasına eklenmiş oldu.
Müsebbibi oldukları ekonomik krizin faturasını bürokrasiye kesiyorlar
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı ve Cumhurbaşkanı, müsebbibi oldukları ekonomik krizin faturasını bürokrasiye kesmeye başladılar. Neden yapıldı bu operasyon diye baktığımızda açık seçik görülüyor. Merkez Bankası kaynaklarına erişime, yüklü faiz indirimi ve hızlı parasal genişleme baskısına direnildiği için Merkez Bankası Başkanı görevden alındı.
Merkez Bankası ile Devlet Demir Yolları arasında bir fark kalmadı
Peki, bu adım ne gösterdi bizlere ve uluslararası piyasalar dahil olmak üzere bütün piyasalara? Burası güvensiz bir piyasadır, hukuksuz bir alandır, hukukun üstünlüğü yoktur; hukuk ve demokrasi her an çiğnenebilir; belirsizlik, öngörülemezlik ve plansızlık hakimdir. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı söz konusuydu, vitrinlikti bu bağımsızlık aslında. Şimdi vitrinden de kaldırıldı. Artık Merkez Bankası ile Devlet Demir Yolları arasında bir fark kalmamış oldu alınan kararla birlikte.
Mevcut enflasyon rakamlarını hep konuşuyoruz. Bunlar müdahale edilmiş rakamlardır zaten. Bugün Merkez Bankası ile iktidar arasındaki bu çelişki, reel olanla reel olmayan arasındaki çelişkidir. Merkez Bankası’nın itibarı iyice sarsılmış oldu. Fakat burada dikkat çekmek istediğimiz konu şudur: Kurumsal hedeflerden Para Politikaları Kurulu (PPK) sorumludur, biliyorsunuz. Yeni başkan da PPK üyesidir. Tuhaf bir durum. Hedeflerin tutturulamadı sözünün sorumlusu PPK'dir. Yeni başkan da bu kurulun üyesidir.
Aile içi kriz olmasın diye ülke ekonomisi kriz yaşamaya devam ediyor
"Kurumsal hedefler tutturulamadı" deniyor. Peki, kurumsal hedeflere bakalım: Hazine ve Maliye Bakanı damat Berat Albayrak kurumsal hedefleri tutturdu mu? Enflasyon, bütçe açığı, cari açık hedeflerini tutturdu mu? Hayır, tutturamadı. Hedefler de yanlış zaten. Maliye politikası, para politikaları hedefinin tam tersine yöneldi. Hedefleri yanlış koydular. Bakın Hazine'nin 2019 ilk altı ay nakit açığı 78 milyar TL oldu. Geçtiğimiz yılın ilk altı ayında bu açık 38 milyar TL idi. Faiz dışı nakit dengesine bakalım; 2019’un ilk altı ayında 30 milyar TL’lik açık var. Geçtiğimiz yılın ilk altı ayındaki açık 9.7 milyar TL. İşte bu nedenle Merkez Bankası’nın yedek akçesini Hazine'ye aktarmak istiyorlar.
Yani hedeflerin hiçbiri tutturulamadı damat Berat Albayrak tarafından, ama o görevde. Görevden alınmıyor. Kurumsal hedefler tutturulamadı diye Hazine ve Maliye Bakanı görevden alınmıyor. Neden? Aile içi kriz olmasın diye ülke ekonomisi kriz yaşamaya devam ediyor, toplum kriz yaşamaya devam ediyor.
25 Temmuz’da bir Para Politikaları Kurulu toplantısı olacak, faizlerle ilgili bir karar alınacak; ama bu toplantının artık bir hükmü kalmamıştır. Piyasalar için de çok itibarsız bir karar olacağı açıkça ortadadır. Bu atılmış olan adımın vahim bir adım olacağını bir kez daha vurgulamış olalım.
Rapor değil fişleme ve ihbar belgesi
İkinci değinmek istediğim konu; bakın bu iktidar geçmişe baktığımızda kadrolaşmadan en fazla yakınan iktidardır. Kendileri sınırsız bir kadrolaşma yarattılar. Bu iktidar otoriterlikten çok fazla yakındı geçmişte, ama otoriteye en fazla biat eden iktidar bu iktidar oldu. Fişlemeden en fazla yakınan iktidardı, tuhaftır her gün yeni fişleme belgeleri ortaya çıkıyor. Nereden nereye gelindi.
Yeni bir fişleme belgesi, adına 'rapor' demişler, SETA adlı bir vakıf tarafından hazırlanmış. Aslında buna rapor demek raporlara haksızlık olur. Bir rapor değil fişleme ve ihbar belgesidir. Çok açık bir şekilde görevlerini yapan gazetecileri fişleme belgesidir.
Gazetecilik yapmak değil, medyayı boyunduruk altına almak suçtur
Raporda adı geçen gazeteciler Türkiye’nin saygın gazetecileridir. İsimleri verilen gazetecilerden söz ediyorum. Bu isimler gazetecilere yönelik tüm baskı ve tehditlere rağmen mesleklerini yapmaya devam eden, gerçekleri kamuoyuna aktarmaya çalışan insanlardır. Yaptıkları suç değildir. Suç olan ise medyayı boyunduruk altına almak; iletişim, basın, haberleşme özgürlüğünü çiğnemek; basın ahlakına ve ilkelerine aykırı davranmaya zorlamaktır. Yani bu ihbar belgesinde yapılmış olandır esas itibariyle ahlaki olmayan ve suç olan. Bu belgede HDP milletvekilleri hakkında yazılmış olan bölüme çok fazla bir şey söylemek istemiyorum. Hadsizliktir. Hadleri değildir HDP milletvekillerinin güvenilir olup olmadığını sorgulamak. Bu kadar.
SETA ABD'deki ilişkilerini şeffaflık gereği açıklamalıdır
Bu vakfın kendi finansmanını nasıl sağladığını sormak istiyoruz. Açıklasınlar şeffaflık gereği. Bu vakfın ve yöneticilerinin ABD'deki geçmişteki ve bugünkü ilişkileri nelerdir, kimlerdir? Açıklasınlar şeffaflık gereği. Eğer bir rapor hazırlayacaklarsa, önce kendileri hakkında hazırlasınlar.
Bu ihbarname ve fişleme belgesinde söylenenlerin hepsini gazeteciler ve gazetecilik adına da reddediyoruz. Bunların yazılmış olmasını kınıyoruz. Gazetecilik yapma konusundaki kararlı duruşları nedeniyle de bu tutumu sürdüren gazetecileri tekrar saygıyla selamlıyoruz.
Turizm Tanıtma ve Geliştirme Ajansı Sayıştay denetiminden kaçırılacak
Üçüncü değinmek istediğim konu Meclis gündemi. Bu hafta Meclis gündemine Turizm Tanıtma ve Geliştirme Ajansı ile ilgili kanun teklifi gelecek. Komisyondan çıktı. Yaptığımız çalışmalarda bu kanun teklifine ilişkin görüşlerimizi, şerhlerimizi yazdık, bunlara önümüzdeki günlerde Genel Kurul’da değineceğiz. Ama bir maddesine özellikle değinmek istiyorum. Diğer maddelerinde de eleştirdiğimiz yönler var, ama bu madde vahim. Teklifin 8. Maddesinin 4. Fıkrasına göre bu ajans, Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı, 6085 sayılı Sayıştay Kanunu ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’na tabi olmayacaktır. Bunu son derece vahim görüyoruz. Hukuk devletinin temel ilkeleri arasında yer alan denetim, şeffaflık ve hesap verebilirlik bir kez daha yok sayılacaktır Sayıştay denetiminden kaçırılarak. Kamu İhale Kanunu’na (KİK) tabi olmamasını sağlayarak çok açık bir biçimde denetimden kaçırılacaktır. Ajansın çeşitli iştirak ve yatırımlarda bulunacağını da göz önüne aldığımızda, söz konusu denetimden kaçışın boyutları trajik olacaktır.
Halkın kaynaklarıyla oluşturulacak her yapı halka hesap vermek zorundadır
Ajansın kaynaklarından biri genel bütçe olacak. Her bir yurttaşın vergilerinden oluşan genel bütçeden ayrılacak payla çalışacak bir ajans, Sayıştay denetiminden nasıl kaçırılabilir, nasıl KİK’ten muaf olabilir? Bunlar asla kabul edilebilecek durumlar değildir. Çünkü halkın parasıyla, halkın kaynaklarıyla oluşturulacak her yapı halka hesap vermek zorundadır. Dolayısıyla Sayıştay denetiminden kaçırılması kabul edilebilir değildir. Talebimiz çok açık. Sayıştay denetimi olmalı, KİK'e uyum sağlanmalı.
İşinizi düzgün yaparsanız denetimden korkmanıza gerek kalmaz
Sayıştay denetiminden bu kadar korkmanın manası da yok. İşinizi düzgün yapıyorsanız, 1 yıl sonunda denetime girer, hesap verirsiniz. Yani kurumun çalışmasıyla, kurumun çalışma hızıyla ilgili bir şey değildir Sayıştay denetimi. Denetim, kurumun düzgün çalışıp çalışmadığına karar veren bir işleyiştir. Dolayısıyla buradan kaçılması her türlü yolsuzluğa, usulsüzlüğe yol açılması demektir. Kalkıp da kimse bu denetimi özel firmalarla yaptıracağız demesin. Bu özel firmalardan denetim raporlarının nasıl alındığını biz çok iyi biliyoruz.
Yargı reformu paketinin bir an önce Meclis'e getirilmesi gerekmektedir
Son bir konu yine Meclis gündemi ile ilgili. Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde konuşulmuş olan konularla ilgili. Yargı Reformu Paketi’nin ilk bölümü henüz Meclis'e getirilmemiştir, getirilmeyecek gibi de görünmektedir. Biz bunun doğru olmadığını düşünüyoruz. Çünkü hem o strateji belgesi bir itirafname niteliğindedir; ortaya konulmuştur ki, yargı alanında ciddi bir reform ihtiyacı vardır, hem kurumsal hem de işleyiş olarak. Yargının bağımsız ve tarafsız olmadığı çok açık ortadadır. Bu bağımlı ve taraflı yargıyı biraz reforme edecek adımların atılması ciddi bir iştir. Dolayısıyla yargı reformu paketinin bir an önce Meclis'e getirilmesi gerekmektedir.
Cezaevlerinde büyük bir beklenti oluştu, bu beklenti boşa çıkarılmamalı
Aynen Askerlik Kanunu'nda olduğu gibi bir durum yaratıldı. "Askerlik Kanunu çıkacak" denildiği andan itibaren çok sayıda asker kışlalarda terhis gününü heyecanla bekledi. Ve bu beklentinin sonunda da bir sonuç alınmıştır. Şimdi yargı reformu tartışılmaya başlandığı andan itibaren, cezaevlerinde tutuklu bulunanlar da beklenti içine girmiştir. Bunu sadece siyasi rehin olarak tutulanlar, siyasi tutuklular ve hükümlüler için söylemiyorum, cezaevlerindeki herkes için söylüyorum. Bu beklentinin boşa çıkarılması büyük bir hatadır. Meclis bu hatayı yapmamalıdır.
Meclis yargı alanındaki eksikliklerle ilgili bir an evvel adım atmalı
Bir an evvel yargı reform paketi gündeme gelmeli, tartışılmalı, geniş bir mutabakat sağlanmalı ve bu mutabakat sayesinde hem yargıdaki işleyiş düzenlenmeli; hem TCK hem TMK’deki çeşitli maddelerde köklü değişiklikler yapılmalıdır. Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü önündeki engeller kaldırılmalıdır. İnfaz yasasındaki eşitsizlikler bir an evvel düzenlenmelidir. Yargı alanındaki bu ciddi eksikliklerle ilgili adım atılması için bir kez daha tüm partilere çağrıda bulunuyoruz.
Soru: Sistem tartışması ile ilgili Ömer Çelik’in bir değerlendirmesi oldu, "sistemin MR’ını röntgenini çekeceğiz" dedi. Oysa muhalefetin köklü bir değişim talebini görüyoruz biz. MR konusunda ne düşünüyorsunuz?
MR çekme ilginç bir benzetme olmuş. Demek ki, bir hastalık var ve bu hastalığın ne olduğunu bulmaya çalışmamız gerekiyor. Biz aslında biliyoruz aksayan yerleri, demokrasi ve hukuk açısından uygunsuz yerlerin nereler olduğunu biliyoruz.
Bir yıl geçti bu sistem uygulanmaya başladığından bu yana. Toplumların tarihi açısından bir yıl öyle çok uzun bir süre değildir. Bu bir yılın sonunda mutlaka Anayasa'nın tartışılması gerekiyor, mutlaka bu sistemin hukuka ve demokrasiye aykırı yanlarının tartışılması ve değiştirilmesi gerekiyor. Biz bunları söyledik. 'Revizyon' dediler, biz revizyon değil daha köklü bir değişim gerekiyor dedik. Ama laflar üzerinde çok fazla tartışmaya gerek yok, esas itibariyle Anayasa'yı tartışmaya gerek var. Çünkü bu Anayasa kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırmıştır. Bakın Yargı Reformu Strateji Paketi'nin getirilmesi bile bunun itirafıdır aslında. Çünkü yargı şu anda yürütmenin denetimi altına girmiştir. Bağımlı hale gelmiştir. Dolayısıyla kuvvetler ayrılığının bir ayağı yargıdır ve yargı şu anda bağımlıdır. Yürütme yasama üzerinde de ciddi bir egemenlik kurmuştur. Bir yıl içinde Meclis’in çıkardığı kanunlara ve ve Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri’ne baktığımızda bu ortaya çıkmaktadır. Bir tarafta Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile çıkarılan 1900 küsur kanun maddesi, öbür tarafta Meclis'in çıkardığı 600 küsur kanun maddesi vardır. Bu eşitsizlik bile yürütmenin yasama üzerindeki hakimiyetini göstermektedir. Yani kuvvetler ayrılığı ortadan kalkmıştır. Ayrıca yasama yürütmenin çıkardığı kararnameleri denetleme imkanına da sahip değildir.
Memleket Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile yönetiliyor
Memleket Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile yönetilen bir hale gelmiştir. Bu sistem dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Dolayısıyla bunun mutlaka tartışılması gerekiyor. Hukukun üstünlüğü de, demokratik işleyişler de kalmamıştır. Denge denetleme mekanizmaları da ortadan kaldırılmıştır. Bütün bunları Meclis olarak tartışmazsak görevimizi yapmamış oluruz. O nedenle bunları tartışmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu konudaki talebimizi ve önerilerimizi hem Meclis’te hem Meclis dışında dile getireceğiz.
Konuşarak çözemeyeceğimiz sorun yok
Türkiye’nin yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyacı vardır. Bohçaya benzeteceksek 1982 Anayasası'nı; bu bohça tamamen yamalıdır, her tarafından delik deşik edilmiştir. Bununla ilerlemek mümkün değildir. Zaten 82 Anayasası’nın içeriği, ruhu darbecidir. Bunun değiştirilmesi bazı maddelere eklemelerle mümkün olamaz. Biz bunu hep söyledik, söylemeye de devam ediyoruz. Dolayısıyla köklü bir anayasaya, yeni bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç vardır. Toplumdaki bütün farklı inançların, kimliklerin, kültürlerin, anadillerin birbirlerine saygı duyacakları, birbirlerine üstünlük sağlamak için uğraşmayacakları, eşit koşullarda bir arada yaşayabilecekleri zemini sağlayan demokratik bir toplumsal sözleşmeye ihtiyaç vardır. Ve bunun yapılması çok önemli ve acildir. Tabii ki iktidar kanadına da, bütün muhalefet partilerine de çağrımızı bir kez daha yineliyoruz. Gelin bunu tartışalım. müzakere edelim, Meclis'in komisyonlarında sonuçlar üretelim. Konuşarak çözemeyeceğimiz sorun yoktur. Bunları konuşalım ve bu müzakereler sonunda yeni bir toplumsal sözleşmeye varalım.
8 Temmuz Çarşamba