
Grup Başkanvekilimiz Fatma Kurtulan ve milletvekillerimiz, Sayın Abdullah Öcalan'a yönelik 1998 yılında devreye sokulan uluslararası komplonun 20.yılı nedeniyle Diyarbakır’da açıklama yaptı. Kurtulan şunları ifade etti:
Adalet ve İçişleri Bakanı’na soruyorum: çocuklarının kafalarına silah dayayarak arkadaşlarımızın gözaltına alınmasının emrini verdiniz mi, vermediniz mi?
Bugünkü gözaltı operasyonlarını protesto etmek, aynı zamanda 9 Ekim komplosunun yıl dönümü vesilesiyle bu komployu kınamak amacıyla buradayız. Bugün Türkiye’nin dört bir yanından birçok yöneticimiz, evlerinin kapıları kırılarak, çocukların başına silah dayanarak gözaltına alınmıştır. Hem Adalet hem de İçişleri Bakanına şunu sormak istiyorum: evlerin zilini basma imkanı varken, çocukların kafalarına silah dayayarak, evlerin iç kapılarının dahi kırılarak arkadaşlarımızın gözaltına alınmasının emrini verdiniz mi, vermediniz mi?
9 Ekim komplosuna ilişkin de şu düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak istiyoruz:
Uluslararası Komplonun failleri bugün Orta Doğu’da yaşanan savaş cehenneminin de müsebbibidir
9 Ekim 1998 yılında başlatılan uluslararası komplo, Sayın Abdullah Öcalan’ın şahsında başta Kürt halkı olmak üzere Orta Doğu halklarının geleceğine dönük yapılan büyük bir müdahalenin de başlangıç tarihidir. Yüzyıl önce Orta Doğu sınırlarını çizen egemen güçler bir asır sonra Orta Doğu'yu yeniden dizayn etmek için halklara umut olabilecek bütün yapı ve ideolojilere karşı saldırı başlatmıştır. Sayın Öcalan’ın Demokratik Orta Doğu Birliği ve halkların ortak mücadelesini esas alan fikriyatı da bu saldırının hedefi olmuştur. 9 Ekim komplosu Sayın Öcalan’ın Orta Doğu halklarının özgürlük mücadelesine ilham olabilecek düşüncelerine karşı vurulan bir darbedir.
Sayın Öcalan’ın Suriye’den çıkarılmasında rolü olan küresel ve bölgesel güçlerin tümü bugün Suriye’de bulunmaktadır. Bu uluslararası komplonun failleri bugün Orta Doğu’da yaşanan savaş cehenneminin de müsebbibidir.
Uluslararası Komplo ile Türk ve Kürt halkı karşı karşıya getirilmek istendi
Uluslararası Komplo, aynı zamanda Türkiye halklarına kurulan bir tuzaktı. Uluslararası Komplo ile Türk ve Kürt halkı karşı karşıya getirilmek istenerek bir iç savaşın fitili ateşlenmek istenmiş ve Türkiye’nin Iraklaştırılması arzulanmıştır. Sayın Öcalan, İmralı’da sergilediği duruş ile uluslararası komploda hedeflenen bu kirli ve tehlikeli amacı boşa çıkarmış, emperyalist güçlerin Türkiye halklarının yoluna bıraktığı öldürücü kapandan ancak Demokratik Cumhuriyet ile kurtulabileceğimizin mesajını vermiştir. Bu sadece Kürtlerin yararına değil bütün Türkiye halklarının hayrına bir çağrıydı. Kin ve intikamın, yeni intikamları yarattığını, ateşin ateşle söndürülemeyeceğini, Türkiye halklarını yakan ateşi söndürmek için sürekli barış çağrıları yaptı. İmralı’daki davanın bir barış imkânına dönüşmesi asırlık bir davanın çözülmesine katkı sunacaktı. Ancak, bu imkân heba edildi. Sayın Öcalan’ın attığı demokratik ve barışçıl çağrılarına her seferinde tasfiye, tecrit ve oyalama politikaları ile karşılık verildi.
İmralı’daki tecrit halkların özgür yaşam seçeneğine karşı bir saldırıdır
1999 yılında esaret altına alınan Sayın Öcalan’a tüm zamanların en ağır tecritlerinden biri uygulanmaktadır. Sayın Öcalan, halkların özgür ve demokratik yaşam seçeneğinin vücuda gelmiş halidir. İmralı’daki mutlak tecridi, demokrasi mücadelesi yürüten bütün halkların özgür yaşam seçeneğine karşı bir saldırı olarak görüyoruz. İmralı mutlak tecridinin politik boyutunu basit bir hukuki meseleye indirgemeyi, salt hukukileştirme ve teknikleştirme anlayışını reddediyoruz. İmralı zindanında tutsak edilen aslında Türkiye’nin barışıdır ve tecride alınan bir halkın iradesidir.
1999 yılında Sayın Öcalan’ı bir adaya hapsedenler, esaret altına alan güçlerin hukuku bugün İmralı’da uygulanmaktadır. İmralı Adası’nda Gladio rejimi vardır, uygulanan hukuk da Gladio hukukudur. Türkiye’ye Sayın Öcalan’ın tabiri ile gardiyanlık rolü verilmiş, AKP Hükümeti de bu tecridin iştahlı yürütücüsüdür. Tecrit; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve evrensel insan haklarına aykırı olmasına rağmen, tecrit politikasını olağanlaştıran ve görmezden gelen CPT’nin son kararı komplonun uluslararası olma niteliğini bir kez daha haklı çıkarmıştır.
İmralı kapısının açık olduğu dönemlerde Sayın Öcalan halkların barış ve özgürlük sesi oldu
Sayın Öcalan üzerinde uygulanan tecrit ile birlikte bu ülkede sadece Kürtlere değil, Türkiye halklarının bütününe yönelik bir saldırının startı verilmiştir. Kürt kentlerinin aylarca süren ablukalar ile yerle bir edilmesi, OHAL ile demokratik ve insani değerlere yapılan saldırılar, seçilmişlerin, akademisyenlerin, gazetecilerin, aydınların ve muhaliflerin tutuklanması, kayyumların atanması tecrit ile başlamıştır. Çünkü İmralı kapısının açık olduğu dönemlerde Sayın Öcalan halkların barış ve özgürlük sesi olmuştur. Tecrit ile barışın sesi susturulmuştur.
Kürt meselesinin sulh yoluyla çözümü için çaba harcayan, bunun için dört duvar arasında barışı kurmaya çalışan Sayın Öcalan’ı mutlak tecrit altında tutmak toplumu savunmasız bırakmak, demokrasiyi baltalamak anlamına gelmektedir. İmralı’daki mutlak tecrit, esasen toplumun tamamına uygulanıyor. Öcalan’ın üzerindeki mutlak tecrit bir an önce son bulmalıdır.
Tecrit ile mücadele anti-emperyalist mücadelenin kendisidir
İmralı’da geliştirilen ağır tecridi kırmak, halkları kuşatan faşizmin zincirini de kıracaktır. Bu bakımdan demokrasi ve özgürlük kaygısı olan bütün güçler, Sayın Öcalan’a uygulanan tecridi gündemine almalı, teşhir etmeli ve mücadele etmelidir. Tecrit ile mücadele anti-emperyalist mücadelenin kendisidir. Sayın Öcalan’ın düşünceleri, halkları bir arada tutan güçlü bir mayadır. Sol/sosyalist ve demokrasi güçleri bu bakımdan Türkiye halklarının geleceği için tecride karşı daha güçlü mücadele etmelidir. Tecrit ile mazlum halkların sesi susturulmak istenmektedir. Bu bakımdan bütün inanç kesimlerini zalimlere karşı daha fazla mücadele etmeye ve mazlumların sesi olan Sayın Öcalan’ın ortaya koymuş olduğu barış ve özgürlük iradesine sahip çıkmaya çağırıyoruz.
Gelin hep beraber mutlak tecridi kıralım, barışın sesini halklar ile buluşturalım
Siyasi iktidar, toplumu ve politik alanı tecrit ile gerçekliğinden koparmayı amaçlamaktadır. Tecridin bir nedeni de esas olarak Sayın Öcalan’ı unutturma ve gündemden düşürmektir. 20. yılını dolduran 9 Ekim Uluslararası Komployu bir kez daha lanetliyor ve protesto ediyoruz. Sayın Öcalan’ın özgürlüğü için mücadele etmenin Türkiye halklarının kardeşliği ve barışı olduğunu ısrarla vurguluyoruz. Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridi kırmak ve özgürlüğünü sağlamak için vicdan ve sorumluluk sahibi, demokrasi ve barış kaygısı olan her kesime çağrıda bulunuyoruz. Gelin hep beraber mutlak tecridi kıralım, barışın sesini halklar ile buluşturalım.
9 Ekim 2018