Mutlak tecrit hukuk dışı ve insanlık dışıdır, sonlandırılmalıdır

Bundan 21 yıl önce uluslararası güçler ve Türkiye'deki derin devlet bağlantıları, Sayın Abdullah Öcalan'a bir komplo düzenleyerek halkların barış, özgürlük ve eşitlik taleplerini ve mücadelelerini bu topraklara gömmek istediler. 1999'daki komplonun bir tarafında hukuk ve insan haklarını askıya alan küresel bir mekanizma, diğer tarafında ise eşit ve özgür bir toplum için mücadele eden halklar yer alıyordu. 

Demokratik yaşamı ve eşitliği esas alan özgürlük mücadelesi, bütün komplolara, saldırı ve tasfiye çabalarına rağmen durmadı. Türk ve Kürt halklarının duruşu ve barış talebi bunların hepsini boşa çıkardı. 

İşte yine bu kapsamda, 5 Nisan 2015'te İmralı'da Sayın Abdullah Öcalan üzerinde mutlak bir tecrit uygulanmaya başlandı. İktidar ulusal ve uluslararası hukuku askıya aldı. Her otoriter yönetimin yaptığı gibi siyasal talepler ve mücadeleyle meşru zeminlerde baş edemeyince, hukuku ihlal eden ceberut devlet aklına sarıldı. İmralı tecridi, mevcut yasalara ve Anayasa'ya aykırıdır. Hukuk dışı ve insanlık dışıdır. Bu tecrit, hükümlünün, hangi ceza nedeni ile ilgili olursa olsun, 'gayri insani yahut haysiyet kırıcı' bir ceza infazına ve muamelesine tabi tutulamayacağını belirten Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3'üncü Maddesi'ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına aykırıdır.

Bugünkü iktidar, mutlak tecrit hukuksuzluğunu derinleştirerek bütün ülkeye yaymaktadır. 2015'ten itibaren şiddete dayanan bu yönetim biçimi, önce Kürtlere yöneldi, sonra tüm Türkiye'ye, Rojava'ya, Ortadoğu'ya yayıldı ve Kürt halkını rencide edecek şekilde sürdürüldü. 

Mutlak tecridi ve bunun karşısındaki sessizliği kabul etmiyoruz. Bu tecrit rejimine karşı her geçen gün sesimizi daha fazla çıkaracağız, mücadelemize kararlılıkla devam edeceğiz. Bu tecrit anlayışına karşı hak, adalet ve hukuk taleplerimizi her platformda dile getireceğiz. Adaletin gözetilmediği ve hukukun olmadığı rejimlerde, demokratik siyaset ve barış hakkı tehdit altındadır. İktidarın hukuksuzluğu ve adaletsizliği sadece Kürt halkı için değil bütün toplum için büyük bir tehlikedir. Tecride karşı mücadele aynı zamanda demokratik siyaseti ve barış umudunu koruma mücadelesidir. 

Türkiye'de demokrasi ve siyasetin gücünü korumak isteyen bütün siyaset kurumları, insan hakları örgütleri ve sivil toplum örgütlerine çağrı yapıyoruz: Mutlak tecridin bir an evvel sonlandırılması için hep birlikte sesimizi yükseltelim. Hukuk dışı her uygulama, evrensel hukuk ilkelerinin çiğnenmesine yol açmakta, hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunu yerleştirmektedir. Hukuksuzluğa karşı çıkalım, demokrasi ve barış mücadelesini birlikte kazanalım. Uluslararası kuruluşları, başta CPT olmak üzere, Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu ve Birleşmiş Milletler'in ilgili kurumlarını da mutlak tecrit karşısında ses yükseltmeye ve göreve çağırıyoruz. 

HDP Merkez Yürütme Kurulu 
15 Şubat 2020