Mehmet Emin Adıyaman: AKP sürekli oy kaybediyor, ittifak işe yaramıyor

Iğdır Milletvekilimiz Mehmet Emin Adıyaman, 24 Haziran 2018 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçiminde uygulanacak hükümleri içeren teklif üzerine Meclis Genel Kurulu’nda söz aldı:

Dün 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı münasebetiyle bu Meclis özel gündemle toplandı. Ama dün tabii önemli bir husus da yaşandı; dün toplanan Meclis’te Grup Başkanvekilimiz ve Grup Başkanımız "Kürt illeri" dediği için Meclis Başkanı tarafından Meclis’ten çıkarılmakla tehditle edildi. 

Bir geriye dönelim, geriye doğru gidelim, 1920'de Osmanlı Devleti'nin koşulları neydi? Osmanlı Devleti yıkılmak üzere, Topkapı Sarayı'nda bir zat var ve kendisi bir iradedir. Bir irade sahibi ve meşrutiyetini 2 şeyden alıyor: "Ben dinin halifesiyim" ya da bir başka deyişle "Allah'ın ve Peygamber'in temsilcisiyim" diyor. Bir de "ben gücüm, kuvvetim, tek adamım, benim her sözüm bir kanundur yani ben padişahım; hem padişah hem sultan" diyor. İşte, bu koşullarda ülke emperyal güçler tarafından işgale uğramış, Osmanlı tebaası olan coğrafyadaki bütün halklar bir şekilde kopmuş.

Anadolu ile Kürdistan'da iki halk var; Türkler ve Kürtler, ya teslim olacaklar ya bir irade oluşturacaklar. Ve bunlar Anadolu'nun diğer halklarıyla birlikte 23 Nisan 1920'de bu Mecliste ortak bir irade ortaya koydular. Bu irade 3 temel şey üzerinde şekillenmişti. Biri, Kurtuluş Savaşı'nı vermek, bu işgal güçlerinden kurtarıp Kürt coğrafyası ile Türk coğrafyasını ortak vatan olarak tayin eden bir yeni devlet kurmaktı. Bunu başardılar doğrusu, Kurtuluş Savaşı'yla birlikte bu emperyal güçler kovuldu ve bu topraklar kurtarıldı. İkinci önemli bir hedef daha vardı, o da egemenliği Topkapı Sarayı'ndan alıp halka teslim etmekti, tıpkı "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" cümlesindeki durumu gerçekleştirmek için. Evet, onu da gerçekleştirdiler çünkü hilafet ile saltanatı kaldırdılar. Üçüncü önemli bir hedef daha vardı, o da bu coğrafyada yaşayan, bu ortak vatanı birlikte yaratan tüm halkların kendi kültürleri, kendi kimlikleri, kendi aidiyetleriyle yaşamasıydı. Bunu da bir nebze başardılar. 1921 Anayasası'nı bu Meclis kabul etti. Hiçbir halkın kimliğini, kültürünü reddetmeyen ve kendi kimlikleri, aidiyetleriyle eşit, özgür, bir arada yaşamayı hedefleyen, hatta vilayetlerin özerkliğini de öngören 21 Anayasası. 

Ondan sonraki süreçte hepinizin bildiği üzere, 1924 Anayasası'ndan sonra bütün bu temel ilkeler yok sayıldı. Tek mezhep, tek millet ekseni üzerinden diğer tüm halklar inkar edildi ve bu ülkenin temel bir sorunu, kanayan bir yarası sürekli bir biçimde kanamaya devam etti ta günümüze kadar.

AKP iradeyi saraya teslim ediyor 

Peki, bugün ne oluyor, bu Meclis’te? Biz "uyum yasası" diye bir yasayı görüşürken ne oluyor? AKP iktidarı halka ait egemenliğin tecelli bulduğu bu Meclis’ten o iradeyi alıp yeni bir saraya devrediyor. Hangi saraya? Bu sefer Beştepe sarayına. Dolayısıyla, görüştüğümüz bu yasa düzenlemesi de esas itibarıyla milletin iradesini, Topkapı Sarayı'ndan alınmış olan bu iradeyi bu sefer Beştepe sarayındaki iradeye teslim etmeye hizmet etmektedir. 

16 Nisan referandumundan bu tarafa bir yılı aşkın bir süre geçti, "uyum yasaları" adı altında getirilen bu yasalar bu kadar zaman süreci varken bu Meclis’in gündemine getirilmedi çünkü bu Meclis’in iradesi yok edilmiştir. Meclisin iradesi Beştepe'de tecelli ediyor ve baskın ya da panik bir seçimle seçim gündemimize sokuldu.

Ekonomi iflas ediyor, dış politika sıkışmış

Neden seçim gündemimize sokuldu? Çünkü AKP iktidarı birçok vaatle gelmişti. Az önce ifade ettiğim gibi, bu ülkenin temel sorunu olan Kürt sorununda bir arpa boyu yol almadığı gibi inkar politikalarına yöneldi. Emekçi sınıfların, çalışanların hakkı, hukuku ayaklar altına alındı, bordro mahkûmları geçinemez hâle geldi; çözüm üretemedi. Ekonomi iflasa gidiyor, dolar almış başını yürüyor; bir çözüm üretemedi. Dış politikada sıkışmış bir durumda, neredeyse sıfır problem politikasından bütün komşu ülkelerle problemli bir hâle geldi. Daha da önemlisi, normal koşullarda yönetemediği ülkeyi artık OHAL koşullarında dahi yönetemez duruma gelmiş durumda. 

Ekonomik çıkmazın yayılmasının önüne geçmek için erken seçim gündeme getirildi 

O halde, erken seçim kararı niye alındı? Evet, belli ki Suriye'de sanki Çanakkale Savaşı veriliyormuş gibi, Afrin gibi küçük bir ilçeye operasyon yapılıyor, Çanakkale Savaşı nidaları yaratıldı ama bu balon sönüyor ve Suriye'de neyle karşılaşacağını artık öngöremiyor. Ekonomik göstergeler kırmızıda ve daha fazla ekonomik çıkmazın yayılmasının önüne geçmek anlamında erken seçim gündeme getirildi.

AKP sürekli oy kaybediyor, ittifak işe yaramıyor

AKP tabanında ciddi bir erozyon yaşanıyor, sürekli oy kaybediyor, bunu en kısa zamanda durdurmak gerekiyor. OHAL var ama OHAL'le dahi, kanun hükmünde kararnamelerle dahi ülkeyi yönetemiyor, o zaman erken seçime ihtiyaç var. İttifak işe yaramıyor, yapılacak tüm vicdansızlıklar ya da sürenin uzaması, kontrolün daha da elden çıkmasına neden olacağı için erken seçime ihtiyaç var. 

Meydan boşken erken seçime gitme ihtiyacını hissediyor

Yeni savaş açacağı alanlar bulamıyor, dolayısıyla yine erken seçime ihtiyaç var ve daha da önemlisi, muhalefetin en güçlü lideri, en önemli muhalif ve Tayyip Erdoğan'ın en çok korktuğu Sayın Selahattin Demirtaş zindanda, meydanlarda yok; meydan boşken erken seçime gitme ihtiyacını hissediyor.

Afrin de işe yaramadı çünkü önü çıkmaz sokak

Dolayısıyla AKP'nin bütün bu hesapları üzerinden gündeme getirdiği erken seçim aynı zamanda AKP'nin de kurtuluşu gibi algılanıyor. Ne demişti Sayın Erdoğan? Bakın, bizzat sözlerini söylüyorum. Erken seçim kararı alınan ülkeleri "demokrasinin olmadığı ülkeler" diye tarif etmişti ve bu ülkelerin geri kalmış ülkeler olduğunu, bu ülkelerin gelişmemiş ülkeler olduğunu ve diktatörlükle yönetilen ülkeler olduğunu söylemişti. Daha önemlisi, ne demişti? Erken seçim talep edenleri hain ilan etmişti ama dönüp erken seçimi bizzat kendileri ilan etti. AKP için "metal yorgunluğu" demişti, "Afrin Operasyonu'yla metal yorgunluğunu attık" dedi ama Afrin de işe yaramadı çünkü önü çıkmaz sokak. Bu nedenle erken seçimi gündeme getirdi.

OHAL koşullarında yapılacak seçim meşruiyet sorunuyla karşı karşıya kalacaktır 

Öncelikle, olağanüstü hal koşulları altında gerçekleşecek bir seçim, tıpkı 16 Nisan referandumu gibi tartışmalı ve meşruiyet sorunuyla karşı karşıya kalacak bir seçimdir. Yine, kabul etmek durumundayız ki beş yıllığına ülkenin yasama organını belirleyecek olan, yine beş yıllığına hükümeti kuracak Cumhurbaşkanını belirleyecek olan bir genel seçimin yaklaşık iki yıldır devam ettirilen olağanüstü hâl koşulları altında yapılması antidemokratik ve evrensel hukuk kurallarına aykırıdır, meşruiyeti yoktur.

OHAL koşullarının yanı sıra, Parlamentonun 3'üncü büyük partisi olan Halkların Demokratik Partisinin eş genel başkanlarının, milletvekillerinin, Demokratik Bölgeler Partisinin 93 belediye başkanının ve yine, parti yöneticilerimizin tutuklu olduğu bir süreçte, bu Parlamentonun sizler kadar meşru olan, halk iradesini temsil eden vekillerinin vekilliklerinin düşürüldüğü bir süreçte yapılacak bir seçim meşru olmayacaktır.

Demokrasinin güçlenmesi için bu Parlamento üzerine düşen, belki ülkenin temel sorunlarından biri olan Kürt sorununu çözemeden bir dahaki döneme bu temel sorunu devretmiştir. Ülkeyi bundan sonraki süreçte de yine savaş, şiddet ve kan üzerinden bir durumla yüz yüze bırakmıştır.

Milletin iradesinin Beştepe'ye devrini kurumsallaştıracak düzenlemeler

Bütün bu koşullar altında önümüze getirilen bu yasa teklifine baktığımızda, referandumla halk iradesinin, milletin iradesinin Beştepe'ye devrini kurumsallaştıracak birtakım düzenlemelerdir. Apaçık Anayasa'ya, demokrasinin ve hukukun evrensel kurallarına aykırıdır. Mesela bunlardan 2'nci madde. 2'nci madde, bir şahsın hem Cumhurbaşkanı hem milletvekili olamayacağını öngören bir düzenleme.

Cumhurbaşkanı dokunulmaz diğer adaylar savunmasız olacak 

Siyasi partiler seçim meydanlarına çıkacak Cumhurbaşkanı adayını gösterecek, bu adaylar istediği propagandayı yapacak, seçim çalışması yapacak ama bunlardan biri seçilecek. O seçilen Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı dokunulmazlığından, sorumsuzluğundan faydalanacak ama rakibi olan diğer Cumhurbaşkanı adaylarının milletvekili dokunulmazlığı dahi olmayacak. Bunlar hukuken savunmasız, hele hele yargının, yürütmenin ve yasamanın tek elde toplandığı bir sistemde hangi koruma zırhına sahip olacaktır?

Grubu olan siyasi partilerin kendi genel başkanlarını aday gösterdiği varsayımını dikkatinize sunayım. Partiler kendi genel başkanlarını aday gösterdi ve seçilmeyen genel başkanlar Parlamentonun dışında kalacak ama onun grubu Parlamentoda olacak. Yani kendisi milletvekili olmayacak ama partisinin genel başkanı olarak dışarıdan Parlamentodaki grubu yönetecek. Böyle bir anormallik olabilir mi?

100 bin imzayı fiilen imkansız hale getirmek istiyorlar 

Yine, örneğin, bu tasarının 7'inci maddesi neyi düzenliyor? 100 bin seçmenin imzasıyla herhangi bir kişinin Cumhurbaşkanı adayı gösterilebilmesi. Tamam, iyi. Fakat uygulamada öyle bir düzenleme yapılıyor ki 100 bin oyu yani 100 bin imzayı toplamak fiilen imkânsız hâle getiriliyor. Nasıl imkânsız hâle getiriliyor? Seçmen ancak kayıtlı olduğu yani ikametgâhının bulunduğu ilçe seçim kuruluna başvuracak. E, Türkiye hareketli bir ülke, genç nüfusa sahip; üniversite öğrencisi var, mevsimlik işçiler var, metropollerde çalışanlar var. Örneğin, Hakkârili bir yurttaşımız herhangi bir kişiyi Cumhurbaşkanı adayı olarak görmek istiyor, imza vermek istiyor. Efendim, İstanbul'da çalışıyor, İstanbul'da yaşıyor. Salt bir imza için İstanbul'daki ilçe seçim kuruluna başvuramaz. Ne yapacaktır? Ta Hakkâri'ye gidecektir. Edirne'deki, Ardahan'da çalışıyor; Ardahan'dan Edirne'ye gitmek zorunda kalacaktır. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Buradaki mantık "Kâğıt üzerinde 100 bin yurttaş aday gösterebilir" cümlesini kanun metninde göstermek ama fiilen bunu imkânsız hâle getirmek.

Baskın seçim gibi baskın uyum yasaları getiriliyor

Bu düzenleme alelacele getirilmiş. Tıpkı baskın seçim gibi baskın uyum yasaları getiriliyor. Tabii, bütün amaç, bütün dert, bütün kaygı "Aman ha aman yetiştirelim, şeklen de olsa, hukuka aykırı da olsa, nasıl olursa olsun, nasıl olsa AKP çoğunluğu vardır. Biz yaptık, biz ettik, biz söyledik, o zaman bir geçsin. Hele şu uyum yasalarını bir geçirelim, eksik kalan hususlarda kanun hükmünde kararname yetkisi verelim Cumhurbaşkanına, o da oradan bir hâl etsin. Hele biz bu seçimi kaybetmeden şunu bir kotaralım." Bütün mantık bunun üzerine kurulu. 

24 Haziran bu saraydan da bu Meclis’ten de alaşağı olacağınız gün olacak

Ama buradan açıkça söylüyorum, ilan ediyorum: Artık 15 yıllık, bu halkı kandırma, halka mehter marşı verme, milliyetçilik üzerinden, mezhep üzerinden, yalanlar üzerinden yaptığınız, yandaş basınınız, yandaş kalemleriniz üzerinden yaptığınız algı operasyonunu bu halk artık yutmuyor. 24 Haziran sizin bu saraydan da bu Meclis’ten de alaşağı olacağınız gün olacaktır.

25 Nisan 2018