HDP Grubu adına İstanbul Milletvekili Levent Tüzel’in Sermaye Piyasası Kurulu bütçesi üzerine konuşması

27. Birleşim
12 Aralık 2014-Cuma

Değerli milletvekilleri, sevgili halkımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, İnsan Hakları Haftası’nda 2015 bütçesini konuşuyoruz. Aslında bütçenin kendisi insan haklarının bizatihi ihlalini teşkil ediyor. Çünkü memlekette, bildiğiniz gibi, her şeyden çok açlığı ve kanları konuşuyoruz, âdeta açlık ve kan kokan bir bütçe. Neden böyle diyoruz? Başbakan, biliyorsunuz “Sokaklara çıkarsanız sonucuna katlanırsınız.” diyerek âdeta hakkını savunanları geri döndürecek bir şekilde akan kandan sorumlu olacaklarını söylüyor. Yine aynı şekilde, Cumhurbaşkanı halkı sokağa dökenlerden hesap sormaktan söz ediyor ve dolayısıyla, baktığınızda emekçiye, ezilen halklara, eşit haklar isteyenlere, sömürüye karşı çıkanlara dönük bir terör estiren bütçeyi konuşuyoruz.
Buradaki sunuş konuşmasında Sayın Başbakan, sözlerinin başlangıcında “Bize göre her şey insan içindir.” dedi. Evet, Hükûmet tepeden aşağıya âdeta insanlığa hizmet için çalışıyor ama değerli milletvekilleri, sevgili halkımız, bildiğiniz gibi, insan var, insancıklar var. Bu bütçede cumhur reisine var ama vatandaşlara yok. Bu bütçede, biraz önce Hasip Kaplan’ın gösterdiği gibi iç güvenliğe fazlasıyla var ama can alan iş güvenliğine, işçi sağlığına yok yani gaza, copa ve TOMA’ya var ama insan haklarına ne yazık ki yok.
Başbakan burada “G7’ye başkanlık yapacağım.” iddiasıyla âdeta söz vererek “Ekonomiyi büyüteceğiz.” dedi ama Başbakanı rakamlar, dünyadaki gelişmeler, bizzat kendi içerisindeki çalışan bürokratları ve Sayın Ali Babacan yalanlıyor. Biliyorsunuz, şu dönemdeki tutturulamayan millî gelir meselesinde açıklama hazır: Don oldu, yağış oldu, iklim koşulları elvermedi, tarım sektörü istediği hasılatı yapamadı, hedeflere ulaşamadık. Ve işte bu büyüme rakamları, işsizlik rakamları, enflasyon rakamları ortada. O nedenle de büyüme hedeflerini geri çekme konusunda şimdiden hazırlıklar yapılıyor ama halkımız âdeta uyutulmaya devam ediyor. 100 üniversite, 189 adalet sarayı, 759 santral, 3 milyar ağaç, 3,5 kat büyüme; uçtu da uçuyorlar ama gelin, bir de şu rakamlara bakın, ülkemizin gerçekliklerine: Aylık 585 lira gelir altında yaşayan tam 22 milyon yurttaş... Evet, Türkiye İstatistik Kurumu halkın yüzde 15’inin yoksul olduğunu söylüyor. Çalışabilir nüfusun yüzde 17’si yani 5,5 milyon insanımız işsiz. 4 milyon asgari ücretli var; asgari ücretin de açlık sınırlarının çok çok altında olduğunu artık hepimiz biliyoruz.

Değerli milletvekilleri, AKP’nin kuruluşunda bir sihirli sözcük vardı, onları duymaz olduk. Topluma kendilerini sunarken, biliyorsunuz, 3Y’den söz ettiler. Neydi onlar? Yoksulluk, yolsuzluk, yasaklarla mücadele. Şimdi, bu yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar âdeta AKP’nin kodu oldu ve bu 2015 bütçesinin de kodu oldu, her yerde konuşuluyor. Onlara değineceğiz ama geçmeden önce bütçenin mimarı Maliye Bakanından söz etmek istiyorum.

Maliye Bakanı da sunuşunda kutlu yürüyüşten söz ediyor. Evet, yürümek zorundasınız çünkü durduğunuzda düşeceğinizi çok iyi biliyorsunuz. Siz bu “Hadi hadi.” deyip, “aşırı üretim” deyip can alan vahşi kapitalist düzenin başında değil misiniz? Sonra Çalışma Bakanı çıkıyor, Soma’da, Ermenek’te can aldıkça “Bütün bunların sorumlusu bu kâr hırsı peşindeki kapitalistler, aşırı üretim peşindekiler.” diyor. Peki, onları siz koruyup kollamıyor musunuz, siz o düzenin başında değil misiniz?

Değerli milletvekilleri, toplumda büyük bir öfke birikmiştir. Bütçede 473 milyarlık açık var. Bu açık neyle kapatılacak? Gelir artışı hedefleniyor, yüzde 12’lik bir gelir artışı. Nereden kapatılacak, nereden sağlanacak? Gelir artışı KDV’den, ÖTV’den, en çok bunu fazlasıyla ödeyen yurttaşlardan, trafik cezalarından, artırılan haçlardan karşılanacak, her zaman olduğu gibi yine buradan çıkartılacak.

Dün burada Bülent Arınç’ı dinledik, milletvekilleriyle tatlı tatlı sohbet ediyordu. Ben Jandarma türküsünü söylemeyeceğim ama hakkını almak için yola çıkan işçi sınıfımızı selamlayacağım. Burada bizlere hizmet eden, Meclis çalışmalarında acımasız koşullarda angarya hizmet gören Meclis çalışanlarını selamlayacağım.

Şimdi, duyuyoruz ki Meclis emekçileri de örgütleniyor, sendikalaşmışlar ama sendika hakkı gasp edildiği için -iş mahkemesindeki açtıkları dava- onlar da Anayasa Mahkemesine gitmişler ama Bülent Arınç bunları görmüyor. Bülent Arınç, Sayın Başbakan Yardımcımız, milletvekili maaşlarından, milletvekilliğinin zorluklarından, her şeyi fazlasıyla hak ettiklerinden söz ediyor ama milyonlarca asgari ücretlinin, 891 lira, günde 1 lira artışla şimdi olacak, yeni yılda, 922 lira... “Bunlar için ne yapacağız ey milletvekilleri?” diye konuşmak aklına gelmiyor. Ana muhalefet liderine cevap veriyor KPSS’yle ilgili, torpil ve birtakım kayırmalarla ilgili ama sözü dönüp getirip bu Mecliste çalışan danışmana, sekretere, onların ne kadar elverişli koşullarda çalıştığından söz ediyor. Yine taşeron, angarya Meclis emekçileri görülmüyor.

Değerli milletvekilleri, Başbakan diyor ki: “Eğitim, sağlık bütçesini artırdık. Nasıl başardık? Hortumları kestik.” Acaba öyle mi? Sayıştay raporları aksini söylüyor, tahsil edilemeyen primler, cezalar, usulsüzlükler ve tabii ki İşsizlik Fonu’nun yağmalanması her zaman olduğu gibi devam ediyor. Mart 2002-Eylül 2014, tam 5 milyon başvurunun 3,5 milyonuna yanıt verilmiş, 8 milyar ödenmiş. Peki, geri kalan yüzde 90’ı nerede? Yüzde 90’ı iç borçlanmada, 70 milyarın 60 milyarı iç borçlanmada.

Herkesin ağzında, biliyorsunuz, bir başkanlık sarayı var. Bütçe dışı tutulan TOKİ de bu hesabı bilmiyor, hesabı veremiyor. Eğer verirsek ekonomik düzen altüst olur, açıklarsak kötü olur demeye getiriyor. Şimdi, ben Cumhurbaşkanının eski başbakanlık döneminde dilinden düşürmediği bir veciz sözü hatırlatmak istiyorum, hepiniz biliyorsunuz, neydi o: “Eşek ölür, kalır semeri; insan ölür, kalır eseri.” Cumhurbaşkanımız da bir eser bırakmak istedi, başkanlık sarayını yaptı ama bu başkanlık sarayı, sıfırlanmayan servetlerle yapılmadı; bu halkın, bu yetimin alın teriyle, birikimlerinden yapıldı; o nedenle övülecek bir hâli yok; her yerde de yeriliyor. Ondan sonra da itibarın tasarrufu olmaz deniyor. Ey Cumhurbaşkanı, ey bu ülkeyi yönetenler, siz asgari ücretli milyonlarca işçinin, emekçinin, aç, yoksulun, sıvasız evlerde yaşayan, karın tokluğuna hayatını sürdürenlerin itibarını ne yapıyorsunuz? Her biri asgari ücret karşılığı olan altın varaklı kadehler bizim değil. 4 bin metrekare halı bizim değil. Sultanlar itibarlı ama milyonlarca yoksul itibarsız. Osmanlılara hep atıf yapılıyor. Osmanlı sultanları da halk sefilken dış borçlarla böyle saraylar yaptırıyordu. Onların ihtişamı, halk bir tarafta inliyordu. Şimdi de kredi kartı borçları altında, sağlıksız bir şekilde yaşamaya mahkûmuz.

Milleti darbecilikle suçlamayı seven Başbakan, egzoz gazında ısınmaya çalışan Suriyeli küçük çocuğu burada diktatörlüklerle, darbelerle açıklamaya çalıştı. Ülkesindeki yoksulluk ve savaştan kaçan göçmenlerin sorumlusu, evet diktatörlerdir, gerici yönetimlerdir ama diktatörlükle yönetilen ülkelerde de yoksulluk, yolsuzluk eksilmiyor. İşte, böyle rejimleri yönetmek acımasız baskılarla, yasaklarla mümkün oluyor.

Yarın bu ülkede, bu halkçı olmayan, savaş yoksulluk bütçesine karşı, saraylar değil ekmeklerimiz büyüsün diye halkımız, sendikalar, meslek örgütleri alanlara çıkacak. Biz de özgürlüklerini, ekmeğini savunmak için alanlara çıkanların yanında olacağız, onlarla beraberiz, herkesi de alanlara çıkmaya davet ediyoruz