HDP grubu adına Van Milletvekili Nazmi Gür’ün Göç İdaresi Genel Müdürlüğü bütçesi üzerine konuşması

30. Birleşim
15 Aralık 2014-Pazartesi

İçişleri Bakanlığına bağlı olarak faaliyet yürüten Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yasal mevzuata bakıldığında 2014 yılının başlarından itibaren faaliyet göstermeye başlayan Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün çalışma ve görev kapsamının oldukça dar tutulmuş olduğunu görmekteyiz. Sadece yurt dışından Türkiye'ye yasal ya da yasa dışı yollarla gelen insanların oturum hakları, sınır dışı edilme işlemleri veya korunmasıyla ilgili bir faaliyet alanına sahip olan Göç İdaresinin görev tanımında Türkiye içinde yaşanan zorunlu göç mağdurları konusunda hiçbir koruyucu faaliyet alanı bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu kurumun adının “dış göç idaresi” olarak adlandırılması kanımızca daha isabetli olur.

Savaş, ekonomik sebepler, siyasi baskılar ve benzeri nedenlerle vatanlarını terk etmek zorunda kalan mülteciler için Türkiye bir nevi geçiş ülkesi ya da toplanma alanı hâline gelmiştir. Bu sebeple insan tacirlerinin Türkiye'de örgütlenmesi ve çıkar gruplarının rant alanı hâline gelmesi büyük suç şebekelerinin kuruluşuna imkân sağlamıştır. İnsan tacirlerince büyük paralar karşılığı Avrupa'ya ulaştırılma vaadiyle denizin ortasında ölüme terk edilen binlerce insanın maruz kaldığı trajedinin artarak devam etmesi, Türkiye'nin sorumlu kurumlarının gerekli önlemleri hâlen almadığını ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, Göç İdaresinin çalışma alanına girmese de "göç" dediğimiz çok boyutlu bir sorunun Türkiye'deki gerçekliğine de değinmekte yarar var. Göç sorunu doksan yıllık Türkiye Cumhuriyeti'nin temel meselelerinin her zaman ön sıralarında olmuştur. Osmanlı döneminde Ermeni halkı sadece katliamla karşılaşmamış, aynı zamanda yüzlerce kilometrelik bir ölüm yürüyüşüne zorlanmıştır. Yine, Türkiye-Yunanistan arasındaki mübadelenin yarattığı acıların hâlâ devam ettiğini biliyoruz.
Cumhuriyet Dönemi'nde 1937-1938 yıllarında Dersim Kürtleri önce katliama sonra da sürgüne gönderilmiştir. 6-7 Eylül olaylarında ise binlerce Rum derin devletin bir provokasyonuyla İstanbul'dan Yunanistan'a zorla göç ettirilmişlerdir. 1980'lerden itibaren ise milyonlarca Kürt Avrupa kentlerine, İstanbul, İzmir, Mersin ve Adana gibi metropollere göç etmek zorunda bırakılmışlardır. Türkiye'nin iç göç sorunu, aslında sadece bir iç göç sorunu değil, zorla yerinden göç ettirilen insanların da sorunudur. Bu göçlerin de en az dış göçler kadar hayati ve öncelikli olduğunu belirtmekte fayda var. Kürdistan’da 4 bin köyün hâlâ boş olduğunu ve orada mukim nüfusun dışarıda olduğunu belirtmekte fayda var.

Bu sebeple zorla göç ettirme sonucu oluşan toplumsal ve siyasal sorunların çözümlenmesi amacıyla etkin bir kurumun faaliyete geçmesine büyük ihtiyaç vardır.

Günümüzdeki en ciddi göç sorunu ise Suriye'den, Rojava'dan ve Şengal'den gelen zorla yerinden ettirilen insanlardır.

Bu insanların karşılaştığı en temel mesele, statüsüzlüktür. Yani Türkiye'deki siyasal ve hukuksal sistem bu zorla göç ettirilen insanlara -Türkiye'de yaşayan başka ülkelerin insanlarına- bir statü ihtiyacı vermemektedir. Birleşmiş Milletlerin ilke kararlarındaki mülteci hakları Türkiye tarafından dikkate alınmamaktadır ve Türkiye'ye sığınan insanlar ve kamplar mültecilik statüsüne göre hukuki işleme tabi tutulmamaktadır. Onun yerine göç eden insanlara "misafir" gibi hukuki ve bağlayıcılığı olmayan bir tanım atfedilerek, mültecilerin hukuki haklarından yararlanmaları engellenmektedir. Aynı zamanda Türkiye'nin mültecilik hukukuyla ilgili uluslararası sözleşmelere de coğrafi rezervasyon koyduğunu da belirtmekte fayda var. Asıl sorunun kaynağı da, bu statüsüzlüğün kaynağı da bu rezervasyon oluşturmaktadır.

Kobani'den ve Şengal'den üç ayda gelen 200 binin üzerindeki insanın karşı karşıya kaldığı zor koşullara Hükûmetin ve bağlı kuruluşların etkili ve gerekli yardımı olmamaktadır. Suruç, Diyarbakır, Mardin gibi illerde DBP’li belediyelerin çok kısıtlı imkânlarıyla ayakta tutulan kimi kamplarda ise hayat son derece zorlaşmakta, bu kış şartlarında özellikle yüzbinlerce insan açlıkla ve soğukla karşı karşıya kalmaktadır.

Değerli arkadaşlar, Suriye’den Türkiye’ye gelen insanların misafir olarak bulunması, AKP Hükûmetinin sorumsuz davranmasını gerektirmez. Ankara, İstanbul, İzmir, Antep ve daha bir çok kette Suriyeliler sokaklarda yaşamakta, dilencilik yapmakta ve ucuz iş gücü olarak sigortasız çalıştırılmaktadır. İnsan tacirleri gibi birtakım şebekeler tarafından suça itilmekte olan Suriyeliler, Suriye yurttaşları, fuhuşa zorlanan ve sömürülen bu misafirlerle AKP Hükûmeti yeterince ilgilenmemektedir, deyim yerindeyse sokağa bırakılmışlardır. Ama aynı AKP Hükûmeti, uluslararası konferanslarda ve diplomatik görüşmelerde basına verilen demeçlerde 1 milyonu aşkın Suriyeliyi ev sahipliği yaptığını gururla söylemekte, onlara kucak açtığını söylemektedir. Bunun hiç de böyle olmadığını belirtmekte fayda var.
Değerli milletvekilleri, sınırlarda ölen mülteciler konusunu da açmak gerekir. Biliyorsunuz, Türkiye aynı zamanda bir köprü görevi görmekte, üçüncü ülkelere gitmek isteyen mültecilerin büyük bir kısmı özellikle kış koşullarında İran ve Türkiye’nin doğu sınırlarında soğukla karşı karşıya kalmakta, çoğunlukla sınırlarda ölmektedirler. Aynı zamanda, yine, Türkiye’nin sınırlarını kaçak bir şekilde geçmek isteyen bu kişiler kara yollarını ve deniz yollarını kullanmakta. Her gün televizyonlarda insan kaçakçılığı şebekelerinin yol açtığı bu büyük ölümleri duymaktayız ve okumaktayız, üzüntüyle okumaktayız. Bu konuda Hükûmetin özellikle etkin önlemler alması gerekiyor, aksi takdirde her mültecinin ölümünden bu Hükûmet sorumlu olacaktır.

İnsan kaçakçılığı değerli arkadaşlar, bu ülkenin en temel sorunlarından birisidir. Doğusundan batısına kadar olan bir bölgede, insan tacirleri, özellikle Suriye’den ve Güney Kürdistan’dan, Şengal’den gelen mültecilerin yurt dışına kaçırılması, üçüncü ülkelere kaçırılması konusunda da önemli bir rol oynamakta. Bu konuda da biz Hükûmeti insan kaçakçılığının önlenmesi konusunda etkin önlemler almaya davet ediyoruz ve bu konuda Hükûmetin kesin ve kararlı bir şekilde hareket etmesini istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, yine, bu göçmenlik konusunda Hükûmetin etkin önlemler almaması sebebiyle özellikle üçüncü ülkelere gidiş konusunda Birleşmiş Milletlerin Türkiye’deki ofisinden yeterince yararlanmayan insanlar, dosyaları reddedilen insanlar bu yolu kullanmakta. Bu insan tacirlerinin içinde zaman zaman bazı güvenlik görevlilerinin, özellikle polislerin yer aldığını basından okumaktayız. Bu konuda da Hükûmetin, özellikle İçişleri Bakanlığının, kendi içine dönük, mülteciler konusunda, etkin önlemler alması ve bu konuda görev yapanların da denetlenmesi, eğitimlerinin tamamlanmasını öneriyoruz ve bu son derece gerekli bir durumdur.

Değerli milletvekilleri, Göç İdaresine ve buna bağlı kurumların, yerinden edilen insanlara karşı etnik ve mezhepsel açıdan ayrımsız davranması gerekiyor. Zor koşullar altında hayatını sürdürmeye çalışan bu insanların suça itilmesini engellemeye dönük önlemlerin İçişleri Bakanlığı tarafından etkin bir şekilde alınması gerekiyor. Yine belirtmek isteriz ki, önümüzdeki dönemlerde bu bahsettiğimiz sorunlar çerçevesinde Hükûmetin acil düzenlemeleri ve önlemleri alması çağrımızı buradan yineliyoruz. Yine aynı şeklide, Hükûmetin, özellikle Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin çalışma alanını kolaylaştıracak şekilde davranması gerekiyor. Aslında Birleşmiş Milletler ana ofisinin Ankara’da değil, belki de Van’da yer alması gerekiyor. Bu rezervler korunduğu sürece, Türkiye’nin coğrafi rezervleri korunduğu sürece Birleşmiş Milletlerin etkin bir şekilde görev yapabilmesi için bu ofisin mutlaka Van’a taşınması gerekiyor. Aynı şekilde, Türkiye’nin özellikle uluslararası mülteciler hukukuna karşı koyduğu çekinceleri derhâl kaldırmasını öneriyoruz. Bu hem insan haklarının hem de demokrasinin bir gereğidir. Eğer gerçekten Suriyelilerin, Şengallilerin burada bizim misafirimiz olmaktan öte bir statüsünün, haklarının olduğuna inanıyorsak onlara mültecilik statüsünün tanınmasını sağlayacak bu düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor.

Sözlerimi buradan sonuçlandırırken Genel Kurulu sevgiyle saygıyla selamlıyorum.