HDP Grubu adına Kars Milletvekili Mülkiye Birtane’nin Kamu Hastaneleri ve Halk Sağlığı Kurumu Bütçesi üzerine

33. Birleşim
18 Aralık 2014-Perşembe

Değerli milletvekilleri, Kamu Hastaneleri ve Halk Sağlığı Kurumu 2015 bütçeleri üzerine söz aldım. Sizleri ve televizyon ekranları başında bizleri izleyen başta seçim bölgem Kars halkını ve tüm Türkiye halklarını saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz gibi, Kamu Hastaneleri Kurumu ve Halk Sağlığı Kurumu 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’yle kurulmuştur. İlk bakışta hastaneleri tek çatı altında toplayan bu kurumların amacının daha kaliteli bir sağlık hizmeti verilmesi olduğu görülmesine rağmen pratiğe indiğinizde, bu kurumların amacının iktidarın sağlık alanındaki tüm gelire tek elden hâkim olmak ve tüm sağlık kurumlarına eş, dost, akraba yerleştirmek şeklinde tezahür ettiği görülmektedir.

Bu kurumların yürürlüğe girdiği kararnamede amaç, sağlık hizmetlerinin ülkenin her yerinde en üst seviyede, en kaliteli, verimli, erişilebilir ve hakkaniyetle sunulabilmesi şeklinde özetleniyor. Kurumlar beş yıla yakındır faaliyettedir. Buna karşın Kars, Ağrı, Yozgat, Maraş, Hakkâri, Muş ve onlarca ilde durum aynı. Sağlık ocakları kapatıldığı için köylerde sağlık erişimi yok, illerde doktor sayısı son derece yetersiz. Yapılan devlet hastaneleri beton yığınları dışında bir şey ifade etmiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı bu uygulamayla esasında koruyucu sağlığa özel bir önem vereceğini söylemişse de koruyucu sağlık hizmetlerinde sağlık göstergelerine de yansıyan bir gelişme yoktur. Anne ve bebek ölümlerinde kayda değer bir azalma olmamıştır. 2012'de Türkiye'de 14.845 bebek henüz 1 yaşını doldurmadan hayatını kaybetmiştir. “En az 3-5 çocuk” projesi ve kürtaj yasağıyla da istatistikler bebek ölümlerinin giderek arttığını gösteriyor. Engelli doğum sayısında da belirgin bir düşüş yok çünkü devlet hastanelerinde yapılan hamilelik takibi yüzeysel bir ultrasondan ibarettir.

Sağlık bütçesi beş parçadan oluşmaktadır. Sağlığa toplamda 20,4 milyar ödenek ayrılmıştır. Sağlık bütçesi içinde en büyük paya 9,874 milyar TL’lik bir ödenekle Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu sahiptir. Bütçesinin yüzde 2,6’lık bir payı yani 259 milyonu mal ve hizmet alımına ayrılmıştır.

Bu kurumun ödeneğinin neredeyse tamamını kamu hastane birlikleri kullanacaktır. Kurumun 2015 yılında yapacağı yatırımın tutarı 543 milyon TL’dir. Bu, bütçesinin sadece yüzde 5,5’idir. Ancak bunun da 438 milyonu yani yüzde 81’i mamul mal alımı biçiminde olacaktır.

Kurumun taşra teşkilatları, yandaş atamaları tartışmalarıyla gündeme gelen genel sekreterliklerle yönetilmektedir. Bunlar kamu hastanelerini koordine etmekte, yönetmekte, denetlemekte, personel ihtiyacını belirlemekte, bütçelerini hazırlamakta ve yatırımlarına karar vermektedir.

Sağlıkta ikinci en büyük bütçeye sahip kuruluş Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Başkanlığıdır. Bu kuruluşun ödeneği 7,489 milyar olarak belirlenmiştir. Personel, mal ve hizmet alımı dışında yatırım ya da sermaye gideri için 79,5 milyon TL ayrılmış durumdadır.
Ödeneği asıl olarak halk sağlığı müdürlükleri harcamaktadır. Ödeneklerin sadece yüzde 7’si bulaşıcı hastalıkların kontrolüne harcanmaktadır.

Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Bakanlığa bağlı özel bir kuruluş niteliğindedir. Bütçesi 123,4 milyon TL olarak belirlenmiştir. Bütçesinden ulusal bir ilaç sanayi önerisi ya da ilaç tekellerinin sömürüsünden kurtuluş yolu çıkmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; istatistiklere göre Türkiye'de 2013 yılında 1 milyar 900 milyon kutu ilaç tüketilmiştir. Bu rakamla, kişi başına ilaç tüketimi yaklaşık 25 kutuyu bulmaktadır. Tüketimde ilk sırayı mide, bağırsak ve metabolizma ilaçları alırken, ülkemizde yaşayan her üç kişiden birinin antibiyotik kullandığı ortaya çıkmıştır.
Yine, TÜİK'in 2012 istatistiklerine göre Türkiye'de kanserden ölen kişi sayısı 69 bin 269 olmuştur. 2015 yılına kadar kapsamlı kanser merkezlerinin hedeflendiği söyleniyordu ancak ciddi bir ilerleme mevcut değil. Genel cerrahi uzmanı, patoloji uzmanı, medikal onkolog, radyasyon onkoloğu yetersizliği ve dağılımın nüfusa orantılı olarak yapılmaması, kanser ve özellikle meme kanseri vakalarının erken tanı ve tedavi imkânı bulmasını engellemektedir.

Değerli milletvekilleri, sağlıkta da yine en dezavantajlı kesim kadınlardır. Özellikle köylerde yaşayan kadınların sağlık merkezleri ve aile hekimine erişim olanağı oldukça kısıtlıdır. Türkiye'de kadınlarda görülen kanserlerin dörtte 1’i meme kanseridir. Buna karşın onkoloji merkezi, onkolog, doçent ve profesör sayısı belirgin olarak azdır.
Meme kanseri ve kanser riski altında olan herkesin, erken tanı ve zamanında tedavi imkânı bulması için sağlık alanında gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Bu amaçla da toplum tabanlı tarama programı oluşturulmalıdır. Aynı zamanda, kanserli hastaların düzenli bir şekilde kaydedilmesi, standart ve modern tedavi ve takip programlarının uygulanması için gerekli koşullar oluşturulmalıdır.

Sağlık alanında küresel anlamda sağlanan ilerlemeyle ilgili Türkiye'de eş zamanlı bir ilerleme yoktur. Sağlık alanında da AR-GE çalışmaları için ayrılan gerçekçi bir bütçe bulunmuyor. Sağlık teknolojilerinin geliştirilmesi için gerekli bilimsel ve teknolojik potansiyel var, ancak, aşı, ilaç, tıbbi tanı kiti, biyomedikal ekipmanlar ve biyomalzeme teknolojilerinin geliştirilmesi için bu yönlü çalışmalar yapılmıyor.

Değerli milletvekilleri, bir ülkenin sağlık politikaları, sağlık hizmetlerinin verilmesinden önce halk sağlığının nasıl korunacağı konusunda politika üretmek temelinde olmalıdır. Yani, bütün alanlarda ilk önce sağlığı korumaya dönük önlemler alınmalıdır. Ancak, Türkiye'de çalışma hayatı başta olmak üzere, halk sağlığı devlet politikaları ile yok edilmektedir. Her gün yüzlerce insan iş yerinde yaralanıyor, yaptığı iş sağlığını mahvediyor. Her yıl binlerce iş cinayeti yaşanıyor. Gıda alanında denetimsizlik, merdiven altı üretimin hâlâ varlığını koruması, katkı maddelerinin her türlü besinde kullanılması halk sağlığını açıkça tehdit ediyor.

Türkiye'de sağlık politikaları hasta üzerinden, ilaç satışından, medikal malzeme satışlarından rant elde etme politikalarının temelini oluşturuyor. Yani, halkın sağlığının nasıl korunacağı hakkında açık, kamuoyu tarafından kesin olarak bilinen, ihmal edildiğinde kesin yaptırımla karşı durulan aktif bir sistem yok. Yanlış teşhis ve tedavi sonucu hayatını kaybeden, sakat bırakılan vatandaşlarımız var. Her yıl on binlerce insanımız trafik kazaları sonucu ya canından ya sağlığından olmaktadır. Bütün bunlar kamu sağılığı açısından ele alınmak durumundadır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin, esasen vatandaşın sağlığını bozan politikalarından vazgeçmesi gerekiyor. İstatistiklere göre 2002-2012 yılları arasında biber gazına harcanan miktar 20 milyon dolar. Son yıllarda müdahaleler göz önüne alanınca atılan bu gazların insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri inkâr edilemez. Başta Gever olmak üzere bölge kentleri ve direnişin olduğu batı illerinde gazdan dolayı sağlık problemi yaşayan çok sayıda vatandaş mevcuttur.

Yine, Suriye'den misafir ettiğinizi söyleyip övündüğünüz 2 milyona yakın insanın sağlık koşulları hakkında standartlara uygun bir önlem mevcut değildir.

Kobane'den Suruç'a gelen ve kamplarda kalan insanların beslenme sorunları ve kış koşulları da göz önünde bulundurulduğunda sağlık sorunlarının hangi boyutta olduğunu sizlerin takdirine bırakıyoruz. Bu insanlar hastanelere gittiklerinde birer suçlu gibi muamele görüyor, refakat edenlere basıklar uygulanıyor; YPG'li savaşçılar suçlu muamelesi görürken, IŞİD çete üyeleri en donanımlı hastanelerde tedavi ediliyor.
21 Temmuz 2014'te Diyarbakır-Bingöl kara yolunda LPG yüklü tankerin patlaması sonucu çoğu öğrenci 38 kişi yanarak can verdi. Onlarca insanımız sağlığını yitirdi. Bu ailelerin maddi ve manevi tüm zararlarının karşılanması ve olayda sorumluluğu olanların bir an önce yargı önüne çıkarılması gerekmektedir. Çünkü bu facia devletin ihmali sonucu yaşanmış ve verdiğim araştırma önergesinde de tüm ihmaller açıkça ortaya konmuştur.
Ayrıca hasta tutsaklar birer birer cezaevinde hayatını kaybetmektedir. Bununla ilgili bir düzenleme yapamayan Sağlık ve Adalet Bakanlıklarını insani ve vicdani görevlerini yapmaya çağırıyorum.

İnsan hayatının hiç bir anlam ifade etmediği Türkiye'de her gün devlet tarafından gençler ve çocuklar sokak ortasında katlediliyor. Daha dün 16 yaşındaki Kadir Çakmak adındaki çocuk hedef gözetilerek katledildi.

Yine, TÜRK-İŞ'in 2013 yılı rakamlarına göre, bir aile için yoksulluk sınırı olan 2.734 lira baz alınarak yapılan hesaba göre, Türkiye'de 46 milyon kişi yani nüfusun yüzde 63,3'ü yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Sonuç olarak bu insanların yeterli derecede beslenemeyeceği, sağlıklarını koruyacak şekilde kaliteli bir yaşam sürdüremeyecekleri ortadadır.

Sayın milletvekilleri, “Sağlık alanında Türkiye'de büyük ilerleme kaydedildi.” deniliyor ancak hâlâ bir çok ilimizde bazı tahliller yapılmayıp, Kars'tan, Ağrı'dan, Ardahan'dan, Hakkâri'den, Yozgat'tan ve ismini sayamadığımız birçok ilimizden Ankara'ya, İstanbul'a tahliller gönderiliyor, hastalar buralara gitmek zorunda bırakılıyor. Tedavisi nedeniyle başka bir kentte aylarca kalan hastalar ve kalacak yer bulamadığı için geceyi parklarda geçiren hasta yakınları var.

Seçim bölgem olan Kars, sağlık alanında en geri olan illerin başında geliyor ki bölgenin hemen hemen bütün illeri de aynı durumdadır. İlde az sayıda olan yoğun bakım ünitelerinin sağlıklı bir hizmet vermedikleri de herkesin malumudur.

Genel çocuk sağlığı dışında, çocuk hastalıkları branşında doktor bulunmuyor. İlde onkoloji merkezi ilkel denilebilecek durumda hizmet vermektedir, onkoloji merkezi yoktur. Kadın doğum hastanesinde yeni doğanlar enfeksiyon nedeniyle sürekli Erzurum'a sevk edilmektedir.

Kars'ta sağlık alanında otuz yıldır bir ilerleme olmadığını sağlık çalışanlarının hemen hemen tümü dile getirmekte. Örneğin, son günlerde Kars Devlet Hastanesinde tüm personele giden şu mesajı sizlerle paylaşmak istiyorum: “Üçüncü basamak yoğun bakımımızda MRSA kolonizasyonu olduğundan, buradan diğer servislere hasta transferi yapılmamalıdır." tarzındaki mesajdan da anlaşılacağı üzere hastanenin tıbbi modernizasyondan da yoksun olduğu görülmektedir.

Ayrıca, atamalar ve tıbbi malzeme alımı konusunda çeşitli usulsüzlüklerin olduğu, Kamu Hastaneleri Kurumunda, Kars'ta da çeşitli şaibeler bulunmaktadır. Örneğin, Kars Devlet Hastanesinde sadece olağanüstü durumlarda yapılan, 21/b maddesince 2014/129320 ihale kanun numarası ile 31 kalem tıbbi sarf malzeme alım ihalesinde usulsüzlüklerin olduğu iddia edilmektedir.

Yine, başlangıçta kadın doğum ve çocuk hastanesi olarak inşa edilen yeni bir bina son anda devlet hastanesi yapılarak, mevcut devlet hastanesinin yakında buraya taşınacağı Kars halkının tepkisine neden olmuştur. Bu bina şehir merkezine uzak bir yerde. Ulaşım sorunu yaşayacak olan halkın sosyoekonomik yapısı da göz önünde bulundurulduğunda, halka ve mevcut devlet hastanesi civarındaki esnafa yeni bir çile çektirileceği açıktır. Az önceki konuşmacı arkadaşımın da belirttiği gibi seçime endeksli yapılan bu açılacak yeni hastanelerin ihtiyaca cevap vermediği de bir gerçekliktir. Bu şekilde halkı huzursuz eden uygulamalardan bir an önce vazgeçilmeli ve eğer bir hizmet yapılacaksa halka sorularak yapılmalı, birilerine rant sağlayacak tutumlar terk edilmelidir.

Buradan, Kars'taki sağlık kurumları da dâhil olmak üzere, bütçesi üzerine konuştuğum iki kurum hakkında ülke genelinde bir denetimin yapılması konusunda Sağlık Bakanlığına çağrıda bulunuyorum. Doğrusu halkın sağlığıyla bu şekilde oynayan bir iktidarın bu politikalarından bir an önce vazgeçmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, yolsuzluklarla anılan bu iktidar bu unvanını koruyacaktır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.