Öcalan’ın bir an önce özgürlüğü ve güvenliği sağlanmalıdır

Sayın Öcalan üzerindeki tecride ilişkin, milletvekillerimiz Ayşe Acar Başaran, Ömer Öcalan, Ebru Günay, Kemal Peköz, Kemal Bülbül ve Mehmet Rüştü Tirkayi’nin katılımı ile mecliste basın toplantısı gerçekleştirildi.
 
Ebru Günay: Sayın Öcalan en son 20 Temmuz 2011 tarihinde avukatları ile görüşme gerçekleştirdi. O tarihten beri İmralı adasına gidebilmiş avukat arkadaşımız yok. Dünya’da eşi benzeri görülmemiş bir avukat görüş yasağı var. İmralı heyetimiz 5 Nisan 2015 tarihinden beri Sayın Abdullah Öcalan ile görüşme gerçekleştirilmiyor. Yine ailesi abisi Mehmet Öcalan en son 2016 yılında bir görüşme gerçekleştirdi ve bu görüşme Diyarbakır’da 50 Kürt siyasetçinin devam ettiği açlık grevi sonucu gerçekleşen bir görüşmeydi. Son fiziki temas bu tarihte gerçekleşti. Aslında İmralı’da 20 yıldır kesintisiz devam eden bir tecrit hali var. Ama son 2 yıldır özellikle 15 Temmuz darbesinden sonra İmralı adasındaki tecrit nitelik değiştirdi mutlak tecride evrildi. Bizim adayla ilgili her türlü iletişimimiz, fiziki ziyaretimiz yasaklandı. Bunun gerekçesi daha önce koster bozuk, hava muhalefeti iken darbeden sonra Bursa İnfaz Hakimliğinin kararı oldu. Bu karar hukuk tekniği açısından çok kötü bir karardı ama biz avukatların yaptığı bütün başvurular bütün itirazlarımız reddedildi. Alınan kararda OHAL süresi boyunca İmralı adasına her türlü ziyaretin ve iletişimin yasaklandığı yönündeydi. Karar avukat görüş yasağını da içermeye başladı ve KHK’lerin kanuna döndüğü yasal süreçten sonra bu uygulamaya yasal bir kılıf kazandırıldı. 6 aylık sürelerle uzatılan bir sürece evrildi. İnfaz hakimliğinin kararı yenilenerek başvurularımız reddedildi. Aslında OHAL’in süreklileşmesinin bir kanıtı oldu. Sayın Öcalan ile beraber İmralı adasında Ömer Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş isimli müvekkillerimiz de var. Bu müvekkillerimiz İmralı adasına gittikleri günden beri hiçbir şekilde aile, avukat ziyareti gerçekleştiremediler, telefon haklarını kullanamadılar. Şuan bütün cezaevlerinde kullanılan hiçbir yasal hak kullanılmıyor. Bizler bu hukuksuzluğu ve tecridi kabul etmediğimizi buradan ifade etmek istiyoruz. İmralı adasında uygulanan tecrit bugün bütün Türkiye’de uygulanan bir tecrit. Genelleşen uygulamalar Türkiye’yi imralılaştırmaya evriltti. İmralı’nın Türkiyelileşmemesi, Türkiye’nin İmralılaşmaması için hepimizin daha fazla tecride karşı durmamız gerekiyor.
 
Ömer Öcalan: İçinde bulunduğumuz süreç zorlu ve ağır bir süreçtir. Bizim bu konuda sorumluluğumuz vardır ve Türkiye kamuoyu ile paylaşmamız gerekir. Her zaman olduğu gibi partimizin talebi barıştır ve barışın olması içinde demokratik siyaset kanallarının bir an önce açılması gerekiyor. Bu kanalın açılması için Sayın Öcalan üzerindeki tecridin bir an önce durdurulması gerekiyor. Son süreçte özellikle son 2 yıldır Sayın Öcalan’ın sağlığı ve yaşamı hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Cezaevlerinde bulunan tüm tutukluların hakkı olan telefonla görüşme, ailesi ile görüşme, ailesi dışında 3 kişi ile görüşme ve bunu belirleme hakkı vardır. Bu Sayın Öcalan’a uygulanmamaktadır, bir keyfiyet durumu vardır. Biz buradan aydınlara, akademisyenlere seslenmek istiyoruz. Bu durumu ortadan kaldırmak için artık bir şeyler yapmak gerekiyor. Bulunduğumuz coğrafya sancılı bir coğrafyadır. Bu coğrafyada Sayın Öcalan itibar sahibidir, Kürt halkı üzerinde ağırlığı vardır. 2013-2015 tarihleri arasında Kürt sorunun çözümü konusunda devlet Sayın Abdullah Öcalan muhatap aldı, 3 yıllık bir huzur ve barış ortamı yaşandı ve ülkemiz rahat bir nefes aldı. Biz Demokratik uygarlığın eşiğindeyiz. Bu zorlu eşiği halkların ittifakı ile atlatabiliriz. Kürt sorunun çözümü bölge sorunlarının çözümü farklı yerlerde aranmamalıdır. Halklar arasında ittifak ve kardeşliğin sağlanması için devlet ve AKP üzerine düşeni yerine getirilmelidir. Şuan Öcalan’ın içinde bulunduğu durum mutlak tecrittir. Bu, ne hukuka ne siyasete ne ahlaka uyar. Krizlerin aşılması için Öcalan ile bir an önce görüşmesi gerekiyor. Bugünde İran’da bir zirve gerçekleştiriliyor. Bu zirvenin yeri ve mekanın İmralı olması gerektiğini düşünüyoruz. Ülke sorunları toplumların sorunları başka yerde çözülmez. Bunun yeri ne Soçi ne Astana ne de Tahran’dır. Ortada büyük ve tarihsel bir sorun vardır. Bu sorunun aşılması için muhataplar vardır. 2012’in sonunu 2015 başına kadar bu muhatabı devlet resmi olarak kabul etmiştir. Öcalan’ın sağlığı Kürt halkı ve Ortadoğu halkı için önemlidir. Bu ülkedeki çatışmasızlığının ortamın sağlanması için bu görüşmenin gerçeklemesi gerekiyor. Oradan gelecek iki cümle Türkiye’yi rahatlatabilir.
 
Ayşe Acar Başaran: 15 Şubat 1999 yılında Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edildiği günden beri uygulanan İmralı rejiminin hiçbir dayanağının olmadığını defalarca ifade ettik. Bugün İmralı’da uygulanan hukukta olmayan, keyfiyete dayalı, iktidarın konjonktürel ve politik bakış açısına göre değişen bir sistemdir. Dünya tarihinde görülmemiş bir uygulama ile 20 yılını devirmek üzere olan bir uygulama ile karşı karşıyayız. Bu mutlak tecrit halidir. Bu örnekleri görülmemiş mitolojik dönemlerde anlatılan tecritlere benzer hal almıştır. Nasıl ki 1999 yılında Sayın Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilmesi sadece Türkiye iktidarına bağlı değilse, uluslararası güçlerin derin devletin ortaklaşması ile gerçekleşmişse, 20 yıllık tecrit de sadece AKP ile açıklanamaz. Türkiye’deki derin devlet, gladyo, uluslararası güçler ortaklaşarak halkların çözüm umudunu, bir arada yaşama umudunu yerle bir etmek savaşı ve çözümsüzlüğü derinleştirmek için İmralı’da mutlak bir tecrit halini yaratmaktadır. Bugün Ortadoğu’da derinleşen bir kaos hali varsa bunun tecritten bağımsız olmadığını ifade etmek istiyoruz. Biz tecridin kırılmadığı ama yumuşatıldığı dönemlerde Türkiye’nin içine girdiği atmosferi yakından hatırlayan izleyen gören kişileriz. Türkiye’de 81 milyon kişi sadece kısa görüşmelerde Türkiye’de nasıl bir huzur ortamına girdiğine şahit oldu. Bugün kendi iktidarlarını yaratmak isteyenler, savaşla çatışmayla halkları birbirine kırdırmak isteyenler sayın Öcalan’ın sunduğu paradigmaya tecrit uyguluyorlar. Aslında tecridin arkasındaki en büyük güç kapitalist modernitenin ta kendisidir. Çünkü İmralı’dan gelen ses, bunun karşısında alternatif umudu yaratıyordu. Bu yüzden 2 yıldır Türkiye toplumu sayın Öcalan’ın sağlığı ve güvenliği hakkında bilgi alamıyor. Bir dönem baş müzakereci kabul edilen Kürt sorunun demokratik yollarla çözümü için adres olarak gösterilen Sayın Öcalan’a her türlü iletişim hakları yasaklanmıştır. Aslında halklar mutlak bir tecrit altındadır. Ekonomik krizi tecritten bağımsız düşünemeyiz. Tecritin başladığı günden beri iktidar demokratik yol yöntemleri bir kenara bırakıp masaları müzakereleri devirip, ittihat terraki zihniyetine geri dönüp tekrar imha ve soykırım politikaları ile çözüm geliştirmeye çalıştırıyor. Bizler sadece bir görüşmenin yeterli olduğunu düşünmüyoruz. İmralı’daki bu utanç meselesi, bu insanlık suçu, iktidarların politik çıkarlarına göre dizayn edebilecekleri bir alan değildir. Derhal İmralı işkence sisteminin dağıtılması ve Sayın Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşturulması gerekiyor. Aksine Sayın Öcalan, kaosun daha da derinleşeceği, Ortadoğu’daki savaş sarmalının derinleşeceği uyarısı yapmıştı. Kendisinin sesi dışarıya taşırılmıyorsa bizlerin vazifesi bu çağrıyı yapmaktır. İmralı rejimi uluslararası hukukun da utancıdır. Çünkü bütün cezaevleri uluslararası kurumların denetiminin olması gereken yerlerdir. Ama CPT en son Türkiye’ye yaptığı ziyarette kadar kaygılar varken İmralı’ya ziyaret gerçekleştirmemiştir. Oluşacak olumsuz bir durumdan uluslararası kurumların ve CPT’nin sorumlu olduğunu belirtmek istiyoruz. Derhal gelip bir ziyaret gerçekleştirip sonuçlarını toplumla paylaşması gerekir. İmralı’da mutlak tecridin bir an önce son bulması, İmralı rejiminin lağvedilmesi ve sayın Öcalan’ın derhal bir dakika beklenmeksizin özgürlüğüne kavuşturulmalıdır.

7 Eylül 2018