Kurtulan: Kendimizi anlatamadık diyorlar, aksine halk sizi çok iyi anladığı için fark 800 bine çıktı

Grup Başkanvekilimiz Fatma Kurtulan, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kurtulan, şöyle konuştu: 

İktidar cephesi halkın neye itiraz ettiğini hala anlamış değil

Herkesin gündeminde olduğu gibi bizim de bir süredir gündemimizde olan İstanbul seçimleriyle başlamak istiyorum. Herkes tartışmaya devam ediyor. Ancak özellikle, Cumhur İttifakı, iktidar cephesi 800 bine varan farkın neden kaynaklandığını, halkın, İstanbulluların bir bütünen Türkiye’nin neye itiraz ettiğini çok anlamış değiller. Açıklamalarında bunu görüyoruz. Dünden beri gerek Cumhurbaşkanı gerek Cumhur İttifakı'nın diğer sözcüsü Bahçeli’nin açıklamalarından böyle anlaşılıyor. 

Halk sizi çok iyi anladığı için farkı 800 bine çıkardı

Erdoğan, ‘küsmek yok, kendimizi millete anlatamadık’ diyor. Burada da ciddi bir yanılgı içindeler. Yine sonucu maniple eden bir çaba olarak görüyoruz. Aslında tam da tersi olduğunu düşünüyoruz. Halk sizi çok iyi anladığı, İstanbullular sizi çok iyi anladığı için farkı 13 binden 800 bine çıkardılar. Yenilenen İstanbul seçimlerini irade gaspı olarak, hak gaspı olarak gördükleri için, tüm halkların, farklı kesimlerin haklarının gaspı olarak gördükleri için itirazlarını dile getirdiler. Bunu böyle anlamak lazım. 

Sistemi masaya yatırırlarsa itiraz edenlerin ne kadar haklı olduğunu görürler

Erdoğan, 1 yıldır yürürlükte olan yeni sistemin tahlilini yapma ihtiyacı olduğunu, bunu masaya yatıracaklarını söyledi. İyi yaparlar. Bunu masaya yatırırlarsa tek adam rejimine itiraz edenlerin ne kadar haklı olduklarını kendileri de görecekler. Bu sistem yürümüyor. Hak ihlallerinin yaşandığını, tüm özgürlüklerin rafa kaldırıldığını eğer ciddi bir inceleme yaparlarsa çok iyi görecekler. 

Seçime bir hafta kala Kürtlerin hatırlanmasını Kürtler hakaret olarak gördü

Bu sonucu açığa çıkaran en önemli faktör HDP’nin tutumu oldu. Kendi içimizde yaptığımız toplantılarda da bunu böyle gördük. Seçime bir hafta kala Kürtlerin hatırlanmasını Kürtler hakaret olarak gördü ve reddetti. Bir hafta kala Binali Bey’in Diyarbakır’a gitmesi, Kürdistan demesi bir ‘çawan î baş î’ demesi, Kürtçe bir cümleyle Kürtlerin oyunu alacağını hesaplamasını Kürtler kendisine hakaret olarak gördü.

İstanbul’da da bir kayyım politikasının devreye girmesini Kürtler kabul etmedi

Kürtler belediyelerinin nasıl gasp edildiğini unutmadı. YSK eliyle, KHK ile ihraç edilenlerin seçildiği belediyelerin gasp edilmesini Kürtler unutmadı. Kürdistan’da da olduğu, gibi HDP’li belediyelerde olduğu gibi İstanbul’da da bir kayyım politikasının devreye girmesini Kürtler kabul etmedi. 

HDP’nin binlerce yöneticisinin, milletvekilinin cezaevinde olmasını, Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın cezaevinde olmasını, bazı arkadaşlarımızın sürgüne gitmek zorunda kalmasını, bir arkadaşımızın sürgün yolunda hayatını kaybetmesini Kürtler unutmadı. 

Kürtler Afrin'i unutmadı 

Afrin’in işgalini, Afrin halkının yerinden yurdundan edilmesini, mal mülklerine el konulmasını, bunun çetelere pay edilmesini ve çetelerle anlaşmaları Kürt halkı unutmadı. Üstelik Binali Yıldırım’ın Afrin için ‘biz orayı temizledik’ demesini, Kürtlerin yerinden yurdundan edilmesini, temizlik olarak görmesini Kürtler unutmadı. 

Ölüm üzerinden yürütülen politikaların kabul edilmediği ortaya çıkmıştır 

Kürt sorununun demokratik çözümünü rafa kaldıran, baskıcı politikalarla çözmeyi bekleyen hem Cumhurbaşkanı hem de AKP’nin her gün Türkiye kamuoyuna ölüm bilançosu vermesi, insanların ailelerini, Kürt halkını ve demokratları derinden etkilemiştir. Ölüm üzerinden yürütülen politikaların kabul edilmediğini İstanbul seçimi bir kez daha göstermiştir. Kürt halkı tecridin uzun süredir bir politika olarak uygulanmasını reddetmiştir. Kürt halkı tecridin kalkması için 8 kişinin yaşamını kaybetmesini kabul etmediğini belirtmiştir. 

İş cinayetleri ve kadın cinayetleri unutulmadı

Kadın cinayetleri dur durak bilmiyor. AKP döneminde bunun arttığını her zaman söyledik. AKP’nin beyanıydı; kendileri yüzde 1400 arttığını bir dönem itiraf etmişti. Kadın cinayetlerinin failleri AKP politikalarıyla, yargı eliyle aklanıyor, cinayetlerin önü açılıyor. İş cinayetleri de hakeza. Her gün neredeyse 5 işçi hayatını kaybediyor. İş güvenliği yerine, patronu koruyan yaklaşımlarla iş cinayetleri süregelen bir hal aldı. Bu durum emek alanının tepkisine neden olmuştur. Çocuklarımızı güvenli ortamda büyütemiyoruz. Çocuk istismarları da bu hükümet döneminde gün geçtikçe artıyor. Bu konunun araştırılmasına yönelik önergelerimiz Meclis’te reddediliyor. 

Türkiye Cumhur İttifakı'na "sen artık durmalısın" demiştir

Yine yazlık-kışlık, uçan saraylar, şatafatlı yaşam, yandaşı ve aileyi koruyan politikalar büyük bir tepkiye yol açmış, artan kriz AKP’ye dur demenin işaretlerini vermiştir. Cumhur İttifakına "artık sen durmalısın", önünü kapatmak durumundayız demiştir. 

İhraçlar yine çok can yaktı, insanların ekmeğinin elinden alınması, gazetecilerin akademisyenlerin yargılanması, tutuklanması, yurt dışına beyin göçünün olması, bunu teşvik eden politikalar olması, İstanbul seçiminin sonuçlarını etkileyen nedenler olarak görülebilir. 

Bütünen ele aldığımızda İstanbul seçiminde demokrasi güçleri, demokrasiden yana tavrını koyan, AKP seçmeni de dahil herkesin tavrını etkiledi. AKP’nin seçmeninde kayma olduğunu, beyni ile gövdesi arasındaki ilişkide sarsılma olduğunu İstanbul seçimi açığa çıkardı.  

Tek adam rejimine itiraz açığa çıktı

İstanbul seçiminin hem demokrasi için hem hükümet için büyük önem arz ettiğini biliyoruz. Çıkan sonuç, ülkemizin tamamı için mesajlarla dolu. Bundan ders çıkarılması gerekiyor. Bu anlamda hükümetin, Cumhur İttifakı'nın kaybettiğini; demokrasinin, halkların, inançların, kadınların, emekçilerin, değişimden yana herkesin, tek adam rejimine itirazı olan tüm partilerin tabanının ortak tavrıyla bu seçim sonucunun açığa çıktığını söyleyebiliriz. Herkesin itirazının olduğu ortaya çıkmıştır. 

Öcalan hala 'barış' demektedir 

Bu süreçte Sayın Öcalan ile görüşme oldu. Seçim öncesine tekabül eden görüşmeler ve kamuoyuyla paylaştığı düşüncelerinde de görülüyor ki Sayın Öcalan hala barış, insan hakları, adalet demekte, ülkenin toplumsal uzlaşmasına, barışa katkılarını sunmaya devam eden, burada da iyi niyet gösteren beyanlar sunmaktadır. 

Toplumsal uzlaşı ve demokratik bir Anayasa ile ülkemizi geleceğe taşıyabiliriz

Kürt sorununun demokratik çözümü ülkemizin önündeki en temel sorundur. Bu ertelenmemelidir. Talebimiz hazır. Erdoğan, ‘1 yıllık sistemi masaya yatıracağız’ derken bu tıkayan sistemi, üsttenci tavrı masaya yatırmak durumunda olacaktır. Zayıflatılmış bir Meclis'i kabul etmediğimizi, tam tersi güçlendirilmiş bir Meclis sisteminin olması gerektiğini her zaman söyledik.  Meclis'in yetkilerinin artırılması, rolünü oynaması gerekiyor. Demokrasi, adalet ve barışı bundan sonra ödev olarak önümüze koymalıyız. Toplumsal uzlaşı ve demokratik bir Anayasa ile ülkemizi geleceğe taşıyabiliriz, bunun potansiyeli de var. Hükümetin artık bu seslere kulak vermesi gerektiğini söylüyoruz. 

Hükümet işkenceye tavırsız

İçinde bulunduğumuz hafta İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Haftası. Bu hükümet başladığında ‘işkenceye sıfır tolerans’ söyleminin altını çizdi. En son yargı paketinde de 'işkenceye sıfır tolerans’ dediler ama görüyoruz ki işkenceye sıfır tolerans yok. Hükümet eğer bunu önemsiyorsa ve bunu savunuyorsa işkence iddialarını mutlaka gündemine almak, bunun takipçisi olmak durumundadır. Ama savcıların harekete geçmesini sağlaması gereken pek çok vakada örtbas eden bir tutum içindedir. AKP hükümetleri döneminde söylediğimiz şu, eskiden işkence olurdu, insanlar işkence gördüklerini kanıtlayamazdı. Ancak AKP döneminde ise insanlar işkence izleriyle, kanıtlarıyla dışarıya çıkıyor ancak hükümet tavırsız kalıyor. 

En son Halfeti’de işkence vakası yaşandı. Bizim heyetimizin yaptığı incelemelerde de, Filistin askısı, kaba dayak, elektrik verme, başına torba geçirme gibi işkencelerin uygulandığını gördük, tespitlerimiz var. Bu yönde kadınlara yönelik saldırılar, toplu tecavüz tehdidi gibi işkenceler yapıldığını işkence görenlerin  beyanlarıyla açığa çıkardık. En son da İHD Kadın Komisyonu heyeti Halfeti’de yaptıkları temaslar sonrası şunu diyor: Urfa Halfeti de İstanbul Sözleşmesi'nin bütün hükümleri ihlal edildi, kadına yönelik şiddet ve cinsel şiddet yöntemlerini açıkça uyguladılar. Uygulanan işkenceler belgelenemedi.” 

Sadece Halfeti’de işkence vakaları yaşanmadı, Ankara’da da bir milletvekilimiz tarafından açığa çıkarılan bir işkence vakası var. Ancak şu ana kadar doğru düzgün bir yaptırım olmadığı ortaya çıktı. 100 kişiye yönelik copla tecavüze kadar varan işkence uygulamaları olduğu ifade ediliyor. Bu iddiaların işkenceye sıfır tolerans diyenlerin gündemine gelmediğini görüyoruz. İşkenceye izin verilmediği söylemi, sadece söylemde kalıyor.  

Gözaltı ve tutuklama rutin oldu

Partimize dönük gözaltı ve tutuklamalar dur durak bilmiyor. Adana Gençlik Meclisi üye ve yöneticilerimiz, Mersin’de Yenişehir ilçe eş başkanlarımız tutuklandı, Kars'ta 6 kişi Diyarbakır’da Gençlik Meclisi ve DBP yöneticilerimizin tutuklandıklarını biliyoruz. Artık bu durum HDP ve demokrasi güçleri için artık bu durum rutin bir tutum haline gelmiştir. 

Geziyi yargılayamazsınız

Gezi davası görüldü. 13 milletvekilimizle takip ettik. Gezi’de 7 kişi yaşamını yitirdi, İHD raporuna göre 9564 kişi yaralandı ama sonuç itibariyle etkin bir yargılama yapılmadı. Bu konuda etkin bir yargılama yapılmazken, Gezi’ye katıldıkları iddiasıyla yıllar sonra insanlara dava açıldı. Çok değerli iş insanı Osman Kavala’nın da yargılandığı dava 20 aydan sonra ilk defa görüldü. Gezi tüm bu sisteme itirazı olanların, itirazını alıp da gittikleri, bu sisteme karşı eleştirilerini tepkilerini dile getirdikleri, başta doğanın yaşam hakkı olmak üzere AKP’nin insanlar üzerindeki baskılarını eleştiren tutumlarıyla gelişen bir direnişti.  Gezi'yi ülkemizin demokrasisinde önemli bir katkı olarak görüyoruz. Gezi yargılanmamalı, Gezi’yi yargılayamazsınız. Gezi davası Osman Kavala’nın tutukluğunun devamı kararıyla sonuçlandı. Temmuz ortasına ertelendi. Bu davanın düşmesi gerekiyor. 

İktidar ısrarla hiçbir bilimsel ve pedagojik karşılığı olmayan sistemler getiriyor  

Dünden beri, Meclis gündeminde eğitim alanındaki düzenlemeleri öngören bir kanun teklifi var. Eğitimle ilgili daha önce de kanun teklifleri ve torba yasalara yönelik düşüncelerimizi paylaştık. Eğitim AKP hükümetleri döneminde en çok yaz boz tahtasına dönüşen alan. En çok bakan değişikliği yapılan alan. Her gelen bakan bir diğer bakanın yaptığını değiştiren yaklaşımlar içinde. İktidar ısrarla hiçbir bilimsel ve pedagojik karşılığı olmayan sistemler getiriyor. Bu tasarı vesilesiyle de şunu söylemek isteriz. Ataması yapılmayan öğretmenlerin durumunun ele alınması, kız çocuklarının eğitiminin öncelenmesi, hızlandırılması, 3600 ek gösterge sözünün tutulması gerekiyor. Ve tabi anadilinde eğitim vermemenin insan hakkı ihlali olduğunu söylüyoruz. Anadilinde eğitimi artık Türkiye’nin gündemine alınması gerekiyor. 

26 Haziran 2019

Etiketler: #fatma kurtulan